Pandemi Ortamında “Bir Aktör” Olarak Tasarımcılar
Pandeminin vurduğu alanların başında üniversiter öğretimin geldiği inkar edilemez. Bir öğrenci yarışması katılımı bu konuyu “kurcalayışı” açısından ilginç gözüküyor.
Pandeminin vurduğu alanların başında üniversiter öğretimin geldiği inkar edilemez. Melisa Arı ve Ayça Kanbur’un metni, bu konuyu “kurcalayışı” açısından ilginç gözüküyor.
Melisa Arı, Ayça Kanbur ■ Covid-19 ile tanıştığımız günden beri birçoğumuz gündelik hayatta, akademide, politikada, ekonomide, tıpta ve daha pek çok alanda nelerin farklılaşacağını merak eder olduk. Sadece sağlık sektöründe değil, bütün mesleki disiplinlerde salgının etkileriyle ilgili sorular yöneltilmeye ve tahminler yürütülmeye başlandı. Herkes salgın sonrası ortaya çıkabilecek olumlu ya da olumsuz yeni durumları konuşur oldu.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu “Yarından Sonra C-19 Sonrası Mekan ve Nesne Ulusal Fikir Yarışması” da1 biz yarışma katılımcılarını tasarım disiplinleri ölçeğinde spesifik bir
konu üzerinde düşünmeye itti: Yarışma salgın ardından yaşanması öngörülen yeni normalde mekansal dönüşümlere ve bunların tasarım üretimlerine nasıl yansıyacağına dair deneme niteliğinde fikir önerileri bekliyordu.
Yarışma kamusal mekan, özel mekan ve nesne olmak üzere üç farklı kategoriye bölünmüştü. Biz de mimarlık disipliniyle yeni tanışan iki tasarımcı adayı olarak, katılmayı tercih ettiğimiz özel mekan kategorisinde “Mimarlık epistemolojisinde pandemi süreci sonrasında ne gibi değişiklikler gözlemleyeceğiz?” ve “Mimarlık pratikleri nasıl değişecek?” sorularına yönelik bir araştırma yapmak ve bu sorulara cevap aramak istedik.
Araştırmamızı “evin” Covid-19 sonrası dönüşümü üzerinden yürütmeyi seçtik; çünkü salgın sürecinde ev, insanların en çok vakit geçirdiği, dışarıdan izole olduğu ve farklı yollarla işini, okulunu ve sosyal yaşantısını uyarladığı bir mekan haline gelmişti.
Böylesi ciddi bir durumda ortaya bir fikir koymadan önce duruma akılcı bir şekilde yaklaşmak adına, insan davranışlarını incelemenin proje geliştirme sürecinde daha anlamlı olacağını düşündük. Bu amaç doğrultusunda insanların pandemi öncesi ve pandemi sırasında ev içindeki davranış farklılıklarını keşfetmek ve anlamak için on bir soruluk bir anket hazırladık. Bu anketi çevremizde erişebildiğimiz farklı yaş gruplarından ve çeşitli mesleklere dahil olan insanlarla çevrimiçi olarak paylaştık. Ankete yetmiş kişi katıldı. Elde ettiğimiz veriler doğrultusunda ankete katılan insanların yaşlarını, hangi hobilere yöneldiklerini, bu süreçte neler satın aldıklarını, ev içindeki hangi mekanları daha fazla kullanır hale geldiklerini ve de bu doğrultuda evde yapılan yeni düzenlemelerin neler olduğunu kapsayan beş farklı kategoride istatistik tabloları çıkarttık.
Elimizdeki verileri anlamlandırabilmek için proje kullanıcıları olarak rol oynayacak şekilde üç ayrı stereotipik karakter belirlemeyi uygun bulduk. Bu karakterleri belirlerken anketimize katılan insan profillerini göz önünde bulundurduk ve tespit ettiğimiz profiller doğrultusunda öğrenci, beyaz yakalı ve serbest çalışan olmak üzere üç ayrı stereotipik karakter ürettik. Karakterleri bu şekilde belirlememizdeki bir diğer sebep ise her birinin hayatlarının belirli kısımlarını eve taşımasıydı. Öğrenci, beyaz yakalı ve serbest çalışan sosyal hayatlarının yanısıra eğitimlerini, iş hayatlarını ve de serbest meslek faaliyetlerini evlerine taşımak zorunda kalmıştı. Eve uyarladıkları bu belirli kısımlar bize karşılaştırma yapabileceğimiz ve üzerine düşünebileceğimiz veriler sunuyordu. Bu verileri görselleştirmek adına belirlediğimiz bu kullanıcı profilleriyle birlikte, karakterlerin içinde yer edineceği, mimari standartlara ve güncel koşullara uygun, temsili 1+1 ev planları kullanmaya karar verdik.
İstatistik tablolarını incelediğimizde ve görselleştirdiğimiz verileri karşılaştırdığımızda, salgın sonrası insan davranışlarında bazı dönüşümler gözlemledik. Bu dönüşümlerden bazıları marketten alınan ürünleri dezenfekte etmek veya dışarıdan yemek ısmarlamak yerine evde yemek yapmak gibi son derece olağan durumlar olsa da; bazıları da marketlerden hamur mayası, tuvalet kağıdı ve makarna sömürmeye varacak kadar abartılı davranışlar doğuruyordu.
İrfan Sayar’ın “Porof. Zihni Sinir” karakterinin “proceleri”nin mizahi bakış açısından da esinlenerek, sadece kullanıcı ihtiyaçlarına ve arzularına yönelik mimarlık pratiklerini baz alan ve asıl amacı “pandemi sonrası konut güncellemesi” olmayan, esprili bir fikir önerisinde bulunmaya karar verdik. Bu öneriyle
“yeni normallerin” sadece mimarlık gözlüğünden bakınca nasıl çözüleceğini (veya çözülmeyeceğini) göstermeye çalıştık.
Bu proje sürecinde gözlemlediğimiz kadarıyla, 2020 yılının başından itibaren başlayan “pandemi dönemini” fırsat bilen bazı gayrimenkul şirketleri virüs korkusunu bir pazarlama aracı olarak kullanarak konut pazarlamaya çalışıyor. Bu pazarlama stratejisi toplu konutların “ultrasteril ortamlarda yaşam” vaatleriyle
karakterize oluyor. Halbuki pazarlanmaya çalışılan konutların plan çözümlemeleri ve tipolojileri pandemi öncesi konutlarla birebir aynı. Artık “metroya 15 dakika yürüme mesafesinde” olan konutlar pazarlamak yerine “daha steril” yapılar veya “karantinanın koşullarını hafifletecek” unsur barındıran konutlar servis ediliyor. Bu unsurların ne olduğuna dair somut bir örnek gösterme gereği de duyulmuyor.
Bu iddiaların halihazırda varolan sosyal eşitsizliklerin ve sınıflaşmaların artışında rol oynayacağını düşünüyoruz. “Hijyen” odaklı gayrimenkul pazarlama stratejisi, aslında “öteki” ile karşılaşmayacağınızın garantisinin verildiği korku mimarlığının sadece yeni bir çeşitlemesi. Bunun yanısıra gelecekteki mesleğimiz ile ilgili endişemiz de, bu süreç sonrasında yeni imar kanunlarının belirlenmesi ve buna bağlı olarak tasarımlarda hareket etme özgürlüğümüzün kısıtlanması. Uğur Tanyeli’nin BÜYAP konuşmasında da söylediği gibi; gelecekte daha mazbut ve daha az özgür mimarlara evrilmemiz ihtimalinden rahatsızlık duyuyoruz2. Bu ihtimal belirlenmiş tek düzende, sabit fikirli tasarımların ortaya çıkma olasılığını artırıyor.
Proje sürecindeyken salgın ardından yaşanması öngörülen “yeni normallerde”, mekansal dönüşümlerin neler olacağını düşünürken, sürecin yarattığı sorunlara çözüm getirmeye yönelik yapılan fikir yarışmalarını da kendi aramızda sorgulamaya başladık. Bu tarz yarışmaların tasarım disiplinlerinde eğitim alan öğrencilere virüsün getirdiği birtakım toplumsal sorunlara mekansal çözümler üretmeye yönelik bir sorumluluk yakıştırmasını da problemli buluyoruz. Türkiye ölçeğinde güncel tasarım eğitimimize baktığımız ve çevremizdekilerle bu konuyu tartışıp konuştuğumuz zaman, başka mesleki alanlarla, başka akademik mecralarla ilişki kurmayan, “kendi kendine yeten” ve kendi içerisinde aşırı derece kararlı bir eğitim önermeye çalıştığına dair şüpheye düşüyoruz. Bizler okullarda bize öğretilen tasarım eğitiminin sadece hacim-boyut ilişkisinden ibaret olmadığını; sosyoloji, psikoloji, siyaset, tarih ve felsefe gibi birçok alanla içiçe olduğunu kavramalıyız.
Bugün bizim bir yarışma bünyesinde esprili eleştiriler üzerinden düşünülmesini savunduğumuz görüş, böylesi bir meselenin yol açtığı sorunlara sadece tasarım disiplinlerinin bir başına yetemeyeceği, ortaya çıkan sorunlara çözüm getirmek gibi bir sorumluluğun biz tasarım öğrencilerinden beklenemeyeceği ve meseleye multi-disipliner bir ölçekte yaklaşılması gerektiği yönündeydi. Tüm bu süreç içerisinde deneyimlediklerimize ve edindiğimiz farkındalıklara dönüp bakarsak; bu tarz yarışmaların yukarıda da belirttiğimiz üzere mimarlık eğitiminde sorun olduğuna dair şüpheye düştüğümüz “kendi kendine yeten”i desteklediğini öngörüyoruz. Bunun gibi yarışma fırsatlarının sihirli değnekle dokunurcasına tasarım yaparak çözüm üretmenin meşrulaştırılması için değil; mimarlığın en az kendisi kadar elzem pek çok mesleki alanla temas halinde düşünmesi gerektiğinin vurgulanması için değerlendirilmesini temenni ediyoruz. Yoksa bize kalırsa ekşi mayalı ekmek meraklıları için mutfağa odun fırını koymak harika bir fikir.
■ Melisa Arı, Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı, 2. Sınıf; Ayça Kanbur, Kadir Has Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık, 2. Sınıf.
Notlar:
1 “Yarından Sonra C-19 Sonrası Mekan ve Nesne
Ulusal Fikir Yarışması”, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi: [https://yarindansonra.fsm.edu.tr].
2 Uğur Tanyeli, “Pandemi ve Mimarlığın Geleceği”, BÜYAPTalks, YouTube, 20 Haziran 2020: [https://www. youtube.com/watch?v=QmdQLpOIQJk&t=3086s].