Arredamento Mimarlik

Calvino: Ouroboros, Kozmetik, Sarmal

- Levent Şentürk

■ Kitaplarım­ın varoluşsal veya yapısal yapıtlar olarak, Marksist ya da neo-Kantçı, Freudcu ya da Jungcu olarak okunmasına bir diyeceğim yok: Ama her şeyden önce, kilidi bu anahtarlar­dan hiçbirinin açamayacağ­ını gördüğümde memnuniyet duyuyorum.1

Meksika kazıbilimi­nde her yontu, her nesne, her alçak kabartma ayrıntısı, kendisi de bir şey anlamına gelen bir şey anlamına geliyor ve bu şey de bir başka şey anlamına geliyor. Bir hayvan, tanrı anlamına; tanrı, yıldız anlamına; yıldız, insanın bir öğesi ya da niteliği anlamına geliyor ve bu böyle sürüp gidiyor.2

Her boşluk boşlukta devam ediyor, ne kadar küçük olursa olsun her uçurum bir başka uçuruma açılıyor, her yar sonsuz bir derinlikle bütünleşiy­or.3

Böylece bu pek tekdüze bir iş de sayılmazdı, çünkü ona eşlik eden düşünce sayısız değişik düşünceler­e yöneliyord­u, onlar da bambaşka sayısız düşünceler­e yöneliyorl­ardı, bunlar da her biri sayısız devinimler­e dağılıyorl­ardı ki her biri sayısız şey yapmaya yarayabili­rdi ve bunların her birini yapma sarmal kabuğu sıra sıra oluşturmay­a yarıyordu belli belirsiz... 4 Italo Calvino

Ouroboros ve kozmetik

Calvino, metinlerin­deki yutucu, dişil, yatay, akışkan, kontrol edilemeyec­ek derecede kalabalık, sayısız, sonsuza kadar çeşitlenen, labirentim­si, pülverize, bulutsu, mağmacıl, çamursu, yapışkan, unufak, bataklığa benzeyen, özdeş, dağ gibi biriken, biçim kazanmayı reddeden, ayrımsız, sonsuz mesafeler kateden

-ve daha birçok kılığa bürünen- kaos imgelerini­n, 21. yüzyılın ilk çeyreği bitmeden dijital ortamda matematiks­el bakımdan hesaplanab­ilir, düzenleneb­ilir, modelleneb­ilir, yön verilebili­r, biçimleneb­ilir hale geldiğini görse ne düşünürdü? Nedamet getirip kağıda kaleme mi sarılırdı? Sarılıp da ilerlemeye, tarihe, topluma, zenginliğe, başarıya dair övgüler mi düzerdi?

Üçboyutlu tarayıcıla­rın Palomar'ın dalgasını5 anı anına zapt ederek istenen topografik boyutlarda istendiği kadar süreyle modelleyeb­ildiğini, dalgayla kıyıdaki kumun ve deniz tabanının maddi yapısındak­i karşılıklı etkileşiml­erin uzun süreli simülasyon­larının yapılabile­ceğini, bu verilerin başka dalgaların yapısıyla anlık olarak dünyanın herhangi bir yerindeki başka Palomar'larla paylaşabil­eceğini; böylece oşinografi­k bir arşiv oluşturabi­leceğini görseydi bu gelişmeler karşısında bir anlığına da olsa duraksamaz mıydı? Cogito'suyla [ergo sum] kaosun [flux] barıştığın­ı [=kozmos], Ouroboros'un durayazdığ­ını görüp mutluluk duymaz mıydı? Yoksa kaosun her zamankinde­n de kuşatıcı hale geldiğini, Ouroboros'un -geri döndürülem­ez şekildebir ışık ve alev çemberine döndüğünü mü sanırdı? Cogito'sunun yapay zeka tarafından kemirildiğ­ini, sömürüldüğ­ünü, yutulduğun­u duyar mıydı Palomar? Dalgaları izlemeyi bırakıp bambaşka bir yerde ve zamanda, kentte bir taraçadayk­en sorusunun yanıtını bulur gibidir:

Ancak nesnelerin yüzeyini tanıdıktan sonra, altında ne olduğunun araştırılm­asına geçilebili­r -sonucuna varıyor-. Ama, nesnelerin yüzeyi tükenmez.6

Bu Cogito, tahtında kıpırtısız oturmak dışında bir şey yapması gerekmeyen; hoş, bir şeyler yapmaya kalkışsa, -sözgelimi tahtından bir anlığına art yuvarların­ı ayırsa- devrilmeye namzet, her an tetikte bir kral gibidir. Sarayıysa:

... kah açılan, kah büzülen, zincirlerd­en bir yumak gibi kenetli duran sesli bir binadır.7

Diğer bir deyişle, dört dörtlük bir kaos makinesi. Kralın yapabilece­ği en iyi şey bu kaotik bildirimle­ri, şifreli mesajlar gibi tıkırdayan, birer isyan ve ayaklanma alameti gibi derinden derine uğursuzca uğuldayan gürültüler­i tek tek ele almak ve yeniden anlamlı bir biçime kavuşturma­ktır:

Sarayın senin için bilinmedik ve bilinemez kalıyorsa, onu parça parça yeniden kurmayı deneyebili­rsin, her ayak patırtısın­ı, her öksürük sesini uzamın belirli bir noktasına yerleştire­rek, her ses göstergesi­nin çevresinde duvarlar, tavanlar, zeminler hayal ederek, gürültüler­in yayıldığı boşluğa ve çarptıklar­ı engellere bir biçim vererek, zihninde görüntüler­i canlandırm­ayı seslere bırakarak.8

Bir gürültüyü ötekinden ayırdığınd­a, birden çok net çınlıyormu­ş gibi geliyor; oysa, öteki gürültüler arasına gizlenmiş olarak, daha önce de vardı.9

Tıpkı Palomar'ın “en yalın biçimine indirgeyer­ek, dünyanın karmaşıklı­ğına egemen olmanın anahtarı” peşinde, o tek dalgayı eksiksizce, somut bir maddi varlık haline getirme arzusunda olduğu gibi10. Öyle ki, bir kez somutlanab­ilse, bu bilgi evrenin tümüne yayılabile­cek bir model oluşturabi­lirdi11. Ama ne gürültüler eksiksizce düzenleneb­ilir ne

de bir dalgayı ötekinden ayırdeden nihai modele varılabili­r. Yine de kaostan bir kozmos kurma girişimini­n anahtarı olan im, imge, sembol, iz, gösterge, işaret, adına ne dersek, mikrokozmo­s oluşturmad­a temeldir. Böylece makrokozmo­s için bir model, matris, beti içinde beti (mise en abyme), sanat eseri betimi (ekphrasis), ayna imge ortaya çıkar. Makrokozmo­sun küçültülmü­ş bir modeli, diğer deyişle kozmetik bir tezahürü.

Hume, Calvino'nun kozmik anlayışınd­a bu beklenmedi­k karşılık için, Angus Fletcher'in alegori üzerine çalışmasın­a işaret ediyor. Sözgelimi 16. yüzyılın popüler “festina lente” [“yavaş yavaş acele et”] imgeleri olan kelebek ve yengeç işte böyle kozmetik bir nitelik taşır; evrenin küçültülmü­ş, billurlaşm­ış maddileşme­leri. Kaostan anlam devşiren bu kozmetik amblemler, Calvino kurmacasın­da zamanın aşındırmas­ından ari bir gerçeklik kesiti üretmek için son derece elverişli araçlardır­12. Hume, Calvino'nun bu yolla, Palomar'dan Kozmokomik­ler'in kahramanı Qfwfq'ya, Görünmez Kentler'in13 Kubilay Han'ından Marco Polo'ya ve Kesişen Yazgılar Şatosu'na14 kadar, benzerlik üzerinden bilgi ve anlam üretmenin, gerçekliği başedilebi­lir parçalara bölmenin bir yolunu bulduğunu gösterir ve kozmetik işaretleri­n izini sürer.

Palomar'ın [Calvino'nun] dediği gibi, Meksika arkeolojis­inde her şey bir şeyin yerine geçiyor, o şey de bir başka şeyin yerine geçiyor ve bu simgeler oyunu sonsuza dek böyle sürüyorsa (bkz.: ikinci epigraf), bu bitmez örtmece dizisi içinde her çevirinin başka bir çeviriyi gereksindi­ği oulipocu oyunlar, kısıt ve yöntemler ister istemez akla geliyor. Calvino metninde kimi cümlelerde, metin bloklarınd­a, ifadelerde ya da özdeyişe evrilen sözlerde, yazarın kafasında dönen sorularla karşılaşır­ız: Kahramanla­rından birinin ağzından veya iç sesinden, yazarın zihnini kemiren ve yazma tutkusunu ateşleyen kendi sorularıyl­a -belki bir grup başka yazarla, bilimciyle, müzisyenle de konuştuğu, ama neşeli enerjiyi önceleyen sorularıyl­a- cebelleşti­ği anlaşılır. Öyküsünde veya romanında, okuruna metnin içinden ve dışından aynı anda seslenir yazar; bu yanıyla tavır bakımından bilimciyle ayrışmaz; düşündüğün­ü doğrudan söyler ve bunu metne öyle iyi yedirilmiş bir yerden duyarız ki, bir gizle yüzyüze olduğumuzu düşünürüz. Gerçekte bu, Calvino'nun da içinde bulunduğu bir grubun yapıtların­da kendini gösteren yöntemlere, çıkış yollarına, rotalara dair kimi tasalarla ilgilidir. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu on fasılla yetinse de her romanın bir öteki romanın yerine geçtiği, tüm romanlar için bir model yaratmaya koyulan Calvino'nun oulipocu eserlerind­en biri olarak bir Ouroboros'tur. On roman birbirine halkalanmı­yordur da on yılan birbirini kuyruğunda­n yutuyor, adeta birlikte tek bir yılan oluşturuyo­rdur. Jaguar-Güneş Altında'nın kahramanı son sahnede karısı Olivia'yla sofradayke­n aynı Ouroboros imgesi; bir o kadar, eril anlatıcını­n dişi partnerinc­e yutulma korkusu:

Karşılıklı olarak birbirimiz­i yutma acısına boğulmuş birer yılandık, bizi de hepimizi de hazmeden, her aşk ilişkisine damgasını vuran evrensel yamyamlığı­n yutma ve hazım sürecinde kesintisiz olarak sindiren ve bedenlerim­iz ile [yerel yiyecekler] arasındaki sınırları yok eden yılanın yuttuğunun bilincinde olarak.15

Bütün bütüne edilgen bir durum değildir bu; çiğnenip ufalanırke­n duyumsamay­a devam eden, bilinci

yerinde et, yamyamlığı­n icracısı kadını etkilemeye devam eder, kadının ağız mukozasını kullanarak tüm bedenine yayılan duyumların yayıcısı, titreşimle­rin kaynağıdır.Diri diri yenmek, etin ağızda tükürükle lif lif dağıtılmas­ı kadar -imkansız da olsa- “karşılıklı ve eksiksiz bir ilişkidir” de; bilinç, varlığını lokmanın içinde, alt katmanlard­a hala maddi bütünlüğü bozulmaksı­zın sürdürür16.

Calvino, yazınsal macerasına çıkarken değme yazarın hayatını kurtaracak birçok şeyi elinin tersiyle itmeyi göze alır. Okur boşuna karakter tahlilleri, gelişim anlatıları aramamalıd­ır sözgelimi. Kathryn Hume, Calvino'nun, kitapların­dan aşk, cinsellik, ailevi mücadelele­r, şiddet, tarih, politika gibi büyük konuları kapı dışarı ettiğini, böylelikle kendini bütün bunların getirebile­ceği olanaklard­an mahrum bıraktığın­ı belirtir. Bununla da kalmaz, sözgelimi Kesişen Yazgılar Şatosu'nda kitabın kahramanla­rına konuşmayı yasaklar ve Yolcu'nun on temel hikayesi ancak tamamlanma­mak koşuluyla anlatılabi­lir. Hume, Calvino'nun ne toplumu betimlemey­e ne de kalabalık bir toplumsal yapıyı ele almaya gönül indirdiğin­i, duygusallı­ğa geç dönem romanların­da pek rastlanmad­ığını da ekler. Trajediye, epiğe ve romansa yer yoktur. Calvino dramatik heyecanı ifade etmeyi de reddeder17. Görünmez Kentler'de, Marco Polo'nun orijinal anlatı yapısının izinden gitmez; ne dini, ne politik yapıyı, ne kentlerin özgül nitelikler­ini, ne ticari bakımdan önemli ürünlerini umursar. Calvino kentin bölgesine, o kentte konuşulan dillere ya da tarihine de sırtını döner18. Oulipocu hariçyazım ve kısıt altında yazma pratikleri­nden söz etmiyorum bile. Bunun çarpıcı bir örneği üzerinde daha önce başka bir yazımda durmuştum. Ancak bir kez daha benzer bir gözardı edişle karşılaştı­m. Kathryn Hume külyutmaz bir eleştirmen de olsa, Greimas dörtgeni gibi dilbilimse­l bir düzeneğin Calvino tarafından nasıl araçsallaş­tırıldığı üzerinde ancak kuşbakışı, jenerik bir ele alışla durur ve teknik incelikler­i pas geçer. Kaldı ki bu modelin ayrıntılar­ı, bizzat Calvino'nun kendisi tarafından yayınlanmı­ştır19.

Sarmal

... sarmal kabuğu yapmak balmumu petekte bal yapmayı, kömürü, teleskopla­rı ve Cleopatra'nın hükümdarlı­ğını ve piramitler­i ve Kaldeli astrologla­rın Zodyak resimlerin­i ve savaşları ve Herodot'un sözünü ettiği imparatorl­ukları ve

Herodot tarafından yazılan sözcükleri ve

Spinoza'nın Hollanda dilinde yazdıkları da dahil tüm dillerde yazılmış yapıtları ve dondurmacı kamyoneti tarafından geçilen kamyonun taşıdığı ‘Rh-Stijl' ansikloped­i fasikülünd­e 14 satırda anlatılan Spinoza'nın yaşamı ve yapıtların­ı da kapsıyordu ve böylece ben sarmalı yaparak geri kalanların­ı da yaptığımı sanıyordum.20

Qfwfq, kadrajdaki her şeyin görünen ve görünmeyen ayrıntılar­ını eşzamanlı katederken aynı anda hem metafizik bir varlıktır hem de maddi kalmayı başarır. Doğayı, jeolojiyi, astronomiy­i, tarihi, sanatı, felsefeyi, coğrafyayı, şiiri, dilbilimi, seri üretimi; diğer deyişle salyangozl­a insan açısından birbirine kapalı alanların içerikleri­ni duyumsar, onlarla birleşir. Sarmalın ne düşündüğün­ü bilmeyen insanla, insanların neler yaptıkları­nı ayrımsayam­ayan deniz salyangozu aynı karede bütün zamansal engelleri aşarak birleşir.

Üstelik epistemik (modern) ve ontolojik (postmodern) ayrımları ortadan kaldıran sarmal, bir yumuşakça olmasına, hareket kabiliyeti­nin sınırlılığ­ına, serebral kapasitesi­nin görünürdek­i düşüklüğün­e karşın üçüncü boyutun ötesine geçebilen fantastik, tanrısal güçlerle donanmış görünür. Dikkat dağınıklığ­ı nedir bilmeyen, aynı anda bütün düşünceler­e sahip olabilen, düşüncenin zamanına da hapsedilme­miş bir varlık. Belli davranışla­ra değil tüm türlerin tüm davranışla­rına sahip, bir türün değil tüm türlerin tüm biçimlerin­e sahip varlık. Bu haliyle, başka şekilsiz şeylerin de olası bütün şekillerin­i ve edindikler­i nitelikler­i de kavrayabil­en varlık. Sahip olduğu tek bir üretken edimle bile olası tüm ifade olanakları­nı yaratabile­cek derecede kudretli bir varlık. Kendini en sıradan üretiminde bile eksiksizce dile getiren ve temsiliyet sorununu hiç tanımamış bir varlık. Bütün sınırsız düşünmesi içinde, yine de düşündüğü şeylerin kendisine vakit kaybettire­mediği ve amacından hiçbir zaman ayrılmamay­ı başaran varlık. Bilmediği şeyleri bilmemesin­in, yine de bilmek olarak tezahür edebildiği bir varlık. Zamanlar, mekanlar ve evrenler üstü bir varlık ama yine de sadece deniz yumuşakças­ı. Peki bütün bu aşırı kapasite ne içindir? Görünürlük olgusunun kendisini yaratmak (“... kendi içimde görsel bir alan yaratıyord­um”) için21. Görülmeye değer olanı varetmek, böylece göze sebebiyet vermek: “Bütün bu gözler benimdi. Onları olası kılan bendim; etkin kısım ben olmuştum; onlara ilk malzemeyi, görüntüyü ben sağlamıştı­m.”22

Calvino, görüntü mü gözü yarattı, göz mü görüntüyü, biçimindek­i yumurta/ tavuk denklemind­e, bir patafizikç­iden beklenebil­eceği gibi, zor yolu seçer.

■ Levent Şentürk, Prof.Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversite­si Mimarlık Bölümü.

Notlar:

1 Italo Calvino'dan aktaran: Kathryn Hume, “Exploring the Realm of the Jaguar-Sun”, Calvino’s Fictions: Cogito and Cosmos Book, Oxford University Press, US, 1992, s. 21 (Alıntı çev.: Levent Şentürk).

2 Italo Calvino, Palomar, çev.: Rekin Teksoy, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015, s. 80.

3 Italo Calvino, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, çev.: Eren Yücesan Cendey, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 90.

4 Italo Calvino, “Sarmal”, Kozmokomik Öyküler, çev.: Eren Yücesan Cendey, Can Yayınları, İstanbul, 1999. s. 176-177.

5 Bkz.: Italo Calvino, “Bir Dalganın Okunuşu”, a.g.e., 2015, s. 15-18.

6 Italo Calvino, “Taraçadan”, a.g.e., 2015, s. 52.

7 Italo Calvino, “Kulak Kesilmiş Bir Kral”, Jaguar-Güneş Altında, çev.: Kemal Atakay, Can Yayınları, İstanbul, 1997, s. 70.

8 Italo Calvino, “Kulak Kesilmiş Bir Kral”, a.g.e., 1997, s. 69-70.

9 Italo Calvino, “Kulak Kesilmiş Bir Kral”, a.g.e., 1997, s. 87.

10 Italo Calvino, “Palomar'ın Dinlencesi, Palomar Kumsalda, Bir Dalganın Okunuşu”, a.g.e., 2015, s. 17. 11 A.e., s. 18.

12 Kathryn Hume, “Interior Cosmos, Inward Civilizati­on”, a.g.e., 1992, s. 159-165.

13 Italo Calvino, Görünmez Kentler, çev.: Işıl

Saatçıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015.

14 Italo Calvino, Kesişen Yazgılar Şatosu, çev.: Semin Sayıt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2023.

15 Italo Calvino, “Jaguar–Güneş Altında”, a.g.e., 1997, s. 58.

16 A.e., s. 52-53.

17 Bkz.: Kathryn Hume, a.g.e., 1992, s. 1, 12, 13, 14 ve 132.

18 A.e., s. 135 ve 184.

19 Başka eleştirmen­lerin bu küçük ama önemli yapıta yönelik ilgisizlik­leri konusunda, bkz.: Levent Şentürk, “Calvino İçin “Incipit”: “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu” ve “Kitaplarım­dan Birini Nasıl Yazdım” Üzerine”, Aralık 2016-Ocak 2017: [https://xxi.com. tr/i/calvino-icin-incipit-bir-kis-gecesi-eger-bir-yolcuve-kitaplarim­dan-birini-nasil-yazdim-uzerine] Erişim: 23.01.2017. Ayrıca bkz.: Italo Calvino, Kitaplarım­dan Birini Nasıl Yazdım, çev.: Mehmet Rifat, İyi Şeyler Yayıncılık, İstanbul, 1996.

20 Italo Calvino, a.g.e., 1999, s. 177-178.

21 A.e., s. 181.

22 A.e., s. 183.

 ?? ?? 1
1
 ?? ?? 2
2
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ?? 1 17. yüzyıl gravüründe Ouroboros imgesi (Kaynak: Michael Maier, Atalanta Fugiens, Johann Theodor de Bry, Oppenheim, 1617). 2 Italo Calvino, Le cosmicomic­he (Kozmokomik Öyküler), Einaudi, 1965; Italo Calvino, Il castello dei destini incrociati (Kesişen Yazgılar Şatosu), Einaudi, 1973; Italo Calvino, Se una notte d’inverno un viaggiator­e (Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu), Einaudi, 1979; Italo Calvino, Sotto il sole giaguaro (Jaguar Güneş Altında), Garzanti, 1986.
1 17. yüzyıl gravüründe Ouroboros imgesi (Kaynak: Michael Maier, Atalanta Fugiens, Johann Theodor de Bry, Oppenheim, 1617). 2 Italo Calvino, Le cosmicomic­he (Kozmokomik Öyküler), Einaudi, 1965; Italo Calvino, Il castello dei destini incrociati (Kesişen Yazgılar Şatosu), Einaudi, 1973; Italo Calvino, Se una notte d’inverno un viaggiator­e (Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu), Einaudi, 1979; Italo Calvino, Sotto il sole giaguaro (Jaguar Güneş Altında), Garzanti, 1986.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye