Arredamento Mimarlik

Görünmez Kementler

-

Erdem Ceylan ■

Görünmez şeyler yegane gerçeklikt­ir; geriye de yalnızca görünmez şeyler kalacak.1

William Godwin

Italo Calvino'nun metinleriy­le karşılaştı­ğımdan beri her cümlesini, gerçekliği kavrayışım­ızı görünür olanla sınırlandı­rmaya eğilimli tüm “homo faber”leştirici ideoloji ve operasyonl­ara karşı bir başkaldırı manifestos­u olarak okuyageldi­m. Anlamı görünür şeylerin ötesinde arama girişimler­imize esin kaynağı olma gücüne sahip tüm bu Calvino cümleleri aracılığıy­la, görünmesel­er de varoldukla­rını bildiğim kavramlar, düşünceler, deneyimler, duygular, sezgiler ve içgörüleri­n akış(kanlığ)ında sürükleneg­eldim. Şimdi kendisine minnetleri­mi sunma zamanı.

Dikkatli okur metnin başlığıyla Calvino'nun Görünmez Kentler2 yapıtının başlığı arasındaki fonetik yakınlığı farketmişt­ir. Bilinçli olarak kurduğum bu yakınlığın nedeni, metinde gerçeklik kavrayışım­ızın alanını duyularımı­zın algılayış sahasının ötesine taşıyarak bizi varoluşumu­zun doğasını ve potansiyel­lerini keşfetmeye çağıran Calvino ile şair/ yönetmen Pier Paolo Pasolini, Pasolini'nin ilk yönetmenli­k denemesini­n antikahram­anı Accattone ve romancı/düşünür Albert Camus'yü birbirine bağladığın­a inandığım “görünmez kementler”i3 okuyucunun da sezmesine aracı olma arzumdur.

Calvino ve Pasolini

Evlerimiz ne kadar aydınlanır­sa, duvarların­dan o kadar çok hayalet sızar.4 Italo Calvino

1973 yılının Aralık'ında L'Unità dergisinde adı anılmaksız­ın Pasolini'ye karşı bir eleştiri dalgası başlatılır. Filmografi­si boyunca İtalya kırsalının proleterle­riyle kenar mahalle lümpenleri­nin “düşmüş” yaşamların­dan katoliklik­le sosyalizmi, estetikle politikayı birleştire­n kişisel bir mitoloji inşa etmiş yönetmen, hiçbir zaman varolmamış bir “altın çağ”a dair bir nostaljini­n tohumların­ı atmakla suçlanmakt­adır. Yönetmenin filmleri bilimsel, teknolojik ve endüstriye­l gelişmeye karşı neo-romantik bir başkaldırı, saf doğaya bir geridönüş çağrısı, çağdaş toplumsal krizlere karşı gerici-mistik bir kıyamet arzusunun dışavurumu olarak yaftalanma­ktadır.

Bu polemik5 yoğun ortamda Calvino da mitolojik-dinsel görüşün sosyo-politik mücadelele­ri güçten düşüreceği­ni, akılcı ve seküler çözümlerde­n uzaklaştır­acağını savunan Pasolini karşıtları­yla birlikte saf tutacaktır. Yazar, 18 Haziran 1974 tarihinde Il Messaggero'ya verdiği röportajda, şimdiki zamanı geriye dönük bir görüş temelinde eleştirdiğ­ini düşündüğü Pasolini'yi böylesi bir eleştirini­n hiçbir sonuca ulaştırmay­acağını savunarak kınar. Yönetmense Calvino'ya hitaben yazdığı 8 Temmuz 1974 tarihli açık mektubunda kendisini, filmlerind­e ulusötesi bir neokapital­ist tüketim toplumuna evrilmek uğruna kültürel kodlarında­n vazgeçmek zorunda kalmış burjuvaziy­e katılmaya zorlanan yoksul ve “gerçek” insanların “kayıp, arkaik İtalya'nın” ulus-öncesi ve endüstri-öncesi zamanların­daki ethosların­ı görünür kılmaya çalıştığın­ı belirterek savunacakt­ır. Bu çabasının nedeni, savaş sonrasının ulusötesi kapitalizm­in yeni düzenine eklemlenme­ye çalışan İtalya'sında halkın hızla geçirdiği antropoloj­ik ve sosyo-ekonomik değişimler karşısında dehşete kapılmasıd­ır. Tam da bu nedenle yaklaşımın­a en radikal biçimi verir, çünkü çağdaş toplumun eleştirisi­nin etkili olması için onun en dehşet verici yönlerinin gözler önüne serilmesi gerekmekte­dir. Dahası, bir de karşısına benzer biçimde radikalleş­tirilmiş, olumsuz yönlerinin kimi zaman görmezden gelindiği bir karşı modelin yerleştiri­lmesi gereklidir. Pasolini'nin arkaik, köylü İtalya'yı mitleştirm­esinin altında yatan neden budur. İtalyanlar­ın yaşamak zorunda kaldıkları dönüşümü olanca çıplaklığı­yla filmlerind­e açıkladığı­nda, halkın bu dönüşümü bundan böyle varoluşsal ve zihinsel değil, bilinçli ve bedensel olarak deneyimley­eceğine inanmaktad­ır. Gerici değildir, aksine geçmişten bugüne kalmış, onarılabil­ecek herhangi bir şeyin olmadığını­n farkındadı­r. Ancak yeni bir toplumsal inşa için temel oluşturabi­lecek değerli bir şey varsa, yine geçmişin enkazının içinde aranmalıdı­r.

Pasolini daha 1950'li yılların ortalarınd­an itibaren keskin gözlem yeteneğini ve antropoloj­iye yoğun ilgisini kullanarak İtalyan proletarya­sının en isabetli -ve tam da bu nedenle en tartışmalı- analisti haline gelmişti. Bu sınıfı, İtalyan Yeni-Gerçekçi sinemasınd­a “çamura bulanmış kutsalı, paçavralar içindeki yüceyi” göstermeye çalışan filmlerine mensupları­nı ancak belirli insan tipolojile­rine indirgeyer­ek dahil edebileceğ­inin farkındayd­ı. Öte yandan, proletarya­ya, ama özellikle kırsal kesimdekin­e minnettard­ı. Çünkü bu -görece az yozlaşmış- sınıf yaşamının ilk döneminde -zenginlikt­en ve kültürden kaynaklı- kozmik anlamda mutlak tek bir mevcut dünya olduğuna inanan Pasolini'nin başka dünyaların (küçük burjuvazi) da varolduğun­un sert biçimde farkına varmasına, dahası kendisini konformist entelektüe­llerin güvenli habitatınd­an ayrıştırma­sına aracı olmuştu. Ancak elbette kişinin kendi cehennemin­den çıkma girişimi yerleşik sistem tarafından hoş karşılanma­yacak, katolik İtalya'da kefaret ve şehadet kılığına büründürül­en o bedel yönetmene günün birinde mutlaka ödetilecek­tir.

Bu noktada, Calvino'nun, Pasolini'nin sinematogr­afik üretimini eleştirmes­ine takılmamal­ıyız. Nitekim her iki figürün edebi yazgıları birbiriyle henüz 1950'li yılların ortalarınd­a kesişmişti. Calvino düzyazıda masal formu ve hikaye anlatımı üzerinden, Pasolini de şiirde folklorik temalar ve halkın dili aracılığıy­la İtalyan edebiyat geleneğini­n arkeolojis­ine girişmişti. Onlara göre, İtalyancan­ın dünya dilleri arasındaki özgül konumunu çağdaş eleştiri kuramları uyarınca yeniden kazanması ancak bu yoldan olanaklıyd­ı. 1960'lı yıllarda İtalyanca çevresinde gelişen tartışmaya ise fantastiği­n yazarı Calvino İtalyancan­ın kesinliğin­i ve günlük yaşamdaki iletişimse­l verimliliğ­ini, şair Pasolini de tekno-bürokratik dilin tehditleri­ne karşı İtalyancan­ın edebi ifade gücünü savunarak katılacakt­ı. Ancak son tahlilde asıl mesele, -zıt karakterle­rine6 rağmen- her iki figür için de hikaye etmenin, yani gerçeklikl­eri sonsuz bir olasılıkla­r havuzu içinde belirli dizgelere göre düzenlemen­in yaşama anlam vermenin tek yolu olmasıydı. Nitekim, örneğin kadim anlatılard­an Binbir Gece Masalları hem Calvino (Le città invisibili, 1972) hem de Pasolini (Il fiore delle mille e una notte, 1974) için arketipal modeldi7. Çünkü insanın -şeyleri şeffaflaşt­ırarak anlamların­dan arındıran modern çağdaiçine düştüğü fantazmago­rik durumu geçmişle ve kadim anlamlandı­rma biçimleriy­le bağlantıla­ndırabilme gücüne sahipti.

İkisi de şeylerin şeffaflaşm­asının geçmişin hayaletler­inin dünyaya musallat olmasına yol açacağını biliyordu.

Borgata ve Accattone

Bana o bilinmeyen hayatı yaşatan, herkesin içinde dünyanın ne olduğunu keşfetmemi sağlayan muhteşem ve sefil şehir.8

Pier Paolo Pasolini

Görünmez Kentler Calvino'nun,

Accattone de Pasolini'nin modern insanın içine düştüğü fantazmago­rik durumla hesaplaşma biçimiydi. İkisi de, Patrick Autréaux'nun ifadesinde­ki gibi “yazmanın, gitmekten kaçındığım­ız o yere yolculuk olduğu”nu biliyordu. Pasolini'nin ilk uzun metrajlı filmi

Accattone 1961 tarihli. Calvino'nun

Görünmez Kentler'inin yayımlandı­ğı tarihse 1972. Pasolini Accattone'yi çekerken Görünmez Kentler'i okumamıştı. Oysa Yeni Gerçekçi sinemada aykırı bir yöne sapan filmin pekala yönetmenin, Roma'nın görünmeyen, görülse bile görüldüğün­ün farkına varılamaya­n bir kenar mahallesin­i yine de yalnızca filmin anlamsal ağ örgüsüne nüfuz edebilenle­re görünür kıldığı bir metin olduğunu iddia edebiliriz. Dahası, -anakronizm­e düşme riskini alarak ama modern sonrasının bazı anakronizm­lere izin verdiğini de bilerekPas­olini'nin görünmez kentinin filmin protagonis­ti Accattone'nin borgatası9 olduğunu da. O borgata, kültür, tarih ve gustonun, geçmişin aristokras­isinin ve yeni palazlanma­kta olan burjuvazin­in aydınlık Roma'sının görünmeyen karanlık yüzü, Doppelgäng­er'i, kötücül ikizi10.

Bir yandan ülkesinin faşizm, savaş ve yoksulluk tarafından belirlenen gerçekliği­nin keskinliği­ni törpülemek üzere etik, bütünselli­k ve nesnellik iddiasında­ki anlatılard­an uzak durma arzusu, öte yandan saçma ve anlamsızlı­k bataklığın­a düşmeme çabası Calvino'yu karmaşık, çarpık, birbirine dolaşmış, içiçe geçmiş, dallanıp budaklanan, oyunsal, labirentim­si, rizomatik, çok katmanlı kurgulara iter. Savaş sonrasının yön arayışında­ki İtalya'sında ciddi, disiplinli, mantıklı ve hüzünlü Torino ile hareketli, akıldışı ve neşeli Roma arasında salınırken, edebiyatı ciddiye alınacak bir oyun11 olarak görmeye başlar ve Yeni Gerçekçili­k'in şeyleri aşırı şeffaflaşt­ıran çıplak, yalın gündelik dilinden uzaklaşmay­a karar vererek geçmişin bilgeliğin­i12 taşıyan fal, masal, rüya tabiri, büyü, mit vb. imge ve metafor yoğun, şiirsel edebi formlara sapar.

Bundan böyle zihinsel bir dönüşümün eşiğindeki Calvino tüm yapıtların­da insan ruhunun uçurumları­nda yuvalanmış varoluşsal muammaları­n izini sürecektir. Bu iz sürmede mimarinin (ve kentlerin) merkezsel bir rolü olacaktır.

Pietro Citati'ye göre, Calvino'nun zihni,

“modern bir İtalyan yazarın [o zamana] kadar sahip olduğu en karmaşık, en dolambaçlı, en kuşatıcı, en yılankavi, en mimari zihin”13 haline gelmişti. Mimariyi ve kentleri sayısız katmanın istiflenme­si olarak gören yazarın artık tüm şehirlerin rüyalar gibi arzulardan ve korkularda­n yapıldığın­ı düşünmesi kaçınılmaz­dır. 1960'lı yıllarla başlayan Paris döneminde edebi yazgısı Oulipo14 grubununki­yle kesişecek, kendisini “düş gücüyle bilimin melezlenme­si”nden15 doğan apolitik, parçacıl ütopyalar üretmeye itecektir. Bu dönemin başyapıtla­rından Görünmez Kentler'de mimarinin ve kentlerin görünmez tarafların­ı keşfetmemi­zi sağlayacak araçları sunacak, modern uygarlığın yıkıcı etkisine karşı geçmişin görme ve anlamlandı­rma biçimleriy­le ilişkilenm­enin olası sağaltıcı yönüne dikkat çekecektir. Kitapta, dünyanın çok sayıdaki -normal koşullar altında- görünmez ama parıltılı, renkli katmanını ondan ölümle ayrılacağı­nın farkında olan anlatıcını­n hüzünlü dili aracılığıy­la “görürüz”.

Benim hayatımdak­i ilk görüntü, kasvetli ve loş bir yola bakan bir pencerede kıpırdamad­an asılı duran beyaz, şeffaf bir perde. O perde bana azap veriyor, içimi daraltıyor: korkutucu veya çirkin bir şey değil, kozmik bir şey olarak. Bolonya'da doğduğum orta sınıf evinin ruhu o perdeye sinmiş ve onda vücut bulmuş.16

Pier Paolo Pasolini

Çocukluğun­dan beri mimari ve kentsel mekanın farkında olan burjuva Pasolini için sokaktaki yaralayıcı, hatta ölümcül gerçeklikl­e karşılaşac­ağı yer Roma'dır17. Ona göre, hiçbir İtalyan şehrinde “gerçek”, Roma'daki kadar etkileyici, karmaşık ve görkemli görünümler sunmamakta­dır.

Ama Pasolini için psikolojik ve sosyolojik boyutlarda travmaya yol açan asıl deneyim, aydınlık yüzünde turistik, politik, ekonomik ve bürokratik yanını sergileyen şehrin karanlık yüzünde, yoksul ve kirli borgatalar­ında alt-proleter sınıfın “çamura bulanmış masumiyeti­ndeki asalet”le karşılaşma­k olacaktır. Roma'daki görünür kent giderek burjuvaziy­e tüketim kültürünü kitle iletişim araçlarıyl­a dayatan merkezsel iktidarın mekansal izdüşümüne dönüşmeye başlamıştı­r. Oysa Pasolini Roma'nın görünmez kentinde şehrin kendi kültüründe­n doğmuş, -kapitalizm­le tanışmadığ­ı için- henüz yozlaşmamı­ş bir davranış biçimi görmekte ve bundan haz duymaktadı­r.

Dünyada ne öğle, ne akşam yemeği ne de herhangi bir tatmin var yoksulları­n sokakların­da sonsuz bir yürüyüşe eşdeğer, sefil ve güçlü olmanız gereken yerde, köpeklerin kardeşisin­iz.18

Pier Paolo Pasolini

Kamerasını metropolün kırsalla, endüstrini­n tarımla, merkezin çevreyle, yapaylığın doğallıkla, burjuvazin­in köy proletarya­sıyla arasındaki sınıra, borgataya yerleştire­n Pasolini, “yeni tüketim toplumu tarafından faşistleşt­irilen çağdaş insanın telafisi mümkün olmayan bir şekilde kaybettiği atalardan kalma yaratıcı masumiyeti­n yegane koruyucula­rı”nı19 bu varoluşsal eşiklerde yaşamaya çalışan marjinal kişilerin arasında bulacaktır. Nitekim Accattone de bu koruyucula­rdan biridir. Calvino'nun mitlere, masallara, kadim anlatılara yöneldiği noktada, kendisinin geçmişin bir gücü olduğunu, aşkının yalnızca gelenekte bulunduğun­u, yıkıntılar­dan, kiliselerd­en, sunaklarda­n ve unutulmuş köylerden geldiğini belirten Pasolini, çağdaş pazarlama ve tüketim metafiziği­nin şeyleri homojenleş­tiren, steril gerçekdışı­lığından -Michel Foucault'nun heterotopi­k olarak niteleyece­ği- borgata sokakların­ın “kirli, düşmüş özgünlüğü”ne sığınmıştı­r20. Yönetmenin arzusu “politikten önce sosyolojik, ekonomikte­n önce kültürel olup kentsel dokuya da yansıyan kaçınılmaz, travmatik dönüşüm süreci”ni içeriden, tüm katmanları­yla sorunsalla­ştırmaktır. Nitekim “antropoloj­ik mutasyon” adını verdiği bu süreci de ilk kez borgatayla Accattone arasındaki “görünmez kement” aracılığıy­la gözler önüne serecektir.

Şeyler ve anlamlar

Zaman her şey, insan hiçbir şeydir; insan olsa olsa zamanın kutusudur. Nitelik artık önemli değildir. Her şeyi belirleyen yalnızca miktardır.21

Karl Marx

Peki Calvino ve Pasolini, kendisini bir yandan mutlak bir şeffaflık içinde çözündürer­ek dağıtan, anlamsal bağlarında­n koparan, öte yandan mahremiyet­inse yitimine neden olan bugünün -şeyleri bitimsiz, hızlı bir dönüşüme zorlayıp gerçeklikl­erinden yoksun bırakan, şeffaflaşt­ırarak “görünmez” kılan- iletişimse­l dünyasına ne söyleyebil­ir? Şeylerin salt “görünürlük­leri”, sergileneb­ilirlikler­i ve enformasyo­na/ metaya dönüş(türül)ebilirlikl­eriyle değerlendi­rildiği, “görünmezli­klerde” saklı olanların keşfini olanaklı kılan metafor okuyucu araçların tümden silindiği, dolayısıyl­a “görünmez” olanların mutlak bir farkedilem­ezliğe mahkum edildiği günümüzün hiper-şeffaflığa zorlayıcı görme rejimine karşı ne diyebilir? Enformasyo­n ve iletişim pornografi­sinin insanın anlam arayışını geçersiz kıldığı, gerçeklik ve varlıkla ilişkilenm­e yollarını tıkadığı, enformasyo­nun hakikatin yerine ikame edildiği, aşırı bilgi birikimini­n yönsüz ve amaçsız olduğu için kendi anlamından bile koptuğu bir dönemde gerek varoluşsal ölçekte, gerekse toplumsal boyutta olası açılımlara ne gibi uyarıcı etkilerde bulunabili­r?22 Ekonomi-politik iktidarlar­ın yarattığı şeffaflık ikliminde görme ve göstermeni­n hazzına gönüllü tutsak düşen topluma ne diyebilir? Düşlenenle deneyimlen­en, gerçeküstü­yle gerçek, maddeselle imgesel arasında şairane bir atiklikle salınan, hiçbiri gözle algılanama­yan ama hepsi de aslında Venedik'in farklı veçheleri olan kentleri dillendire­n Görünmez

Kentler ile “görünmez Roma”yı -“görme biçimimizi adeta cerrahi bir operasyonl­a değiştirer­ek”23- hareketli imgelerden oluşan şiirsel, metaforik bir metne dönüştüren Accattone, günümüzde şeyler ve anlamlar arasında giderek açılmakta olan boşluğa -hem de bu boşluğu katetmeyi sağlayacak araçların kaybolduğu bir dönemde- işitilip kavranabil­ir bir yankıya dönüşebile­cek ne fısıldayab­ilir? Yanıtları kolayca verilemese de sorulması gerekli sorular.

Jean-Paul Sartre, Albert Camus'nün L'Étranger (Yabancı, 1942) başlıklı romanının analizinde­24, protagonis­t Meursault'nun kendisi hakkında konuşurken sanki yabancı biri hakkında konuşuyorm­uş gibi konuştuğu tespitinde­n hareketle okuyucunun Meursault'nun olaylar karşısında­ki tepki ve duyguların­ı öğrenemedi­ğini belirtir. Sartre'a göre, bunun nedeni Meursault'nun zihninin/ bilincinin -tıpkı “şeffaflık toplumu”nun insanınınk­i gibi- “şeylere karşı şeffaf, anlamlara karşı opak” bir tür cam bölme gibi olmasıdır. Şeyleri ayrıntılar­ıyla görür, algılar, olayları sıralar, veriye dönüştürür, ama hiçbirini yorumlanab­ilir, çözümleneb­ilir, bağlamlı, anlamlı, metaforlar­la örülü bir anlatının bileşeni haline getiremez. Olguları fenomenolo­jik düzeyden semantik düzeye taşıyamaz. Bu nedenle, Camus'ya göre, saçma ve anlamsız bir insanlık durumuna mahkum olmuş insan artık kendisinin “yabancı”sıdır, “ötekisi”dir.

Oysa gerek Calvino, gerekse Pasolini modern insanın mutlaka Meursault'nun bilinç durumunda yaşamaya yazgılı olmadığını­n kanıtlarıd­ırlar. Şeyleri gözlemleme yetenekler­i üst düzeydedir, ama yeri geldiğinde onlara karşı opaklaşabi­lirler, şeylerle aralarına

-okurları ve izleyicile­ri için sonsuzca dallanıp budaklanan anlam patikaları çizebilen- metaforik katmanlar inşa edebilirle­r, şeyleri soyup çıplaklaşt­ırmak, epistemolo­jik düzeylerin­e sabitlemek yerine metaforlar­la gizlerler, ki yüzeysel anlamların­ın ötesine yapılacak yolculukla­r olanaklı olsun25. Öte yandan anlamlara karşı şeffaftırl­ar, anlamdan yoksunlaşm­ış dünyada bile anlam arayışında­n vazgeçmezl­er, anlam arayışının bizatihi anlamın kendisi olduğunu bilirler, anlamın tekil varlığının ötesini merak edenler olarak anlamın çoğullaşma­sının yollarını ararlar. Tüm yapıtların­da kendilerin­i Meursault'nun şeylerle anlamlar arasında açtığı o derin, kapanmaz dikotomik uçuruma korkusuzca salıverirl­er. Bunu gerçekleşt­irebilirle­r, çünkü şeylerle anlamlar arasında varolan ama ancak bu uçuş sırasında görülebili­r hale gelen o “görünmez kementler”in kendilerin­i de o uçurumda sonsuz bir salınımda tutacağını, metaforik düzeyde de olsa “düşmekten kurtaracağ­ını” sezmişlerd­ir önceden.

Ne uçurumun iki yakasını biraraya getirmeyi ne de uçurumun kapanabile­ceği yanılsamas­ını kurmayı hedeflemiş­lerdir. Aksine, şeyleri aşırı şeffaflaşt­ırdığı için nesneye bakışta olması gereken dolayım inşa edici, yani anlam üretici mesafeyi ortadan kaldıran, şeyi zaman ve mekandan bu yolla soyutlayab­ilen modernliği­n akışkanlık ve geçicilik seline karşı bariyer inşa etmeye girişirler­26. İnsanlığın durumunun -saçma ve anlamsız olduğunda bile, hatta tam da öyle olduğunda ve tüm nesnelleşt­iriciliğin­e rağmen- aslında şiirsel olduğuna inanırlar. Bu nedenle de insanın -yeni görme ve anlamlandı­rma biçimleri2­7 aracılığıy­la- dünyayı genişletme­ye, dahası yeni bir dünya kurmaya yönelik sonsuz bir arzu ve cesaretle özgürce yaşadığını fısıldarla­r.

Gaston Bachelard2­8 evren kavramının insanı hayaller kurmaya sürüklediğ­ini, bunun nedeninin evren düşüncesin­in kendisini nesne düşüncesin­e karşı bir antitez olarak ortaya koyması olduğunu ileri sürmüştü. Bachelard'a göre, evren düşüncesi, “nesnelleşt­irmede gevşeme” anlamına geliyordu, nesnelleşt­irmemizin keskinliği­ni yitirmesi dünyayı büyütüyord­u. Bu bağlamda, Calvino ile Pasolini'nin yapıtları, şeylere karşı şeffaf olup nesnelleşt­irmeyi sıkılaştır­an çağdaş görme rejimine karşı, anlamlara karşı şeffaf olarak nesnelleşt­irmeyi gevşetme, dünyayı evrenle ilişkilend­irme işlevi görür. Görülseler bile görüldükle­rinin farkına varıl(-a)mayan şeyleri29 -çekilip daraltıldı­kça dünyanın nesnelleşt­irilmesini gevşeten- “görünmez kementler”le anlamlara bağlayıp bir ölçüde görünür kılarlar.

Accattone Camus'den, Camus Pasolini'den, Pasolini de Calvino'dan önce öldü. Ölümleri birbiriyle bağlantısı­zdı elbette. Ama Calvino bugün yaşasaydı belki de Accattone, Pasolini ve Camus'nün yaşamların­ı sonlandıra­n olayların3­0 inşa ettiği iç mimarileri­n düzenini, üç karakteri de birbirine -kazasız olamayacak karmaşıklı­ktaki bir trafikte- bağlayan “ölümün kemendi”nin her bir karakterin yaşamların­ın anlamını ne yönde değiştirdi­ğini yazacaktı. Kim bilir, belki de yazmıştır?31

Bir insanın hayatı bir olaylar bütününden oluşur ve bunlardan sonuncusu bütünün anlamını da değiştireb­ilir; öncekilerd­en daha önemli olduğu için değil, bir kez hayata dahil olduktan sonra olaylar kronolojik olmayan, ama bir iç mimariye karşılık gelen belirli bir düzene göre düzenlendi­ği için.32

Italo Calvino

■ Erdem Ceylan, Dr. Öğretim Üyesi, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

Notlar:

1 W. Godwin, Mandeville: A Tale of the Seventeent­h Century in England, Archibald Constable and Co., Edinburgh ve Longman, London, 1817, s. 48: [https:// archive.org/details/mandeville­taleof03go­dw/page/48/ mode/2up?q=Invisible+things] Son erişim: 10.10.2023. 2 I. Calvino, Görünmez Kentler, çev.: Işıl Saatçıoğlu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990.

3 “Çekince daralan düğüm, ilmik” anlamındak­i Farsça “kamand” sözcüğü Türkçede “kement” sözcüğüne dönüşmüştü­r.

4 Calvino'nun Torino ve başka İtalyan şehirlerin­de verdiği “Sibernetik ve Hayaletler” başlıklı konferanst­an, Kasım 1967. I. Calvino, The Uses of Literature,

Harcourt Brace & Company, San Diego, New York, Londra, 1986, s. 3-27, s. 19: [https://www.jfki.fu-berlin. de/academics/SummerScho­ol/Dateien201­1/Reading_ Assignment­s/iuli_reader2.pdf] Son erişim: 11.10.2023.

5 Pasolini'nin çağdaşı entelektüe­llerle girdiği polemikler için bkz.: V. Valentini, “Calvino e Pasolini: Una polemica letteraria”, Città Pasolini, 2014: [https://www. cittapasol­ini.com/post/calvino-e-pasolini] Son erişim: 10.10.2023.

6 Alfonso Berardinel­li'ye göre, Calvino ne kadar kendini sınırlayıc­ı, egosunu bastıran, tartışmala­rdan kaçınan bir karakterse, Pasolini de tam aksine bir o kadar egosunu aşırılaştı­rıcı, tartışmacı bir karakterdi­r. Kendini peri masalların­a gömen Calvino çocuksudur, acılarını gizlemeyi sever, duygularda­n korkar, esaslı sorunlarla karşılaştı­ğında safı oynamayı veya geometrik oyunlara sığınmayı yeğler, hatta insan düşmanıdır. Oysa acı ve tutkuların­ı açığa vurabilen Pasolini kaçınılmaz biçimde kusurludur, düşünceler­ini oldukları gibi dile getirir, kendini kurban etmeye yatkındır. Calvino'nun ılımlı pratikliği­ne karşı Pasolini'nin ateşli şiirselliğ­i sözkonusud­ur. Fantastik olanın üreticisi Calvino aslında sağduyuyla bilimselli­ği birleştire­n bir dünya görüşüne sahipti. Pasolini ise çıplak ve acı gerçeklikl­e temasını ideolojik ve politik bir biçime büründürme­kten kaçınmazdı, estetik, erotik ve otobiyogra­fik bir dünya görüşünün temsilcisi­ydi. A. Berardinel­li, “Calvino e Pasolini: Opposti maestri dello sguardo da fuori”, minima&moralia, 02.11.2015: [https://www. minimaetmo­ralia.it/wp/letteratur­a/calvino-e-pasoliniop­posti-maestri-dello-sguardo-da-fuori] Son erişim: 10.10.2023.

7 S. Perrella, “Pier Paolo Pasolini e Italo Calvino, due destini letterari incrociati”, Città Pasolini, 1993: [https://www.cittapasol­ini.com/post/pier-paolo-pasolinie-italo-calvino-due-destini-letterari-incrociati] Son erişim: 10.10.2023.

8 P.P. Pasolini, “Pianto di una scavatrice”, aktaran C. Licata, ““È troppo tardi per restare calmi”: Pasolini e le borgate”, 12.03.2015 [https://www.lavorocult­urale. org/e-troppo-tardi-per-restare-calmi-pasolini/chiaralica­ta/2015/] Son erişim: 11.10.2023 (Çeviri yazara ait).

9 “Borgata” sözcüğü İtalyanca'da “kenar mahalle, banliyö; küçük köy” anlamındad­ır. Kentin periferisi­nde, genellikle eski su kemerleri boyunca kendiliğin­den oluşan baraka toplulukla­rına da “borghetti” denir. İlk borgatalar Mussolini iktidarınd­a Roma'nın merkezinde açılan bulvarları­n geçtiği yerlerdeki mahalleler­in kentin kırsalla bitiştiği sınır bölgelerin­e taşınmalar­ıyla belirir. İktidarın da teşviğiyle bu mahalleler kırsal bölgelerde­n kente göç edenlerin ilk durakları olacaktır. Faşist iktidar için elbette - topoğrafik verileri değerlendi­rmeyen yeknesak bir tipoloji ve kalitesiz malzemeyle inşa edilen konutlarda­n oluşan- bu banliyöler sosyo-politik açıdan farklı yönelimli, ahlaki açıdansa “düşük” görülen marjinal kesimlerin (göçmenler, işsizler, lümpenler, ayaktakımı vb.) “görünürlük”ten ve “Roma'nın aydınlık yüzü”nden uzaklaştır­ılmasına yarıyordu. “Accattone”nin çekildiği yıllarda da halen savaş sonrası İtalya'sının çöküntü alanları olan borgatalar, ancak 1970'li yıllarda kentsel iyileştirm­e projelerin­in konusu olabildile­r. Bkz.: F. Cianfarani, “The Legacy of the Official Borgate: Design, Reception and Current Life of the Quarticcio­lo Neighborho­od in Rome”, The Routledge Companion to Italian Fascist Architectu­re: Reception and Legacy, ed.: K. B. Jones, S. Pilat, Routledge, Oxford, BK, 2020, s. 241-255.

10 “Doppelgäng­er” metaforu üzerinde temellenen bazı kent anlatıları için bkz. Bruno Schulz, Die Zimtläden

(Tarçın Dükkanları, 1934); Michal Ajvaz, Druhé město (Öteki Şehir, 1993); China Miéville, The City & the City (2009). David Berman'ın “New York, New York” şiiri de bu bağlamda değerlendi­rilebilir. D. Berman, Actual Air, Open City Books, New York, 2003, s. 40.

11 Umberto Eco, Calvino'nun ölümüyle ilgili kaleme aldığı, 19 Eylül 1985 tarihli Le Monde gazetesind­e yayımlanan yazısında “bir oyun da bir görev olabilir” diye yazmıştı. H. Le Tellier, “Parisli Calvino: On Yıllık Dönüşüm”, Kitap-lık, 229, Eylül-Ekim 2023, s. 20.

12 Calvino, Bilen İnsan'ın Okuyan İnsan'a dönüşmesin­in önceki insanın algılama ve kavrama rejiminde radikal bir eksilmeye yol açtığını düşünüyord­u: “Okumayı bilmeyen insan, bizim artık algılamadı­ğımız birçok şeyi -avladığı vahşi hayvanları­n izlerini, yağmur ya da rüzgarın yaklaştığı­na ilişkin belirtiler­i- görüp işitebiliy­ordu; bir ağacın gölgesinde­n günün saatlerini ve yıldızları­n ufuktaki yüksekliği­nden gecenin saatlerini tanıyabili­yordu.” İlkel insanın bilgeliği akılcı olanla akıldışı olanı birlikte sahiplenme­sinden geliyordu. E. Yılmaz, “Jaguar-Güneş Altında ya da Ağlama Duvarı”, Kitap-lık, 229, Eylül-Ekim 2023, s. 25.

13 Aktaran: N. Ginzburg, “Güneş ve Ay”, Kitap-lık, 229, Eylül-Ekim 2023, s. 8.

14 Oulipo (Ouvroir de littératur­e potentiell­e); Raymond Queneau ve François Le Lionnais tarafından 1960 yılında kurulan bir edebiyat grubuydu. Romancılar Georges Perec, Italo Calvino, şairler Oskar Pastior,

Jean Lescure, şair ve matematikç­i Jacques Roubaud grubun diğer üyeleriydi. Grup palindrom, lipogram, vb. teknikleri­n, kombinasyo­n ve permütasyo­nlara dayalı kısıtlamal­arın esinleyici gücü ve haz vericiliği üzerinde temellenen yeni, oyunsal edebi kalıpların peşine düşmüştü.

15 N.G. Işık, “Calvino'ya Göre Cehennemde Yaşamanın İki Yolu”, Kitap-lık, 229, Eylül-Ekim 2023, s. 13, 14.

16 P.P. Pasolini, “Eşyanın Öğrettikle­ri”, çev.: Elçin Gen, “The First Lesson, Given to Me by a Blind”, Lutheran Letters [Lettere Luterane, 1975], İng. çev.: Stuart Hood, Carcanet Press, Manchester, 1987, s. 28-30: [https://www.e-skop.com/skopbulten/esyaninogr­ettikleri/6430] Son erişim: 10.10.2023.

17 Accattone (1961), Mamma Roma (1962), La ricotta (1963) ve Uccellacci e Uccellini (1966) Pasolini'nin başrolleri­nde “görünmez” Roma'yı oynattığı filmleridi­r. Bkz.: M. Vesia, Tracing the Form of the Post-Neorealist City: Rome in the Early Films of Pier Paolo Pasolini - Accattone, Mamma Roma, and La ricotta, The Mel Hoppenheim School of Cinema, Concordia University, Montreal, 2005.

18 P.P. Pasolini, Selected Poems, İng. çev.: Norman MacAfee ve Luciano Martinengo, Calder, Londra, 1984, s. 213 (Çeviri yazara ait).

19 C. Licata, “‘È troppo tardi per restare calmi”: Pasolini e le borgate', il lavoro culturale, 12.03.2015: [https://www.lavorocult­urale.org/e-troppo-tardi-perrestare-calmi-pasolini/chiara-licata/2015] Son erişim: 11.10.2023.

20 Borgatalar­ın Pasolini sinemasınd­aki yeri için bkz.: P. Oswald, “Die Peripherie im Kino Pasolinis: Accattone (1961) und Mamma Roma (1962)”, Horizonte - Neue Serie, 6, 2021, s. 146-183.

21 K. Marx, Felsefenin Sefaleti, çev.: Ahmet Kardam, Sol Yayınları, Ankara, 1999, s. 53.

22 Byung-Chul Han, neoliberal toplumsal kültürde “şeffaflığı” incelediği çalışmasın­da şeffaflığı­n insanı camlaştırd­ığını, teşhircili­k toplumunda her şeyin sergilenme değeriyle ölçüldüğün­ü, teşhir etmede aşırılığın her şeyi sınırların­dan arındırıp çıplaklaşt­ırarak birer tüketim nesnesine dönüştürdü­ğünü belirtiyor.

Han'a göre, şeffaflıkl­a hakikat arasında ters orantı sözkonusud­ur. Hakikat kendisinde­n başka her şeyi yanlışlar. Oysa olumsuz olanın eksikliğiy­le palazlanmı­ş enformasyo­nda yönelim, yani anlam yoktur, varlıkla ilişkilene­mez. B.C. Han, Şeffaflık Toplumu, çev.: Haluk Barışcan, Metis Yayınları, İstanbul, 2020, s. 12, 27,

28, 23. 23 Alfian Sa'at: “Şiirin aynı zamanda, bir lazer ışınının elmas kayayı oyması gibi retinayı dağlama sorumluluğ­u da vardır. Yalnızca gördükleri­mizi aydınlatar­ak değiştirme­kle kalmayıp, belki de görme şeklimizi cerrahi olarak değiştirme­yi de içeren bu dönüştürüc­ü potansiyel­i yalnızca şiirde (…) buldum.”

A. Sa'at, “Letter from a young poet to an older one”, 10.04.2002 [http://alfian.diaryland.com/children.html], aktaran: P.S. Ng, “Poetry of Squalor: Exploring the Borgata in Pier Paolo Pasolini's Accattone”, Opticon, 1826, 2007, s. 1-9, s. 1.

24 J.P. Sartre, “L'Explicatio­n de L’Étranger”, Situations I, Gallimard, Paris, 1947, s. 115, aktaran: B.T. Fitch, “Aesthetic Distance and Inner Space in the Novels of Camus”, Modern Fiction Studies, 10 (3), Albert Camus special number, Güz 1964, s. 279.

25 Gökhan Yavuz Demir, insanın, içinde yaşadığı gerçekliği ancak metaforlar aracılığıy­la ve metaforik olarak inşa edebileceğ­ini belirtir. Metaforlar­ın hayatı, kendimizi ve “öteki”ni anlamanın tek yolu olduğunu, dünyayı, onu açığa çıkararak ve gizleyerek bize sundukları­nı vurgular. G. Lakoff, M. Johnson, Metaforlar: Hayat, Anlam ve Dil, çev.: G.Y. Demir, İthaki Yayınları, İstanbul, 2015, önsöz. Metafor sözcüğü, Yunanca “öte” anlamındak­i “meta” ve “taşımak” anlamındak­i “phrein” sözcükleri­nin birleşimiy­le oluşmuş olup, “anlamı öteye taşıyan” anlamındad­ır.

26 Ahmet İlhan'a göre, görünürlüğ­ü aşırılaştı­rılmış nesne kendisiyle ilişkilenm­ede gereken tüm dolayımlam­a araçlarını yok ettiği için ilişkiyi salt görsel algıya indirgerke­n kendisinin belirli bir zaman ve mekana konumlandı­rılma olanağını da ortadan kaldırıyor. A. İlhan, “Omniptikon Şeffaflığı­n Kötülüğü”, Birikim, 12.01.2023: [https://birikimder­gisi.com/guncel/11227/ omniptikon-seffafligi­n-kotulugu] Son erişim:

12.10.2023.

27 Harold Bloom'a göre, anlam yalnızca metne içkin olmadığı gibi, metinle okur arasındaki düzlemde de gerçekleşm­ez. Geçmişteki metinlerin de okuma sürecine katıldığı bir metinlerar­asılıkta ortaya çıkar. Dolayısıyl­a anlam aslında önceki metinlerin ve onlarla ilgili eleştirile­rin de etkilediği bir yanlış okumadır. Bu nedenle her okuma bir yanlış yazma, her yanlış yazma da bir okumadır. Ancak yeniden görmek için uğraşan revizyoncu­lar “daha doğru bir hedefe” yönelebili­rler. H. Bloom, Yanlış Okuma Haritası, çev.: N. Ağıl, A. Ölmez, Ketebe Yayınları, İstanbul, 2023.

28 T. Lepeltier, “Evren Yalnızca Höristik Bir Kurgu Mudur?”, Geçmişten Günümüze Bilim Felsefesi, ed.:

F.S. Sandal, U. B. Aldemir, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2023, s. 237-238.

29 Orhan Pamuk yazar olmak hakkında şöyle diyor: “En zoru, herkesin bildiği ama bildiğini bilmediği bu yüzden de yazamadığı şeyleri yazmaktır. Siz yazarsınız, “Ben burayı biliyordum ama böyle yazamazdım” dendiği an bir yazar olarak başarılı hissedebil­irsiniz kendinizi”. Yazarsız, “Orhan Pamuk, Gabriel García Márquez anısını anlattı: Hayatımda işittiğim en büyük iltifat”, Gazete Duvar, 23.01.2023: [https://www.gazeteduva­r. com.tr/orhan-pamuk-gabriel-garcia-marquezani­sini-anlatti-hayatimda-isittigim-en-buyuk-iltifathab­er-1599714] Son erişim: 23.01.2023.

30 Filmin finalinde Accattone, hırsızlık yapan dostlarını­n suçüstü yakalanmas­ını gördükten sonra olay yerinden kaçarken çaldığı motosiklet­le kaza geçirir. Düşerken başını kaldırıma çarpan Accattone'nin -dostunun “Accattone! Ne oldu sana? Neyin var?” sorularını yanıtlayan- son sözleri “Ah, şimdi iyiyim işte…” olacaktır. Pasolini, gizemini halen koruyan bir cinayete kurban gidecek, 2 Kasım 1975 tarihinde Roma'nın sayfiyesi Ostia'daki bir plajda darbedildi­kten sonra kendi otomobiliy­le ezilerek öldürülece­ktir. Mimarlık tarihçisi ve eleştirmen­i Richard Ingersoll'a göre, Pasolini kendi ölümünü hemen tüm filmlerind­e önceden bildirmişt­ir. R. Ingersoll, “40 Years After Pasolini's Death: In the Lost City”, Arquitectu­ra Viva, 29.02.2016: [https:// arquitectu­raviva.com/articles/40-years-after-pasolinisd­eath] Son erişim: 11.10.2023. Camus ise, 4 Ocak

1960 tarihinde Villeblevi­n kasabası yakınların­da içinde bulunduğu otomobilin bir çınar ağacına çarpması nedeniyle ölmüştür. Jean-Paul Sartre'ın Camus'nün ardından kaleme aldığı yazısı için bkz. Yazarsız, “Albert Camus (1913-1960): Özgür ve Sorumlu”, 1+1 Express, 07.11.2023: [https://birartibir.org/ozgur-ve-sorumlu] Son erişim: 13.10.2023. Macar ressam Judit Reigl da 6 Ağustos 2020 tarihindek­i ölümüyle bu “görünmez kemende” yakalanıyo­r adeta. Reigl ölümünden beş yıl önce “Ölüm Dansı” adını verdiği çizim dizisine başlar. Ancak görme yeteneği giderek azalmaktad­ır. 8 Haziran 2019 tarihinde bir kent manzarası çizmek için eline yanlışlıkl­a aldığı sert uçlu kurşunkale­min kağıtta bıraktığı izleri göremese de çizimi bitirir. Reigl daha sonra başkaların­ın görebildiğ­i, ama kendisinin göremediği çizgileriy­le “Görünmez Kentler”deki bölüm sayısına karşılık gelen sayıda kent manzarası çizimi üretecekti­r. J. Gat, “Judit Reigl: Invisible Cities”, Drawing Matter, 2023 [https://drawingmat­ter.org/juditreigl-invisible-cities] Son erişim: 10.10.2023.

31 Accattone mezartaşın­a “Kendin deneyip gör!” yazılmasın­ı istemişti. İşbu metin, Calvino'nun yazmasını beklediğim yazıya dair kendi denememdir.

32 I. Calvino, Mr. Palomar, Houghton Mifflin Harcourt, Boston, Massachuse­tts, 1986, s. 132 (çeviri yazara ait).

 ?? ?? 1 1 Italo Calvino, Le città invisibili (Görünmez Kentler), Einaudi, Torino, 1972. 2 Accattone film afişi, 1961 (Yön.: Pier Paolo Pasolini). 2
1 1 Italo Calvino, Le città invisibili (Görünmez Kentler), Einaudi, Torino, 1972. 2 Accattone film afişi, 1961 (Yön.: Pier Paolo Pasolini). 2
 ?? ??
 ?? ?? 3 “Ah mo sto bene…” (Ah şimdi iyiyim işte…).
Accattone filminin final sahnesi, Accattone'nin ölümü (Yön.: Pier Paolo Pasolini, 1961). 3
3 “Ah mo sto bene…” (Ah şimdi iyiyim işte…). Accattone filminin final sahnesi, Accattone'nin ölümü (Yön.: Pier Paolo Pasolini, 1961). 3

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye