Unutulmaz kültür büyükelçimiz İhsan Hınçer
Ankara Üniversitesi / Dil ve Tarih-coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümündeki öğrenimim (1958-1962) sırasında, bölüm kitaplığımızdaki Türk Folklor Araştırmaları ciltlerini uzun uzun karıştırır, bilmediğimiz, bölüm derslerinde de öğrenemediğimiz halkbilimi ve edebiyatı ile ilgili yazıları dikkatle okurdum. (...)
Fakülteden mezun olduktan sonra, üniversitelerde folklor alanındaki öğretim üye açığını kapatabilme amacıyla, MEB tarafından açılan yabancı dil ile bilim dalı sınavında başarılı bulunmuştum. İngilizce bildiğimden önce İngiltere’ye gitmem konusunda karar verilmişken, o günkü akademik yükselme yönetmeliğine göre, doçent olabilmek için iki yabancı dilden yazılı ve sözlü sınavı başarmak gerektiğinden, Almanca öğrenmemin ve orada doktora yapmamın daha uygun olacağına karar veren jüri üyeleri (Doç. Dr. Şükrü Elçin, Prof. Dr. Hasan Eren, Doç. Dr. Ahmet Edip Uysal, Prof. Kenan Akyüz) sayesinde bana Almanya yolları göründü (1964). Alman dili konusunda hiçbir bilgim yoktu, ama dil öğrenme süresi olarak bir yıl tanınıyordu. Goethe Institut’taki altı aylık öğrenimim üniversiteye kabul sınavında başarılı kabul edilince, daha önceden görüştüğüm Prof. Dr. Johannes Benzing’in (Mainz Üniversitesi) yanında derslere başladım. (…..)
Mainz’daki Türkoloji bölümünün kitaplığı çok zengindi. Bu arada Türk Folklor Araştırmaları (TFA) sayıları da muntazam olarak iki-üç ayda bir gelir, sayı tamam olunca hemen ciltçiye gönderilirdi. Ben kitaplıktaki Osmanlı Türkçesiyle olan kitapları da katalog için fişler, kitaplıktan pek çıkmazdım. Zaten derslerimiz de bir hayli ağırdı. O arada yönetmelik gereği Latince ve Yunanca derslerini de takip ediyordum. Aylar, yıllar sonra bir ara Türkiye’ye izne geleceğim sırada hocam Benzing beni yayına çağırdı ve “İstanbul’da İhsan Hınçer Bey’i ziyaret et, bizim bölümün ne kadar abone borcu olduğunu öğren, TL olarak ona ödeme yap, makbuzları al, ben sen gelince öderim” dedi. Meğer Benzing daha İstanbul’da iken Hınçer’i tanımış ve dergiye de abone olmuş. Mainz’daki görevine başladıktan sonra da Hınçer sanki abonelik ücreti ödenmiş gibi, dergileri sürekli gönderirmiş. İstanbul’a tren yolculuğundan sonra gelince, dayımlarda kalıyordum ve belediyenin nerede olduğunu bilmiyordum. Ahmet Dayımın tarifi üzere gittim ve Varidat Tahakkuk Müdürü İhsan Hınçer’i aradığımı söyleyince beni yanına çıkardı görevliler. Önce masası başında oturuyordu. Koltuğa buyur etti beni ve sohbete başladık. Hocamın selamını iletip borcumuzu öğrenmek istediğimde hemen yerinden kalktı, bir elini koltuk değneğine dayayıp dolaplara doğru gidince tek ayağının olmadığını gördüm ve hayretler içinde kaldım. O engelli durumuyla bunca zahmeti, sıkıntıyı yorgunluğu göze alıp da bir dergiyi düzenli çıkarmak... Neyse elindeki dosyaya baktı ve borcumuzu söyledi. Ben de ödeyip makbuzları aldım. “Yazılarınızı da beklerim Nevzat Bey...” deyişinden cesaret alıp daha sonra bazı yazılarımı yolladım. Sürekli İstanbul’a gelip gittikçe görüşürdük. (…..)
Gerçekten TFA uzun yıllar yurdumuzdaki amatör-profesyonel derleme ve araştırma yapanların en büyük destekçisi olmuştur. Kurucusu Hınçer, yıllarca derginin her sayısının gün yüzüne çıkmasına kadar bütün sıkıntılara, (...)
o içimi acıtan engelli durumuyla göğüs germiş, cefakâr ve vefakâr, unutulmaz bir kültür büyükelçimizdir.
Kendisini rahmetle ve saygıyla anıyorum. PROF. DR. NEVZAT GÖZAYDIN