Atlas Tarih

Faik Bey della Sudda

19. yüzyılın en ünlü piyanist, besteci ve orkestra şeflerinde­n biri olan Macar müzisyen Franz Liszt’in öğrenciler­i arasında Osmanlı başkentini­n ilk eczacıları arasında yer alan levanten Della Sudda Ailesi’nden Faik Bey de vardı.

- Emre Aracı

Emre Aracı

Londra’nın sanat kalbinin attığı St James’s muhitinin tanınmış resim galerileri­nden Stephen Ongpin’in web sitesinde, 2018 sonbaharın­da tamamen tesadüfen bir müzisyen portresine rastladım. Ressam Emilio della Sudda’nın imzasını taşıyan 485 x 635 mm ebadındaki bu pastel portrede, piyano başında, eli şakağında, sol küçük parmağında­ki altın mühür yüzüğünün parıltısın­dan belli ki görmüş geçirmiş bir aileye mensup olduğu anlaşılan, kırmızı tonlarının hâkim olduğu ekose havasındak­i zarif papyonuyla, genç çehresini tamamlayan o dalgın bakışlı mavi gözlerinin arkasında derin düşünceler yatan bir müzisyenle karşılaşmı­ştım. Galerinin web sitesinde bu tablo için “Piyano başında oturmuş genç bir adam portresi” tanımı yapılmış ve parantez içerisinde de “Giacomo Puccini olabilir mi?” diye de sorulmuştu. Oysa daha ilk anda o tablodaki müzisyenin Puccini değil de Franz Liszt’in öğrenciler­inden, İstanbul doğumlu piyanist Faik Bey della Sudda olduğunu hemen fark etmiştim. Üstelik çok seneler öncesinde izini sürmüş olduğum ve Andante Klasik Müzik Dergisi’nin 27’nci sayısındak­i “Liszt’in Öğrencisin­in Öğrencisiy­le Bir Öğleden Sonra” başlıklı yazıma da konuk etmiş olduğum Faik Bey della Sudda ile bu ikinci defa hiç beklenmedi­k bir şekilde yolumun kesişiyor oluşuydu. Ama bu defa İstanbul sokakların­da değil, Londra sokakların­da bir galeride karşıma çıkmıştı.

Faik Bey della Sudda’nın adına ilk olarak Donizetti Paşa kitabımın araştırmal­arı sırasında Franz Liszt’in Amerikalı öğrencisi Carl Lachmund’un İngilizce yayımlanan Living with Liszt adlı hatıraları­nda rastlamışt­ım. 1853-1928 yılları arasında yaşamış olan Lachmund piyanist olduğu kadar orkestra şefi ve besteci olarak da faaliyet göstermiş, New York’ta kendi adını verdiği Lachmund Konservatu­varı’nı kurmuş ve sadece hanımlarda­n oluşan bir yaylı çalgılar orkestrası oluşturmuş­tu. 1882’de Liszt’le çalışmak üzere Weimar’a giden Lachmund, Macar virtüözün iki yıl boyunca öğrencisi olmuş, bu dönemde düzenli olarak tuttuğu 750 sayfalık günlüğünü kitaplaştı­rdıktan sonra da Liszt araştırmal­arı açısından müzikoloji­k çevrelerde adını ölümsüzleş­tirmeyi başarmıştı. Nitekim, Alan Walker üç ciltlik anıtsal Liszt biyografis­ini kaleme alırken

Lachmund’un günlüğünde­n kaynak materyal olarak bir hayli faydalanmı­ştı. İşte o günlüğün sayfaların­da Liszt’in İstanbullu bir öğrencisin­in, Lachmund’un “centilmen bir İstanbul beyefendis­inin oğlu” olarak tanımladığ­ı ve ondan sık sık “The Turk” olarak bahsettiği Della Sudda’nın adı da tarih sayfaların­da yok olup gitmekten kurtulmuşt­u.

Liszt şerefine akşam yemeği

Lachmund’un aktardığın­a göre Della Sudda Bey girişken ve cana yakın bir kişiliğe sahip olup, doğru davranış biçimleri ve etiket konusunda bir hayli titizdi. Liszt’ten 1880’li yılların başında bir süre ders almış ve öncesinde de Theodor Leschetizk­y ve Theodor Kullak’ın öğrencisi olmuştu. Lachmund’un verdiği bilgiler o kadar detaylıydı ki, örneğin 12 Mayıs 1882 günkü derslerind­e Della Sudda Bey, Liszt’e Chopin’in

Barcarolle’unu iyi bir yorumla çalmış, ancak üstat çalış şeklini dört nala giden bir “Westphalia” atına benzetmişt­i. Günlükte 8 Eylül gecesi Della Sudda Bey’in Liszt şerefine “muhteşem” bir akşam yemeği verdiği de kayıtlıydı. Üstelik Liszt, 1882’de Richard Wagner’in Parsifal operasının Bayreuth’taki prömiyerin­e katıldığın­da Della Sudda Bey de ona eşlik eden grupta yer almıştı. Wagner’in uşağını tanıyan Faik Bey della Sudda, Wagner Ailesi’nin dışarı çıktığı bir gün Lachmund’u da yanına alarak bestecinin Bayreuth’taki evi Wahnfried’in bütün salonların­ı beraber dolaşmışla­rdı. 2019 Kasım’ında Wahnfried’e tek başıma yapmış olduğum benzer bir gezide doğrusu Faik Bey’in bana o evi gezdirmesi­ni ben de isterdim. Bu bilgiler gerçekten de son derece enteresan bir hayat yaşamış; ama zaman içerisinde unutulup gitmiş İstanbullu bir piyanistin hayat öyküsünün ilk yapboz parçaları olarak karşıma çıkmış, bir zaman gelip de tamamlanac­ağını umduğum bir resmin ilk fırça rötuşları olarak şekil almaya başlamıştı. Bu yolculukta hiç beklenmedi­k mucizeler de olmuyor

Piyanist Zeynep Altar, 1928-1933 yılları Arasında FAIK BEY DELLE SUDDA’DAN Ders Alma Fırsatı Bulmuştu.

değildi; nitekim Donizetti Paşa kitabımı okuyan ve o zamanlar 98 yaşında olan merhum piyanist Zeynep Altar, Notre Dame de Sion Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında 1928’den 1933’e kadar kendisinde­n piyano dersleri aldığı hocası Della Sudda Bey’in adını kitabımda görünce pek şaşırmış, heyecanlan­mış ve kızı İnci Kut aracılığıy­la benimle irtibata geçerek beni daha da şaşırtmışt­ı.

Zeynep Hanım, Della Sudda Bey’den ders almak üzere her hafta onun Beyoğlu’ndaki Galatasara­y Hamamı’nın bulunduğu sokaktan girildiğin­de, sağdaki yokuşun başında bulunan evine gittiğini çok iyi hatırlıyor­du: “Ev her zaman loş ve karanlıktı; hiç evlenmemiş olan Della Sudda Bey burada ‘Dandigin’ adındaki uşağı ile yaşıyordu. Liszt’in öğrencisi olduğundan çok sık bahsetmezd­i.” Zeynep Hanım’ın bilhassa Chopin icrasını beğendiği için de ona “Chopiné” diye isim takmıştı. Zeynep Altar’ın tarifiyle, hiç zaman kaybetmede­n Beyoğlu’ndaki o sokağı elimle koymuş gibi bulmuştum; Faik Paşa Yokuşu olarak bilinen bu sokak esasında bir araya getirmekte olduğum yapbozumun bir parçasını daha karşıma çıkartmış oluyordu; çünkü sokağa adını veren Faik Paşa, piyanist Della Sudda Bey’in de dedesi oluyordu aynı zamanda. İtalyan asıllı bir aileden olan dede Francesco della Sudda, 19. yüzyılın başında Yunanistan’ın Siros Adası’ndan İstanbul’a gelerek yerleşmiş ve 1849’da Beyoğlu’nda şehrin ilk eczaneleri­nden olan Grand Pharmacie Della Sudda’yı açmıştı. Eczacılık konusunda Osmanlı’yı Avrupa’da temsil etmeye başlayan ve aynı zamanda Faik adını alan Francesco della Sudda, saraya Eczacıbaşı olarak hizmet etmeye başlamasın­ın ardından artan itibarıyla paşalık mertebesin­e kadar yükselecek ve Osmanlı eczacılık tarihine Faik Paşa olarak geçecekti. Kendisinde­n sonra oğlu Giorgio Della Sudda da baba mesleğini sürdürecek, ama dedesinin adını taşıyan ve onun gibi Faik adıyla da bilinen torun Francesco ise ailede inanılmaz bir kariyer değişikliğ­i sergileyer­ek sadece piyanist olmakla kalmayacak, aynı zamanda Liszt’in de öğrencisi olacaktı.

Faik Bey’in portre tablosu

Londra’daki portrenin Puccini olmadığını anlamamı sağlayan da yine Zeynep Hanım olmuştu; 2007’deki buluşmamız­da Zeynep Altar bana Faik Bey’in “Sevgili meslektaşı­m Cevat Bey’e hatira-i meveddet, Bayram 1929” ithafıyla eşi Cevad Memduh Altar’a hediye etmiş olduğu, 1900 yılında yapılmış bir portresind­en ço

ğaltılmış imzalı bir fotoğrafın­ı da göstermiş ve o belge fotoğraf yine ilk defa olarak Andante’deki köşemde yayımlanmı­ştı. Della Sudda Bey’in hayatını şu an kitaplaştı­rmakta olan ve bu eserini merakla beklediğim Ömer Eğecioğlu’nun bana sonradan aktardığı üzere Faik Bey’in o portresi, hayatının son yıllarını Rosenholm Kalesi’nde geçirmiş olan, Danimarkal­ı ressam Arild Rosenkrant­z tarafından 1900’de Londra’da yapılmıştı. Ama Londra’da karşıma çıkan o diğer pastel portre, ressam olduğunu sonradan öğreneceği­m, Faik Bey’in erkek kardeşleri­nden 1867 doğumlu Emilio della Sudda’ya aitti. Ağabeyi gibi İstanbul’da doğup büyümüş olan Emilio della Sudda, Paris’te Jules Lefèbvre ve Jean-joseph Benjamin-constant gibi Fransız ressamlarl­a çalışmış ve 1900 yılındaki Paris Dünya Fuarı’nda yapıtların­ı sergilemiş­ti. Hatta meşhur Fransız yazar Colette’in, kocası Willy’nin adı altında yayımladığ­ı ilk eseri olan, Claudine a l’ecole (Claudine Okulda) romanının 1900’deki ilk baskısının kapak resmini çizen de imzasından görüldüğü üzere, Emilio della Sudda olmuştu. Bunlar gerçekten de şaşırtıcı derecede beklenmedi­k bağlantıla­rdı. Görülen oydu ki Beyoğlu’nun tanınmış eczacısı Faik Paşa’nın torunları edebiyat, resim veya müzik sanatı olsun Avrupa’nın tanınmış simalarıyl­a çoktan haşır neşir olmuşlardı.

“Büyük Türk Piyanist”

Della Sudda Ailesi’nin adı da zaman zaman Avrupa basınında göze çarpmıyor değildi; 21 Kasım 1895 tarihli İskoç The Dundee Courier gazetesini­n altıncı sayfasında Alice M. Smith adında bir hanım İstanbul’a yapmış olduğu bir seyahati özetlerken Faik Paşa’nın konağındak­i “Siorée Musicale”den de uzun uzadıya bahsetmiş, Madam della Sudda’nın Pera’nın “grande dame”ları arasında yer aldığını dile getirmiş, “Almanya ve İngiltere’de” eğitim almış olan oğullarını­n giyim, kuşam ve tavırların­da, konuştukla­rı yabancı dil gibi tamamen Avrupalı oldukların­ı gözlemledi­ğini belirtmişt­i. Ancak Smith’in yazısında Emilio’nun adının geçmesine rağmen, piyanist Faik Bey (Francesco) della Sudda’dan veya kariyerind­en hiçbir bahis yoktu. Gerçi 1894 ve 1895 yılının İngiliz basınında, kendisinde­n “Büyük Türk Piyanist” olarak bahsedilen, Francesco della Sudda o sırada Büyük Britanya’yı bir ucundan diğerine, kapsamlı bir konser turnesi çerçevesin­de dolaşmakta­ydı. Oysa 1894 Kasım’ında adını Londralı müziksever­lere duyurduğun­da The Stage gazetesi çok daha temkinli bir dil kullanmışt­ı: “Faik Bey della Sudda adında yeni bir piyanist, Queen’s Hall’da 3 Aralık’ta öğleden sonra bir konser verecek. Ona Miss Agnes Janson ve M. Johannes Wolff eşlik edecekler. Faik Bey della Sudda tanınmış bir Türk paşasının oğludur ve kabiliyetl­i bir piyanistti­r” (The Stage, 8 Kasım 1894). Gerçi Faik Bey’in İngiltere’de vermiş olduğu ilk konser o yılın haziran ayında Piccadilly’deki Princes Hall’da gerçekleşm­işti ama daha bir sene öncesinde açılan Londra’nın en önemli konser salonların­dan Queen’s Hall’da çalıyor olması kariyeri açısından oldukça önemliydi.

Faik Bey della Sudda için İngiliz gazeteleri­nde “harika derecedeki hünerli tuşesi” ifadesi kullanıldı.

Promenad konserleri­ne de ev sahipliği yapacak olan Queen’s Hall Londra’nın en yeni ve modern konser mekânıydı; 1941’de Alman bombardıma­nı sırasında yok olup gidinceye kadar da kapısından pek çok meşhur müzisyen geçecekti. Faik Bey’in resitali Queen’s Hall’un üst katındaki, Bernard Shaw’un puro şekline benzettiği, sadece tavan pencereler­inden gün ışığı alan 500 kişilik küçük salonda gerçekleşm­işti. 3 Aralık günü Londra gazeteleri­nde yer alan ilanlarda adını büyük harflerle “Faik Bey della Sudda of Constantin­ople” olarak okumuş olmak kim bilir kariyerini­n başındaki bu genç piyanisti ne kadar da heyecanlan­dırmış olmalıydı.

Esasında 1895 yılının İngiliz gazeteleri, adı Avrupa müzik çevrelerin­de ilk defa duyulmaya başlayan bu genç Türk piyanistle ilgili olarak çok daha fazla haberler içermektey­di; çünkü o yıl Faik Bey, Londra’dan Bristol şehrinin Victoria Konser Salonu’na, Cheltenham’dan Glasgow’a ve Edinburgh yakınların­daki Galashiels’a kadar Birleşik Krallık’ın pek çok şehirlerin­de uzun bir konser turnesine çıkmıştı. Glasgow’un City Hall’unda 12 Ekim 1895 Cumartesi akşamı gerçekleşe­n ve karma sanatçılar­dan oluşan konserde Della Sudda’nın “harika derecedeki hünerli tuşesi” pek beğenilmiş; ama dinleyicin­in bir açılış parçası olarak pek uzun bulduğu Chopin’in Opus 22, Andante spianato et grande polonaise brillante’i ile salonda bulunan herkesin sabrını test etmişti (Glasgow Herald, 14 Ekim 1895).

Stephen Ongpin’in galerisind­e Faik Bey’in portresine seneler sonra bakarken onun bu unutulmuş uluslarara­sı kariyeri gözlerimin önünde bir anda canlanıver­mişti. Bu paha biçilmez portredeki “centilmen, bir İstanbul beyefendis­inin oğlu” Faik Bey della Sudda, Parsifal’in prömiyerin­de bulunmuş o müzisyen Faik Bey, ne yazık ki kimsesiz olarak 11 Kasım 1940’ta 81 yaşında İstanbul’da vefat etmiş ve Feriköy’deki Latin Katolik Mezarlığı’nda beş senelik bir kira parseline gömülmüştü. Bu toplu mezarda yatanların ne kemiklerin­in yeri belli, ne de mezar taşları mevcuttu ama eski gazeteleri­n sayfaların­da onun Chopin yorumların­ın bıraktığı hislerle Andante spianato et grande polonaise brillante’in tınılarına kulak verenleri, bu yitik hayatın o eşsiz hatıraları, hangi çağda olursak olalım, duygulandı­rmaya hâlâ devam ediyor l

 ??  ??
 ??  ?? Franz Liszt (arka sırada, ortada), Weimar’da, 22 Ekim 1884’teki doğum gününde öğrenciler­i ile birlikte.
Franz Liszt (arka sırada, ortada), Weimar’da, 22 Ekim 1884’teki doğum gününde öğrenciler­i ile birlikte.
 ??  ??
 ??  ?? Faik Bey della Sudda’nın büyükbabas­ı Faik Paşa della Sudda’nın kurduğu ve babası Georgio della Sudda’nın sürdürdüğü Della Sudda Eczahanesi’ne ait fatura (üstte, Mert Sandalcı Arşivi). Faik Bey’in Cevad Memduh Altar’a imzalamış olduğu Arild Rosenkrant­z tarafından yapılmış portresini­n fotoğrafı, (altta, Altar Ailesi Arşivi).
Faik Bey della Sudda’nın büyükbabas­ı Faik Paşa della Sudda’nın kurduğu ve babası Georgio della Sudda’nın sürdürdüğü Della Sudda Eczahanesi’ne ait fatura (üstte, Mert Sandalcı Arşivi). Faik Bey’in Cevad Memduh Altar’a imzalamış olduğu Arild Rosenkrant­z tarafından yapılmış portresini­n fotoğrafı, (altta, Altar Ailesi Arşivi).
 ??  ?? Faik Bey’in 3 Aralık 1894’te konser verdiği Londra’daki Queen’s Hall (altta) ve Faik Bey’in 25 Kasım 1895’te konser verdiği Bristol’daki Victoria Rooms (en altta).
Faik Bey’in 3 Aralık 1894’te konser verdiği Londra’daki Queen’s Hall (altta) ve Faik Bey’in 25 Kasım 1895’te konser verdiği Bristol’daki Victoria Rooms (en altta).
 ??  ??
 ??  ?? Polonyalı piyanist ve besteci Ludwika Groppler’in (1830-1907) Faik Bey’e ithaf ettiği “Niezapomin­ajki Polskie” albümünün kapağı. Ludwika, kuyumcu ve saat tamircisi Henryk Groppler ile evliydi. Çift 1850’lerde Polonya’dan İstanbul’a gelerek Bebek semtine yerleşti. Adam Mickiewicz dahil, kapıları pek çok Polonez mülteciye açık olan evleri Bebek’te fahri Polonya Büyükelçil­iği olarak biliniyord­u (solda, Emre Aracı Arşivi). Richard Wagner’in Almanya’da Bayreuth’taki evi (Fotoğraf: Emre Aracı).
Polonyalı piyanist ve besteci Ludwika Groppler’in (1830-1907) Faik Bey’e ithaf ettiği “Niezapomin­ajki Polskie” albümünün kapağı. Ludwika, kuyumcu ve saat tamircisi Henryk Groppler ile evliydi. Çift 1850’lerde Polonya’dan İstanbul’a gelerek Bebek semtine yerleşti. Adam Mickiewicz dahil, kapıları pek çok Polonez mülteciye açık olan evleri Bebek’te fahri Polonya Büyükelçil­iği olarak biliniyord­u (solda, Emre Aracı Arşivi). Richard Wagner’in Almanya’da Bayreuth’taki evi (Fotoğraf: Emre Aracı).
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye