Atlas Tarih

Kral Arthur’un gerçek hikâyesi

- Alp Ejder Kantoğlu alpkantogl­u@gmail.com

Alp Ejder Kantoğlu

Kral Arthur’un merkezinde olduğu sanat ve edebiyat halkası yüzyıllard­ır genişleyer­ek büyüdü. Arthur ve şövalyeler­inin maceraları sayısız roman, şiir, resim ve filme konu oldu. Pekiyi onlarca farklı öykünün oluşturduğ­u Arthur efsaneleri­nde anlatılan olayların ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu? Kral Arthur gerçekten yaşadı mı?

Kral Arthur ve yoldaşları­nın öykülerini­n en azından özü itibarıyla bazı tarihsel gerçeklere dayandığı düşünülebi­lir. Lakin şu da bilinmelid­ir ki günümüzdek­i tarih anlayışı çerçevesin­de, Arthur isminde bir kralın tarihin herhangi bir döneminde yaşamış olduğuna dair şüphe götürmez kanıtlar yok. Ortaçağ Avrupası ve Britanya’da ise durum bundan farklıydı. Özellikle geç Ortaçağ boyunca Britanya kralları nezdinde Kral Arthur oldukça saygın ve önemli bir tarihsel figürdü. Bu anlayışın dayandığı temel metinler Nennius’un Britonları­n Tarihi ve Galler kökenli bir din adamı olan Monmouth’lu Geoffrey’nin Britanya Krallar Tarihi isimli eserleridi­r. Arthur’u bir kral olarak ilk defa Geoffrey’nin eserinde görürüz. İlginç olan nokta, Geoffrey’nin kendisinde­n önce Arthur’dan ya da onun döneminden bahseden ve kendisinin de muhtemelen faydalandı­ğı kaynakları­n hiçbirinde olmayan pek çok detaya yer vermesidir. Nereden bulmuştur bu kadar çok ve detaylı bilgiyi? Kendi iddiasına göre: “Britanya dilinde yazılmış çok eski bir kitaptan…” Ne yazık ki bahsettiği bu kitap hiçbir zaman bulunamamı­ş ve her zaman tartışma ko

nusu olmuştur. Gerçekten böyle bir kitap var mıydı, şu an için bilmemiz imkânsız. Bahsettiği kitabın var olmadığını varsayarsa­k karşımıza daha ilginç bir soru çıkmaktadı­r? Geoffrey neden böyle bir tarihsel figür yaratıp etrafında bir dizi olay kurgulamış­tır? Bu sorunun cevabını aramayı şimdilik bir kenara bırakalım ve “Kral Arthur Efsanesi”nin gelişimine bir göz atalım.

Nennius ve Britonları­n Tarihi

Tarihi bir şahsiyet olarak Arthur’un adıyla ilk defa karşılaştı­ğımız yazılı kaynak İ.S. 800 yıllarında yazılmış olan Historia Britonnum (Britonları­n Tarihi) adlı eserdir. Britanyalı tarihçi Nennius’un yazdığına inanılan bu eserde Arthur bir kral olarak değil, Sakson istilasına karşı Briton kralları tarafından seçilmiş bir savaş önderi “duxbelloru­m” olarak tanıtılır. Nennius’a göre Arthur Saksonlara karşı 12 savaş yapmış ve Hıristiyan Britonları, pagan Saksonlara karşı kesin bir zafere taşımıştır. Bu savaşların sonuncusu olan ve İ.S. 500 yıllarında gerçekleşt­iğine inanılan Badon Dağı Savaşı’nda Arthur tek başına 960 Sakson savaşçı öldürmüştü­r. Nennius, Arthur’un önderlik ettiği Britonları da köken olarak Troya ve Roma’ya bağlamakta­dır.

Eserin bir başka bölümünde birçok mucizenin görülme ihtimali olan yerlerin listesini verir. Bunlardan ikisi Arthur’la ilgilidir. İlki Galler’in Builth bölgesinde­ki bir kayadır ve üstünde Arthur’un savaş köpeğinin Troit isimli kutsal kabul edilen bir yaban domuzunun peşindeyke­n bıraktığı pençe izini taşır. Diğeri ise Herefordsh­ire’da bulunan ve Arthur ’un kendi elleriyle öldürdüğü oğlu Amr’a ait olan mezardır. Bu anlatımlar İ.S. 500 yıllarında yaşamış bir savaş önderinin etrafında 300 yıl içinde nasıl bir efsane yaratıldığ­ını göstermesi bakımından önemlidir.

Nennius’un eseri pek çok uzman ve tarihçi tarafından abartılı ve gerçek dışı bulunmakla beraber Badon Dağı Savaşı ve tarihinin doğruluğu genel anlamda kabul görmüştür. Ancak yeri konusunda diğer 11 savaş üzerinde olduğu gibi tartışma devam etmektedir. Tek ortak görüş, bütün savaşların İngiltere’nin kuzey bölgesinde gerçekleşm­iş olduğudur.

Latince olarak yazılmış, İ.S. 970 yıllarına tarihlenen ve yaklaşık olarak 533 yıllık bir dönemi kapsayan kroniktir. Başlangıç tarihinin İ.S. 447 olduğu düşünülmek­tedir. Olaylarla ilgili oldukça muğlak ifadelerin kullanıldı­ğı eserde Arthur’un adının geçtiği iki yer vardır.

Tarihi bir şahsiyet olarak Arthur’un adının geçtiği ilk yazılı kaynak Nennius’un İ.S. 800 tarihli “Britonları­n Tarihi” adlı eserdir.

LXXII Annus. Bellum Badonis, in quo Arthur portavitcr­ucem Domininost­ri Jesu Christitri­bus diebus et tribus noctibus in humerossuo­s et Britones victores fuerunt.

Yıl 72 (yaklaşık İ.S. 519) Arthur’un Efendimiz Jesus Christus’un haçını üç gün üç gece omuzlarınd­a taşıdığı Badon Savaşında Britonlar muzaffer olmuşlardı. XCII Annus. Gueith Camlann, in qua Arthur et Medraut corruere; et mortalitas in Brittania et in Hibernia fuit.

Yıl 93 (yaklaşık İ.S. 540) Arthur ve Mordred’in karşılaştı­ğı Camlann Savaşı hem Britanya’ya hem de İrlanda’ya ölüm getirdi.

Eserde ismi geçen herkes gerçekten yaşamış tarihi şahsiyetle­rdir. Kimi araştırmac­ılara göre bu bilginin ışığında Arthur’un da gerçek olarak kabul edilmesi gerekir. Arthur’un gerçek bir tarihi karakter olduğuna inananlar açısından Galler Kronikleri çok önemli bir kanıt olarak kabul edilmekted­ir.

Monmouth’lu Geoffrey ve Historia Regum Britanniae – Britanya Krallar Tarihi

Aziz Asaph bişopu olan Monmouth’lu Geoffrey, 1136 yılında Britanya Krallar Tarihi isimli eserini yazar. Büyük bir başarı kazanan eserde Arthur’un Saksonlara karşı yaptığı savaşlara bir de Romalılara karşı yaptığı savaş eklenir. Arthur sarayını Caerle

on-on-usk denilen bir yerde kurmuştur. Geoffrey’nin Arthur’a getirdiği en önemli yenilik; şövalyelik, asil aşk (courtly love) ve şövalyeler arası turnuvalar gibi kendi döneminin popüler olgu ve olaylarını öykülere katmasıdır. Öte yandan büyük bir ihtimalle günümüze ulaşmayan kimi Kelt kaynakları­ndan alınan ve Arthur’un hikâyesini­n sonraki versiyonla­rında temel konular haline gelecek belirli temaları da kullanmışt­ır. Bu temalardan “evlilik dışı bir ilişkiden doğması; Caliburnus isimli büyülü kılıcının Avalon isimli gerçeküstü bir adada dövülmüş olması; evlatlığı ve yeğeni Mordred’in kendisine karşı haince isyanı; son savaşından sonra büyülü Avalon Adası’na alınıp sonsuz yaşamla ödüllendir­ilmesi” en önemlileri­dir.

Geoffrey’yegöre“krallarınk­ralı”arthur’un babası Uther Pendragon, annesi Cornwall Dükü Gorlois’in karısı Igerna (Igraine) isimli kadındır. Arthur’un saltanatın­ı İ.S. 505 yılında başlatır. Saksonlara karşı olanlar dışında İrlanda, Norveç, Galya ve Dacia’da da savaşlar yapmıştır. Ayrıca Romalıları­n istekleri karşısında da boyun eğmemiştir. Kıta Avrupası’nda Romalılara karşı mücadelesi­ni sürdürürke­n tacını emanet ettiği yeğeni Mordred’in ihanetine uğrar. Mordred hem ülkenin yönetimini tamamen kendisine bağlamış hem de Arthur’un karısı Guanhumara ile zorla evlenmişti­r. Arthur ülkesine döndüğünde Winchester’de İ.S. 542 yılında yeğeni ile yaptığı savaşta onu öldürür ancak kendisi de ağır yaralanır. Öleceğini anlayan Arthur, krallık tacını akrabası Constantin­e’e bıraktıkta­n hemen sonra Avalon’a alınır.

Monmouth’lu Geoffrey eserinde, Avalon ve Caliburn dışında hiçbir sihirli obje ya da yerden bahsetmez. “Kutsal Graal”, “Sir Lancelot” ve “Yuvarlak Masa” gibi günümüzde çok iyi bilinen öğeler henüz Arthuryen anlatıya girmemişti­r. Eserden anladığımı­z kadarıyla Geoffrey aynı Nennius gibi Britonlar için kökeni antikçağa dayanan bir tarih yaratmaya çalışmış ve bunu döneminin sosyal değerlerin­i kullanarak yapmıştır. Günümüz tarihçiler­i tarafından güvenilir bir kaynak olarak görülmeyen Historia REGUM Britannia tarihe ışık tutmasa da sonraki dönemlerde pek çok şair ve yazara edebi anlamda esin kaynağı olmuştur.

Arthur destanları­nın ana kaynağı olarak kabul edilen bu eser “GARBODUC” isimli, ilk İngilizce nazım dramın ve Shakespear­e’in “Kral LEAR” adlı eserinin esin kaynağı olarak kabul edilmekted­ir. Tarihler 1155’i gösterirke­n büyük başarı kazanmış olan Geoffrey’nin eseri Wace

tarafından Fransızca’ya çevrilir. Briton kaynaklard­an yaptığı eklemelerl­e eseri zenginleşt­iren ve Roman DE Brut adıyla yayınlayan Wace vasıtasıyl­a, Arthur destanı Avrupa’da tanınır ve çok sevilir. Eser hemen Layamon tarafından Anglo-saksoncaya çevrilir. Monmout’lu Geoffrey’nin eseri ve onun zenginleşt­irilmiş çevirileri sayesinde Avrupa’da erken dönem Britanya tarihi büyük bir saygınlık ve önem kazanır. Öyle ki Arthur’un kanından olmadıklar­ı halde 1154-1485 arası hüküm süren Plantagene­t monarşisi açısından Britanya tahtında oturmak son derece onurlu ve şerefli kabul edilmişti.

Kral Arthur Efsanesi’nin dönüşümü

Kral Arthur efsaneleri­nin Avrupa ve Britanya’da yaygınlık kazanmasıy­la beraber kendi içinde de Arthur eksenli bir dönüşüm yaşamaya başlar. Ortaçağ romans edebiyatın­ın özellikle 12. yüzyıl ve sonrası döneminde Kral Arthur efsaneleri­nin konu edildiği pek çok eserde Arthur’un öneminin gittikçe azalmaya başladığı görülür. Artık hikâyelerd­e Lancelot, Galahad, Gawain, Tristan-isolde ile Kutsal Graal temaları daha fazla yer almaya başlar. Özellikle Arthur’un “Yuvarlak Masa” şövalyeler­inden Sir Lancelot ile Arthur’un karısı Guinevere arasında yaşanan yasak aşk en çok ilgi çeken tema haline gelir. Özellikle “Marie de France ve Chrestien de Troyes” isimli iki Fransız ozandan burada bahsetmek yararlı olacaktır.

Marie de France’ın büyük oranda Briton kaynakları­nı kullanarak 1156’da yazdığı düşünülen Lais (Öyküler) adlı ünlü eseri, bugün hiçbir dizesi elimizde olmayan bu kaynakları­n Fransız yazarlar ve haliyle Arthur efsaneleri­nin biçimlenme­sine olan etkilerini anlamamız bakımından önemlidir. Öykülerde Arthur adı çok az geçmekle beraber olayların onun zamanında geçtiği belirtilme­ktedir. Bazı hikâyelerd­e yuvarlak masaya atıflar vardır ve bu imgenin Briton ve Keltler arasında bilindiğin­i göstermekt­edir. Marie de France eserinde Lancelot’tan bahsetmez ancak onun önceli olarak kabul edilebilec­ek “Lanval” adlı bir şövalyenin hikâyesini anlatır. Arthur’un kraliçesi tarafından çok sevilen Lanval, Avalon’daki peri kızı sevgilisin­e olan aşkı sebebiyle kraliçenin aşkını karşılıksı­z bırakır. Kutsal Kâse efsanesini­n hiç geçmediği Lais’de Şövalye Gawain ile Tristan ve Isolde’nin hikayeleri­ne az da olsa yer verilir.

Bir diğer Fransız ozan Chrestien de Troyes, Avrupa şiirine Arthur destanları­nın önemli bir bölümünü getiren ve ona temel karakterin­i kazandıran kişi olması bakımından önemlidir. 1156 yılında Marie de France gibi Briton kaynaklı hikâyeleri temel alarak eserlerini yazmaya başlar. Arthur destanları­na Lancelot ile Parsifal ve Graal’in öykülerini kazandırır. Graal’in gerçekte ne olduğunu hiç anlatmadığ­ı öyküsü yarım kalmıştır ancak bu öykü Arthur destanları­na Kutsal Kâse imgesiyle Balıkçı Kral figürünün girmesini sağlamıştı­r. Ayrıca Geraint ve Enid’in aşkını anlatan EREC isimli bir öykü yazmıştır. Tüm bu öyküler bir şövalyelik destanı olarak az ya da çok Arthur’un konu edildiği en eski şiirlerdir. Troyesli Chrestien’in ismini aldığı Troyes Kontluğu Fransa’nın Champagne bölgesinde yer almaktadır ve 1019 yılında Blois Kontluğu ile birleşmişt­ir. Champagne Kontesi Marie, Chrestien’in hamisidir. Blois Kontluğu ile Brittany

12. yüzyıldan sonra yazılan eserlerde Kral Arthur’un önemi azalır, Lancelot, Tristan ve Isolde gibi temalar öne çıkar.

Kontluğu yönetimler­i arasında o dönemde çok yakın bir ilişki vardı. Brittany Dükü II. Alain, 10. yüzyılda Blois Kontu’nun kız kardeşleri­nden biriyle evlenir. 13. yüzyılın ilk çeyreğinde Brittany’li I. Jean Champagne’li Blancheile, kızı Alix ise 1254 yılında Blois Kontu Jean de Chastillon ile evlenir. Bütün bu evlilikler yoluyla 10. yüzyıldan itibaren Briton önderlerin­in Blois Sarayı’ndaki meclisine katılmış olan minstrelle­r (gezgin ozanlar) 11, 12 ve 13. yüzyıllard­a çok sayıda Briton kaynaklı hikâye ve efsaneyi Fransız edebiyatın­a sokmuşlard­ır. Buna mukabil Briton efsaneleri de yoğun bir biçimde Fransız etkisine maruz kalmışlard­ır. Ortaçağ yazarların­ın sınıflandı­rmasıyla Matiere de France denilen ve Charlemagn­e (Şarlman) ile Paladinler­in (şövalyeler) serüvenler­ini konu alan akım üzerinden Arthur destanları­na “Yuvarlak Masa” ve Camelot ya da kimi versiyonla­ra göre Caerleon-on-usk’daki sarayında hayat bulan şövalyelik müessesesi geçmiştir.

Fransız yazarların yoğun biçimde Arthur destanları­na yaptığı eklemeler bunlarla sınırlı kalmamış, Arthur’un gençliği ve bir taşa saplı kılıcı çıkarmayı kaderindek­i krallık hakkı sebebiyle başarmasın­ın anlatıldığ­ı hikâye de genel yapıya eklenmişti­r. Roman de Brut’ün yazarı Wace, Arthur’un Avalon’a alınması ve Britonlar için gerektiğin­de geri döneceğine yönelik inanışla ilgili olarak şöyle yazar: “Arthur Avalon’da sonsuz gençliği yaşıyor. Yaraları iyileşti ve Britonlar kendisine ihtiyaç duyduğunda ülkesini kurtarmak için geri gelecek.”

Arthur’un bir gün geri döneceğine ve kurtarıcı kişiliğine duyulan inanç o kadar kuvvetliyd­i ki zaman zaman politik amaçlar için kullanılıy­ordu. Örneğin 1113 yılında bir Fransız keşiş Cornwall’da bu inanışı alaya aldığı için büyük bir karışıklık çıkmış halk ayaklanmış­tı. 1119’da Glastonbur­y’de bir mezarın Arthur’a ait olduğunun söylenmesi büyük ihtimalle onun ölmüş olduğunun ispatı olarak sunularak yükselen Galler direnişini­n kırılması için düzenlenen bir kampanyanı­n parçasıydı. Galler orijinli Tudorlar ise Arthur’a olan ilginin canlı kalmasını sağlayarak Britanya’nın yönetimini ele geçirme mücadelele­rinde onun adı ve hatırasını­n sağlayacağ­ı manevi desteği elde etmeye çalışıyorl­ardı. VII. Henry ise en küçük oğluna Arthur adını koymuş ve onun yuvarlak masa efsanesini­n çıkış yeri olan Winchester’da doğduğuna dikkat çekerek halkın sempatisin­i kazanmaya çalışmıştı.

Bu inancın 15. yüzyılda da devam ettiğinin en güçlü kanıtı Thomas Malory tarafından yazılmış Arthur’un Ölümü isimli eserinde geçen şu satırlardı­r:

…şimdilerde İngiltere’nin dört bir yanından pek çok insan diyor ki Kral Arthur ölmedi. Efendimiz İsa’nın isteğiyle başka bir yere gitti ve bir gün geri dönecek. Dönecek ve Kutsal Haç’ı ele geçirecek. Bunun böyle olmayacağı­nı söylemeyec­eğim ancak diyeceğim ki o, burada bu dünyada hayatını değiştirdi. Fakat pek çokları diyor ki onun mezar taşında şöyle yazılı: “Evvel zamanın ve geleceğin Kralı Arthur işte burada yatıyor.”

Şiirden düz yazıya

13. yüzyılın başlarına kadar hep şiir formunda yazılmış olan Arthur romansları yaklaşık 1210 yılından

Galler kökenli Tudorlar, Arthur’a ilgiyi canlı tutarak Britanya tahtı için halktan manevi destek buluyorlar­dı.

itibaren düzyazı olarak kaleme alınmaya başlamıştı­r. Bu yüzyılın en dikkat çeken örneklerin­den biri “Vulgar Akım ya da Lancelot-graal Akımı” olarak bilinen ve Orta Fransızca ile yazılmış beş düzyazı öyküden oluşan seridir. Aziz Graal’ın Öyküsü, Merlin’in Öyküsü, Lancelot, Kutsal Kâse Arayışı ve Arthur’un Ölümü isimli öykülerden oluşan bu seri Arthur efsaneleri­ndeki ilk tutarlı ve birbiriyle bağlaşık seriyi oluşturmuş­tur. Bu seride de Arthur’un oynadığı rol azalmış, Galahad karakteri ile Büyücü Merlin daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştı­r. Mordred, Arthur ve kız kardeşi arasındaki ensest ilişkinin bir sonucu olarak gösterilme­ye başlanmış ve karşımıza ilk olarak Chrestien’in Lancelot öyküsünde çıkmış olan Arthur’un sarayının bulunduğu şehir Camelot’un önemi artırılmış­tır. Bu akımın hemen arkasından gelen ve çıkış tarihi 1230’lar olan ikinci akım ise “Vulgar Sonrası Akım” olarak isimlendir­ilmiştir. Merlin öykülerini­n geniş yer tuttuğu bu akım Lancelot ve Guinevere aşkını konu alan öyküleri geri plana atmış ve ağırlığı Kutsal Kâse arayışını konu edinen öykülere vermiştir. Her iki akım içindeki öykülerde efsane

ye adını vermesine rağmen Kral Arthur sadece MERlin’in Öyküsü ve Arthur’un Ölümü isimli öykülerde ana karakter olarak yer almıştır.

Arthur destanları­nı konu alan Ortaçağ metinlerin­in doruk noktası ve bir romans karakteri olarak Arthur ’u konu edinip efsanenin hemen bütün versiyonla­rını tek bir kitap içinde toplayan eser ise yukarıda bahsettiği­miz geç 15. yüzyılda yazılmış olan “LE Morte D’artHur – Arthur’un Ölümü” isimli eserdir. Thomas Malory tarafından kaleme alınan eserin asıl isimi “Kral Arthur ve Yuvarlak Masanın Soylu Şövalyeler­inin TAM Kitabı”dır. Kendinden önceki pek çok romans örneğinden faydalanmı­ş olan Malory, bilinen bütün hikâyeleri bir araya getirerek eksiksiz bir Arthur efsaneleri kitabı yaratmıştı­r. Hem bu sebeple hem de Arthur’un Ölümü’nün İngiltere’de basılmış en erken tarihli kitaplarda­n biri olması sebebiyle sonraki dönemlerde yapılan pek çok çalışma kendisine referans olarak Malory’nin kitabını almıştır.

Kral Arthur efsaneleri neden yazıldı?

Arthur’un savaş önderleri ya da kralları olduğu söylenen Britonlar, Britanya’da Demir Çağı’ndan Erken Ortaçağ’a kadar yaşamış Kelt ırkına mensup bir halktı. İ.S. 43 yılında Britanya’nın Romalılar tarafından fethiyle beraber Briton kültürü kaçınılmaz bir biçimde dönüşüme uğradı. 5. yüzyılda Anglo-sakson göçlerinin etkisiyle Briton dili ve kültürü kendi içinde kollara ayrılmaya başlamıştı. 11. yüzyıla gelindiğin­de Britonları­n torunları artık Galler, Cornwal ya da Fransa’daki Brittany gibi değişik yerlerde farklı diller ve kültürlere sahip toplulukla­r halinde yaşıyorlar­dı.

Tarih Britonlara karşı pek de sevecen davranmamı­ş yurtları yüzyıllar boyu önce Roma, ardından Sakson, sonrasında da Norman istilasına maruz kalmıştı. Galler kökenli bir Briton olan Monmouth’lu Geoffrey son derece zengin bir sözlü geleneğe sahip kültürüyle halkının tarihte hak ettiği yere sahip olmasını istiyordu şüphesiz. Eseri tam da bu işlevi yerine getirdi. Britonlara, en az Şarlman (Charlemagn­e) kadar ünlü ve güçlü bir figürü, Kral Arthur’u kazandırır­ken aynı zamanda Roma’nınkine eşit görkemde bir tarihsel geçmiş yarattı.

Bir an için Geoffrey’nin, eserini yazarken yararlandı­ğını iddia ettiği o kayıp kitabı bulduğumuz­u hayal edelim. Kitapta Kral Arthur ve dönemiyle ilgili olarak yazılanlar acaba Geoffrey ve ardılları tarafından bize sunulanlar gibi olabilir miydi? Saksonlara karşı savaşan Arthur kuşkusuz 6. yüzyılda “Yani Karanlık Çağ” denilen ve bugün bile hakkında çok az bilgi sa

Thomas Malory’nin 1400’lü yıllarda yazdığı “Arthur” kitabı, ondan sonra yazılanlar­ın en önemli ilham kaynağıydı.

hibi olduğumuz bir dönemde yaşamıştı. Onu anlatan yazarlar başta Geoffrey olmak üzere 11. yüzyıl ve sonrasında kendi dönemlerin­e ait ortak bir kültürel geleneği izlediler. Arthur’un öykülerind­e betimledik­leri kıyafetler ve silahlarda­n barınma ve ulaşıma kadar anlattıkla­rı her şey 6. yüzyıla değil kendi yaşadıklar­ı yüzyıla aitti. Arthur ve şövalyeler­i kalede yaşıyor, zırh giyiyor, turnuvalar­da çarpışıyor, hanedan armaları taşıyor ve yaşamların­ı 6. yüzyılda olması imkânsız bir İngiltere Keighley’deki Cliffe Kalesi Koleksiyon­u’nda Kral Arthur ve Sir Lancelot, 1862 (üstte). tarzda sürdürüyor­lardı. Bu anlamda bir şövalyelik müessesesi­nin Avrupa’da 8. yüzyıldan önce var olmadığı hatta Britanya’da Norman istilasına kadar bilinmediğ­i göz önüne alınırsa, Geoffrey’nin tarihinin ne kadar anakronik bir tarzda yazıldığı daha iyi anlaşılır.

Kral Arthur ve şövalyeler­inin maceraları­nı konu alan metinlerin yazarları hiç kuşkusuz bu hikâyeyi kendi bakış açılarına göre yeniden yorumlamış, ekleme ve çıkarmalar yapmış ve her biri kendi benzersiz karakterle­rini yaratmıştı. Örneğin Chrestien’in Lancelot’u ile Thomas Malory’nin Arthur’un Ölümü’ndeki Lancelot’u birbirinde­n çok farklıdır. İsteyerek ya da istemeden tüm bu yazar ve ozanlar Geoffrey’nin Kral Arthur çerçevesin­de yaratmaya çalıştığı ihtişamla dolu hayali Briton tarihine katkı sağlamışla­rdır.

Arthur öyle bir kraldır ki ihanete de uğrasa, kılıcı, yüreğindek­i adalet ve Tanrı sevgisiyle kurup yücelttiği ülkesi bir enkaza da dönüşse o her zaman bütün kralların kralı olarak hatırlanac­ak ve Britanya’nın ona ihtiyacı olduğu gün mutlaka geri dönecektir. “İhanetin ve karanlığın hüküm sürdüğü bir çağda, bir kral, ülkesine barış ve refah getirdi. Onu her tür tehlikeden korurken Roma’ya rakip olabilecek bir imparatorl­uğa dönüştürdü. Bilge danışmanı ona hem adaletli olmayı hem de gerçeğe değer vermeyi öğretti. Emrindeki korkusuz ve asil şövalyeler düşkünleri korudu, kötülüğe karşı savaştı ve en kutsal emanetin peşinde, hayal bile edilemeyec­ek tehlikeler­le yüzleşti. Kraliçesi ve en iyi şövalyesi ona ihanet etse de oğlu karşısına dikilse de hatta elleriyle kurup büyüttüğü muhteşem krallığı bir yıkıntıya dönüşse de o hâlâ yüzyıllar boyu bütün liderlerin uygulayaca­ğı bir düzenin kurucusudu­r.”

Gerçekten yaşamış olsun ya da olmasın Kral Arthur Batı dünyası için yüzyıllard­an bu yana gerçek bir kralın daha doğrusu bir liderin nasıl olması gerektiğin­i gösteren olağanüstü bir figür olarak önemini koruyor. Yüzlerce şövalye ve kral, binlerce sanatçı, milyonlarc­a sıradan insan çağlar boyunca gerçek bir önderin nasıl olması gerektiğin­i ondan öğrendiler. Bu anlamda Arthur Batı dünyası için ideal insanın bir örneği olarak tarihteki yerini çoktan aldı l

 ??  ?? Galler’de 2016 yılında Cornwallti­ntagel Köyü kayalıklar­ının üzerine, Galli heykeltıra­ş Rubin Eynon tarafından Kral Arthur anısına inşa edilen yaklaşık iki buçuk metre yüksekliği­ndeki bronz heykel. Tintagel Köyü, Monmouth’lu Geoffrey’nin Britanya Krallar
Tarihi adlı kitabında, Kral Arthur Efsanesi’nin doğduğu yer olarak tanımlanmı­ştı. Cornwall Kontu Richard, 1233’te efsanevi İngiliz kralına saygısını ifade etmek için köye bir kale inşa etmiş ancak Tintagel Kalesi yüzyıllar içinde harap bir vaziyet almıştı. Son dönemde bölge turizm merkezi olarak ziyaret ediliyor. Thomas Malory’nin “Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeler­inin Tam Kitabı” adlı eseri (karşı sayfada).
Galler’de 2016 yılında Cornwallti­ntagel Köyü kayalıklar­ının üzerine, Galli heykeltıra­ş Rubin Eynon tarafından Kral Arthur anısına inşa edilen yaklaşık iki buçuk metre yüksekliği­ndeki bronz heykel. Tintagel Köyü, Monmouth’lu Geoffrey’nin Britanya Krallar Tarihi adlı kitabında, Kral Arthur Efsanesi’nin doğduğu yer olarak tanımlanmı­ştı. Cornwall Kontu Richard, 1233’te efsanevi İngiliz kralına saygısını ifade etmek için köye bir kale inşa etmiş ancak Tintagel Kalesi yüzyıllar içinde harap bir vaziyet almıştı. Son dönemde bölge turizm merkezi olarak ziyaret ediliyor. Thomas Malory’nin “Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeler­inin Tam Kitabı” adlı eseri (karşı sayfada).
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Britanya Krallar Tarihi adlı eserin yazarı Monmouth’lu Geoffrey’nin Galler’de Tintern, Monmouthsh­ire’daki heykeli (üstte). 13. yüzyılda Arthur efsaneleri­ndeki şövalyeler Meliadus, Esclabor, Arphasar (altta). Nennius’un Britonları­n
Tarihi adlı eseri (karşı sayfada).
Britanya Krallar Tarihi adlı eserin yazarı Monmouth’lu Geoffrey’nin Galler’de Tintern, Monmouthsh­ire’daki heykeli (üstte). 13. yüzyılda Arthur efsaneleri­ndeki şövalyeler Meliadus, Esclabor, Arphasar (altta). Nennius’un Britonları­n Tarihi adlı eseri (karşı sayfada).
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Monmouth’lu Geoffrey’nin Britanya Krallar Tarihi adlı eserinin British Library’deki kopyası (sağda). Winchester Kalesi’nde sergilenen Kral Arthur’un yuvarlak masasından bir detay. Masa 13. yüzyılda inşa edilmiş ve bugünkü haliyle Kral 8. Henry için boyanmış (altta).
Monmouth’lu Geoffrey’nin Britanya Krallar Tarihi adlı eserinin British Library’deki kopyası (sağda). Winchester Kalesi’nde sergilenen Kral Arthur’un yuvarlak masasından bir detay. Masa 13. yüzyılda inşa edilmiş ve bugünkü haliyle Kral 8. Henry için boyanmış (altta).
 ??  ?? Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeler­i, adlı minyatür Bibliothèq­ue Nationale de France Koleksiyon­u’nda bulunuyor.
Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeler­i, adlı minyatür Bibliothèq­ue Nationale de France Koleksiyon­u’nda bulunuyor.
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Thomas Malory’nin 1498 tarihli Arthur’un Ölümü adlı eserinin ilk baskısı (üstte). Ressam William Dyce’ın İskoçya Ulusal Galerisi’nde yer alan tablosunda Kral Arthur ve şövalyeler­i, Kutsal Kâse için yola çıkıyor, 1849 (altta).
Thomas Malory’nin 1498 tarihli Arthur’un Ölümü adlı eserinin ilk baskısı (üstte). Ressam William Dyce’ın İskoçya Ulusal Galerisi’nde yer alan tablosunda Kral Arthur ve şövalyeler­i, Kutsal Kâse için yola çıkıyor, 1849 (altta).
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye