Beyazıt Meydanı'nın Yüzyıllık Biçim Arayış Öyküsü: Eldem ve Cansever Çatışmasından UrbAr'a
Neşe Gurallar ■ Beyazıt Meydanı yüzyıllık Cumhuriyet tarihinin neredeyse tamamını kaplayan, peşpeşe yapım ve yıkımlarla çetrefilleşen, uzun bir biçim arayış öyküsüne sahiptir1. Bu öykü içinde Sedad Hakkı Eldem ile Turgut Cansever'in, birbirini takip eden ve yarım kalan projeleri arasındaki tezat dikkate değerdir. Meydanın tasarımında görülen iki farklı yaklaşımın2 bir çatışmaya dönüşmesinin, aralarında hoca-öğrenci ilişkisi de olan, iki meslek insanı arasındaki bir mücadeleyi de sergilediği gözardı edilemez. Bu yazı, Beyazıt Meydanı üzerindeki Üniversite Alanı ve Kapısı'na dönük tavrı bir kilit olarak kabul ederek, Eldem, Cansever ve UrbAr'ın projeleri ile yüzyıllık bir biçim arayış öyküsünü özetlemeye çalışacak.
Turgut Cansever ile Sedat Hakkı Eldem çekişmesi
Turgut Cansever, Beyazıt Külliyesi'nin dağınık yerleşimini, 15. yüzyılda yükseldiğini belirttiği “ferdiyetçi” İslami görüş ile açıklar3. Diğer sultan camileri gibi kapalı ve düzenli bir geometriye sahip olmayan, külliyeye ait her bir birimin (cami, medrese, hamam, imaret) alan üzerindeki dağınık yerleşimini, her bir birimin “ferdi” ihtiyaçlarını kendi şartları içinde çözmesi olarak yorumlar. Tasarım yöntemini İslam felsefesine dayandırdığı bu mekan okuma şekliyle gerekçelendirmektedir. Meydana kendinden önce geometrik bir düzen4 getiren önerilerin tam tersine bu
“ferdiyetçi” dağınıklığa uygun bir tasarım yöntemi benimser. Üniversite alanının Kapı'ya da yansıyan simetrik, anıtsal, aksiyel geometrik düzenini benimsemez, onu ancak bu sınırlar içinde kalmaları şartı ile geçici olarak (sorunu gelecek nesillere havale ederek) kabul eder. Doğu-Batı karşıtlığından beslenen bu okumaya göre, Üniversite sahası ve Kapısı bozulmanın, İslami değerlerden uzaklaşmanın örneğidir. Kapının aksını vurgulayan ağaç dizisi ile “meydan parçalanmış, ‘cennet' yok edilmiştir”. Cansever için Üniversite
Kapısı, Cami'nin kıble eksenini yok saydığı gibi, son cemaat yerinin yüksekliğini de aşma cüretini göstermiş ve “meydana hakim olmuştur”. Üniversite Kapısı'nı “mütecaviz” bulur. 2000'lerde Cansever'in izleyicileri bu ifadeyi daha da sertleştirir ve Kapı'nın meydana “tecavüz” ettiğini söyler5.
1923-1924'te Ali Haydar Bey'in Şehreminliği döneminde Asım Kömürcüoğlu'na yaptırıldığı bilinen oval havuz, Cansever'e göre Cumhuriyet Dönemi'nde Kapı'nın aksının Marmara Denizi'ne kadar inmesini önlediği gibi, eksenin kuvvetli etkisini de bir parça zayıflatmıştır. Cansever için 1957 yılında havuzun kaldırılması, Kapı'nın ve eksenin ne yazık ki yeniden güçlü hale gelmesine neden olmuştur. Eleştirdiği bu yeni düzenleme (her ne kadar Sedad Hakkı Eldem bu konuda ikircikli davransa da) hocası Sedad Hakkı Eldem'e aittir.
Şimdi Cansever'in Beyazıt önerisinden bir adım geriye gidelim. Menderes Dönemi İstanbul imar çalışmaları sırasında 1956 sonbaharında Ordu Caddesi genişletilmiş ve Beyazıt Meydanı karşısında yer alan Simkeşhane ve Hasanpaşa Hanı'nın yarısı yıkılmıştır. Eldem'in 15 Ocak 1957 tarihli projesinde Simkeşhane ve Hasanpaşa Hanı'nın yarısının yıkıldığı görülmektedir6. Bu projede, Ordu Caddesi ile Vezneciler'i, Medrese önünden geçen diyagonel bir trafik akışı ile bağlamaktadır ve bu bağlantı daha önce de gündeme getirdiği bir öneridir7. Beyazıt Meydanı aldığı bu yeni biçimle bir kavşak olarak kalabilir ve tartışma bu kadar uzamayabilirdi. Binaların yarısını yıkıp atan, caddeleri tereddütsüz genişleten Menderes,
Beyazıt'ta geri adım atar. Eldem ise diyagonal trafik bağlantısından vazgeçer ve 10 Haziran 1958'de Vezneciler'e verdiği bağlantıyı iptal eden yeni bir öneri getirir. Ancak Eldem'in bu projesi uygulanmaz ve Menderes hükümeti son günlerini yaşarken Cansever'in projesine geçilir. Cansever, projesinin seçildiği tarihi Nisan 1960 olarak vermektedir. Tam da bu günlerde,
28 Nisan 1960'da Üniversite öğrencilerinin “Hürriyet İsteriz” sloganları attığı eylemlerde, Turan Emeksiz adlı bir öğrenci Beyazıt'ta vurulacak, Ordu öğrencilerin yanında yer alacak, bir ay sonra da ihtilal gerçekleşecektir. İhtilalden sonra Meydan'a Hürriyet adı verilecek ve Turan Emeksiz hatırasına bir anıt inşa edilecektir.
Cansever'in önerisi Eldem'in her iki önerisi ile de taban tabana zıttır. Ana motivasyonu Üniversite Kapısı'nın etkisiz hale getirilmesidir. Girişte sözünü ettiğimiz “ferdiyetçi” biçim arayışına uygun, temel geometrik disipline dayanmayan, dağınık bir düzenleme getirir. “Mütecaviz” bulduğu Kapı'nın etkisini gölgelemek için merdivenlerle elde ettiği seti ve ağaç kümesini kullanır. Kapı'yı geriplanda tutmaya çalışır.
Cansever, Beyazıt için önerisini geliştirirken; Eldem, Belediye'ye yazdığı 21 Aralık 1960 tarihli dilekçede, Üniversite'nin ve Kapı'nın alan üzerindeki etkisinin zayıf bırakılmasını eleştirir. 7 Şubat 1961 tarihli el yazılı notta ise Belediye'ye Cansever'in projesi hakkındaki olumsuz kanaatini raporu ile sunar, yarışma açılmasını önerir.
Eldem arşivinde görülen yazılardan, bu raporu 22 Şubat 1961 tarihli bir üst yazı ile Mimarlar Odası'na da ilettiği anlaşılmaktadır. Eldem'in esasen Belediye'ye yazdığı ama Oda'ya da ilettiği rapor, Cansever'in (10 Haziran 1958 tarihli önerisinden kopya edildiğini düşündüğü) alanın yayalaştırılması fikrine övgü ile başlar. Üniversite Kapısı önündeki trafiğin tünele alınmasını hatalı bulduğu gibi, önündeki trafik kalktığı halde Kapı'nın setler arkasına gizlenmesini de büyük bir hata olarak görür. Projeyi her hali ile maliyeti yüksek bir uygulama olarak eleştirir. Meydan olan açık alanları, dar aralıklardan daha düşük oranda bulur. Cansever'in projesini tam da Cansever'in mimari diline uygun şekilde okur: “... birbirine eklenmiş birçok elemanlar vardır ve bunlar sanki bir sarsıntıya uğramış, yerlerinden oynamış ve gelişi güzel bir vaziyette donakalmışlardır”. Cansever'in “şahsi temayüllerini” projelendirmesini hatalı bulur, bu dağınık düzenlemeyi İstanbul'un mevcut dokusunun gereksiz bir taklidi olarak görür. Eldem için, Üniversite Kapısı'nın Medrese ve Cami'ye eşdeğer bulunmaması bir hatadır. Raporun mimari açıdan en can alıcı bölümü bu yorumudur. Yapılması gereken üç eseri de eşdeğer kabul etmektir. Üniversite içinde başlayan ve Kapı ile devam eden ekseni, kendi seçtiği kelime ile “boğmak” büyük bir hatadır. Üniversite'nin esas kapısına hiyerarşisine uygun bir değer verilmediği için, işlevsel açıdan da alanın trafiği sorun yaratmakta, araçla ulaşım imkanı yok olmaktadır. Meydanın gizliliğine, kotların ardından yaklaştıkça algılanacak olmasına da karşıdır. İki meslektaşın birbirini bu kadar iyi anlayıp, birbirinin tavrına bu kadar net karşı çıkışı, tüm ideolojik karşıtlıkları ile birlikte dikkate değer bir mesleki çatışma olarak algılanmalıdır.
Cansever, Temmuz 1960'da İhtilal Hükümeti'nin ön projesini onayladığını, 7 Mart 1961'de ise projenin uygulanmasının kesinlik kazandığını belirtir. Ama projesini tamamlama şansı bulamaz. Doğan Hasol'a göre Cansever'in meslek camiası içinde şimşekleri üzerine çekmesinin sebebi,
Milli Birlik Komitesi Başkanı Cemal Gürsel'e yazdığı, mimarları eleştiren bir mektuptur8. 22 Mart 1964 tarihli “Beyazıt Meydanı Meselesinin İç Yüzü” başlıklı gazete yazısında Cansever inşaatın durdurulduğunu haber vermektedir. Projenin devamına dönük umutlarını ifade eder. Yıllarca yazılarında dile getirdiği gibi, 2001 yılında yaptığım görüşmede de projesinin tam uygulanmayışından şikayetçi olmuştur. Caminin zeminini, Meydan'ın eğimli zemininden 15 cm kopardığını, ancak bu kopmanın uygulanmadığını ve Cami'nin bu nedenle eğik gibi algılandığını düşünür. Ayrıca Kızıl Meydan benzetmesi nedeniyle, tuğla ile kaplama önerisinin yerine projenin karakterine uymayan sert bir granit uygulandığını söyler. Farklı kotlarda setler önüne oturan, dünyanın geçiciliğine işaret ettiğini düşündüğü az katlı yapılarının uygulanmadığını, bu nedenle de projenin basında “meydanlı duvar” olarak yanlış tanıtıldığını düşünür. Bu set duvarlarını örtmek için yapılan yeşil şevlerde büyüyen ağaçların Cami'yi gölgede bırakması, Medrese binası yakınına önerdiği yapının gerçekleşmemesi de şikayetleri arasındadır.
Sonuçta, Cansever'in durdurulmasına dolaylı da olsa aracı olduğu Eldem'in Beyazıt Meydanı düzenlemesi, kendisine de yar olmaz. Belediye ve Oda'ya ilettiği yazılarında izlediğimiz gibi Eldem de konunun takibini bırakmaz. Cansever görevden çekilinceye kadar konu ile ilgili basında yer alan haber kupürlerini biriktirir. Salt'ta bulunan arşivinde toplam 45 gazete kupüründen 31'i Beyazıt Meydanı ile ilgilidir.
Beyazıt Meydanı Cansever'in tamamı uygulanmayan projesiyle aldığı adeta olumsal (contingent) şekil ile uzun yıllar varolur. 1980'lerin sonlarından itibaren Siyasal İslam'ın yükselişi ile başörtüsü protestoları, tesadüfen şekillenmiş bu zemin üzerinde gerçekleşir. Siyasal İslam, Beyazıt Meydanı'nı bayraklaştırır. Bu bayraklaştırmada İslamcılar, Cansever'in
aksine, Üniversite Kapısı'nı da kucaklar9. AKP iktidarı tüm hakimiyetine ve konunun basında tartışılmasına rağmen alan için bir çözüm getiremez. Üstelik İslamcı çevrenin hassasiyetle sahiplendiği Cansever'in Üniversite Kapısı önündeki merdivenlerini de yıkar.
UrbAr'ın çözümü
Bu kadar tartışmalı bir alana çözüm önermek kolay değil. Deniz Çalış Kural ve Ali Kural'ın ortaklığında kurulan UrbAr, hem AKP iktidarında, 2012 yılında; hem de CHP'nin İstanbul seçimlerini almasının ardından Ekrem İmamoğlu ile 2020 yılında alan üzerine çalışır ve inşaat 2022 yılında tamamlanır.
Deniz Çalış Kural, tasarımlarında tarihin tüm dönemlerine “eşit uzaklıkta” bir tavır içinde olmayı tercih ettiklerini belirtir10. Farklı tarihsel, siyasal, toplumsal katmanları kapsayan çoğulcu bir dil kullanmaya özen gösterdikleri izlenir. Kural'ın açıklaması, Cansever'in 19. yüzyıl kentinin geometrik alan düzenlemesine ve Üniversite Kapısı'na karşı sergilediği taraflı duruşa dönük bir eleştiri olarak okunabilir. Alanın, “köy meydanı gibi” tasarlanmış olması da yine Cansever'e dönük bir eleştiridir. Cansever'in zaman içinde algılanan, yürüyüş içinde keşfedilen saklı meydan fikrine karşı, Beyazıt Meydanı'nı olabildiğince açık düzenlerler. Üniversite Kapısı'nın Meydan üzerindeki anıtsal etkisini de destekleyen bir tavır içindedirler. Ordu Caddesi ile Meydan arasındaki yaklaşık 5 m'lik kot farkını merdivenler ve rampalarla; Meydan'la Üniversite alanı arasındaki 4 m'lik kot farkını ise, Cansever'in Kapı'yı gölgelemek için tasarladığı seti kısmen, altıgen merdiveni ise orijinal şekli ile yeniden inşa ederek çözerler. Kurgulanan yeşil set, Kapı'yı gölgede bırakmak yerine çevrenin izlenebildiği bir teras oluşturur. Meydan'dan Marmara Denizi'ni izleyebilmek de ayrıca değerli bir an yaratmaktadır.
Röportajında Deniz Çalış Kural, Cansever'in projesini referans almadıklarını ısrarla vurgular. Böylesi bir izlenimin anlaşılır sebepleri vardır. Cansever'in Üniversite Kapısı önündeki altıgen merdiven çözümünü ve alan üzerinde kalan bazı izlerini korumaları Cansever'e öykündükleri izlenimini uyandırmış olabilir. Cansever'in alan üzerinde dönüştürülemeyen dolaylı bir etkisi ise Ordu Caddesi'nden Meydan'a geçişte, tanımlı, sınırlı bir mekan yaratmış olmasıdır. Cansever bu geçişi yapılarla sınırlandırırken, UrbAr, onun duvarlarını gizlemek için yapılan şevlere ekilen ağaçları korumuş ve böylelikle sınırlamayı yeşil bir doku olarak artırmıştır. Aslında Cansever'in Cami ve Medrese'yi yapılarla çevreleyerek oluşturduğu kapalı meydan algısını eleştirirken, meydana geçişte etkisini artırdıkları mevcut ağaç dokusu ile (174 mevcut ağaca eklenenlerle birlikte toplamda 350 ağaç yer aldığını belirtiyorlar), Ordu Caddesi'nden gelişte bu perdelemeyi bir anlamda devam ettirmiş de oluyorlar. İklim krizi yaşadığımız şu günlerde ağaçların azaltılması zaten düşünülemezdi. Sonuçta, Meydan'a bu ağaçlarla yaratılan aralıklardan sızarak
ulaşıyoruz. Böylelikle kaçınılmaz olarak Ordu Caddesi tarafındaki yeşil aralık ve ardından gelen açık alan ile Beyazıt iki bölgeye ayrılarak çözülüyor. Ordu Caddesi tarafında dolaylı olarak Cansever etkisi sürerken, Meydan tarafında Eldem'in düşündüğü gibi her üç birime (Cami, Medrese, Kapı) eşit önem veren bir açık alan yaratılıyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Cansever'in Üniversite Kapısı'nı perdeleme gayretinin boşa harcanmış bir çaba olduğunu söylemek gerekir. Kapı'nın Meydan üzerindeki hakimiyetine karşı verdiği uğraş, ne Kapı'nın simetri eksenini reddederek ne de Kapı'yı ağaç grupları ile örterek başarılamaz. UrbAr ise hem Kapı'nın anıtsallığını hem de Cansever'in Kapı önündeki merdivenlerini koruyarak barışçıl ve uzlaşmacı bir tavır sergiliyor. Bu insancıl ve alçakgönüllü tavır, bir dönem “Huzur” adı ile anılması arzulanan Beyazıt'a yaklaşık 70 yıl sonra sükuneti getirmiş görünüyor. Darısı diğer tüm çatışmalarımıza.
■ Neşe Gurallar, Prof.Dr.,TED Üniversitesi Mimarlık Bölümü.
Notlar:
1 2001 yılında, ODTÜ'de düzenlenen “Cumhuriyet'in Mekanları / Zamanları / İnsanları” Sempozyumunda, Beyazıt Meydanı üzerine sunduğum bildiri Cumhuriyet döneminde yaşanan gelişmeleri özetler. Bkz.: Neşe Gurallar, “Bir Cumhuriyet Dönemi Tartışması, Meydan ya da Park? Kamusal Mekanın Dönüşümü: Beyazıt Meydanı”, 2000'den Kesitler II: Cumhuriyet'in Mekanları / Zamanları / İnsanları, Doktora Araştırmaları Sempozyumu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Dipnot Kitabevi, Ankara, 2010, s. 53-68. Aradan geçen zamanda Sedad Hakkı Eldem'in Salt'ta erişime açılan arşivi tartışma için yeni malzemeler sundu. Bu yazı bir yandan güncel bilgilerle konuya daha yakından bakmayı hedeflerken, diğer yandan yapılan son düzenlemenin Meydan'a etkisini değerlendirmektedir.
2 Muhafazakar kanattan bir yazar olarak Beşir Ayvazoğlu Turgut Cansever çizgisinde bir Beyazıt Meydanı söylemi geliştirirken, Sevince Bayrak muhafazakar, ilerici ikiliğinden uzak durmaya çalışan bir okuma yapar. Bkz.: Beşir Ayvazoğlu, Üçüncü Tepede Hayat, Beyazıt Meydanı’nın Derin Tarihi. Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2012. Sevince Bayrak, Bir Meydan Öyküsü Beyazıt (1914-1964), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018.
3 Turgut Cansever, “Beyazıt Meydanı Yayalaştırma Projesi 1969”, Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992, s. 153-166.
4 II. Mahmut döneminde Beyazıt Camisi dış avlusunun yıkımı ve bugün Üniversite'ye ait olan Seraskerlik Kapısı'nın tarihi için Bkz.: Neşe Gurallar, Transformation of A Public Space In the Nineteenth Century İstanbul: Beyazıt Meydanı, Doktora Tezi, METU, 2003. Ayrıca kitap olarak yayımlanmıştır. Bkz.: Neşe Gurallar, Emergence of Modern Public Space from a Traditional Mosque Courtyard, Istanbul, Beyazit, Verlag Dr. Müller, aarbrücken, 2009.
5 Beşir Ayvazoğlu, Üçüncü Tepede Hayat, Beyazıt Meydanı’nın Derin Tarihi. Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2012, s. 217.
6 Bu ve bundan sonraki arşiv belgeleri için bkz. [https:// archives.saltresearch.org/handle/123456789/421] Son erişim: 13.10.2023.
7 Neşe Gurallar, a.g.e., 2010. Ayrıca Salt Araştırma Arşivi'nde bulunan gençlik yıllarına ait eskizlerde de bu bağlantı yer alır.
8 Doğan Hasol, “Beyazıt Meydanının Garip Öyküsü”,
Yapı, Aralık 1992, s. 35.
9 Neşe Gurallar, “Son Yirmibeş Yılda Beyazıt Meydanı: Siyasal İslam'ın Sembol Mekan Talebi”, Yayınlanmamış Bildiri, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi - Cumhuriyet Yüzyılında İstanbul'da Mimarlık ve Yerleşme Kültürü Sempozyumu, 5-6-7 Ekim 2023.
10 Deniz Çalış Kural ile Söyleşi için bkz.: “Beyazıt Meydanı'nı tasarlarken yeni bir kentsel okuma önerdik”,
BİLGİ Mag, Ocak 2023: [https://mag.bilgi.edu.tr/tr/ haber/beyazit-meydanini-tasarlarken-yeni-bir-kentseloku/] Son erişim 13.10.2023.