Çarın ordusundan spor öğretmenliğine: Nadolsky
Çarın ordusundan spor öğretmenliğine
Çarlık Rusya’sında subay olan Alexander Nadolsky, Bolşevik Devrimi ve bunu takip eden iç savaştan sonra İstanbul’a geldi ve 1926 yılından itibaren 45 yıl boyunca Robert Kolej’de beden eğitimi öğretmenliği yaptı.
Robert Kolej gibi asırlık kurumlar tarihlerinde kendileri ile özdeşleşmiş unutulmaz hocaları da barındırırlar. Hatta bu asırlık okulların tabir yerindeyse aynı zamanda bir ekol haline gelmesi, biraz da bu isimler sayesindedir. Söz konusu Robert Kolej olunca bu eğitimciler arasında ilk akla gelenlerden biri Alexander Nadolsky’dir. Kendisi 1926-1971 yılları arasında tam 45 yıl boyunca okulda beden eğitimi hocalığı yapacak, 1947’den sonra da kolejin beden eğitimi bölümünün başkanlığını üstlenecektir.
Nadolsky’nin hayatına geçmeden önce hemen belirtelim ki Robert Kolej’de özellikle Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan çok sayıda Rus istihdam edilmişti. Bunların arasında Çarlık Rusya’sında önemli görevleri bulunan birçok isim de yer alıyordu. Mesela Beyaz Ordu’nun generallerinden Vlademir Pibkin, kolejin donanım işlerinin sorumluluğuna getirilmişti. Bu görevinde Pibkin’e yardımcı olan isimler hara sahibi olan ve ünlü koşu atlarını yetiştirmesiyle tanınan Lejnev ile fabrikatör Huteref’ti. Robert Kolej’de prens unvanlı iki de kardeş vardı. Bunlardan İva Nakashidze aşçı yamaklığı yaparak kardeşi Dimitri’nin okulda eğitim görmesini sağlıyordu. Yemekhanenin garsonları
Serjey Aren, İvan Andriyanov, Ukaolf, Mihail Buturlinski de orduda görev yapmış isimlerdi. Okulun jimnastik hocalarının neredeyse tamamı Çarlık ordusunda görev almış üst düzey subaylardan oluşuyordu. Bunların en meşhuru olan ve aynı zamanda okulun eskrim hocalığını da yapan Alexander Nodolsky dışında Nicholas O. Ratiani ve Leonid Guravoski de bulunuyordu. Ruslar adeta kolej içinde ufak bir koloni teşkil etmişlerdi. Bazı özel günlerde yerel kıyafetlerini giyerek sergiledikleri balalayka konserleri okulun kültürel çeşitliliğine bir renk katıyordu.
Alexander Nadolsky 19’uncu yüzyılın sonlarında o dönemde Rus hâkimiyetinde olan Polonya’da dünyaya geldi. Doğduğu şehir olan Orel’in soylu ailelerinden birine mensuptu. Ailenin malikanesi 3 bin hektarlık bir alan üzerine yayılmıştı. Anneannesi bir prensesti. Babası ise Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki stratejik ulaşımı sağlamakla görevli bir generaldi. Nadolsky de babasının yolundan gitti ve Orel’de soylu ailelerin çocukları için kurulmuş bir askeri okulda eğitime başladı. Askeri alandaki eğitimine devam etmek için Saint Petersburg’a giden Nadolsky burada çarlık kraliyet muhafız birliğinde yüzbaşılığa kadar yükseldi. Eğitimini tamamladıktan sonra I. Dünya Savaşı sırasında savaşmak üzere batı cephesine sevk edildi. 1917’de Bolşevik Devrimi’nden sonra Rusya’nın savaştan çekilmesinin ardından yaşanan iç savaşta pek çok aristokrat Rus gibi Beyaz Ordu’nun saflarında yer aldı. 1918-1920 yılları arasında evvela Denikin’in ordusunda albay rütbesiyle görev yaptı. Sonrasında ise Beyaz Ordu’nun başkomutanı Wrangel’e hizmet etti. Ancak Beyaz Ordu’nun, son tutunduğu yer olan Sivastapol’u da kaybetmesi üzerine o da pek çok Beyaz Ordu mensubu Rus gibi İstanbul’un yolunu tuttu. Nodolsky Osmanlı başkentine geldiğinde Rusya’da aldığı tıp eğitiminin de yardımıyla Pangaltı’ndaki Rus Hastanesi’nde iş buldu. 1926 yılına kadar burada çalıştı. Bu tarihten sonraysa Robert Kolej’de çalışmaya başlayacaktır. Nadolsky ilk başlarda kolejin eskrim takımını çalıştırıyordu. Sonradan eskrim milli takımında da görev yapmaya başladı. Bunun yanı sıra zaman zaman uluslararası organizasyonlarda da görev yapıyordu. Örneğin Cumhuriyet gazetesinde 1 Eylül 1951’de yayınlanan bir habere göre İstanbul’a gelen İngiliz eskrim takımının antrenmanlarında kronemetörlük yapanlardan biri de Alexander Nadolsky idi.
İlerleyen yıllarda Robert Kolej bünyesinde çeşitli
spor dallarında eğitim vermeye başladı. Öyle ki on daldan fazla alanda eğitmenlik yapabiliyordu. Eğitimini vermekten en çok keyif aldığı branşlarsa eskrim ve yogaydı. Bunun dışında buz pateni, engelli koşu ve atlı sporlarda da son derece başarılıydı. Hatta Rusya’da bu branşlardan bazılarında ödüller almıştı. Başka bir deyişle Nadolsky komple sporcuydu. Çok fazla efor gerektirmediği ve vücudun gelişimine de fazla katkı sağlamadığı gerekçesiyle futboldan keyif almıyordu, ancak bu alanda da öğrenci yetiştiriyordu. Robert Kolej’in yanı sıra Amerikan Kız Koleji’nde de zaman zaman derslere giriyordu. Burada yetiştirdiği öğrencilerin belki de en meşhuru Türkiye’yi Berlin Olimpiyatları’nda temsil eden Halet Çambel’dir.
Nadolsky insan sağlığının doğrudan doğruya sporla ilgili olduğuna inanıyordu. Yaşam tarzını buna göre kurgulamıştı. Her sabah altı buçukta kalkan Nadolsky 20 dakika kadar yoga yapıyor, sonrasında çay ve küçük bir dilim peynirden oluşan kahvaltısının ardından kolejin yokuşunu hızlı bir tempoda yürüyerek çıkıyordu. Beslenmesine dikkat eden Nadolsky fazla et tükenmekten kaçındığı gibi özel günler dışında alkol de kullanmıyordu. Sigarayı ise hiç ağzına koymamıştı.
Alexander Nadolsky’nin ayrıca asılarak bedeni aşağı sarkıtma şeklinde bir yöntemi de vardı. Ona göre iki duvar arasına gerilen bir demir çubuğa tutunarak yere doğru sarkıtılan vücutta tüm uzuvlar yerine oturduğu gibi sırt ağrıları da bu suretle def edilebiliyordu. Kendisi de bu egzersizi sıklıkla yapmaktaydı. Kolejde görev yaptığı 45 yıl içinde hasta olduğu günlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemesini de bu egzersize bağlıyordu. Ona göre sarkma egzersizi aynı zamanda salgı bezlerinin doğru şekilde gelişimine de hizmet ediyordu. Kolej mezunlarından Kâni Mutlugün Akpınar anılarında bir futbol müsabakasında topu ıskalayınca beline müthiş bir ağrı girdiğini, ancak doktordan korktuğu için bu rahatsızlığı gizlemeye karar verdiğini belirtir. Nadolsky öğrencisindeki bu ak
Nadolsky, Robert Kolej ve Amerikan Kız Koleji öğrencilerini, başta eskrim ve yoga olmak üzere 10 daldan fazla alanda eğitti.
saklığı hemen fark etmiştir. Akpınar’a kapının üzerine tutunarak vücudunu aşağı sarkıtmasını ve bir süre öyle beklemesini söyler. Bu öneriyi uyguladıktan birkaç gün sonra Gökpınar’ın acısından eser kalmayacaktır.
Robert Kolej camiası ve Nadolsky
Nadolsky nasıl ki Robert Kolej açısından büyük bir kazanımsa Robert Kolej de aynı şekilde Nadolsky için büyük bir kazanımdı. Her şeyden önce kolej hemen her spor dalını destekliyordu. Nadolsky gibi çok yönlü bir eğitmen de için bu eşi bulunmaz bir fırsattı. Kolejin spor konusundaki imkânları da üst düzeydeydi. İki spor salonu mevcuttu. Ayrıca yine Nadolsky tarafından kurulan ilk tramboline sahipti. Okulun öğrencileri ise spora son derece düşkünlerdi.
Bunun yanında kolejde bazı sorunlar da yok değildi. Bunların başında ise spor dersi alan öğrenci sayısının fazlalığı geliyordu. Ancak usta eğitmen bu duruma da pratik bir çözüm bulmayı bilmişti. Kendisinin yetiştirdiği deneyimli öğrencilerden bazılarını eğitimci yapmış, bazı sınıfları onlara emanet etmişti. Böylece aynı anda çok sayıda öğrenciyle ilgilenme fırsatı yakalamıştı. Bu, bir çeşit Amerikalıların “self help” dediği öğrencilerin kendi kendilerine eğitim yaptığı bir yöntemdi. Nadolsky emekliliğinden bir yıl önce kendisiyle yapılan bir röportajda Robert Kolej öğrencileri hakkında şunları söylemişti: “Her zaman iyimser oldum. Asla kötü birine ders verdiğim hissine kapılmadım. Aralarında yaramazlar oldu, ama hiçbiri kötü değildi.” Öğrencileri de anılarında Nadolsky hakkında gayet olumlu şeyler söylerler. Öğrencilerinden biri olan ve kolejde 1955-59 yılları arasında öğrenim gören Kâni Mutlugün Akpınar, hocasından bahsederken nezaketine özellikle gönderme yapar. Nadolsky okul dışında şapkasız dolaşmayan biridir. Ne zaman öğrencilerinden birini görse mutlaka şapkasını çıkararak onu selamlar. Nadolsky özellikle
Robert Kolej dışında şapkasıyla dolaşan Nadolsky yolda rastladığı öğrencilerini şapkasını çıkararak selamlardı.
sportif olmayan öğrencilere takılır ve ilginç cümleler kurardı. Bazen bir öğrenciye “why you köfte” derken bazen de birilerine “Microscopic Napolyon” gibi isimler takardı. Ancak gerek yaşına ve gerekse de mesleğindeki uzmanlığına saygısı gereği hiçbir öğrenci ona sorun çıkarmazdı. Zaman zaman da Rusya’daki hayatıyla ilgili anılarını anlatırdı. Her zaman ustura ile kazıtılmış kafası ise onun alamet-i farikalarındandı.
Nadolsky 1928 yılına gelindiğinde çarlık döneminde Dışişleri bakanlığı yapmış olan ve aynı zamanda Çarlık Rusya’sının son Osmanlı büyükelçisi Nikola Charikoff’un kızı Alexandra Charikoff’la evlenecektir. Bu evlilikten Nikola adında bir oğlu doğdu. Son Rus çarının adını verdiği oğlu 1957’de Robert Kolej’in elektronik mühendisliği bölümünden mezun oldu. Öte yandan Nadolsky’nin bir diğer çocuğu olan Tatiana da Amerikan Kız Koleji’ni bitirdi. Nadolsky ailesi 1930’lu yıllarda Bebek’te bir evde yaşamaya başladı. Evlerinin bazı odalarını kolej öğrencilerine yatılı olarak da kiralayan Nadolsky ailesinin kiracılarından biri de Mihri Belli’dir.
Mihri Belli’nin gözünden
Mihri Belli anılarında, evde Nadolsky’nin Çarlık Rusyası’nda dışişleri bakanlığı yapan kayınpederinin yadigârı olan kayınvalidesinin de yaşadığını, İstanbul’daki Rus kolonisinin bu yaşlı kadına büyük saygı duyduğunu söyler. Ayrıca ailenin bir zamanlar taşıdığı ihtişam ve görkem zengin kütüphanelerine sinmiş vaziyettedir.
Ne var ki eşi Alexandra doğumdan kısa bir süre sonra bir enfeksiyondan dolayı hayata gözlerini yumacaktır. Nadolsky 1938 yılında Parisli bir doktorun kızı olan ve bir Fransız tıp dergisinin de editörlüğünü yapan Jeanne Chere ile evlendi. Jeanne Chere aynı zamanda kolejde Fransızca öğretmenidir.
Nadolsky’nin hangi tarihte öldüğüne ve nerede gömüldüğüne dair bir bilgiye ulaşamadım. Bununa beraber emekli olduktan sonra muhtemelen eşinin de Fransız olması sebebiyle bir süre Paris’te yaşamış, ancak sonrasında İstanbul’a dönmüş ve kolej mezunlarından Şakir Eczacıbaşı’nın anılarında geçtiği kadarıyla 70’li yılların sonlarında vefat ederek burada gömülmüştür. Nadolsky’nin Rus olduğu düşünülürse Şişli’deki Ortodoks mezarlığına gömülme ihtimalinin yüksek olduğu görülücektir.
Bibliyografya
• “Health Therapist: Alexander Nadolsky”, Robert College Alumni Magazine, sayı:
378, Summer 1970, s. 8-9 ve 24
• Tosun Bekir Bayraktaroğlu. Amerika’da Bir Türk: Şeyh Tosun’un Hatıratı, İstanbul 2012 • Mihri Belli. Mihri Belli’nin Anıları: İnsanlar Tanıdım, İstanbul 1999
• “Dün Gelen İngiliz Atletleri Mithat Paşa Stadyomunda Bir Antreman Yaptılar”,
Cumhuriyet gazetesi, 1 Eylül 1954, s. 4
• Jak Deleon. Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, İstanbul 1996
• Şakir Eczacıbaşı. Çağrışımlar, Tanıklıklar, Dostluklar, İstanbul 2010
• Kâni Mutlugün Gökpınar. Robert Kolej Günleri 1954-1959, İstanbul 1997