Bir Su Kuşu, Boğaz'ın Bir Kısa-Kesiti
... masallar gerçektir.1 Italo Calvino
Prolog
Italo Calvino'yu dolanıkları etkinleştirerek2 insandan başka bir bakışla tartışabilmek, bu denemenin meselesi. “Bir Su Kuşu, Boğaz'ın Bir Kısa-Kesiti”, spekülatif ve deneysel bir yazı-çizi3. Su kuşu, bir Boğaz(içi) sakini; deniz kıyısında birarada yaşadığım bir gri balıkçıl (Ardea cinerea). Kısa-kesit, Gri Balıkçıl'ın gözleriyle dünyaya bakarak, Kanlıca-Çubuklu-İstinye hattında onun bakışını dolaştırarak karşılaşılan, su kıyısında ve suda geçen bir yaşam imkanının parçaları ve bu parçaların potansiyel örgüsü. Doğup büyüdüğüm, hala yaşadığım yakın çevremin açık havada gözlemi ve bu gözlemin dolanık deneyim kaydını4 tutma denemesi.
Gri Balıkçıl olarak ben: Önce Calvino'nun yazılı dünyasına dalarak yakından gözlemlediği, öykündüğü, ses verdiği kuşlarla konuşuyorum. Ben olarak Gri Balıkçıl: Konuşurken kuşların gözünden dünyaya bakarak düşünen görsel hikaye anlatıcılarını da çağırıyorum. Olsa olsa bir kuşlar sofrası bu, birlikte düşünmek için. Sonra bu yazı-çizinin bir başlangıç fikri olarak (b)ağlar kurduğu bir Calvino hikayesi Ağaca Tüneyen Baron ve bir Calvino masalı Dere Tepe Ters'i hikayeme dahil ediyorum: Açık havada yaşamak, bir ağaç canlısı olmak, kuş bakışlı olmak ve karmaşıklıkları birarada tutmak.
Gri Balıkçıl ile Boğaz(içi)'ın bir zamanmekansal kesitini, Anna Lowenhaupt Tsing'i anlamak isteyerek “dünyanın hikayelerini anlatmanın sadece masalcılara havale edilmemesi”5 için bedenselleştirerek naifçe okumayı ve anlatmayı deniyorum.
Gagalamak ve ad vermek
Hafifleyip yükselme ve dünyaya insandan uzak bakış, Italo Calvino'da gözlemleyebileceğimiz bir eylem çifti. Kastettiğim, çoğul bir yaşam ihtimali ve bu ihtimal, çokluk ile ilgili. Tıpkı Görünmez Kentler'den Bauci'nin aşağıya indikleri seyrek görülen sakinleri gibi: “... Bauci sakinleri ile ilgili üç varsayım var: Dünyadan nefret ettikleri, ya da onu, her türlü temastan kaçınacak kadar saydıkları;
Dünya'yı kendilerinden önceki haliyle sevdikleri, dürbün ve teleskoplarını aşağıya çevirip kendi yokluklarını hayranlıkla seyrederek tek tek her yaprağı, her taşı, her karıncasıyla onu bıkıp usanmadan inceledikleri”6. Nitekim “Çokluk”u da insanın ötesinde bir birarada varoluş ihtimalinin potansiyeliyle bitirir, Calvino: “Benin [insanın] bakış açısının dışına çıkmak ve suskun olanı konuşturmak; oluğun kenarına tüneyen kuşu, ilkbahardaki ağacı, sonbahardaki ağacı, taşı, çimentoyu, plastiği”7 diyerek.
Calvino'nun hikaye anlatıcılığında, onunla kuşları sıklıkla gözlemleriz, yakın okumalar yaparız. Hatta, Palomar'da bu gözlemciliğini dolaysızca paylaşır Calvino: “Ancak çocuklukta, her kuşa bir ad vermeyi bilen birinin bulunduğu bir yerde, ötüşüne kulak vererek, uçuşunu görerek edilen bilgiyi, hiçbir kitap öğretemiyor”8. Karatavuğun yumuşak bir ıslığı andıran ötüşünü uzun uzun dinler, sözler yerine aradaki ayrımı (sözcük/sessizlik, doğa/ kültür, insan/doğa gibi) aşmanın bir yolu olarak tavuğun diliyle konuşmayı dener Palomar. Bir ıslık çalar, bekler, bir sessizlik olur, bir ıslık gelir9.
Hafifleyip dünyaya birlikte baktığımız kuşlar türlüdür Calvino'yla:
güneşsiz derin bir kulede hapisken sandelye yığınından bir tepeye çıkıp karşılaşılacak özgürce uçan balıkçıl,
diğer kuş seslerinden belirgin biçimde ayrılan ıslığıyla karatavuk,
göç zamanı gökyüzünü dolduran sığırcık,
bir kuş gibi uykuya dalmayı, başını sokacak bir kanadı ve kuş ötüşüyle uyanmayı düşlerken bu düşten habersiz aşağıdan güçlükle görünen dalların arasında uyuyan parktaki serçe,
kentli güvercin,
damdaki çamaşır teline sürülmüş ökseotu bulamacına yapışacak bir akşam yemeği hayali çulluk, ördek ve leylek,
şapka süsü olacak sinekkuşu,
kıtlık ve kuraklık sonrası akbaba, karga
gibi savaş alanında leş yiyen leylek, flamankuşu, turna,
şatonun bir kanadından ötekine uçan saksağan, baştankara,
ikiye bölünmüş ve diğer yarısı olmayan yarım bir kuş,
Vikont Aiolfo'nun yatağına tüneyen 30 farklı kuş,
kendini tepeden kentin üstüne baş aşağı atan kırlangıç,
demir kalıplara, vincin kepçesine yuva yapan kuş,
çalılıklardan yükselen keklik, alakarga, ardıçkuşu, gökyüzünde yavaş yavaş çemberler çizerek uçan kara karga, casus kabul edilen fabrikanın tavuğu, ağaçkakan gibi uzun gagalı, hüthütü andıran siyah-beyaz ibikli, karga benzeri kanatlı, pek görülmemiş renk ve biçimde melez bir kuş, mevsime göre adı ve türü değişen ve bir anında kendini yeşilimsi-gri renkli ördek sanan adam Gurdulù, çizilemeyecek bir çizgi-öyküde çizgiyi gagalayıp ikiye bölen, Kuşların Kıtası'nın kraliçesi, kanatlı, pençeli, kuyruklu, tüylü, ince kıllı, iğneli, yüzgeçli, gagalı, dişli, boynuzlu, tırnaklı, mahmuzlu, ibikli ve alnında da bir yıldız olan Or10, bu yazı-çizinin bir başlangıç fikri olarak bağlantılar kurduğu, salyangoz yemeyi reddedip bir öğlen yemek masasından kalkan ve ağaca bir kuş gibi tüneyen Baron Cosimo.11
Kuşlar sofrası
akyanaklı arap bülbülü (pycnonotus leucotis). Calvino, Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler'den “Güz XIX, Direnen Kediler Bahçesi”nde, inşaat sahasına dönüşen bir bahçenin yerinden edilmek istenen direnişçi sakinleri arasında kediler ve kurbağalarla beraber kuşları da anlatır: “Ve kuşlar demirlerin her yerine yuva yapmayı sürdürüyorlardı, vinçin kepçesi kuş kafesini andırıyordu...”12 Varolmayan Şövalye'de ise Gurdulù-Omobo-Martinzùl'dur diren(e)meyen kuş; ördeklerle kendini ördek sanan Gurdulù, kurbağalarla kurbağa olan Omobo, armut ağacıyla ağaç Martinzùl: “Adı gittiği yere göre değişir [Gurdulù'nun], peşine takıldığı ... ordusuna göre de; ... bir de ne var, biliyor musunuz, adları mevsimden mevsime değişir. Galiba adlar ona hiç yapışıp kalmıyor, üzerinden akıp gidiyor”. Eda Gecikmez'in “Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır”daki13 göç hikayesini anlatan Akyanaklı Arap Bülbülü olabilir mi bu kuş? Fırat Nehri'nin güneyi boyunca mutlu bir biçimde yaşayan bir ağaç canlısıydı. Suriye'deki iç savaşta bahçesinde önce epey direndi muhtemelen, sonra göçtü Şanlıurfa'ya ve yeni bahçesinin ağaçlarını evi belledi kuş.
şah kartal (aquila heliaca). Calvino, Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler'den “Güz III, Belediyenin Güvercini”nde kuşların göçünü yeryüzü şekilleriyle betimler, kentleşmeyle ilişkisini gözümüzde canlandırır: “Güzün ya da baharda kuşların güneye ya da kuzeye göç ederken izledikleri yollar seyrek olarak kentlerden geçer. Sürüler, çizgili tarlaların sırtından, ormanların kıyısından gökyüzünün yüksekliklerini yarar, kimi kez bir ırmağın
çizgisel kıvrımlarını ya da bir vadinin oluklarını, kimi kez de rüzgarın görünmez yollarını izledikleri izlenimini uyandırırlar. Ama önlerine bir kentin dam dizileri çıkar çıkmaz, hemen yollarını değiştirirler”14. Aslıhan Demirtaş ve diğerlerinin “Mizantropi: Kartal'ın İstanbul'u”15 videoessay'inde, gökyüzünde birlikte kanat çırparak dinlediğimiz, coğrafyadaki yaşamı gitgide zorlaşan Şah Kartal olabilir mi bu kuş? İstanbul'u kuş(un) bakışıyla görüp keşfederken insan merkezli bakışın yerine türlerin çeşitliliğini, yaban hayatı, ekolojik bakım-onarım ve özeni koyarak bir başka İstanbul hayal eden bir yırtıcı kuş.
mavi alakarga (cyanocitta cristata). Calvino, Bütün Kozmokomik Öyküler'den “Kuşların Başlangıcı”nda, “Ve işte uzakta, beyazlığın ortasında sise benzer bir gölge belirdi, gittikçe kenar çizgileri daha da belirginleşiyordu. Boşlukta ilerleyen bir kıtaydı bu [Kuşların Kıtası]: Sahilleri, vadileri, tepeleri gözüküyordu, kuş kıtanın üstünde uçmaya başlamıştı bile. Ama hangi kuş? Artık kuş bir tane değildi, bütün gökyüzü değişik renk ve biçimlerdeki kuşların kanat çırptıkları bir yer olmuştu”16. Eren Su Kibele Yarman'ın, Füruğ Ferruhzad'ın “Kuş Sadece Bir Kuştu”17 şiirindeki metaforik kuşla [kadın] konuşarak iç-uzayından dünyaya bıraktığı görsel-mekansal hikayedeki Mavi Alakarga18 olabilir mi bu kuş? İnsandan başka bir varoluşa ait bahardan, taze başlangıçtan, baharın kokusundan, güneşinden, mavi anlardan söz açan, şeylerden habersiz bir yükseklikte uçabilen, sadece bir kuş olmanın özgürce keyfini çıkaran bir kuş.
Kuş insan
Ağaca Tüneyen Baron19, Calvino'nun kendisiyle özdeşleştirdiği20 bir kuş imgesi: Cosimo Piovasco di Rondò. Cosimo, 12 yaşında bir çocukken, bir yaz öğle vakti bahçedeki pırnal meşesine tırmanacak, dünyaya ağaçların tepesinden bakacak, bir daha ayağı toprağa değmeyecek ve açık havada yaşayacak fantastik bir ağaç canlısı [arboreal].
Karşılaşması olağandışı bir karakter gibi görünse de parçası olduğu üçlemenin adı Atalarımız açık bir ipucu olmalı bize; insanın ağaca tünemesi o kadar da gerçekdışı bir yaşam formu, hikaye de basit bir alegori değildir sanki. Calvino da öyle olmadığını açıkça söylüyor: Bu fantastik ağaç canlısı, insan türünün geçmişine gönderme yapar21, buzul çağlarıyla geri dönüşsüz biçimde ağaçlarda tünemeyi bırakan ama öncesinde evrenle, çevresiyle bir varolan ilkel insana22. Cosimo, Calvino olarak “milyarlarca insanın yaşadığı üç boyutlu, beş duyulu dünyada yerini yeniden bulmaya çalışır”23.
Cosimo, [yeniden?] her şeyin yukarıdan bambaşka göründüğünü farkeder. Dünya'yı kendine yuva yapmak için ağaca tüner. Sonraki 65 yıl boyunca bir ağaca tünemenin ona tanıdığı tüm imkanları yoklamak, ağaç ağaç, dal dal bu dünyayı, gece ve gündüzüyle, mevsimiyle, sakinleriyle ortaya çıkarmak, aralarında ilişkiler kurmak ister. Başaşağı sarkar, tersten gözler. Rüzgarla değişik ağaçları kokularından ayırdetmeye çalışır. Kuş olma istenci ve merakıyla yavaş yavaş, yüksek duvarların ve insanın koyduğu başka sınır durumlarından bağını koparıp bir gün yok olacak olan sık orman örtülü, hayali bir yeryüzü parçasının peyzajını, Ombrosa Körfezi'nin “canlılık evrenini” bir ucundan ötekine keşfeder: Komşu bahçeyi, vadiyi, bostanı, zeytinliği, tepeyi, tepenin ardındaki sınırsız ormanı, limanı. Pırnaldan karağaça, keçi boynuzuna, oradan dut ağacına, beyaz çiçekli manolyadan çınarın tepesine, incir ve kiraza, zeytin ağacına, oradan bodur meşeye... Fiziksel dünyasının sınırı, coğrafi olarak ağaçların tepesinde daldan dala nereye kadar gidebilirse oraya kadar... Yere ayak basmadan ne kadar aşağı dala inebilirse o kadar, ne kadar yüksek dala tırmanabilirse o kadar... Bauci sakinleri gibi yerden ve yoğun dal örgüleri arasından nadir görünür Cosimo. Daldan dala atlayarak mesafeleri kateder, elleri ve ayaklarıyla dolambaçlı güzergahlar geliştirir. Ağaçların tepesinde ip, makara, çengel, çivi, tahta, kamış ile basit yaşam düzenekleri kurar. Çalıkuşu, sincap, ağaçkakan, solucan, kurtçuk, sığırcık, yaban kedi, alakarga gibi başka türlerden orman sakinleri ile tanışır. Bir Padova tavuğu, bir dağ keçisiyle arkadaş olur. Daldan dala gezinirken meyve çetesi, İspanyol asilleri gibi ağaca bir süre için tüneyen başka türdeşleri ile karşılaşır. Türlerin çeşitliliğiyle birarada yaşamayı deneyimler.
Calvino'nun dediği gibi hikaye, dünyadışı bir başlangıcı gitgide inanılabilir / mitik kılacak bir yolculuğa dönüşür24. Cosimo, ağaçta Kadın, Çocuk, İnsan Hakları; Kuşlar, Balıklar ve Böcekleri de içeren Hayvan Hakları; Yüksek Ağaçlar, Bostanlar ve Çayırları da içeren Bitki Hakları bildirgesini yazar. Kendisinin bir saka, bir peçeli baykuş, bir narbülbülü ya da bir ağaçkakan olduğunu açıkça duyurur ve zaman zaman o kuşların kılığına bürünür, davranışlarını taklit eder. Başına, ceketine telekler, tüyler takar. Kuşun insanla yoldaş tür olduğunu anlatır. Karatavuk, ağaçkakan, baykuş için hikayeler yazar ve dağıtır. Önce haftalık Saksağan Gazetesi'ni sonra İki Ayaklıların Yol Göstericisi'ni sonra da Düşünen Omurgalı'yı basar.
Ağaca Tüneyen Baron Cosimo Piovasco di Rondò, Ombrosa'nın koruyucu kuşu, tıpkı suyun koruyucusu Butimar25 gibi.
Dola(n)mak / (D)Okumak
Calvino, Dere Tepe Ters'te26 köklerin ve dalların birbirine karıştığı, nerenin gök nerenin yer olduğu ayırdetmenin pek de mümkün olmadığı sık örülü bir orman kurar bize, yanılsaması bol ve gittikçe de daha fazla dolanan bir dünya. “... düğüm düğüm sert kabuktan labirent...”27 Kenti çepeçevre saran ormanı geçmek için sürünmek, üstünden aşmak, havada asılı başaşağı durmak, bayır tırmanmak ya da yokuş inmek gerekir. Yolculukta patika ve düşünceler de birbirine karışır: “Ormanda birbirine dolanan yolların bütün düğümleri arasında, bir ucu bulanamayan düğüm”28. Sülün gibi tüylü, ağaçkakan gibi uzun gagalı, karga gibi büyük kanatlı, hüthüt gibi siyah-beyaz ibiğiyle yine olağandışı bir kuş arada belirir. Ötüşüyle yolu gösteren ya da kaybettiren kılavuz kara kuş.
Dolaşık orman, “Çokluk”ta, Calvino'nun yazı dünyasında bir metni kurma, zihnini mekansallaştırma pratiği için “olasılıkları çoğaltan, geniş bir ağ olarak roman” dediği ilişkisel yapıyı da anımsatır29. Kapalı bir formda olmak değil başka zihin-metinmekan bağlantılarına patikalar açmak: “Birbiriyle Bağlanan Çizgilerin Ağında” ve “Birbiriyle Kesişen Çizgiler Ağında”30.
Gri Balıkçıl'ın Boğaz(içi)'ı
Bu yazı-çiziye başlarken/bitirirken bir su kuşu, Gri Balıkçıl, İstanbul Boğazı'nın serin ve derin suyunun koruyucusu, türlerinin çeşitliğinin ve türler-arası dolanıklığının gözlemcisi olsun istedim.
Tıpkı kurmaca bir yeryüzü parçasının koruyucu kuşu, Calvino'nun özdeşi Ağaca Tüneyen Baron Cosimo Piovasco di Rondò gibi.
2017 Haziran'ında Boğaz, Emiliana huxleyi etkisiyle turkuaz renge döndüğünde suyun büyüleyici rengini konuşuyordum ve 2021'de müsilajı gördüm31. 2015'in Mayıs'ında Kanlıca-Çubuklu arasında kıyı boyunca yürürken yapılacak beton platformun kazıkları çakılıyordu ve 2016'da kara denize bir kez daha taştı. Sadece insana ait eylemler için genişçe bir beton yaya düzlemi. Burada
ayağım bir girinti-çıkıntıya takılmaksızın “konforluca” yürüyorum artık ama suya değemiyorum. Noktasal da olsa suyla, insandan başka olanla buluşma aralıkları vardı öncesinde. Suya dokunulur, atlayıp çıkılırdı. Şimdi tüm bunlar için kanat takmam lazım. Konforsuzluğun da iyi bir şey olduğunu hatırlıyorum.
Bir Boğaz(içi)lı kadar bir mekansal araştırmacı, bir eğitmen olarak da kendime soruyorum: Yapmak, kurmak sadece insan olmakla mı ilgili? Peki ya insandan başka Boğaz(içi)'ın sakinleri; ardışık tepeler ve vadiler, ağaçlar, otlar, martılar, karabataklar, kara kıllı midyeler, kefaller, türlü balıklar, yunuslar, deniz yosunları, Gri Balıkçıl? Aralarındaki güçlü ilişkiler, görünür/görünmez - (b)ağlar?
Tsing, “Dünyanız parçalanmaya yüz tuttuğunda ne yaparsınız?” sorusuna “Ben yürüyüşe çıkarım. Ve gerçekten şanslıysam eğer, birkaç mantar bulurum” cevabını verir32. Ben de Kanlıca-Çubuklu arasındaki yürüyüşümde ve Çubuklu-İstinye feribot geçişimde eğer gerçekten şanslıysam Boğaz'ın sakini Gri Balıkçıl'a denk gelirim.
Boğaz'ın bu kısa-kesiti, kesişim alanımız. Onunla su boyunca çeşitli yerlerde karşılaşırız. Akşam, gündüz ama genelde soğuk havalarda. Kanlıca-Çubuklu arasındaki kıyıya yaya platformu yapılmadan önce, çoğunlukla da birkaç basamakla inilen, deniz seviyesinde yosun tutmuş bir kaya parçasında tek başına dururken, midye yataklarının olduğu bölgeye yakın (dipten midye çeken bir taka görmüştüm burada ve zıpkınla avlanan bir balıkadam) ya da civarında çığlığa benzer ötüşüyle havada kanat çırparken. Uçtuğu yerde, kara kargalar bu tanıdık ötüşle bambaşka yönlere saçılırdı. Tünediği tek bir yeri biliyordum: Hidiv Korusu'ndaki ağaç. Şimdi ise havada ve ponton yüzer iskelede, karabataklarla, martılarla, marinadaki yatın soğuk demir korkuluğunda, İstinye'deki sedir ağacının tepesinde, Çubuklu'daki fıstık çamının üst dallarında, kıyıdaki kazıklı zeminde denk geliyoruz. Hep tekti, bir süredir çiftiyle görüyorum. Kıyı boyunca uzanan beton platform, onun suya yaklaştığı/değdiği tüm yerlerin üstünden geçti. Ama yine de suya inmenin bir yolunu buluyor o ve indiğinde de denize bakarak kıpırdamadan, hala derin derin düşünmeyi sürdürüyor işte (Aslında balık peşinde). Çok yeni okudum; gri balıkçıl, başka kuşlar gibi değil, habitatı işgal edilse de alanını terk etmiyormuş. Direniyor ve insanlarla birlikte yaşamaya çalışıyormuş. Anlıyorum onu. Boğaz(içi) onun gözlem alanı ve Boğaz'ın sularını koruyor.
Boğaz(içi)'a dair bir hikaye örmek için Tsing'i anıyorum yine ve Calvino'nun dolaşıklıkla kurduğu Dere Tepe Ters'i. Bu, pek çok şeye rağmen Kanlıca-Çubukluİstinye hattında birarada varolmanın hikayesi olmalı. Bu kez matsutake'nin değil Gri Balıkçıl'ın. Uçarak, bakışı dolaştırarak, ağaca tüneyerek, su kıyısında bekleyerek, suya bakarak düşünerek, parçalar toplayarak, ilişkiler kurarak üçboyutlu bir ağ ören Gri Balıkçıl'ın Boğaz(içi)'ının. Mekansal olarak yeryüzü-gökyüzü, karadeniz, yer-beden, insan-insan olmayan, doğa-kültür, ses-sessizlik, kelime-çizgi, görünürlük-görünmezlik, ağırlık-hafiflik, uzak-yakın gibi ikilikleri birbirine dolayan, bırakıp gitmeyen Gri Balıkçıl'ın Boğaz(içi)'ının.
Boğaz, karşılıklı bakan iki taraf ve büyük bir boşlukla deneyimleniyor. Görünmez Kentler'nden Despina33 gibi Boğaz(içi) de sudan ve karadan bambaşka görünüyor. 2017'de başlayan, Boğaz'da Çubuklu-İstinye arasında gidip gelen feribot, çocukluğumdan beri bu suyolunu deneyimlediğim uzun, yatay ve çapraz geçişli vapurdan epey farklı. Feribotla bu kısa karşıya geçiş yolculuğunun başka bir algı biçimi var. En üst platformu çok yüksek ve bu platforma çıkınca bir kuş ile göz hizasına gelebiliyorum. Boğaz'da bir kuş oluveriyorum. Dünyayı kuş bakışıyla keşfediyorum.
Calvino'nun kuş-insanı gibiyim. Birlikte varolmayı, gözlem yapmayı, gözlediğimi, gözettiğimi anlatmayı Gri Balıkçıl'dan öğreniyorum.
Gri Balıkçıl olarak ben kuşlar sofrasında sözü alıyorum. Kuş zamanından,
Boğaz(içi) karasına ayak basmadan ona bir su kuşunun gözüyle bakıyorum. Şimdi, asemik bir yazı-çizi ile Gri Balıkçıl'ın geniş kanadından, gagasından, uzun bacaklarından, gözünden geçen bir çizgi34 olarak gördüğüm Boğaz'ın bir kısa-kesitini bir çokluk olarak anlatmayı deniyorum. (D)Okuyorum, dolanıyorum, dolaşıyorum. Bir kuş diliyle tam ne bana ne de Gri Balıkçıl'a ait.
■ Bilge Bal, Dr. Mimar-Eğitimci.
Notlar:
1 Aktaran: Işıl Saatçıoğlu; Italo Calvino,“Sunuş”, Görünmez Kentler, çev.: Işıl Saatçıoğlu, YKY, İstanbul, 2019, s. 21.
2 Kavramı matsutake mantarının hikaye anlatıcısı Tsing'ten ödünç aldım: Anna Lowenhaupt Tsing, “Dolanıklıkları Etkinleştirmek”, Dünyanın Sonundaki Mantar, Kapitalizmin Enkazlarında Yaşam İmkanı Üzerine, çev.: Erdem Gökyaran, YKY, İstanbul, 2023, s. 7-14.
3 Asemik yazı. Calvino, resim ve yazı arasında salınan yaratıcı bir kararsızlıktan söz eder, imgeler dünyasının sınırsızlığına dayanarak yazının ve okumanın oyuncu yönünü vurgular. Italo Calvino, “Alfabeden Önce”, Kum Koleksiyonu, çev.: Kemal Atakay, YKY, İstanbul, 2008, s. 44-50.
4 Boğaz(içi)'ne bakmakla ilgili kendi günlük deneyim ve pratiğimi, davetli sunuşlar, bildiri, makale, atölye çalışmalarıyla 2017'den beri zaman zaman kolektif olana da açtım. MEF FADA Atölye Haftası'nda (2017) üç günlük bir su yolculuğu ve yolculuğun çizim güncesi [yayın: “Çizgiyi Kentte Yürüyüşe Çıkarmak: Boğaz(içi) Günlükleri” , Tasarım+Kuram, 2019], TMMOB İstanbul Şubesi, Kent Düşleri Atölyeleri (2022, Tema: Kentsel Boşluk) kapsamında Days of Bosphorus (Ilgın Hancıoğlu'yla, Peitunger Haritası'ndan ilhamla) rulo-çizim ve hareketli görüntü atölyesi, Yeni Yürüme Pratikleri (Mekanda Adalet Derneği, 2021) serisinde Boğaz'da olma hallerine dair bir sunum ve Suyun Peşinde İstanbul (Şehir Dedektifi, 2023) serisinde Boğaz'daki çoğul yaşama dair otobiyografik bir sunum. 5 Tsing, “Dolanıkları Etkinleştirmek”, a.g.e., 2023, s. 7. “İnsan ve insan-olmayan tüm varlıkların yaşam dolu faaliyetlerini bize hatırlatma görevi, Batılı ve uygar olmayan hikaye anlatıcılar da dahil olmak üzere masalcılara havale edilmişti.” Tsing, sonra bu iş bölümünün (pozitif yönde) bozulmasını hiyerarşi yerine ilişkiyi koyan üç gelişme ile açıklıyor.
6 Calvino, “Kentler ve gözler 3”, a.g.e, 2019, s. 121. Aynı kitapta, Işıl Saatçıoğlu da sunuş yazısında bu ilişkiye değinir (s. 27).
7 Italo Calvino, “Çokluk”, Amerika Dersleri: Gelecek Binyıl İçin Altı Öneri, çev.: Kemal Atalay, YKY, İstanbul, 2011, s. 132.
8 Italo Calvino, “Karatavuğun ıslığı”, Palomar, çev.: Rekin Teksoy, YKY, İstanbul, 2023, s. 29.
9 A.e., s. 28-32.
10 Borges'in Çin Ansiklopedisi'ni andıran bu kuş kütüphanesini Calvino'nun bugüne kadar YKY'da Türkçe'ye çevrilmiş deneme, roman, masal ve öykü kitaplarını tarayarak oluşturdum.
11 Italo Calvino, Ağaca Tüneyen Baron, çev.: Filiz Özdem, YKY, İstanbul, 2012.
12 “Güz XIX, Direnen Kediler Bahçesi”, Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler, çev.: Rekin Tekinsoy, YKY, İstanbul, 2008, s. 105.
13 “Kuş Görülmez Fakat Sesi Ağaçtadır” sergisi için: [https://tuceerel.com/page/eda-gecikmez-kgfsa/] Erişim: 01.12.2023.
14 Calvino, “Güz III, Belediye Güvercini”, a.g.e., 2008, s. 18.
15 “Mizantropi: Kartal'ın İstanbul'u” için: [https:// www.youtube.com/watch?v=ABGFFca7teY] Erişim: 01.12.2023.
16 Italo Calvino, “Kuşların Başlangıcı”, Bütün Kozmokomik Öyküler, Sıfır Zaman ile Yayımlanmış Yayımlanmamış Bütün Kozmokomikler, çev.: Eren Yücesan Cendey, Şemsa Gezgin, YKY, İstanbul, 2007, s. 148.
17 “Kuş Sadece Bir Kuştu” afişi için: [https://manifold. press/kus-sadece-bir-kustu] Erişim: 01.12.2023.
18 Yakın zamanda Kibele'ye “Bu kuş hangi kuştu sence?” diye sordum ve verdiği cevap blue jay (mavi alakarga) oldu.
19 Calvino'nun 1950-60 arasında yazdığı Atalarımız üçlemesinde yer alan ikinci hikaye. Hikayede 18. yüzyıldan önemli olayları, tanıdık karakterleri görürüz.
Tüm öyküler için: Italo Calvino, Atalarımız: İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron, Varolmayan Şövalye, çev.: Rekin Teksoy, Filiz Özdem, Neyyire Gül Işık, YKY, İstanbul, 2023. Calvino'ya göre bu üç hikayenin ortak yönü “inanılmaz olmaları ve uzak çağlarda, hayal ürünü ülkelerde geçmeleridir”. Calvino, “1960 Notu”, a.g.e., 2023, s. 423.
20 Calvino, otoportresi olarak bu yansı(t)mayı samimiyetle paylaşır: “… onu ciddiye alıyordum, ona inanıyordum, onunla kendimi özdeşleştiriyordum.” A.e., s. 429.
21 A.e., s. 428.
22 Italo Calvino, “Sitting-Down Literature”, The Written World And The Unwritten World: Essays, çev.: Ann Goldstein, Penguin Classics, Great Britain, 2023, s. 68-69.
23 Italo Calvino, “The Written World and the Unwritten World”: [https://www.theparisreview. org/blog/2023/01/05/the-written-world-and-theunwritten-world/] Erişim: 07.01.2023.
24 Calvino, “1960 Notu”, a.g.e. (Atalarımız), 2023, s. 429.
25 Armağan Ekici'ye göre “Denizin kıyısına inen, fakat bir gün denizin kuruyup biteceğini düşünerek suyundan dahi içemeyen, düşünceli ve hüzünlü” İran edebiyatının masal kuşu Butimar, Behçet Necatigil'in Kör Baykuş'taki bu masalsı çeviri dipnotuna dayanarak büyük olasılıkla suyun gözcüsü, koruyucusu gri balıkçıldır: “deniz kıyısında [sahiden de] başını omzuna çekip hareket etmeden düşünceli bir tavırla uzun uzun bekleyen gri balıkçıl”. Armağan Ekici, “Divit, divit, divit”, Aç Yazı, 2018, s. 04-07.
26 Italo Calvino, Dere Tepe Ters, çev.: Filiz Özdem, YKY, İstanbul, 2011.
27 A.e., s. 25.
28 A.e.,s. 34.
29 Calvino, “Çokluk”, a.g.e. (Amerika Dersleri), 2011, s. 131.
30 Italo Calvino, “Birbiriyle Bağlanan Çizgilerin Ağında”, “Birbiriyle Kesişen Çizgiler Ağında”, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, YKY, İstanbul, 2015, s. 135-142 ve 160-167.
31 Boğaz odağında olmasa da Marmara Denizi'nin ve çevresindeki yaşamın pek de umutlu olmayan geleceğini, İBB Atatürk Kitaplığı buluşmalarında (Mart-Haziran 2023, moderatörler: Tansel Korkmaz ve diğerleri) farklı uzmanlardan dinledim.
32 Tsing, “Sonbahar Kokusu”, a.g.e., 2023, s. 17.
33 Calvino, “Kentler ve arzu 3”, a.g.e., 2019, s. 68.
34 Çizgi çekerken Calvino'yu ve çizgi-roman diliyle anlattığı hikayeyi düşünüyorum: Calvino, a.g.e., 2007, s. 145-155. Sürekli çizgiyle ise Francesca Benedetto'nun “The Sound of the Woodpecker Bill: New York” ve “Limulus Shaped Map, Jamaica Bay” haritalamalarıyla konuşuyorum.