Türkiye'de Mimarlık Söyleminin Yüzyılı: Bir Terimler Panoraması
■ Türkiye'de Erken Cumhuriyet döneminde mimarlık, pratik düzlemde olmasa da, alan içinde konuşabilenlerin biçimlendirdiği retorik/ söylem bağlamında belirli politik angajmanlarla rejim elitlerine katılma eğilimi göstermektedir. Sözkonusu karakter bireysel ya da kolektif meslek inşasından çok, mimar figürlerin toplumsal statü ihyalarına yönelik dayanak talepleri ve stratejileri olarak okunabilir1. Bunlar daha çok düşüncenin bireysel özerkliği içinde odaklanma ve derinleşme yerine kamusal/ politik işlevli uzmanlaşma talepleri olarak görünürler. Talebin vektörü bu yönde olunca mimarlık hakkında düşünmeye harcanacak mesai azalmakta; anlama, yorumlama ve entelektüel düzeyde müdahalede bulunabilme ve katılım gösterme imkanları genişleyememektedir. Düşünsel mesai, içinde konumlanılan gerçeklikle ya da döneminde arzu edilen biçimiyle, modernizmle ilişkili bireysel iddialar sunmak olarak değil, devletle ilişkili bir görevler manzumesi olarak algılanmaktadır. Modernizmin ürünlerine sahip olma erkine yönelik olarak pratik bilginin ardındaki tartışma ve akıl yürütmeleri önemseyip öznel savlar ortaya koymak yerine temsiliyete soyunan biçim formülasyonlarına ulaşmakla -vazederek ya da vazedilmesini isteyerek- sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla, modernlik ya da modernizm kavrayışı, ürün vermenin olası yollarını ve miktarını olabildiğince katederek bundan kaynaklanacak bireysel/kolektif profesyonel duyarlılığı ve güveni geniş bir kesim tarafından paylaşılabilecek şekilde yaygınlaştırmak yerine dar bir ufuk hattına sıkışmaktadır2. Sözkonusu ufuk hattını belirleyen eğilimin olası mimarlık dillerinin kavramsal modellerine ve terimleriyle ilişkisine bakmak bu kısa derlemenin kapsamını oluşturacak.
Yüzyılın ilk yarısının “milli üslup takıntısı” olarak değerlendirilebilecek sorunun tarifinde uzlaştırılması zor açmazları en başından bünyesinde barındıran ateşten gömlek tanımlamalarıyla geçtiği söylenebilir. Döneminde “Milli Mimari Rönesansı” daha sonraki tarihyazımında “Birinci Milli Mimari” başlığı altında düşünülen mimari üretimlerden kopmanın ve millilik göstergesinin bir yanda yerel, geleneksel veya bölgeci yananlamlarından/ vurgularından uzak duran ama çoğul ve heterojen yörüngelerin de ortaya çıkmamasına yönelik kültürel ve estetik bir baskılama söylemi, diğer yanda uluslararası çağrışımları en aza indirgenmiş bir modernlik göstergesine dair inkılap mimarisi, yeni mimari, milli mimari gibi etiketlerle müşterek bir ifade olarak modern görünümlü aynılık suretlerini yurt sathına yayma endişesi birarada varolur. “İnkılabı eserlendirme” güzergahında tarihsel göstergelerden uzaklaştırılmış biçim yenilikleri ilerlemenin göstergeleri
olarak benimsenmekte; nesnel, yararlı, mantıklı, makul ve uygun olma açısından rasyonalizm ve işlevselci determinizm ilişkilendirilmektedir. Yerleşim merkezlerine belirli bir çehre verecek çevre düzenleme formülasyonları ve tip program sözkonusu determinizmin çıktıları olarak göze çarpar.
Dönemin açmazlarından biri, mimarlığı bir vazife olarak tanımlayan ama vazifenin ateşten gömleğini giymek için başkalarına -mimarlara ve devlet elitlerine- seslenen temsiliyet çağrılarında okunabilir. Bu doğrultuda sıkça referans verilen amblematik metinler Behçet ve Bedrettin ikilisine aittir. Örneğin şöyle demektedirler: “Bugünün ve bugüne kadar geçen on senelik hayatın mimarlık sanati üzerindeki kuvvetli tesirleri, büyüklüğü, eserleri bizim kalemimize düşecek kadar küçük ve bu sahifelere girecek kadar az değildir. Onları büyüklerimiz, inkılabın uluları ve sanati severlerin yüceleri elbette ki yarar bir şekilde herkese bildireceklerdir.” Modernlik deneyimine
3 yönelmek ya da modernliği, deneyimler içinden kavramak yerine kültürel ve ideolojik rol olarak pedagojik bir pozisyon ve gösterge biçiminde kavramak, bir başka deyişle, mimari şeylerin adab-ı muaşeret norm ve formlarını belirlemek gibi ağır ve ciddi taleplerle konuşulur. Konu ister inkılap mimarisi ister yeni mimari ister milli mimari olsun konuşma formasyonu uzun süre bu güzergahı takip edecek, mimari davranış sahası kısıtlanacaktır4. Afife Batur'un ifadesiyle, “bu ayrıntılanmamış, mimarlığın özgül kavram ve terimlerini kullanmayan ama yönü belirli bir eğilimdir.” Sözkonusu
5 kısıtlı sahada ortaya çıkan ise “karmaşık, kültürel, estetik ve kişisel mülahazalarla belirlenmeyen, en azından bu tür bir deneyimi örten indirgemeci klişelerin oluşturduğu bir dağarcığa sahip, salt cepheleri etkileyen göstergeler değişikliği ile beliren kolektif bir önsel tercih repertuvarı”6 olacaktır. Dolayısıyla, Cumhuriyet'in 50'li yıllara kadar mesafelenmeye çalıştığı romantik seçmeci eğilimlerden o kadar uzaklaşamadığı ve belirli bir estetik repertuvarın stereotipleriyle icra edildiği söylenebilir.
Sözkonusu olan birincil meşguliyet bağlamında kodlanmış, tekrara dayalı, kolay tanınan ve onaylanmış göstergeler ya da dışsal biçimlerin belirlendiği milli mimari repertuvarı ya da ülke/ülkü üslubu dağarcığıdır. Yeni mimari olarak tezyini motiflerden arındırılmış, bezemesiz kübik kompozisyonlar da indirgenmiş bir klasisizm olarak milli mimariyle aynı güzergahı katetmektedir. “İkinci Milli Mimari” olarak adlandırılagelen ve milliyetçi tonu koyu anlayış ise bir yanıyla antimodernisttir. 1934 yılında Ankara'da açılan İtalyan Faşist Mimarisi Sergisi ve 1943 yılında açılan Alman Mimarlık Sergisi'ne yönelik ilgi
dönemin mimari eğilimini ve konuşma formasyonunu özetler niteliktedirler. Yerellik, ulusallık ve çağdaşlık/asrilik arasındaki bağdaştırılamaz çelişkiler hep gündemdedir. Sedat Hakkı Eldem'in “[…] milletin ideallerine ve yaşama adetlerine uygun ve onun timsali olması lazımdır […] böyle bir ideali yoksa, kendisine verilebilir. Millet, bugün eskiden tanımadığı birçok yeni idealler edinmiştir. Mimari ve san'at hususunda da edinebilir. Zaten o ideal milletin olmadan evvel, ona yol gösterenlerin, rehberlerin ideali olabilir. Netice aynidir.” ifadeleriyle adeta Behçet ve Bedrettin ikilisinin ideolojik terbiye çağrısı yeniden yankılanmaktadır7. 1950'lere kadar geçen süre Abidin Mortaş'ın deyişiyle “asabi sabırsızlık” dönemi olarak özetlenebilir8.
1950 sonrası Türkiye'nin dışarıyla açılmasına bağlı olarak ortamdaki siyasal angajman saplantılı kimlik asabiyetinin ve vesayet talebinin görece çözülmesi ve kapitalist dünya imgesinin bir parçası haline gelebilme arzusuyla yeni ufuklar arandığı söylenebilir. Yapı talebinin kaynağının devletten özel sektöre kayması ile talep hacmi ve içeriği genişlemekte, mimarlığın niteliğindeki belirleyicilik payı kısmen özel sektöre kaymaktadır. Okul, halkevi, bakanlık gibi devletli programların yerine otel, banka, çarşı, ofis gibi ticari programlı yapılar kentlerde görünürlük kazanmaya başlar. Biçimsel retorik uluslararasılık iddiasına yaslanmakta, yeni yapılarda ulusallık/millilik görüntüsü arayışından vazgeçişi işaretlemektedir. Planimetri ve biçim ifadesi olarak yatay kararlı, yalın ve gridal prizma, rasyonalizm başlığı altında kısa sürede bir norm haline gelir. Prizmalar Batılı modellere takılan modernize edilmiş motiflerle görece yerelleştirilir9. Akılcılık giderek çözüm odaklı şemalaşma ve kalıplaşmalarla belirli bir mimari vasatı ifade edecektir. Tasarım yerine çözüm sözcüğü bu dönem ve sonrasında revaçtadır.
60-80 aralığı, bir yanıyla süregelen rasyonalizm söylemine eklenen, bir diğer yanıyla uluslararası modernizmin rijit kalıplarından uzaklaşmaya çalışarak “kutunun parçalanması”na yönelen, Atilla Yücel'in “çoğulculuk çağı” olarak ifade ettiği, geniş bir biçimlenme tavırları dizisiyle belirlenir10. Programatik ve işlevsel kapsamlara göre çeşitlilik gösterecek şekilde endüstriyel sembolizm, teknolojik dışavurumculuk, yeni anıtsallık, yeni bölgecilik, organikçilik, brutalizm, gelenek, tarih(selcilik), evrensellik gibi başlıklardaki mimari biçimlenme ifadeleri prestij, tüketim toplumu, turizm endüstrisi, toplumsal gerçeklik, pozitivizm, bilimsellik, yerellik gibi güzergahlarda dışavurulacaktır. Mimari repertuvar; ritmik modülasyonlar, dik açının kırılması ve kütlesel çokyönlü oryantasyona bağlı plastisite ve artikülasyon, mimari öğelerin arkitektonik dışavurumu ve brüt malzeme kullanımı gibi davranışlar kazanacaktır.
1985'ten başlayarak mimarlık alanında radikal sayılabilecek bir değişimden söz edilebilir. 80'ler ekonominin serbest pazar ilkelerine göre yeniden örgütlenmesi ve küresel ekonomiye entegre olmanın yanısıra iletişim teknolojilerinin
yaygınlaşmasıyla elektronik yüzeylere dayalı yeni bir görsel kültür yoğunlaşmasıyla karakterize olur. Birçok alanda olduğu gibi ortalama mimarlık pratiği de görünüşün cazibesine odaklanır. Eğlence ve turistik rekreasyon mekanları, tatil köyleri, lüks konut siteleri, banliyö yerleşimleri ve iç mekan dekorasyonları yoğunlukla mimarlık pratiklerinin meşguliyet alanlarına girer. Yenilik telaşı ve yeni esin kaynağı arayışları akım, tarih, seçmecilik, vernaküler, gelenek, kimlik (arayışı), geçmiş, üslup, piyasa, yaşam tarzı, anlam, beğeni, kitsch, pastiş, kopya, taklit, post-modern, modern, bağlam, yerellik, yer hissi gibi terimlerle mimari atmosferi belirleyen bir retoriği kurar. 90'ların sonuna kadar sürecek bu mimari atmosfer içinde biçim, kimlik, meşruiyet, anlam, beğeni ve tasarıma ilişkin problemlerin yeniden değerlendirildiği bir dizi etkinlik öne çıkar .
11
2000'li yıllar olagelen davranış ve söz çoğulluğunun bir yandan sürdüğü diğer yandan siyasal, ekonomik ve toplumsal alana nüfuz ederken yerli-milli savını yaşamsal hale getirmeye çalışan retorik düzlemde gevşek dokulu popülist bir Selçuklu-Osmanlı seçmeciliği görünür olur. Farklı arkitektonik kaliteleri gerekçelendirmekten uzak zihin haliyle karakterize olduğu söylenebilecek sözkonusu retorik, neoliberal gayrimenkul sektöründeki inşaat furyasıyla kent satıhlarında belirginleşir. İnşaat furyasını belirleyen büyük ölçekli karma yapı kompleksleri, havaalanları, alışveriş merkezleri, iş kuleleri, şehir hastaneleri, lüks konut yerleşimleri, rezidans adı verilen kentsel konut blokları sürdürülebilirlik, ekoloji, yeşil mimari, doğaya uyum, teknoloji, inovasyon yanısıra kentsel dönüşüm, depreme dayanıklılık, emsal argümanlarına dayandırılarak yıkım ve yapım faaliyetleri tarihsel miras, rekonstrüksiyon, restorasyon, koruma, yeniden işlevlendirme gibi terimleri popüler dolaşıma sokacaktır. Pazarlama dilini belirlediği kadar mimari üretimlerin de referans verdiği yerellik, yer, yerin ruhu, yerin fısıltısı, bağlam, bellek, hafıza, geleneksel, yöresel gibi terimler vazgeçilmezliklerini retorik düzlemde sürdürecektir12. Bunların yanısıra bilgisayar teknolojilerinin iyice yaygınlaşıp olağan üretim bileşenleri haline gelmesiyle parametrik tasarım, CAM (computer-aided manufacture), robotik, biyomimikri gibi dijital terimler de mimari dağarcığa katılır.
Retrospektif içinde değerlendirildiğinde mimarlığa ve mimarlık üretimlerine salt mimari olarak bakmak yerine büyük bir mesajın taşıyıcı gövdesi olarak bakmanın süresi uzun sürmüş görünüyor. Bu tutum, ara ara dilsel alanı meşgul etmesiyle tamamen çözülmediği görülse de eski asabiliğini ve çekiciliğini yitirmiş gibidir. Özellikle 85 sonrası ortaya çıkan geniş görüntü çeşitliliği, davranış çoğulluğu ve çoğulluk beklentisi mimari manzarayı belirlemektedir. Meşruiyet zemini olarak başvurulan referans çerçevesinin, Uğur Tanyeli'nin 25 yıl önce tespit ettiği biçimiyle, “tek söylemin rejyonalistbağlamsalcı bir düşünsel yaklaşımlar aglomerasyonu”13 olduğu düşüncesi ise henüz dönüşmemiş, katılımcılarını daha arttırmış görünmektedir. Bu durumun mimarlığın Türkiye'deki modernlik serüveni içinde “modern” görünmesini sağlayacak söylemsel veya biçimsel suretler ve dağarcık kazandırmak için belirli ve güvenli bir yol arayışıyla malul olduğu söylenebilir . Güncel imgelemde bağlamın
14 bir korelasyonlar örgüsü oluşu dikkate alındığında zaman-mekanı yere/yöreye çıpalayan olağanlaşmış söylem bölgesi gevşetilebilir görünüyor.
■ Burak Altınışık, Prof.Dr., Pamukkale Üniversitesi, Mimarlık Bölümü.
Notlar:
1 Bu konuyu çeşitli başlıklarla inceleyen ve henüz yayımlanmamış olan kitabının içeriğini oluşturan metinleri benimle paylaşan Doç.Dr. Erhan Berat Fındıklı'ya teşekkür ederim.
2 Sözkonusu güzergahın kavramsal arkaplanını yüzyıllık bir süre içinden üretilmiş mimarlık ve kent metinleri içinden irdeleyen bir çalışma için bkz.: Bülent Tanju,
Tereddüd ve Tekerrür, Akın Nalça, İstanbul, 2007.
3 Mimar Behçet ve Bedrettin, “Türk İnkılap Mimarisi”,
Arkitekt, 1933/9-10, İstanbul, s. 266.
4 Bu durumu en azından Ankara bağlamında bu şekilde düşünmek yerinde olur. İstanbul'da olup bitenleri düşünmek içinse şu çalışmalara bakılabilir: Uğur Tanyeli, İstanbul 1900-2000 Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden Okumak, Akın Nalça, İstanbul, 2017; Hakan Kaynar, Projesiz Modernleşme, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2012.
5 Afife Batur, “1925-1950 Döneminde Türkiye Mimarlığı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, ed.: Yıldız Sey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998.
6 Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 181.
7 Sedad Hakkı Eldem, “Milli Mimari Meselesi,
Arkitekt, 9-10, İstanbul, 1939, s.220-223.
8 Abidin Mortaş, “Modern Türk Mimarisi”, Arkitekt,
5-6, İstanbul, 1941, s.115.
9 Şevki Vanlı bu prizma yayılımına “Hiltonculuk” adını verecektir: Şevki Vanlı, “Hiltonculuk”, Kim, 1958, s.31-32.
10 Atilla Yücel, “Pluralism Takes Command: The Turkish Architectural Scene Today”, Modern Turkish Architecture, ed.: Renata Holod, Ahmet Evin, Süha Özkan, Chamber of Architects of Turkey, Ankara, 2005, s.154.
11 80'ler boyunca düzenlenen toplantı ve sempozyumlar şunlar: Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Mimaride Türk Üslubu Semineri”, 11-12 Haziran 1984, İstanbul; Mimarlar Odası, “Modern Mimarlık Hareketinin Türkiye'deki Etkileri Marmara Adası Söyleşileri”,
1-4 Eylül 1984, İstanbul; Mimarlar Odası, “Modern Mimarlık Üstüne Ayvalık Tartışmaları”, 8-10 Şubat 1985, Balıkesir; Mimarlar Odası, “Çağdaş Mimarlık Akımları ve Türkiye Mimarlığı Sempozyumu”, 15-16 Aralık 1989, Ankara; Mimarlar Odası, “Türkiye Mimarlığı Sempozyumu II Kimlik Meşruiyet Etik”,
7-9 Ekim 1993, Ankara. 1997 yılında ise Türk Serbest Mimarlar Derneği “Mimar Anlam Beğeni” başlıklı bir sempozyum gerçekleştirir: Türk Serbest Mimarlar Derneği, “Mimar-Anlam-Beğeni”, 11-12 Nisan 1997, Ankara. Sempozyum sonrası yayın için bkz.: Türk Serbest Mimarlar Derneği, mimar anlam beğeni, yay. haz.: Gülnur Güvenç, YEM, 1997, İstanbul.
12 Türkiye'de mimarlığın üretilme ve tüketilme güzergahlarındaki düşünsel izlekleri işaretlemeye çalışan başka terimler ve kelimeler derlemesi için bkz.: Burak Altınışık, “Mimarların Dilindekiler: Anahtar Kavramlar”, Arredamento Mimarlık, 344/Ocak Şubat, 2021, s.50-86.
13 Uğur Tanyeli, “1950'lerden Bu Yana Mimari Paradigmaların Değişimi ve ‘Reel' Mimarlık”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, ed.: Yıldız Sey, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s. 253.
14 Bu durum açık veya örtük biçimlerde şu yayınlarda takip edilebilir: Sibel Bozdoğan, a.g.e., 2002. Şevki Vanlı, Mimariden Konuşmak Bilinmek İstenmeyen 20. Yüzyıl Türk Mimarlığı Eleştirel Bakış, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, Ankara, 2006.