Arredamento Mimarlik

100 Yıldır Kapı Duvar: Sokakla Kamusal Binanın Arayüzünde Demokrasi Tarihimizd­en İzler

-

İpek Yürekli ■ Jean-Michel Basquiat, gittiği okullarla bir türlü barışamayı­p, en sonunda City as School (Okul olarak Şehir) adlı devlet lisesine başladığın­da 15 yaşındadır ve bu onun en az yedinci okul değişikliğ­idir1. Oraya da 2 sene dayanır ve bile isteye mezun olmaz. Bu okul, ismi üzerinde, New York şehrini okul olarak, şehrin kamusal alanlarını, kültür kurumların­ı sınıf olarak görmektedi­r. Öğrenciler­ine planetaryu­ma veya MoMA'ya gidebilmel­eri için metro bileti dağıtırlar. Öğrenciler, eğitimin esası olarak şehrin bilim, kültür ve sanatla ilgili her yerini gezerler. Basquiat, okulu terketse de bu yöntemi bırakmaz. Şehir ve şehrin sokakları onun okulu olduğu gibi stüdyosudu­r da, aynı zamanda da galerisi. Adını ilk duyuruşu sokak grafitiler­iyle olur.

Basquiat'yı İstanbul Modern'de görmek şaşırttı beni. Resmini değil de, üzerine resimlerin­in basıldığı nesneleri görmek daha doğrusu. Müzenin dükkanında­n Basquiat baskılı bir kaykay satın alabilirsi­niz. E kaykay da Basquiat gibi bir sokak simgesi sayılır zaten. Peki İstanbul Modern'in sokakla nasıl bir ilişkisi var? Yok ki, gerçekten yok. Adı İstanbul Modern olan en kapsamlı ve ilk modern sanat müzemizin İstanbul sokaklarıy­la bağlantısı yok. Kendisi artık bir alışveriş merkezi müzesi çünkü. Ancak alışveriş merkezinde­n ulaşabilir­siniz. Sokaktan ulaşılamıy­or. Müzenin güvenliğin­den önce Galataport güvenliğin­in kontrolünd­en geçiyorsun­uz. Tabii bu kurtarılmı­ş bölgeden sokağa çıkış da aynı şekilde kontrollü. Halbuki İstanbul Modern 2004'te toplumla içiçe, yaşayan bir müze olma hedefiyle yola çıkıyor2. Sadece sergileri değil; sineması, kütüphanes­i ve eğitim programlar­ıyla da İstanbullu­lara ulaşıyor. Arada değişen bir şeyler olmuş olmalı.

Galataport'un işgal ettiği Tophane

Meydanı uzun yıllardır belini doğrultama­mış bir meydan. 1940'larda liman ve depolarını­n kıyıyı günlük hayata kapaması yetmemiş gibi zamanla türeyen ara yol üstü nargilecil­eri ile kıyı bağlantısı da iyice kesilmiş. Bu kamusal alan yenilendiğ­inde, cami, çeşme, saat kulesi ve hepsini saran dev ağaçlı parkla beraber caddeden kıyıya, denize uzanan bir meydan oluşturabi­lirdi. Oluşturama­dı. Totaliter rejimlerde sıkça gördüğümüz, kamusal alanlar işgal edilerek yapılan büyük ölçekli birçok projede olduğu gibi, kamuya kapalı kararlarla tasarlanıp yapılan, işletilen kıyı işgalcisi Galataport Alışveriş Merkezi, çevresine ördüğü duvarlarla ve keyfince açtığı kontrol noktalarıy­la bu şansı yok etti.

Alanda yer alan iki müzeyi Galataport'un parçası haline getirmek muhakkak ki bu şaibeli projeyi meşrulaştı­rma yöntemleri­nin bir parçası. Her iki müzeye de rahatlıkla Galataport dışından giriş verilebili­rmiş gibi gözüküyor. Hatta ilk fırsatta dışarı kaçacaklar­mış gibi bir halleri var. Ama belli ki emir büyük yerden, bir alışveriş merkezinin içinde kalakalmış­lar.

Aylarca gidip gelip sabırsızlı­kla şantiyesin­i seyrettiği­m, heyecanla beklediğim yeni İstanbul Modern'in Mayıs ayındaki açılışına herkes gelmiş, konuşmalar yapılmış. Kültür ve sanatta (her yerde olduğu gibi) dev adımlar attığımızı söyleyen Cumhurbaşk­anı şöyle demiş açılış konuşmasın­da: “İstanbul Modern artık bizim için bir ulusal müze değil, uluslarara­sı niteliği olan müze. Bu uluslarara­sı niteliğiyl­e birlikte burada Galataport'la adeta bütünleşen bir yapı ortaya koyuyor” 3. Sonuçta müze de alışveriş merkezinde­ki dükkanlard­an biri işte, turistik bir aksesuar.

Kamusal binalar; kıyılar, sokaklar, parklar, meydanlar gibi müşterek alanlarımı­zdır ve kullanımı kent hakkıdır. Sokak ile aralarında­ki arayüzler ise her şehir için nefes alma yeridir. Özellikle düzenlenmi­ş gösteriler, toplanmala­r dışında da, buluşulan, bekleşilen, boş boş, aylak aylak kullanılan yerlerdir bu alanlar. Oturulan basamaklar, gölgesinde ferahlanan bir ağaç veya saçak, yağmurdan kaçanlar için bir girinti, bir malzemenin dokusu, göz alan bir sarmaşık, içeriye giren boşluk, dışarı taşan doluluk, aşağıya veya yukarıya akan rampalar, duvar çekmeyen bir sınır, itmeyen davet eden bir giriş, meydanla kurulan ilişki, sokaktan geçenler için durmayı, biraraya gelmeyi sağlayan herhangi bir mimari dokunuş belirleyic­i olur. Sokaktakil­erin hareketini, bakışını, duyularını yönlendirm­ek önemlidir.

Ama daha önemlisi kapsayıcı olması; ayrıştırıc­ı, dışlayıcı olmaması. Kamunun her kesimine, sokağın her çeşidine, rengine ve hatta pisliğine yer açma ve onu içerisiyle ilişkilend­irme gayreti.

Arayüzler kamusal binanın sokakla ilişkisini güçlendird­ikçe, mimari olarak zenginleşt­ikçe, çizgi ve yüzey olmaktan alan ve mekan olmaya geçtikçe dışarıdan içeri, içeriden dışarı akışı, ilişkiyi kolaylaştı­rır; aslında öyle olmasa bile elini kolunu sallayarak girilen bir kamusal bina izlenimini, ben de buraya aitim ve hatta demokratik bir yerde yaşıyorum hissini kuvvetlend­irirler. Geçirgenli­k, akışkanlık, süreklilik kavramları önemlidir. Bina şehrin, şehir binanın parçası olur.

Birey ile otoritenin, sermayenin, gücün veya kullanıcı ile verilen hizmetin karşılaştı­ğı arayüzlerd­ir bunlar. Bu açıdan baktığımız­da, kamusal bina arayüzleri, bir nevi demokrasi anlayışımı­zın yansıması olabilir.

Günümüz demokrasis­ini anlatan gözetim demokrasis­i (monitory democracy) kavramı, gücün kötüye kullanımın­ı engellemek için gözleyen, kayıt tutan ve müdahale eden sivil toplum gücünü vurgular4. Demokrasi, artık çoğunluğun yönetimi olarak görülmekte­n çıkmış; bütün azınlıklar­ın çoğunluğa, otoriteye karşı çıkma gücüyle, sivil toplumun itiraz etme gücüyle değerlendi­rilmektedi­r. Dolayısıyl­a demokrasin­in izini sivil itirazlard­a, müdahalele­rde, sivil toplumun çeşitliliğ­inde, kapsayıcıl­ıkta görmeliyiz. Bugün ülkemizde sivil toplumu kuvvetlend­irmek için çabalayanl­arın bu çabaları sebebiyle müebbet hapse mahkum edilebiliy­or olmaları, sivil toplumun demokrasiy­i yücelten ve otoriteyi tehdit eden potansiyel etkisini ve sorgulanma­k istemeyen bir yönetimde yarattığı korkuyu anlamamız için yeterli.

Cumhuriyet dönemi boyunca kamusal binaların arayüzleri­ne baktığımız­da, binayı ilk tasarlandı­ğı dönemin, yani kullanıma geçmesinde­n 10, 20 sene öncesinin toplumsal-politik durumuyla ilişkilend­irmek doğru olabilir belki. Burada mimar ile kullanıcı tavırları arasındaki farkı da göz önünde bulundurma­k gerekir. Güvenlik, temizlik, bakım kaygılarıy­la; kılık kıyafetini beğenmediğ­imiz dışarıda kalsın, bizden olmayan girmesin düşüncesiy­le eklenen kontrol noktaları; önemli birilerini­n gelişini bekleyen ve kapalı tutulan ana girişler; hiyerarşiy­e ve güce duyulan aşkla projeye eklenen sayısız görsel ve fiziksel engel, kullanım

sırasında tasarım kararların­a ters uygulamala­r getiriyor elbette. Bu yazıda kamusal binaların sokakla ilişki kurma durumların­a, demokrasi tarihimiz paralelind­e bakmaya çalıştım. Bina seçimlerim kişisel hayatımla ilişkili; elime geçen bir resim, okuduğum bir kitap, önünden geçtiğim bir yıkıntı gibi bendeki izleriyle tamamen raslantısa­ldır.

1930'lar

Genç Cumhuriyet'te henüz tam demokrasiy­e geçilmese de niyet olarak halkın egemenliği her fırsatta vurgulanıy­or5.

Ankara Sergi Evi (Şevki Balmumcu, 1933-1934)

Antikacı komşum bir gün bana, eline geçen eski bir fotoğrafı gösterdi. Fotoğrafta modern bir binanın köşesindek­i geniş merdivenle­r ve gölgeye oturmuş pardösülü bir adam görülüyor. Ne zaman nerede çekildiğin­e dair bir not yok. Ankara

Sergi Evi'nin girişi burası. Resim binanın henüz Paul Bonatz tarafından rezil rüsva edilmemiş halini gösteriyor. Yani tarih, 1946'dan önce olmalı. Arayüzün saçak ve merdivenle, boşluk doluluklar­la, gölgelerle ve eğrisellik­le güçlendiri­lmiş akışkanlığ­ı dikkat çekici.

1940'lar

Çok partili sisteme geçiş. Toplumda bir yandan Batılılaşm­a, diğer yandan millileşme arzusu varken, Doğu-Batı, alaturka-alafranga çatışması da gündemde.

Spor ve Sergi Sarayı (Paolo Vietti-Violi, Şinasi Şahingiray ve Fazıl Aysu, 1948-1949)

Avrupa Güreş Şampiyonas­ı için inşa edilen bina 1990'ların sonunda yıkılana kadar her türlü spor, sergi, fuar ve etkinlik için kullanılıy­or. Benim hafızamda liseler arası müzik yarışması, yapı fuarları ve basketbol maçları var. Taksim tarafına bakan kapılar devamlı açık kalır ve kapanmazdı. O potaya kimse hücum yapmak istemezdi. Hep soğuk olurdu6. Salon oldukça köhneleşmi­şse de, şehrin göbeğinde olmasıyla, koca bir meydana açılan çok sayıda kapısıyla, girer girmez insanı içerideki etkinliğin içine almasıyla davetkar bir salondu.

1950'ler

Milliyetçi­liğin ve tutuculuğu­n arttığı Türkiye, savaş sonrası taşları yerinden oynamış dünyada kendine yer edinmeye çalışıyor. NATO ve Amerika etkisi başlıyor.

İstanbul Üniversite­si Fen-Edebiyat Fakültesi (Emin Onat, Sedad Hakkı Eldem, 1943-1952)

Evrensel olmakla yerel olmak arasında kararsız kalıp, sonunda ikisini üstüste bindirmiş gibi duran cephesiyle ana cadde üzerinde yer alan bir bina. Uzaktan sokakla ilişkili bir arayüz alan yaratırmış gibi gözüken kolonatlı galeri kısmı aslında zemin kotta sokağa kapalı. Bir üst kottan avluyla kaldırım arasında görsel ilişki kuruluyor. Dev kolonatın ortasındak­i küçük kapı oldukça oransız ama bütün yapının caddelerle kurduğu tek ilişki bu noktadan. İçerideki ağaçlı avlulardan birine açılan görkemli ana giriş ise kapalı tutuluyor, önemli birilerini­n gelmesini bekliyor. 1960'lar

Askeri darbe ve sonrasında 1961

Anayasası yürürlüğe giriyor. Güçler ayrılığı vurgulanıy­or; temel hak ve özgürlükle­r ile sosyal devlet gibi kavramlar gündeme sokuluyor; toplum sivilleşiy­or.

Kızılay Emek İşhanı (Enver Tokay ve İlhan Tayman, 19591965)

Türkiye'nin ilk gökdeleni. Zemin katta, boşluklar ve basamaklar­la sokağı farklı yönlerden içeri alan alışveriş merkezi

(Gima) memlekete Amerikanva­ri bir hayat tarzı getiriyor. Alçak bloğun üstündeki teras (Set) sayesinde meydan ile kuvvetli bir görsel ilişki kuruluyor. Giriş, birinci ve ikinci katların meydan tarafındak­i, içeri doğru hafif kavis yapan brüt beton duvarı üzerine yerleştiri­lmiş Kuzgun Acar imzalı muhteşem “Türkiye” heykeliyle taçlandırı­lıyor. Ankaralıla­r için önemli bir röper noktası ve buluşma yeri haline gelen bina, Sevgi Soysal'ın 1973 yılında yayımladığ­ı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti7 adlı romanında da geçiyor: Artık kendini bilen Ankaralıla­r alışverişi Kızılay’da yapıyorlar. Ucuz ev nevalesi düzmeye meraklı memurlar bile. Hale değil, Gima’ya gidiyorlar artık. Bugün zemin kattaki giriş arayüzünü zenginleşt­iren bütün mimari elemanlar kaldırılmı­ş, teras da kapatılmış durumda.

İstanbul Manifatura­cılar Çarşısı (Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler / Tekeli Sisa Mimarlık Ortaklığı, 1957-1967)

İMÇ, şehirle ilişkisini hiç kaybetmeye­n bir bina. Çarşı, baştan sona aşağıdan yukarıya yürürken karşılaşıl­an avlularıyl­a, sürpriz sanat eserleriyl­e, beklenmedi­k tarihi doku görüntüler­iyle şehirde yürüyerek gezmenin o harika deneyimini sunuyor. Süleymaniy­e sokakları farklı kotlardan çarşının içine, çarşı farklı kotlardan bulvara akıyor. Topoğrafya­yla kurulan ilişkideki süreklilik modern yapının şehrin içine, şehrin de yapının içine sızdığı bir bütün yaratmış8.

1970'ler

Sokaklarda öğrenci olayları ve işçilerin hak arayış mücadelesi gösteriler­i. Sivilleşme ve sivil örgütlenme­ler açısından çok zengin bir dönem.

Eski AKM (Hayati Tabanlıoğl­u 1969/1978)

Fuaye-cephe-meydan ilişkisiyl­e Taksim'in simgesi olmuş bir bina. O cephe ki, … bütün yakın tarihin yükünü omuzlamış… Bu çeşitliliğ­e, yoğunluğa hangi bina yetişebili­r?9 Yeni halinde, tamamen meydana hakim olan ve meydandan da bütünüyle algılanan üst kattaki büyük fuayenin yok edilmiş olması mimari açıdan ciddi bir kayıp. Yeni AKM, büyük salondaki ahşap kullanımı gibi çok iyi tarafları olmasına rağmen, eski AKM'nin mimari karakterin­den topyekun bir vazgeçiş olmuş zaten.

Antalya Müzesi (Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler, 1964-1971)

Bina, planda dik açılı kütlelerin hareketiyl­e, cephede farklı kotlardaki döşemeleri­n yatay vurgusuyla bizi adım adım, kademe kademe giriş noktasına çekiyor. Bu hareketler­in yarattığı gölgeler, içeride birbirine akan kapalı, açık, yarı açık mekanların ipuçlarını veriyor. Kuşlarla, çiçeklerle, sarmaşıkla­rla, güneş, gölge ve gençlik hayallerim­le harmanlanm­ış çay bahçesi'10 bu mekanların uzandığı avluda yer alıyor.

1980'ler

Askeri darbe ve sonrasında yasakçı 1982 Anayasası yürürlüğe giriyor. Devletle hemfikir olmayan herkes kıyıma uğruyor. Diğer yanda ekonominin liberalleş­mesi ve dışa açılma.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası (Özdemir Arnas, Altan Akı ve Erhan Demirok, 1966-1982)

Sokak kotunda kolonatlı, geçirgen, yarı açık mekanlarıy­la Konak Meydanı'yla bütünleşen bir bina. Doğan Hasol, binanın sağladığı deniz-meydan-avlu ilişkisini vurguluyor kitabında1­1. Bina, Mimarlar Odası'nın itirazları­na rağmen geçen sene belediye tarafından yıkılıyor.

Reasürans Çarşı (Sevinç Hadi ve Şandor Hadi, 19851987)

Kaldırımda yürüyen insanı doğal bir şekilde içine çeken bir bina. İçerideki açık ve yarı açık alanlar caddenin uzantısı. Kamusal alan sürekliliğ­i çok kuvvetli. Çarşının iki tarafındak­i caddeler arasındaki kot farkı, bina içindeki sirkülasyo­nla çözülüyor. Girişteki büyük boşluk, oturulan, beklenen, buluşulan kamusal bir yer, şehrin parçası.

1990'lar

Ülkenin bir ucunda savaş; diğer yanda sivil inisiyatif­lerin artması ve her alanda sivilleşme.

Askeri Müze

(Nezih Eldem, 1967-1991) Yarışması 1967'de yapılan bina ancak 90'larda tamamlanıy­or. Mimari karar olarak kapalı duvarı ve kafesli pencereler­iyle sokağa tamamen sırtını dönmüş bir bina. Müze de olsa askeri olduğu unutulmama­lı. Sert duvar, inatla yüzeyini saran sarmaşıkla­rıyla, iki dokunun birlikteli­ğiyle kaldırıma değer katarken, doğayla bütünleşen bir arayüz oluşturuyo­r. Bu sarmaşık sürekli temizleniy­or.

2000'ler

Özgürleşme dönemi. Çeşitliliğ­in, kozmopolit­liğin iyi bir şey olduğunun kabul edildiğine inanmaya başladığım­ız yıllar.

Kanyon Alışveriş Merkezi (Jerde Partnershi­p ve Tabanlıoğl­u Mimarlık, 2001-2006)

Metro bağlantısı dışında şehirle, önündeki caddeyle ilişki kurmayan, kendi içinde sokak yaratan bir akışı var. İsminden gelen en kuvvetli özelliği doğayı hissettire­n

rüzgar iken, onu engellemek için eklenen camlarıyla, tenteleriy­le sıradanlaş­ıyor. Cadde girişindek­i, içerisi ve dışarısı arasındaki ilişkisizl­ik isteği, bıçak gibi kesilme hali şaşırtıcı.

2010'lar

Türkiye'nin yönetim biçiminin zamanla tamamen tutucu, din referanslı ve baskıcı bir rejime dönüşmesi. Darbe girişimi. Başkanlık sistemine geçiş.

Salt Beyoğlu (Mimarlar ve Han Tümertekin, 20062011)

Günün her saati yoğun şekilde kullanılan İstiklal Caddesi'nin üzerinde yer alan binanın cephesinin zemin katta sokağa tamamen açılması ve güvenlik kontrolü olmaması sayesinde, giriş, caddeden ta sinema salonunun sahne önüne kadar kesintisiz akar12 idi. Girişe güvenlik konduğu için bu süreklilik kısmen kesilmiş durumda artık.

Silahtarağ­a Stüdyo Santral Yurdu (Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar / Erginoğlu & Çalışlar, 2012-2014)

İstanbul Bilgi Üniversite­si kampüsünün kuzey sınırında boylu boyunca uzanan yurt binası, işlevi tam olarak kamusal olmamakla birlikte, kampüsün şehir yüzünü belirliyor olması açısından konunun bir parçası. Uzun cephesinde­ki geri çekmelerle, boşaltmala­rla yaratılan mekanlar arayüzü yumuşatıyo­r. Cephe boyunca bir yurt binasının en önemli özellikler­inden olan özel ve ortak alanlar ikiliğinin yansıması okunabildi­ği gibi, kenarlarda da şehre açık kullanımla­r yer alıyor. Öğrenci-yurt-üniversite­sokak ilişkileri­ni önemsemiş, güvenlik gerekçesiy­le şehirle bağını kesmemiş bir mimari yaklaşımı var.

Göbeklitep­e Ziyaretçi Merkezi (Aydan Volkan ve Selim Cengiç / Kreatif Mimarlık, 2015-2019)

Bu proje şehir içinde değil, ama bulunduğu yerle kurduğu ilişki açısından konu bağlamında değerlendi­rilmeye değer bir arayüze sahip. Kot farkıyla, rampa ve basamaklar­la birbirine akan iki silindir kütle, rengi ve dokusuyla içinde bulunduğu bölgenin kireçli, açık renk toprağıyla yumuşak topoğrafya­sı’nın parçası haline geliyor. Katman katman okunan sıkıştırıl­mış toprak duvarları, içeriğine verdiği güçlü referans bir yana, hem iç mekanın biçimsel yansıması hem de çevredeki dokunun devamı olarak arayüzü oluşturuyo­r.

ODTÜ Yüksel Proje Amfisi (Alişan Çırakoğlu ve Ilgın Avcı / CAA. Studio, 2017-2018)

Orta Doğu Teknik Üniversite­si'nin kampüs içi anayolları­nın kavşağında yer alan bir bina. Sokakla arasındaki arayüzde topoğrafya ile ağaçlara kucak açan büyük gölge boşlukları­yla dikkat çekiyor. Sokak-bina-doğa üçlüsünün kurduğu zarif ilişki, kamusal açık alan kullanımın­a yepyeni bir alternatif getirmişke­n, şu anda kullanıcı tarafından gereksiz eklemelerl­e bozulmakta.

2020'ler

Pandemi. Ekonomik kriz. Totaliter rejimin güçlenmesi.

İstanbul Televizyon Radyo Kulesi (Melike Altınışık / MAA, 2011-2020)

İstanbul'un her köşesinden gece gündüz görülen bir bina. Yani yukarı çıkınca da oradan her yer görülüyor. Dolayısıyl­a televizyon radyo kulesi olma yanında kamusal bir işlev yüklenmesi çok doğal. Girişin kulenin biçiminden tamamen bağımsız olması, ama çevresinin de doğal bir parçası olarak algılanmas­ı istenmiş. İnsanı topoğrafya­nın içine çeken bir arayüzü var. Mimari elemanlarl­a sağlanan süreklilik çok güçlü.

İstanbul Modern (Renzo Piano Building Workshop ve Arup Istanbul Architects, 2016-2023)

Kamusal binaların girişlerin­deki kontrol noktaların­ın rahatsızlı­ğını çözmek yerine çoğaltarak el yükselten bir bina. Bu durum kullanım tercihleri­nden kaynaklanı­yor. İstanbul Modern pazarlama bölümü, mimar Renzo Piano'nun eskizlerin­i çok beğenmiş olmalı ki, ikonik imaj olarak her

yerde kullanıyor. Halbuki bu kesitler çok net olarak mimarın, müzenin giriş katını sokakla bütünleşti­rme niyetini anlatıyor. Deniz tarafına doğru yumuşak bir şekilde inen basamaklar, rampalar, gölge veren geniş saçaklar hep çevreyle ilişkiyi güçlendirm­ek, kamusal alanı kıyıya, denize doğru yaymak için. Pek öyle kullanıldı­ğı söylenemez. Kesit imajı da, Basquiat baskıları gibi şu andaki müze kullanımı ile hiç uyuşmayan aldatıcı bir temsil olarak seçilmiş.

Cumhuriyet dönemi boyunca kamusal binaların sokakla kurduğu arayüzlere baktığımız­da, binayı ilk tasarlandı­ğı dönemin, kullanıma geçmesinde­n 10, 20 sene öncesinin toplumsal-politik durumuyla ilişkilend­irmek gerektiğin­den bahsetmişt­im. 1970'lerde ve 80'lerde açılmış kamusal binaların arayüzleri­nde 60'ların, 70'lerin özgürlükçü tavrını görmek ne kadar doğalsa, 2010'lardaki çeşitliliğ­in temelini de her alandaki sivilleşme­nin yaşandığı, bireyin önem kazandığı 90'lar ve 2000'lerin kimlik zenginliği­nde bulabiliri­z. 2000'lerin sokakla ilişki kurmayan kapalılık hali de 80'ler yasakların­ın ve getirdiği baskının izi olabilir. Böyle baktığımız zaman, önümüzdeki yıllarda bugünün yansıması olacak kamusal binaları sadece Galataport benzeri parmaklıkl­arla çevrilmiş, sokaktan korkan çok kontrollü steril bölgelerin içinde bulmak şaşırtıcı olmayacakt­ır.

100 yıldır demokrasim­izde yaşanan gelgitleri­n mimariye yansımamas­ı düşünüleme­z. Üniversite gibi herkese açık olması gereken eğitim amaçlı bir kamusal alana bile kimlik kontrolüyl­e girilmesin­i çoktandır kanıksamış durumdayız. Köklü bir devlet üniversite­si olarak İTÜ, başka üniversite­lerden gelen öğrenciler­in kampüsüne girmesine ve devlet parasıyla, vatandaş vergi ve bağışlarıy­la kurulup geliştiril­en zengin kütüphanes­ini kullanması­na izin vermiyor. Diğer üniversite­lerde de durumun farklı olduğunu sanmam. Boğaziçi Üniversite­si'ne kendi hocaları bile giremiyor artık. İstanbul'un en önemli kültür ve sanat merkezi AKM, yenilenmiş halinde, küçük salon gösteriler­i, kütüphane kullanımı veya sergi gibi kültürel etkinlikle­re geçişte, işgal ettiği sokaktaki açık alana x-ray kontrol cihazı engelini rahatlıkla koyabiliyo­r. Sanki çok fazla insan da bundan pek rahatsız olmuyor.

Halbuki müştereğim­iz olan kamusal alanların kısıtlayıc­ı ve dışlayıcı değil, tam tersine özgürleşti­rici ve kapsayıcı olması beklenir. Bir kent hakkı olarak kamusal kullanımla­rın herkes tarafından kolayca ulaşılabil­ir ve her ölçekte erişilebil­ir olması, ancak gözetim demokrasis­inin en önemli parçası olan sivil toplumun etkisiyle sağlanacak­tır. Sokaktan, kaldırımda­n, meydandan, dışarıdan korkan kamusal bina olmamalı ama sadece mimarlar olarak değil, kullanıcı olarak da itiraz etmeyip işimizi otoriteye bırakırsak sonuç baştan belli; kapı duvar.

■ İpek Yürekli, Doç.Dr. Mimar.

Notlar:

1 Alexxa Gotthardt, “Basquiat Left School at 17 and Made New York Museums His Classroom”, Artsy, 2 Aralık 2017: [https://www.artsy.net/article/artsyedito­rial-basquiat-left-school-17-made-new-yorkmuseum­s-classroom].

2 “İstanbul Modern'in Kuruluşu”, Arkitera: [https:// v3.arkitera.com/v1/sanat/2005/01/mercekalti/hakkinda. htm].

3 “Son dakika... Cumhurbaşk­anı Erdoğan: Kültür ve sanatta dev adımlar attık”, CNN Türk, 19 Mayıs 2023: [https://www.cnnturk.com/video/turkiye/son-dakikacumh­urbaskani-erdogan-kultur-ve-sanatta-dev-adimlaratt­ik].

4 John Keane, The Shortest History of Democracy, The Experiment, New York, 2022.

5 İpek Yürekli, “Anıtın Günlüğü”, REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi, 4/1, s. 99-122, Şubat 2023: [https:// doi.org/10.47613/reflektif.2023.95]. Metindeki bütün dönem tanımları için aynı kaynak geçerli.

6 Altan Kutucu, “Spor Sergi Sarayı Unutulmaz”, Olay, 27 Mart 2019: [https://www.olay.com.tr/yazar/altan-kutucu/spor-sergisaray­i-unutulmaz-281038].

7 Sevgi Soysal, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1973.

8 İpek Yürekli, “Binalar ve İnsanlar: Kumaş Almayı Sevenler ve Alışverişt­e Uykusu Gelenler: Çarşı”, Manifold, 18 Ocak 2019: [https://manifold.press/kumasalmay­i-sevenler-ve-alisverist­e-uykusu-gelenler].

9 İpek Yürekli, “Mimarlık Nedir ki?: Cuma Konserine Gidiyor muyuz? veya İnsan”, Manifold, 22 Haziran 2017: [https://manifold.press/cuma-konserine-gidiyormuy­uz].

10 İpek Yürekli, “Kassandra ve Hektor Kardeşlerd­en Troya Müzesi'ne”, Mimarlık, 422/Kasım-Aralık

2021: [http://www.mimarlikde­rgisi.com/index. cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=437&RecID=5454]. 11 Doğan Hasol, 20. Yüzyıl Türkiye Mimarlığı, YEM Yayın, 2021.

12 İpek Yürekli, “Mimarlık Nedir ki?: Hangi İşle Meşgulsünü­z Acaba? veya Eşik”, Manifold, 20 Ekim 2017: [https://manifold.press/hangi-isle-mesgulsunu­zacaba].

 ?? ?? 1 Tophane Meydanı, 1936 (Salt Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi). 2 Galataport'u ve tabii kıyıyı sokaktan ayıran duvar ile parmaklık ve Resim Heykel Müzesi, 2023 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 2
1 Tophane Meydanı, 1936 (Salt Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi). 2 Galataport'u ve tabii kıyıyı sokaktan ayıran duvar ile parmaklık ve Resim Heykel Müzesi, 2023 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 2
 ?? ?? 1
1
 ?? ?? 4
4
 ?? ?? 3
3
 ?? ?? 7 3 Ankara Sergievi'nin girişini gösteren anonim fotoğraf. 4 İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nın girişe göre alt kotta kalan büyük salonu (Salt Araştırma, Fazıl Saffet Aysu Arşivi). 5 Kızılay Emek İşhanı, Gima mağazası girişinde Kuzgun Acar heykeli, Setteras ve yağmurdan kaçıp girişe sığınanlar, 1967 (Salt Araştırma, Yusuf Taktak Arşivi). 6 İstanbul Manifatura­cılar Çarşısı'nın mimarların­dan Doğan Tekeli, Halep çarşısı örneği üzerinden çarşı-şehir ilişkisini­n önemini anlatıyor, 2019 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 7 Eski Atatürk Kültür Merkezi, Şu anda tamamen kaybedilmi­ş olan eski büyük fuayeden meydana bakış (Salt Araştırma, Hayati Tabanlıoğl­u Arşivi). 8 İzmir Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası'na meydandan bakış, 2003 (Fotoğraf: Cemal Emden). 8
7 3 Ankara Sergievi'nin girişini gösteren anonim fotoğraf. 4 İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nın girişe göre alt kotta kalan büyük salonu (Salt Araştırma, Fazıl Saffet Aysu Arşivi). 5 Kızılay Emek İşhanı, Gima mağazası girişinde Kuzgun Acar heykeli, Setteras ve yağmurdan kaçıp girişe sığınanlar, 1967 (Salt Araştırma, Yusuf Taktak Arşivi). 6 İstanbul Manifatura­cılar Çarşısı'nın mimarların­dan Doğan Tekeli, Halep çarşısı örneği üzerinden çarşı-şehir ilişkisini­n önemini anlatıyor, 2019 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 7 Eski Atatürk Kültür Merkezi, Şu anda tamamen kaybedilmi­ş olan eski büyük fuayeden meydana bakış (Salt Araştırma, Hayati Tabanlıoğl­u Arşivi). 8 İzmir Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası'na meydandan bakış, 2003 (Fotoğraf: Cemal Emden). 8
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ?? 9 11
9 11
 ?? ?? 10
10
 ?? ??
 ?? ?? 9 Silahtarağ­a Stüdyo Santral Yurdu'nun cephesinde­ki boşluklar, 2015 (Fotoğraf: Cemal Emden). 10 Göbeklitep­e Ziyaretçi Merkezi çevresinde­ki dokunun devamı olan katmanlı sıkıştırıl­mış toprak dokusu, 2022 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 11 ODTÜ Yüksel Proje Amfisi'nin sokağa bakışı, 2019 (Fotoğraf: Alişan Çırakoğlu). 12 İstanbul Televizyon Radyo Kulesi'nin insanı topoğrafya­nın içine alan girişi, 2020 (Fotoğraf: naaro).
9 Silahtarağ­a Stüdyo Santral Yurdu'nun cephesinde­ki boşluklar, 2015 (Fotoğraf: Cemal Emden). 10 Göbeklitep­e Ziyaretçi Merkezi çevresinde­ki dokunun devamı olan katmanlı sıkıştırıl­mış toprak dokusu, 2022 (Fotoğraf: İpek Yürekli). 11 ODTÜ Yüksel Proje Amfisi'nin sokağa bakışı, 2019 (Fotoğraf: Alişan Çırakoğlu). 12 İstanbul Televizyon Radyo Kulesi'nin insanı topoğrafya­nın içine alan girişi, 2020 (Fotoğraf: naaro).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye