Deniz Dokgöz
1
Özellikle stüdyo gibi uygulamalı dersler için kafamda çeşitli sorular oluştu diyebilirim. Buna bağlı olarak yüzyüze eğitimde gerçekleştirmeye çalıştığımız stüdyoda çalışma pratiklerinin terk edildiği yeni öğrenim kurgularına gereksinim duyulacağı bir ortamın yaratılması gerekiyordu. Bizim eğitim sürecimizde teorik dersler bittikten sonra stüdyo derslerinin çevrimiçi olarak sürdürülmesi, hem bizim için hem de öğrenciler için görece bir rahatlık sağladı. Tabii bu rahatlıkta ilk 6 haftanın okulda gerçekleştirilmesi ve çalışma alanına dair analizler ve ortak çalışmaların tamamlanmış olması çevrimiçi eğitim anlamında da bizlere kolaylık sağladı. Daha sonraki dönem ise teorik ve uygulamalı dersler birarada yürütüldü. Eve dair dizüstü bilgisayarların varlığı mekansal gereksinimleri zorunlu kılmıyordu. Bu anlamda internet kalitesi dışında bir sorun yaşamadım.
2
Farklı programlara entegre olma anlamında çok büyük zorluklar yaşamadığımızı düşünüyorum. Teams ile başlayan süreç okulumuzun programı olan Sakai ile devam etti. Teams üzerinden gerçekleştirilen çevrimiçi eğitim kurgusu, öğrencilerin ekran paylaşımları ile birlikte kendi bilgisayarları üzerinden model, maket ve çizimlerin paylaşılması ve benim yapılan sunuma dair kritikleri kağıt üzerine eskizleyerek vermem şeklinde gelişti. Bilgisayar ortamında elle kritik vermek diyebiliriz. Fakat Sakai ortamına geçtikten sonra pandemi ile birlikte yeni programların kullanımları öne çıktı ki bunlar içerisinde Miro programı tam anlamı ile süreci daha iyi yürütmemizi sağlayan olanakları bize sundu. Dolayısıyla el yordamı ile girdiğimiz çevrimiçi ortam, farklı dijital platformların verimli kullanılması ile eğitimi daha olumlu hale getirdi. Tabii ki burada asıl olan öğrencilerin yaklaşımı.
3
Dezavantajları barındırdığı kadar avantajları da bünyesinde barındırabilen bir sistemden bahsetmemiz mümkün. Yerleşik stüdyo kurgusunda birarada çalışma kültürünün dijital ortamda devam etmesi çeşitli zorluklar içermesine rağmen farklı program kullanımları ile interaktif olarak yürütülebiliyor. Yer görme konusu ise konvansiyonların yeniden ele alınmasını zorunlu kılan bir süreci barındırıyor. Şöyle ki benim açımdan yer görme kavramı yere dair okumanın
tüm bileşenler ile ele alınması anlamını taşıyor. Yani farklı bir coğrafyada, yerde tasarım yapmak için mutlaka oraya gidip orayı görmek mutlak geçerli bir önerme değil. Esas yer görmenin anlamının tasarım yapılan yerde belirli dönemlerde yaşamakla mümkün olduğunu düşündüğüm için söylüyorum bunu. Yere ait yaşamsal pratikleri deneyimlemenin orayı bir gün içinde ziyaret etmekle gerçekleşeceğini düşünecek kadar naif olamıyorum açıkçası. Bu noktada yere dair sosyal donatıları, içerikleri, iklimsel özellikleri, yaşamsal pratikleri okumanın tek yönteminin orayı kısa süre içerisinde görmek olduğuna inanmıyorum. Bunu söylerken sadece mimarlık eğitimini baz alarak söylemiyorum. Jüri olduğum yarışmalarda da yer görmenin zorunlu kılınmasını mantıksız bir uygulama olarak görüyorum. Eğitim anlamında bir yeri görmek o kenti, coğrafyayı deneyimlemeyi ise olumlu bulmakla birlikte bunun sadece tasarım yapılacak alan üzerinden tariflenmesini doğru bulmuyorum. Bu noktada yer görme amaçlı gezilerin kısa süreli etkisinin tasarımcıyı yanlış yönlendirebilecek dataları da barındırabileceği olasılığı bu fikrimi güçlendiriyor. Jüri süreçleri açısından ise tabii ki yüzyüze eğitimle kıyaslandığında tasarımın anlatımı ve üzerine konuşmanın etkisinin zayıfladığını düşünmekle birlikte farklı kentlerden jüri üyesi davet edebilmenin avantajlarını da yok saymamak gerektiğini söyleyebilirim. Kritik konusunda ise yüzyüze eğitimin yerini tutabilecek bir interaktif modelin varlığını henüz öngöremiyorum açıkçası.
4
Öğrenci motivasyonunda bir düşüş olduğunu gözlemliyorum. Bunun, kritik verilen öğrenci ile temas sırasında diğer öğrencilerin tavır ve davranışlarını bilemediğimizden kaynaklandığını düşünüyorum. Kritik sırasında dijital olarak varlığını koruyan öğrencilerin fiziksel olarak orada olup olmadığını bilmemek bu fikrimi pekiştiriyor maalesef. Bununla birlikte stüdyoda öğrenme sürecinin salt eğitimciöğrenci diyaloğu üzerinden işlemediğinden ve öğrenciler arası diyaloğun da çok önemli bir öğrenim çıktısı olduğundan hareketle çevrimiçi eğitimin bunu sağlayamaması şu an gördüğüm en büyük sorun bence.
5
Yeni süreçte hoca-öğrenci hiyerarşisinin yeniden üretildiğini söylemek mümkün. İster teorik isterse de uygulamalı derslerde öğrenci katılımının yüzyüze eğitime göre daha kısıtlı olması bu hiyerarşinin güçlenmesine neden oluyor diyebilirim.
6
Sanal bir gerçeklik yaratan bu sistemde artık öğrenciler bir isim ve soyisimden ibaret kalıyor maalesef. Dolayısıyla iletişimin de ikiboyutlu kaldığını söyleyebilirim.
7
Kamera kullanımının ses ve görüntü kalitesine dair sorun yaratma durumu, gündelik hayatın kritiklere yansımasana engel teşkil edebiliyor. Bu noktada kameraların sürekli açık olmaması etkileşimin ses üzerinden gerçekleşmesi, duvara konuşma hissinin artmasına neden oluyor. Anlatılan konunun ya da verilen kritiğin anlaşılıp anlaşılmadığının test edilememesi bence sürecin en sorunlu yönü.
8
Fiziksel sınırların ortadan kalkması, belki de çevrimiçi eğitimin sağladığı en önemli avantaj diyebilirim. Tasarım probleminin, yerin, çalışma alanının, yöntemin verilmesine dair farklı senaryoların gündeme getirilmesine dair
önemli katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu noktada konvansiyonların yeniden sorgulanması ve mimarlık eğitimine dair yeni eğitim tekniklerinin hayata geçmesine olanak sağlayabildiğini düşünüyorum. Tabii ki burada eğitimcilerin yeni ve farklı bakış açılarıyla tasarım problemlerini yeniden tanımlaması çok önemli.
9
Yeni durumun fırsat eşitliği sağlaması maalesef imkanlı görünmüyor. Yüzyüze eğitimde bile sorun taşıyan bir yapının çevrimiçi eğitimde daha da üst noktalara doğru evrildiğini düşünüyorum. İnternete erişim sorunları bir yana çalışmak zorunda olan öğrencilerin süreçte yaşadıkları durum fırsat eşitliğine dair uçurumu derinleştirmekte.
10
Birbirinden öğrenme süreçlerinin çevrimiçi durumda gerçekleştiğini düşünmek aşırı iyimser bir tutum olacaktır. Farklı programlarda ortak çalışma yapma olanağı bulunmasına rağmen henüz yeterli olgunluğa ulaştığını söylemek güç.
11
Mimarlık eğitiminin geleceği mutlak ve mutlak konvansiyonlardan sıyrılmakla mümkün. Çevrimiçi süreç bizlere biraz bunu öğretmeye başladı diye düşünüyorum. Bu noktada eğitimcilerin de belirli konvansiyonlardan sıyrılarak tasarım probleminin verilmesinden analizlere, fikir üretiminden yapısal dönüşüme kadar yeni öğrenme pratiklerini kurgulamaları gerekiyor, bu da mutlak bir değişimi öngörmek ve buna hazır olmakla mümkün.
■ Deniz Dokgöz, Doç.Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü.