V. Murat’ın torunu Osman Osmanoğlu ile söyleşi
Sultan V. Murat’ın torunu Osman Selahattin Efendi
Sultan V. Murat’ın torununun torunu Osman Selahattin Osmanoğlu Efendi, büyük dedesi Şehzade Mehmet Selahattin Efendi’nin günlük ve notlarının kendisine nasıl ulaştığını, bu notlarda anlatılanlar hakkında neler hissettiğini Atlas Tarih’e anlattı.
Sultan V. Murat’ın şehzadeliği dönemi hakkında aileden size aktarılanlar bilgileri bizimle paylaşmanız mümkün mü?
Kurbağalıdere’de ikamet ediyordu. Evinin resimleri var. Bir dosya var bende Kurbağalıdere’yle ilgili. Bu konuda bazı davalar açtım. Arazileri sahiplenmek için teşebbüste bulundum. Bir kısmında muvaffak oldum. Arazileri biliyorum. Ancak evde neler konuşuldu, oraya kimler giderdi, bilgim yok.
Dedeniz Ahmet Nihat Efendi. Biz sadece bir tiyatroda fotoğrafını biliyoruz, Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre”sinin II. Meşrutiyet sonrasındaki ilk gösteriminden.
Evet kardeşiyle birlikte. O fotoğrafı Ali Vasıb Efendi’nin kitabına koymuştum. O çok ciddi bir zattı. Çok yakışıklıymış gençliğinde. Ben tabii yaşlılığını gördüm. Ben tanıdığım zaman nüzul inmişti. Düzgün yürüyemiyordu. Lübnan’da yaşıyordu. Biz de II. Dünya Harbi’nden sonra yazları Lübnan’a giderdik. Onda biraz kalırdık. Sonra dağa çıkardık tedbil-i hava için. Sonra geri dönüşte yine kalırdık.
Büyükanneniz vefat etmiş miydi siz doğduğunuzda?
Hayır büyükannem 70’lerde vefat etti. Ama onlar ayrı yaşıyordu. Ben onları beraber hiç görmedim. Büyükannem bizimle Mısır’da yaşıyordu. Boşanmadılar asla, ama belki 30 sene birbirlerini görmediler. Ama diğer eşi Nevrestan Hanım’ı da çok iyi tanırım. O da iyi bir hanımdı. Büyükbabam aile reisiydi. Herkes gelip onun elini öperdi o zamanlar. Son halife Abdülmecit vefat edince 1944’te, büyükbabam aile reisi oldu. Ailenin birçok ferdi Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır, Ortadoğu’da yaşıyordu. Onlar bayramda seyranda gelirlerdi büyükbabama. Muhterem bir zattı. Serencebey’deki evi yaptırdı. Kendisi marangozluğu seviyordu. Bir ustalığı var nereden öğrendiyse. Öyle bir istidadı vardı inşaata ve çizime. Bir defa o çok akıllı davrandı. Diğer şehzadelerden bence çok daha iyi bir iş yaptı. 48 saat içinde sürgüne gideceksiniz. Dedem hemen o 48 saat içinde neyi varsa arkadaşlarına dağıttı. Öbür şehzadeler ise mülklerini avukatlarına verdiler. Çoğu da bu mülkleri kaybettiler veya sattılar. Avukatlar 10 liraya sattıysa, “3 liraya sattım” dedi. Halbuki dedem hep ahbaplarına, güvendiği insanlara verdi, hem de tapusuyla birlikte. Herkes de bana iade etti. Evini de tapusuyla beraber bıraktı. Benim annem döndüğünde 1950’lerde, bir müteahhide verdiler. Ev yapıldı. Anneme de bir miktar para verdiler.
Şehzade Sehattin Efendi’nin evrakları size babanızdan intikal etti, değil mi?
Ahmet Nihat Efendi menfaya çıkarken bu evrakları kimseye bırakmadı. Aldı yanına, Fransa’ya gitti. Nereye gittiyse yanında götürdü. Sonunda Lübnan’da vefat ettiğinde babam onun evrakını İskenderiye’ye getirdi.
Büyük amcanız Osman Fuat Efendi’de bir şey yok muydu?
Yok. Osman Fuat’ın evi bile yoktu. Bir şeyi olsa bile evi yoktu koyacak. O öyle bir adam. Evlendi, ama hanımınla pek az yaşadı. Hep oradan oraya dolanan bohem biriydi. Babam da ben de ondan çok etkilendik, çok severdik. Çok sevdiğim birisiydi. Ama bu tür şeyleri saklayacak insan değildi.
Peki evraklar size nasıl geçti?
Babası Ahmet Nihat Efendi’den aldı babam. Sonra da anneme verdi. Annem o zaman buraya gelebiliyordu, burada bir bankada kasaya koydu. Birkaç şeyi kasaya koydu. Bunlar da onların arasındaydı. Ama o zamanlar ne babam, ne ben buraya gelebiyorduk. İlk defa 1974’te geldik. Evrakları ise çok sonra 1990’larda devraldım.
O zamanlar için bunları yayınlamak gibi bir fikriniz var mıydı aklınızda?
Ben bunları görmemiştim bile. Selahattin Efendi’nin evrakı olduğunu duymuştum çocukluğumda, ama görmemiştim. Yayınlama değilse de en azından yeni harflere çevrilsin de biraz daha çok kişi okuyabilsin istedim. Evrakları önce tasnif ettim. Günlükler, hepsi bir zarfın içindeydi. Ben hepsini teker teker ayırdım, günleri kronolojik sıraya koydum. Karmakarışıktılar. Onu yaparken tabii ki göz gezdirdim. Ama kelimesi kelimesine okumadım.
Sizde oluşan hissiyat ne oldu? Büyük dedeniz Selahattin Efendi 15 yaşında girip 48 yaşında çıkıyor Çırağan’dan.
Üzüldüm. Dedim zavallı bu adam, çıkıp da hayatta başka bir işle, bir görevle uğraşamadı, bir asker olamadı, bir subay olamadı. Ben hiç istemezdim böyle bir hayat geçirmek şahsen. Ama hapis olarak çok güzel hapis yani. Silivri’den güzel. (Gülüyor.)
Ne düşünüyorsunuz Selahattin Efendi’nin günlükleri hakkında?
Benim için birden bire olmadı. Çünkü benim hem babam şehzade, hem de annem bir sultan. Babam Çırağan’da doğmuş,
annem Dolmabahçe’de. Ben küçücükken ku- lağım doluyor bütün bu malumatlarla. Onlar konuşuyorlar. Dolayısıyla ben birdenbire “bu böyleymiş” hissiyatına girmedim. Çünkü zaten çocukluktan yavaş yavaş kulaklarım dolmuş. Şoke olmadım, veyahut da şaşmadım.
Anneniz Sultan Reşat tarafından değil mi?
Evet Sultan Reşat’ın en küçük oğlu Şehzade Ömer Hilmi Efendi’nin kızı. Ömer Hilmi Efendi’nin iki çocuğu var. Biri annem, biri de Namık Dayım.
Sultan V. Murat’ın mason olması. Torunu olarak size olan yansıması nasıldı bunun? Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Ben birkaç kişi tanıdım hayatımda mason olan. Hepsiyle aram iyiydi. Birkaç mason toplantılarına, hem İngiltere’de, hem burada yemeklerine iştirak ettim. Benim asıl çok faydasını gördüğüm arkadaşım avukat, o masonların o zaman başkanı oldu, büyük üstat oldu. İrtibatım oldu. Ama şunu söyleyeyim benim babam hep bana dedi ki, masonlara karşı bir şey yok, ama sen olmasan daha iyi olur. Ailemizde başka kimse mason değil. Sadece V. Murat’la iki kardeşi, Kemalettin ve Nurettin efendiler...
Sizin ailede şimdi V. Murat büyük büyük dedeniz, Sultan Abdülhamit ise büyük büyük amcanız. Mektuplardan anlaşılıyor ki araları iyi değil. İlişkileri nasılmış. Özellikle de şehzadelik dönemlerinde?
Valla ilişkileri nasıldı, pek bilmiyorum. Ama davranışları çok değişik. Sanki birbirleriyle uyum sağlamıyorlar. Ama bu düşman demek değil. Mesela Murat çok iyi anlaşıyor Abdülaziz’le çıktığı gezide tanıdığı Fransızlar ve İngilizlerle. Kadınlarla dans ediyor. Hamit öyle değil. Bu mizaç meselesi. Hepimiz aynı değiliz. Onun iyisi kötüsü yok. Ama Sultan Aziz ikaz ediyor Murat’ı. Böyle bir baloya falan gidiyor davete. Dans ediyorlar. Hamit oturuyor amcasının yanında uslu uslu. Sonra Sultan Aziz, Murat’a diyor ki, “sen bu kadınların maskarası değilsin.” Çünkü herkes beğeniyor, alkışlıyor. Veliaht şehzade oturacak. Yakıştırmıyor dans etmesini. Onun zihniyeti şöyle: Birileri seni seyrediyorsa, sen bir numara yapıyorsundur. Gerçek bir padişah ise seyreder. Gidip de başkalarını eğlendirmez.
Sultan V. Murat’ın 1 milyon lira borcu olduğu iddiasıyla ilgili ailede bir şey duydunuz mu?
Borcu olduğunu duydum evet. Ama ne olduğunu bilemiyorum. Yalnız Sultan Murat değil. Sonradan Mehmet Selahattin Efendi’nin de borcu vardı. Para verenlere gidiyordu, borç alıyordu Selahattin Efendi. Selahattin Efendi’ninki normal. Çünkü şehzadelerin bir maaşı vardı. Çok büyük bir maaş değildi bu. Zordu o maaşla yaşamak. Fazla bir mal mülkleri yoktu.
Cléanti Scalieri, ailede adı geçer miydi?
Hayır. Ben 18 yaşıma kadar Mısır’daydım. Annemle babamla. Lise dediğiniz çağı bitirince, 18 yaşında, yüksek tahsilim için Londra’ya gittim. Londra’da yaptım yüksek tahsilimi. Sonra da burada yeminli mali müşavir deniyor. “Chartered accountant”. Mesleğim budur. Yani annemle babam Mısır’da kaldılar. Biraz koptuk. O zaman öyle cep telefonuyla falan aramak yoktu. İnternet yok. E-mailleşme yok.
1960’lardan bahsediyoruz değil mi?
Evet. Şimdi ben ondan önce de çocuktum. Bir çocuğa masonluktan bahsedilmez yani. Onun için fazla bir bilgim yok. Ama şunu demek istiyorum. Ben Müslüman bir ülkede büyüdüm. Babam, Müslümanları namaza götürürdü. Ben öyle büyüdüm. O zamanlar çok kişi burada namaza gitmezdi. Şimdiki gibi değil. Arapça bildiğimden Kuran’ı okurdum . İslami bir “background”um var. İngiltere’ye gitmekle de bunu kaybetmedim. Dolayısıyla ben bu masonluğu hilafetle bağdaştıramıyo
rum. Tamam Şehzade Murat mason olsun da, ama padişah, halifenin mason olması garibime gidiyor. Padişah olur da, halife nasıl olur, ben bunu zor kabul ediyorum. Halife-yi müslimin. Bütün Arapların, Pakistan’ın, Endonezya’nın halifesi. Masondur deyince nasıl olacak? Benim kafam almıyor.
Bu şekilde devam etmesi zaten güç müydü demek istiyorsunuz?
Evet. Bir nevi ben artık masonluktan istifa ediyorum demesi icap ediyordu gibi geliyordu bana. Yani padişahlığı devam etseydi, değil mi? Siz Türk olarak ne diyorsunuz? Mason reis-i cumhur olur, padişah olur da, halife olamaz diyorum. İslam dünyasında etkisini kaybeder.
V. Murat’ın akli melekelerinin bir kısmını bir dönem kaybettiği hep tartışıldı. Sizin ailede büyük dedeyle ilgili, bu rahatsızlığıyla ilgili, size yansıyan, sizin bilginiz olan ne var?
Ailede benim babam delidir demek istemez zaten kimse. Ama onu en iyi, yakinen tanıyan büyükbabamdır. O da “delilik mevzu-ı bahis değil” derdi. O çok makul konuşurdu. V. Murat 550 tane beste yapmış, notalar, matematikseldir. Nota yazmak için kafa iyi işleyecek. Yani dengen yoksa müzik kompoze edemezsin. Deli kesinlikle değildi. Buhrana girdi. Birden bire, sonunda dünyanın en yüksek makamlarından birine geliyorsun birden bire. Onun mesuliyeti var. Ama onu asıl değiştiren bence Sultan Aziz’in ölümü. Ben intihar değil diyorum. Çünkü Murat, “Eyvah şimdi herkes zannedecek ki ben amcamı öldürdüm. Halk bunu zannedecek” diye düşünüyor. Bu onu çok üzdü, Abdülaziz’in ölümü.
Siz büyük amcanız Osman Fuat Efendi’den sürgün kararıyla ilgili ne duydunuz? Çünkü Mustafa Kemal’le arkadaşmış ve Mustafa Kemal ona “istisna yapamadık” demiş. Nasıl anlatıyordu o dönemi kendisi? Bu ilişkinin olmasından dolayı, ya da birlikte bir hukuklarının olmasından dolayı bir şaşkınlık, ya da bir kırgınlık var mıydı?
Ben hiç Fuat Amcamdan Mustafa Kemal’e karşı bir laf duymadım. Ama bu mesajdan bahsettiğini duydum.
Son dönemde Osmanlı hanedan ailesinin üyelerinin basında sıklıkla birtakım farklı söylemlerle değerlendirmelerini görüyoruz.
Bir sürü şehzadelerin sultanların malları yok oldu. Ama kendi kabahatlerinden dolayı. Devlet gidip de el koymadı bildiğim kadarıyla. Benim büyük dedem Selahattin Efendi’nin malına devlet el koymadı. Sultan Murat’ın isminde kalsaydı o zaman yok olurdu. Padişah malı devletin olurdu. Ama bir şehzadenin ve sultanın malı devletin malı olmuyor. Bir de “Galatasaray Adası bizimdir” gibi. Bir defa o konuşmaları desteklemiyorum. Bir haksızlık olduysa, ben kanuni yoldan, hukuki yoldan hakkımı isterim. Gidip de medyadan istemem. Medyanın işi değil bana hakkımı vermek. Onu söyleyeyim. İkincisi bir hanedan, bizim hanedan, veyahut herhangi bir hanedan gidip de politik bir konuda taraf almaz. Yapmamalı. Ben beğenirim iktidarı, veya karşıt olurum, ama bunu söylememeliyim. Hele hele bir partiye üye olmak falan bir hanedana hiç yakışmaz. Çünkü bir hanedan her zaman, temsil edecekse, tüm ülkeyi temsil edecek. Bir kitlesini değil.
Bir şey ilave edeyim. Son adeta 100 senedir sürgüne gitmiş bir hanedan, hiçbirisi en zor durumlarda olsa da, hiçbirisi Türkiye aleyhine bir davranışta bulunmadı. Hiçbirisi herhangi bir hükümetin lehine, veya aleyhine konuşmadı. Ama tabii ki herkesin bir fikri olur. Yani bir Menderes’i tutan var, Menderes’i beğenmeyen var. Ama gidip de açıkça söylemezlerdi ve söylememelilerdir. Sultan Hamit’in en değerli oğullarından biri Abdülhamit Hayri Efendi, ki Birinci Dünya Harbi’nde Filistin’deydi. Bir yerde Paris’te, otel odasında intihar ediyor adam. Parasızlıktan. Hiç şikâyet etmiyor. Yani Orhan Efendi de öyleydi. Benim bildiklerim hiçbiri şikâyetçi değildiler.