Sualtı arkeolojisinin sözlü tarihi
Denizcilik arkeolojisinin önemli 20 ismini bir araya getiren “Derinlerdeki Portreler”, hem Türkiye’nin karasularındaki arkeolojik ve kültürel zenginliği ortaya koyuyor, hem de bu alana emek vermiş bilim insanlarının çalışmalarını gözler önüne seriyor. Bu
Ülkemiz kıyılarında 1960’ta doğan bir disiplin sualtı arkeolojisi... O tarihten günümüze neler yaşandığını ise tek bir kitapta önümüze koyuyor Mehmet Bezdan. George F. Bass’tan Cemal Pulak’a, Donald Frey’den Mustafa V. Koç’a kadar bu alana katkı sunan 20 sualtı insanıyla yapılan yüz yüze söyleşilerle üç yıl süren kapsamlı bir çalışmanın ürünü “Derinlerdeki Portreler”. TINA, Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı’nın Mehmet Bezdan tarafından kaleme alınan en önemli yayınlarından biri olan kitap 2017 yılının ilk aylarında bilim dünyasına sunuldu. Türkçe ve İngilizce olarak basıldı ve ABD Kongre Kütüphanesi, Smithsonian Institution Libraries, Princeton, Harvard, Stanford, Columbia, Cornell, Michigan, California, Chicago, Sorbonne üniversiteleri, Boston Public ve Louvre Müzesi kütüphanesine kabul edildi. Bu özel alandaki sıra dışı çalışmayı, yazarı Mehmet Bezdan’a sorduk.
Derinlerdeki portreler
Bu kitabı hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Sualtı arkeolojisi Türkiye kıyılarında doğmuş bir disiplin. 1960 yılından söz ediyoruz. O yıllarda sualtı dünyası açısından henüz birçok şey emekleme aşamasındaydı. İşte bu süreçte bir grup genç ve heyecanlı bilim insan 1960’ta ülkemize gelerek arkeoloji biliminin dünyada ilk kez suyun altına inmesine öncülük ettiler. Böylece bilimsel olarak antik bir batık üzerindeki ilk çalışma ül
kemizde başladı. Ardından sayısız batık ve liman kazısı yine sularımızda devam etti. Arkeoloji eğitimi almaya başlamamla birlikte ise bu alanda çalışan insanların emeklerine daha yakından şahit oldum. Okudukça, daha fazla araştırma yaptıkça büyük bir özveri ve emekle karşılaştım. İsteğim yarım asırdan fazla bir zaman dilimi içinde kıyılarımızdaki tarihi aydınlatan ve onlara destek veren kişilerle yüz yüze görüşerek sualtı arkeolojisinin Anadolu kıyılarındaki sözlü tarihini yazmaktı. “Derinlerdeki Portreler” fikri bu heyecan ile arkeoloji eğitimi aldığım ilk yıllarda temelleri atılmış bir hayaldi. Arkeolojiyle birlikte eşzamanlı devam ettiğim yayıncılık hayatım içinde yavaş yavaş olgunlaştı. Yıllar içinde topladığım arkeolojik ve yazınsal birikim 2013’te TINA Vakfı’nın desteğiyle bir proje olarak hayata geçti. Ardından üç yıl süren kapsamlı bir çalışma sonunda da sizlere ulaştı.
Bu alanda çok önemli 20 isim seçmişsiniz. Neden bu isimler?
1960’ta ilk bilimsel sualtı kazısına katılan isimlerin her birine ulaşma şansım oldu. Örneğin, George Bass. Kendisi suyun altında ilk bilimsel batık kazısını 1960’ta Abd’den gelerek Türkiye’de başlatan kişi. Tüm dünyada sualtı arkeolojisinin babası olarak bilinir. Ya da Cemal Pulak. Dünyanın en eski batığını 11 yıl boyunca kazan dünyaca tanınan bilim insanımız. Nergis Günsenin Türkiye’de batık kazısı yapan ilk Türk bilim insanı. Tabii sadece bilim insanları yoktu. Mesela, Bodrum’un en yaşlı süngercisi Mehmet İmbat ile de konuştuk. Süngerciliği, eski Bodrum’u ve arkeolojinin suyun altına inmesini sağlayan süngercilik mesleğini en yaşlı süngerciyle birlikte okurlara aktardık. Dünyanın en önemli sualtı fotoğrafçılarından biri olan Donald Frey ile çektiği eşsiz fotoğrafları ve o yıllardaki ekipmanları konuştuk. Bodrum Müzesi’ni dünyanın sayılı müzelerinden biri yapan Oğuz Alpözen ile yarım asırlık birikimin nasıl farklı şekillerde sergilendiğini, halk ile nasıl bir araya getirildiğini konuştuk. Bu alana şüphesiz en büyük hizmeti yapmış ve destek vermiş rahmetli Mustafa V. Koç. Sanıyorum kendisinin son söyleşisi bu kitapta yer alıyor. Ve TINA Vakfı başkanı Oğuz Aydemir. Karşılık beklemeden tüm zamanını bu alana bağışlayan bir isim.
Bu isimlere nasıl ulaştınız? Bu süreçte neler yaşadınız?
Bu hem çok keyifli, hem de meşakkatli bir süreçti. Üç yıl süresince bu proje için binlerce km yol gittik. Bodrum’dan Antalya’ya, İzmir’den İstanbul’a, oradan ABD’YE uzanan bir süreç. Kitaptaki söyleşiler yüz yüze gerçekleşti. Çünkü bu proje sadece bir kitap değil, aynı zamanda belgesel de içeriyor. Kitabın en arkasında yaklaşık yarım saatlik bir belgesel barındıran DVD yer alıyor. Ayrıca kitabın isminden de anlaşılacağı üzere kitaptaki herkesin portre fotoğraflarını çekmek ve arşiv fotoğraflarına da ulaşmak durumundaydık.
Yayımlandıktan sonra nasıl tepkiler aldı?
Bu kitap sadece Türkiye kıyılarında başlayan bir disiplinin yani sualtı arkeolojisinin sözlü tarihi değil, aynı zaman da ortak mirasımız olan arkeolojik değerlerin sonuçlarını da içeriyor. Bu nedenle ilk günden itibaren yurtdışını da düşünerek hazırladığımız uluslararası bir projeydi. Kitap basıldıktan ve belgesel bittikten sonra dünyanın en önemli üniversiteleri, enstitüleri ve kütüphaneleriyle iletişime geçtik. İstedik ki onların çok geniş etkileşim alanları içinde de Türkiye’den bir yayın olsun. Gururla söylemek isterim ki Library of Congress (ABD Kongre Kütüphanesi), Smithsonian Institution Libraries, Princeton, Harvard, Stanford, Columbia, Cornell, Michigan, California, Chicago, Sorbonne üniversiteleri, Boston Public ve Louvre Müzesi kütüphanesine kabul edildi. Bunlar şimdilik hatırlayabildiklerim. Tabii bu süreç devam ediyor.