Talep Zinciri
Emre Şavural, Fatih Yavuz ■ Yarışmalar bu mesleğin gözbebeği. Başka üretim döngülerinde bir benzerini kolay kolay göremezsiniz. Coğrafyadan bağımsız iyi bir tasarım elde etme yöntemi olarak neredeyse dünyanın bütün ülkelerinde de kabul görmüş bir yöntemdir yarışma.
Ayrıca kirlenmemiş (ikili ilişkilerin sonucu tayin ettiği anlamında) nadir mecralardan da biridir. Bundan ötürü de hem meslektaşlar için hem de yarışmayı açma niyetinde olan kurumlar için en şeffaf ve vicdanlı yöntemdir. Elbet bu işin içinde olan çoğu kişi bunun farkında belki ama kirlenmenin kolay olduğu böyle bir dönemde temiz kalabilmiş bu ortamı ısrarla hatırlamak, hatırlatmak lazım. Bunu bir kenara koyalım. İşin diğer boyutlarını konuşalım.
Son dönemde İstanbul’da açılan kentsel tasarım yarışmalarının bazıları kentlinin de sürece dahil olması amaçlı pek de alışık olmadığımız bir model ile yürütüldü.
Daha henüz yarışmalar duyurulmadan önce jüri çalışmaları ile paralel Taksim’e tüm paydaşların (jüri, tasarımcılar, kentli, idare) biraraya gelebileceği, özünde bir serbest kürsü olan “Kavuşma Durağı” yerleştirildi. Büyük fırsatlar barındırıyordu bu ufacık strüktür. Merkezi hükümet bunu farketmiş olacak ki sudan sebeplerle yerinden etti onu. Eğer yerinde kalabilseydi bir simge olma yolunda da ilerleyebilirdi. Yarışmaların ilanı ile beraber ortaya çıkan, jüri değerlendirmesi sonucunda kısa listeye kalan tasarımların halkoyuna sunulacak olması ilk günden itibaren sürecin en çok tartışılan yanı oldu. Oylama meselesine siyasi çerçeveden bakacak olursak bizce akılcı bir politika. Kent ile ilgili kritik kararların kapalı kapılar ardında alındığı bir dönemden çıkan İstanbul gibi bir metropolde kentliye bu yöntem ile aslında bu alanların sahibinin onlar olduğu hatırlatıldı.
Bu tartışmanın kodları biraz toplumsal yapımızla da ilişkili. Katılımcı demokrasinin en iyi işlediği toplumları bir uca bizi de diğer bir uca koymak yanlış olmaz.
İdeal olarak bildiğimiz ve çoğu zaman da imrenerek izlediğimiz toplumlardaki mevcut yapı onlara gümüş tepsi üzerinde sunulmadı. Bunun için ciddi mücadeleler verildi, fedakarlıklar gösterildi. Bunun da özü talep ile oluşuyor aslında. Sizin birey olarak hakettiğinizi düşündüğünüz şeyleri ısrarla talep etmeniz durumunda aksaklıklar onarılıyor; işleyiş düzenli ve daha adil oluyor. Akan musluğunuzu onaran tesisatçı “yaa abi ancak bu kadar oluyor” deyip meseleyi kestirip atmaya çalıştığında müdahale edip hakkınızı talep ettiğinizde başlıyor bu değişim. Alman bir arkadaşımıza sizin toplumun ve işleyişinizin en kritik özelliği ne diye sorduğumuzda, tam bu örneği verip bireylerin hakettiğini ısrarla talep etmesi olduğunu söylemişti. Toplumun en alt kademesinde başlayan bu talep zinciri, tüm toplumu şekillendiriyor ve ideal hale getiriyor. Ahlaki yapıyı bile bu zincir oluşturuyor. Bu tabii ki uzun ve çetrefilli bir süreç. Başka bir örnek: İngiltere’de Chelsea’nin yeni yapılacak stadının evlerine gelen güneşi kesecek olmasından dolayı bir ailenin inşaata onay vermemesi ve sürecin sonunda kulüpten ciddi bir tazminat alması yakın zamandan bilinen bir hikaye. Bu talebin evveliyatı Magna Carta’ya kadar gider.
Özetle, katılımcılığın anlamlı olabilmesi için bireyin haklarının farkında olması ve bunun paralelinde taleplerini de netleştirmiş olması gerekiyor. Henüz geçmişi ile bireysel hesaplaşmasını yaşayamamış bir toplum olduğumuzdan bu durum ne yazık ki bizde tabana yayılmış durumda değil. Bu durumda olan birey sayısı oransal olarak çok düşük.
İstanbul yarışmaları oylama süreci tam bu noktada devreye giriyor. Belki yukarıda örneklediğimiz Almanya’dan, İngiltere’den çok uzağız ama o noktaya ulaşmak için de yol alınması gerekiyor. Oylama kentliye aslında o alanların asıl sahibi olduğunu ve söz hakkı olduğunu hatırlattı. Bireylerin sayı olmaktan çıktığı ve taleplerini dile getirebildiği süreçler görmek dileği ile.
sürecini planlarken ne gibi konulara önem verdiğimizi ve sürece ilişkin ne gibi soruları önümüze koyduğumuzu özetlemek istiyorum.
Halk katılımı planlaması
Halk katılımı derken neyi kasteder belediyeler? Sherry Arnstein’ın “Katılım Merdiveni”ni biliyorsunuzdur. Oradaki yöntem veya benzer bir yöntemle, amacımızı ve amaca ulaşmak için yolumuzun ne olacağını ortaya koymak gerekiyor en baştan. Sadece toplumu bilgilendirmek mi, halkın fikrini beyan etmesine bir davet mi, belediye yerine direkt halkın yönlendirdiği ya da nihai kararın halk tarafından verildiği bir süreç mi vs. Hangi yöntemin seçileceği, kaynak sorunundan zamanlamaya, politik durum ve eğilimlere vs. bağlı olabilir. Önemli olan, hangi yöntem seçilirse seçilsin halk katılımcılığı diye bir sözü ortaya atınca muhakkak ve muhakkak, seçilen katılımcılık seviyesine uygun bir bilgi akışının en baştan planlaması gerek. Çünkü katılımı teşvik etmenin ve sürekli kılmanın en önemli noktalarından biri zamanında, amaca uygun, yeterli, anlaşılabilir ve kolay ulaşılabilir bilgi akışını sağlamaktır.
Belediyecilikte, kent kararlarında karşılıklı güven çok önemli. Bu tür büyük projelerde herkesi memnun etmek mümkün değil. Bazı katılımcılar ortaya çıkan projeyi beğenmeyebilir. Ancak süreç bütün açıklığıyla katılımcıların önündeyse, neye, niçin, ne şekilde katıldıkları her aşamada belli ise, katılımcıların yorumları ve katkıları herkesin ulaşabileceği açıklıkta ortadaysa, bu, kişilerin beğenmedikleri kararların neden alındığını anlamasına yardım edebilir. Yoksa “kapalı kapılar ardında, farklı aktörlerin farklı ağırlıkları nedeniyle böyle bir şey çıktı, zaten sonucu baştan belliydi” gibi haklı ya da haksız eleştirilerin ardı arkası kesilmez. Ya da bir kez yanlış giden ve güven vermeyen bir durum olursa, gelecek projelerde halkın katılım sürecine ilgisi törpülenebilir. Dolayısıyla süreci en baştan iyi planlamak çok önemli. Uzun yıllar belediyelerde kent planlama yöneticiliği yaptım, başımızı taşlara vura vura öğrendik bu dersleri.
İletişim nasıl olmalı ve neleri içermeli? a. Katılımın prensipleri:
Toplumsal alan projelerine başlanırken belediye sayfalarında, daha katılım süreci başlamadan önce, sürecin en başından en sonuna kadar nasıl bir yol takip edeceği, neyin, ne için, nasıl yapılacağı, hangi aşamalardan geçeceği, kararların nasıl alınacağı, halk katılımının nasıl olacağı bilgilerinin verilmesi önemli.
Mesela, projenin ya da yarışmanın prensipleri ve kıstasları tespit edilirken halka sorulacak mı? Bunun için hangi yöntemlere başvurulacak? Sivil toplum örgütlerinin ve diğer kamu kuruluşlarının rolü ne olacak? Görüş alma süreci ne kadar sürecek? Genelde bu tür faaliyetlere katılmayan kesimler nasıl teşvik edilecek? Projeler ve konseptler halka nasıl sunulacak? Yarışma varsa sonuçları nasıl ve kimler tarafından değerlendirilecek? Yarışma, anket ya da oylama varsa sonunda ne olacak? Sonuçları nerede yayınlanacak? Uygulama aşamasında projeler değişikliğe uğrayabilir mi? Bu revizyonların nedenleri izah edilecek mi? Revizyon olursa yeniden halk görüşüne açılacak mı? Nihai kararı kim, nasıl verecek?
Meydan projelerine belki eşdeğer değil ama örneğin Londra’da nazım plan olsun, master plan olsun, planlama izinleri olsun, faaliyetin cinsine göre kent planlama bölümleri olarak yukarıdakine benzer sorulara ilişkin bilgileri içeren beyanlar oluşturup halka sunarız ki kafalarda sürece ilişkin bir soru kalmasın. Hatta beyanın kendisi de taslak halde önce halk görüşüne açılır. Bireyler, kurumlar, “sergiler düzenleyin, mahalle toplantıları yapın, halkın fikrini soracaksanız 2 ay önceden haber verin, toplantılarda çocuk kreşi olsun, Londra’nın çok kültürlü yapısı nedeniyle dokümanlarınızı başka dillere de çevirin, katılım toplantıları yaz tatiline denk gelmesin” gibi türlü yorum ve isteklerde bulunabilir. Bunlar ayıklanır ve bir ortak nokta üstünden gerekirse değişiklikler yapıldıktan sonra, beyan belediyenin resmi belgesi olarak kabul edilir. Bir örnek olarak size Londra’da dönüşüm bölgesi ilan edilen Old Oak and Park Royal için hazırlanan Halk Katılım Beyanı ve onu destekleyen Katılım Stratejisi belgesini verebilirim. Ayrıca belediyelerin kent planlaması sayfalarında da bu tür belgeleri “Statement of
Community Involvement” başlıkları altında bulabilirsiniz*. “Bu en iyi yöntemdir” gibi bir iddiam yok ama belediyelerin katılım ve şeffaflık adına deneye yanıla bulduğu en iyi yöntemlerden biridir diyebilirim. Uygulamada sorunlar da olabilir. Ama en azından eksik olduğunu düşündüğünüz bir katılım süreci için belediyeleri sorgulamanıza, gerektiğinde daha iyi uygulamalar için zorlamanıza olanak sağlar.
b. Sürekli ve düzenli bilgi akışı:
Süreç boyunca her geçilen aşama ile ilgili bilgilerin güncellenmesi ve bunun da, örneğin anket sonuçlarının, kolayca ulaşılabilir olması gerek.
Anketlere, toplantılara ve oylamalara kaç kişi ya da sivil toplum örgütü katıldı? Eleştiriler var mıydı? Hangi fikirler ağırlık kazandı? Süreci planlayanlar bazı fikirleri baştan reddetti mi? Hangi fikirler reddedildi ve neden? Oy verenler çoğunlukla kimler? Hangi kesimlerden katılım yüksek oldu, az katılım gösteren kesimlerden görüş almak için ne yapıldı? Katılım az ise bu ileriki aşamalarda nasıl daha iyi hale getirilecek? Yeni bilgiler ışığında bundan sonraki adımlar için değişiklik yapılacak mı vs.
İstanbul meydanları yarışmalarına bu sorular açısından baktığımda, bu konularda samimi, iyiye doğru giden ancak yine de kısmi kalan bir çaba olduğunu görüyorum. Örneğin istanbulsenin.org sayfasında
Kabataş için yayınlanan paydaş toplantı raporları ve anket sonuçları iyi bir örnek. Ancak orada dahi süreç hala tam olarak tarif edilmemiş halde. Geçmiş aşamaların bilgisi güncellenmiş ama gelecek aşamada ne zaman ne olacağı konusu belirsiz. Örneğin 4. aşama olan tasarım fikirlerine ulaşıldığında ne olacak? Burada karar verme, halk katılım süreci ve uygulama nasıl işleyecek? Ya da Taksim Meydanı için yapılan oylama sonrası süreç nasıl gelişecek? Projelerde revizyon gerekirse karar verme mekanizması nedir? İstanbulsenin.org sayfası daha düzenli bilgi akışını sağlamaya başlamış gibi görünüyor ama sürece, karar verme aşamalarına ve uygulamaya ilişkin şimdi olandan daha fazla bilgi içermesi gerekiyor.
Burada konunun daha çok temel bilgilendirme yönüne odaklandım, ama tabii bir de bu tür faaliyetlere katılımı sınırlı olan kesimlerin bu sürece daha yoğun olarak nasıl katılabileceği meselesi var ki o da demokratik katılımın en temel taşlarından biri. Sesi en fazla çıkanın mı, en ileri teknik donanıma sahip olanın mı yoksa toplumun çok farklı katmanlarının mümkün olduğunca geniş biçimde katılımını sağlamak mı? Belediyeler sürecin en başında bunu da irdeleyip ne gibi yöntemlerle katılımı zenginleştirmeye çalışacaklarının da bilgisini vermeli. Bunu başarmanın çok çeşitli yolları var ve bu başlıbaşına ayrı bir yazı konusu. Bunu da başka bir ortamda konuşmak üzere not edelim.
Not:
Londra Belediyesi’nin kent planlama sayfalarında yayınlanan belgelerden iki örnek: “Statement of Community Involvement”, Kasım 2020: [https://www. london.gov.uk/sites/default/files/dtp_sci_2020.pdf].
“Old Oak and Park Royal Draft Engagement Strategy”, Haziran 2019: [https://www.london.gov.uk/sites/default/ files/draft_engagement_strategy_june_2019.pdf].