“Osmanlı arşivi de dahil 16 ülkenin arşivinde çalıştım”
Atlas Tarih’in 10 yıllık hikâyesinin içinde, geçen Nisan ayında yitirdiğimiz tarihçi, gazeteci ve yazar Orhan Koloğlu’nun özel bir yeri var. 2010 yılında yayına başlamamızın ardından uzun yıllar derginin her sayısında başta basın tarihi ve denizcilik olmak üzere Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasi ve sosyal yapısıyla ilgili yaptığı araştırmalara dair yazılarıyla yer aldı. Ayrıca Atlas Tarih’te yer verilecek konuların seçimi ve hazırlanması sürecinde de danışmanlığıyla arkamızda duran büyük bir güçtü Orhan Koloğlu. Gazetecilik mesleğinin büyük bir duayeni olmakla birlikte içinde bitmeyen bir muhabirlik heyecanıyla sürdürürdü araştırmalarını. Genç tarih araştırmacıları ve gazeteciler için her zaman bildiğini paylaşan, bilgiye ulaşmanın yollarını gösteren bir öğretmendi.
Tarih alanında yaptığı araştırmalar pek çok konuda ilk oldu. Yurtdışı arşivlerde yaptığı çalışmalarla pek çok tarihçi için yol göstericiydi. Yaşam hikâyesi de bu dinamizmin bir göstergesi gibi. “Konya Kadınhan’da 28 Aralık 1928’de doğmuş, ancak nüfus kaydına 11 Eylül 1929 olarak geçmiştir. İsminde Orhan’dan sonra “Eşref” varsa da çocukluğundan beri sadece Orhan olarak anılmıştır. Yazarlığa daha 1942/43’te Galatasaray Lisesi 8’inci sınıf öğrencisi iken14 sayfalık el yazmalı aylık “Sınıf Dergisi” çıkararak başlamıştır. İki yıl sürdürür. 1947’de önce Türk Spor’da, ardından
Son Saat’te önce muhabir, sonra da yazı işlerinde görevli olarak gazetecilik mesleğine başlar. Daha çok demokrasi tartışmalarıyla ilgili yazılar yazdı. Dil bilgisi sebebiyle 1964’te Roma’ya basın ataşesi olarak atandı. Arkasından 1971’den itibaren Karaçi, Paris, Londra, Beyrut elçiliklerinde aynı göreve getirildi.
Yazı dizilerinin yayınlandığı gazeteler arasında, çoğunda fiilen çalıştığı Yeni Sabah, Milliyet, Akşam, Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Barış,
Vatan ve Hürriyet gazeteleri var.
Tarihçi Kitabevi tarafından yayımlanan “90’a Girerken 90’ıncı
Kitap” adlı kitabında çocukluk ve öğrencilik hayatı ile meslek yaşamı hakkında hatıralarına yer veriyor.
Bunlardan biri Pakistan’daki basın ataşeliği görevine gidişi ile ilgili: “Pakistan devletinde elçilik açtığımızı öğrenince -yine “tarihçi” merakıylabasın ataşeliğine talip oldum.sade dil bakımından değil, ilgi sebebiyle de başka talip yoktu. Roma’dan kendi otomobilimle hareket ettim. Balkanlar’ı, Anadolu’yu aştıktan sonra İran ortasına kadar ilerledim. Böylece yeni dünya oluşumu içinde uyumakta olan Asya’yı içinde dolaşır ve gözlemler hale geldim. Otomobilim bir arıza geçirince İranlı aşiret reisinin beni otelde misafir etmesinin yanı sıra arabamı da tamir ettirmesi, hoşgörüyü yansıtıyordu. Afganistan’a girerken bir türbe önündeki ayini hayranlıkla seyretmeye kalkıştım... Elbisem İtalya’ya uygun, kısa pantolonlu
idi. Arabamda da İtalyan plakası vardı... Derhal polisler beni sarıp karakola götürdüler. Dillerini bilmediğim, Avrupalıca da konuşamayacağım için Türkçeyle girişince, hepsi birden boynuma sarıldı.meğer Türkistan yakını bir yerdeymişim. O kılığımla dini törene katılmama izin verdiler. Türkistan, Afganistan, Pakistan, daha sonra Hindistan’ı dolaşır ve de biraz Çin’e girerken, bu tam karşıt kılığım ve davranışlarım yüzünden hiçbir tepki görmedim. Aksine, köylerde özellikle kadınlar toplu halde ilgileniyor ve resimlerini çekmeme izin veriyorlardı.”
Dünya arşivlerinde
Orhan Koloğlu gazetecilik mesleğine katkısını Hacettepe, Anadolu, Marmara, İstanbul üniversitelerinde tarih ve gazetecilik dersleri vererek sürdürmüş bir hoca aynı zamanda. Türk ve Osmanlı tarihinin işleyişini incelemek için Osmanlı arşivleri de dahil bütün Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Belçika, Lübnan, Mısır, Yunanistan, Libya, Arnavutluk, İsrail, Cezayir,
Tunus, ABD ve Pakistan’ın ulusal kütüphane ve devlet arşivlerinde çalıştı. Fransa’nın Strasbourg Üniversitesi’nde verdiği doktorayla çalışmalarını tamamen tarihe yöneltti. Hatıralarında o dönemi şöyle anlatıyor: “Strasbourg Üniversitesi’nin diploması bana büyük bir hız verdi. Aynı üniversitede bir doktora çalışmasına yöneldim. Hem onların arşivlerinde, hem de Paris’teki devlet arşivlerinde araştırmaya girerek çalışmayı tamamladım. Kitap halinde basıldığında 350 sayfaya ulaşan bu çalışma, çağdaş sorunlara da aydınlık getirmeyi hedef alıyordu. Avrupa’da 1450’lerde, bizim İstanbul’a yerleşmemizle aynı zamanda başlayan teknik matbaacılık, onların çağdaşlaşması konusunda çok etkili olmuştu. Kendi geri kalmışlıklarına tartışma yoluyla çözüm üretmişlerdi. Tabii en az 300-400 yılda... Fransız arşivlerinin açılmamış kısımlarına bile girip Türkün nasıl damgalandığını belgelemiştim. Bizim “devlet-i ebed müddet” formülümüzün bütün
Avrupa’da salt “Türk” deyimiyle karşılandığını saptadım. İki yıl sonra da boşalan Londra basın ataşeliğine de İngilizce bildiğim için atandım… Tabii onların çok zengin kitaplık ve arşivlerini de taradım”.
Birkaç yıl önce geçirdiği rahatsızlıktan sonra yazılarına ara verdi. Dosya konularımıza röportajlarla katkı vermeye devam etti. “Bakın çocuklar...” hitabıyla bize yön göstermeyi, hangi arşivde ne bulunabileceği hakkında uyarılarda bulunmayı hiç bırakmadı.
Atlas Tarih ekibi olarak biz de onu her ay ziyaret ettik, bilgisinden, engin deneyiminden ve yorumlarından faydalanmayı sürdürdük. Geçen yıl Eylül ayında 90’ıncı doğum gününü, tüm dergi ekibiyle birlikte, kaldığı KASEV Huzurevi’nde düzenlenen törenle kutladık. Şubat ayındaki ziyaretimizden sonra salgın önlemleri nedeniyle ne yazık ki bir daha yanında bulunmak mümkün olmadı. Atlas Tarih dergisi olarak katkıları için kendisine minnettarız. Mekânın cennet olsun Orhan Ağabey.