Örtülü Kalan Gerçeklikler
Fadime Kul ■ Kentsel ölçekli yarışmaların uygulanabilir olması yarışmalara katılan bir mimar olarak dileğim. Son yıllarda düzenlenen kentsel ölçekli yarışmaların uygulanma şansının oldukça az olduğunu görüyoruz. Gerçekleşmeyecek şeyler üzerine fanteziler üretmek gibi tanımlayabiliriz kentsel ölçekteki tasarım yarışmalarını.
Kentsel ölçekte kilometrelerce uzunlukta alanlar üzerine eskizlerin yapıldığı, fikirler üretildiği emek yoğun bir süreçten sonra bu kadar emeğin çoğunlukla kağıt üzerinde kalacağını bilmek boşa kürek çekiyormuş hissi yaratıyor. Bu noktada, kentsel tasarım yarışma alanlarının ölçeğinin “gerçekleşme ihtimali olabilecek” şekilde belirlenmesi öneri tasarımların gerçekleşme şansını artıracaktır.
Halkın katılımıyla ilgili görüşüm ise, bir jüri tarafından belirlenmiş eşdeğer projelerden birinin seçime sunulmasından öte kentlinin fikirlerinin daha katmanlı biçimde ele alınması gerektiği yönünde. Örneğin halk oylamasında birinci gelenin değil de farklı bir eşdeğer ödül alan projenin diğer aktörler tarafından birinci ilan edilmesi, katılımcı misyonu yüklenmiş kentliyi boşluğa düşürmekte, “Ben bir aktörsem, bu sonuç ne şimdi?” diye düşünmesine sebep olmakta. Bu da bize halk oylamasının aslında siyasi bir hamle, “bir gönül alma” eyleminden öte bir şey olmadığını göstermektedir.
Bu bağlamda, değerlendirme ve katılım süreçlerinin daha şeffaf yürütülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Her şeyin politik olma durumu gibi kentlere yapılan her müdahalenin de politik olması olağan fakat bu müdahalelerin yapılmasının daha doğru yöntemleri olmalı, bunun üzerine kafa yorulmalı.
Son zamanların Gezi sonrası yeşil hassasiyetini anlıyorum ama bu durumun yöneticilerde ve jüri üyelerinde (alanlarında yetkin insanlarda) baskı oluşturmasını oldukça sorunlu buluyorum. Sunumlarda yeşil yoğunluklu anlatımların kullanılması, her alanı yeşillendirme çabası anlamsız değil mi? Örneğin Salacak sahili sazlık olamayacak bir kentsel alan. Doğal gerçeklikler ve kent ihtiyaçları üzerimizde siyasi ortamla oluşan “yeşil hassasiyetinin” gerisinde kalmamalı, ikinci plana düşememeli. Kent meydanlarının yeşille donatılması ne kadar gerekli, ne kadar ekonomik ve bunun gibi etmenler gür bir sesle tartışmaya açılabilmeli. Bugünün hassasiyetleri kentlerimizin uzunca yıllar kullanılacak kentsel alanlarının niteliğini etkilememeli, sonuçta bu politik rüzgar bir gün geçip gidecek ve geriye yalın gerçeklik kalmayacak mı? Kentsel mekanın niteliğinin sadece yeşil alan zenginliği ile ölçülemeyeceği, dünyada çok sayıda niteliksiz “yeşil” kamusal mekan örneğinin bulunduğu akılda tutulmalı.
■ Fadime Kul.