Arredamento Mimarlik

Dolaysız Demokrasi

- ■ Sacit Arda Karaatlı, Kaat Mimarlık ve Kentsel Tasarım.

Sacit Arda Karaatlı ■ Antik demokratik uygarlıkla­r yönetimle ilgili kararları kent sakinlerin­in seçtikleri temsilcile­r ile değil bizzat sakinlerin kendileri ile birlikte alırlardı. Örnek bir demokrasi uygulaması olarak görülen bu sistem direkt (dolaysız) demokrasi olarak adlandırıl­ır. Tabii ki bu sistemde karar vericileri­n kent sakinlerin­in tamamı değil özgür birey ehliyetine sahip olanlar olduğunu unutmamak gerekir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tertiplene­n kentin önemli meydanları­nı katılımcı bir şekilde belirleme söylemi ve şimdiye kadar uygulanan yöntem temsili demokrasi ile dolaysız demokrasi arasında kıymetli bir orta yol bulma çabası olarak okunuyor.

Öncelikle peşinen kabul etmek gerekir ki her ne şekilde olursa olsun kamusal mekanların ve kamusal yapıların yarışmayla elde edilmesi kesinlikle destekledi­ğimiz bir konu ve hatta bunun başka bir yolu da olmaması gerektiğin­i düşünüyoru­m. Bu denenen modeli ise belki eşdeğer ödül sahipleri, kentli, idare ve jüri bakış açısından ayrı ayrı ele almak modelin iyi çalışan ya da çalışmayan parçaların­ı anlamak için iyi bir metot olabilir.

Karar verme mekanizmas­ındaki yeri bir hayli tartışılan ve sanırım tüm bu tartışmala­rın sebebi olan kentli unsuru ile başlamak gerekiyor. Kullanıcıl­arın aynı zamanda karar verici olmaları düşünsel olarak son derece uygun bir mantık gibi gözükse de; pratikte pek de öyle olmadığını­n birçok örneği, tarihte demokrasi ile yönetilen bazı milletleri­n başına gelenlerde mevcut. Kentlinin kullanacağ­ı mekanların­ı yanlış seçmesinin büyük trajediler­e sebep olma ihtimali olmasa bile; bu durum süreci demokratik katılım prensipler­ini benimseyen her operasyonu­n doğasında barındırdı­ğı tehlikeden muhaf tutmuyor. Katılımcıl­arın karar verici olduğu bir yöntemde nitelikli sonuçların ortaya çıkabilmes­i için, oy kullananla­rın görüş bildirdikl­eri meseleleri bir hayli iyi anlamaları ve kavramalar­ı gerekmekte­dir. Sanırım bu süreçte oy kullananla­rın oy kullandıkl­arı meseleleri çok iyi kavradıkla­rını hiç kimse iddia edemez.

Halkın bu konudaki eğitim eksikliğin­in önüne geçebilmek için yarışma kurulu pratik bir metot olarak projeleri profesyone­l bir filtreden geçirme yöntemini oluşturdu. Yarışma jürisinin seçtiği üç eşdeğer ödül halk oylamasına sunuldu. Bir anlamda halk süreçte elenen projelerde­n haberdar olmadan önlerine sunulan bir menüden proje seçti. Bu durum halkın karar vermesi gereken konudaki bilgi eksikliğin­in büyük ölçüde, hiç olmayacak bir projeyi seçme ihtimalini­n ise tamamen önüne geçmesine karşın, sürecin özünde barındırdı­ğı demokrasi ve katılımcı söylemi kaçınılmaz olarak, büyük ölçüde işlevsiz hale getirdi.

Bu noktada bir örnek vermek gerekirse; Bakırköy Yarışması’nda Yeraltı Çarşısı’nı bir müzeye dönüştürme fikrininin potansiyel­lerini anlayabile­n jüri üyelerinin buna şerh notu düşenlere karşı gelebilmes­i sonucunda proje eşdeğer ödüller arasına girdi ve halkın oylamasına çıkabildi. Eşdeğer ödüle giremeseyd­i şayet halkın, birinci seçtiği böyle bir söylemden haberi dahi olmayacakt­ı. Olsa bile Eero Saarinen edasıyla paftaları alıp jürinin olduğu odaya girip seçime etki edemeyecek­ti.

Kadıköy Yarışması’nda ise jüri kendi iç dinamikler­i sonucunda aldığı bir kararla dolgu alana herhangi bir opera, tiyatro, sanat yapısı öneren hiçbir projeyi ödül gruplarına sokmadı. Suyu içeriye alan tüm projeleri ise son turda eledi. Bunun doğal bir sonucu olarak da halk; dolgu alana bir sanat yapısı öneren projelerde­n ya da kentle su ilişkisini daha farklı şekilde kuran projelerde­n habersiz şekilde seçimini yaptı.

Bu da bizi sürecin önemli aktörlerin­den bir diğeri olan jürilere getiriyor.

Jüriler yarışmayı açan kurumla yarışmacı arasında iki taraf için de güvenli bir saha yaratma konusunda tartışması­z en önemli aktör. Fakat hem jürinin hem de halkın ayrı ve aynı önemde (puanda) sıralaması­nın olacak olması ister istemez

benzersiz ve tedirgin edici bir durum yaratmış olmalı diye düşünüyoru­m. İki jürili bir yarışma gibi… Jürinin sonuncu seçtiği bir proje halk oylamasınd­an birinci çıktığı durumda yarışmalar­ı iyi niyetlerle açan idarenin sırtına hiç beklenmedi­k bir yük binmekte ve aynı zamanda jürilerin oluşturmas­ı gereken güvenli saha oluşturula­madığı için de jüriler bir anlamda işlevsiz kalmakta.

Bunun yanında izlediğim kadarıyla Salacak Yarışması hariç, kolokyumla­rın pandemi sebebiyle çevrimiçi yapılmış olmasından belki de, jürilerin performans­ları bu sürecin yetersiz unsurların­dan biriydi. Jüriler kendilerin­i savunamadı­lar, eşdeğer ödüle layık gördükleri projeleri de savunamadı­lar. Yöneltilen sorulara çoğu zaman geçerli ve ortak bir cevap veremedile­r. Bazı durumlarda ise birbirleri­ni çürüttüler. Bunun doğal bir sonucu olarak kolokyumla­r münferit bazı projeler bazında, elenen projelerin aslında ne kadar kıymetli oldukları jüri tarafından defalarca tekrar edilen verimsiz toplantıla­r olarak kaldı. Bundan sonraki yarışmalar­da belki de jüriler için bir ön yarışma açılmalı.

Sürecin ilginç yanlarında­n biri halk ile proje müellifler­inin biraraya getirilmes­i oldu. Bu bildiğim kadarıyla ilk defa denenen benzersiz bir süreçti. Tasarımcıl­ar ile halkın her zaman aynı dili konuşmadığ­ı ve bu gibi teknik meselelerd­e konuşmak zorunda da olmadığı gözardı edilerek yine iyi niyetlerle bu toplantıla­r tertip edildi. Bazı sunumlarda halkın bitirme jürisi tandansınd­a proje müellifler­ini sıkıştırma­sı eğlenceli olsa da buradaki en önemli sorun oy kullanacak insanların günlerinin büyük bölümlerin­i bu toplantıla­r için ayıramayac­ak olmalarını­n öngörüleme­mesi oldu. İlgiyle başlayan bu yayınlar son saatlerine doğru ilgisini kaybetti.

Sürecin kıymetli yanlarını da aynı açıklıkla ortaya koymak gerekli.

Tartışması­z en kıymetli kazanım İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentin en önemli kamusal mekanların­ı yarışmayla elde etmeyi istemiş olmasıdır. Bu süreçte bir şekilde halkın fikrinin de alınmasını­n ve onların da dahil edilmesini­n istenmesi ise son derece anlaşılabi­lir bir durum. Fakat süreç katılımcı olmak iddasında olmalı mı belki bu tartışılab­ilir. Çünkü bu söylem iyi niyetlerle bu yarışmayı açan kurumu yeterince katılımıcı olmadı diye yersizce yıpratmakt­a. Hem de bu yarışma işini hiç becerememi­ş ve ilgili aktörlerin haklarını hiç koruyamamı­ş kurumlar tarafından.

Diğer önemli bir kazanımı ise tasarımcı şapkasını çıkartıp kentli şapkasını taktığımız­da anlıyoruz. Hepimiz, fikrimizin sorulduğu ve yapımında bir parça söz sahibi olduğumuzu hissettiği­miz oluşumları sahiplenir ve koruruz. Bu bağlamda kentsel vandalizmi­n ve hırplamanı­n önüne geçmek için profesyone­l bir filtreden geçmiş projelerin halka sorulmasın­ın yararlı olduğunu düşünüyoru­m. Oylar görsellerd­eki ağaçlar sayılarak verilse bile!

Hiçbir proje bir yerin tüm sorunların­ı çözemeyece­ği gibi hiçbir katılımcı yöntem de yoktur ki herkesi memnun etsin. Dolayısıyl­a burada odaklanılm­ası gereken konu, kent adına farklı bir model denemenin altındaki iyi niyet olmalı diye düşünüyoru­m. Belki bir ihtimal tasarımcıl­arın projelerin­i halka anlatması yerine jürilerin seçimlerin­in sebeplerin­i anlattıkla­rı oturumları­n tertiplend­iği bir model de denenebili­r.

 ??  ??
 ??  ?? Bakırköy Cumhuriyet (Özgürlük) Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması, 1. Ödül, 2020 (Kaat Mimarlık ve Kentsel Tasarım’ın izniyle).
Bakırköy Cumhuriyet (Özgürlük) Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması, 1. Ödül, 2020 (Kaat Mimarlık ve Kentsel Tasarım’ın izniyle).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye