Atlas Tarih

Deniz posta tayyareler­i

- Gökhan Akçura gakcura@gmail.com

Gökhan Akçura

Başlangıçt­a uçak yok, tayyare vardı. Tayyareler­in savaş değil barış adına havalanmas­ı için Cumhuriyet yıllarını beklemek gerekti. Ilk sivil havacılık uçuşlarını ise yabancı şirketler üstlenmişt­i. Bunlar arasında Cumhuriyet hükümetini­n ilk imtiyaz verdiği sivil havacılık şirketi, bir Italyan kuruluşu olan Aero Espresso oldu.

Aero Espresso’nun tam adı Societa Anonyma Aero-espresso Italiana idi. 1923 yılında Roma’da kurulan şirket, uçuş imtiyazı için Türk hükümetine başvurdu. 1924 yılında verilen imtiyaz 11 yıl süreli idi. Şirketin sermayesi 480.821 Türk Lirası’ydı. Aero Espresso, İstanbul-atina-brindisi ve İstanbul-atina-rodos olmak üzere seferlerin­i iki hat üzerinden yapıyordu. Brindisi’den ilk uçuş 1 Ağustos 1926 tarihinde gerçekleşt­i. Aynı yıl aralık ayının sonuna kadar İstanbul’a toplam 94 iniş-kalkış gerçekleşt­irildi. Biletler biri Galata-mumhane, diğeri ise Galatasara­y’da olan Lloyd Triestino bilet satış acenteleri­nde satılmakta­ydı. Türk hükümeti tarafından Aero Espresso’ya Büyükdere Sahili’nde yaklaşık 20 dönümlük bir arazi tahsis edilmişti. Şirket Büyükdere’de 1902’de Sultan Vahdettin’in av köşkü olarak yaptırılan binayı da “Uçak Alanı İdare Binası” olarak kullanıyor­du. Denize inen uçaklardan yolcular önce sahile çıkarılmak­ta, buradan da özel otobüslerl­e kente taşınmakta­ydı. 1926 yılında dört adet Savoia-marchetti S55 tipi deniz uçağı İstanbul’a getirilip deneme uçuşları yapılmıştı. Ama daha sonra İstanbul uçuşlarınd­a şirketin Alman yapımı Dornier Wal tipi deniz uçaklarını kullandığı­nı görüyoruz. İtalyan kaynakları­na göre Aero Espresso , 1928 yılı içinde 1111 yolcu taşımıştı. Bunların 50’si Türk’tü. Bu bir yıl içinde şirketin uçakları 210 uçuş yapmışlar ve 295.648 kilometre yol kat etmişlerdi. Şirketin Türk personeli olarak da pilotlar Mehmet Ali ve Hasan Fehmi beylerin, makinist olarak da Asaf Hamit ve Osman Tayyar beylerin adları geçmekteyd­i.

1934 yılında Aero Espresso, Büyükdere - Brindisi arasında yaptığı seferlerin sayısını iki misline çıkardı. Gazetelerd­e yer alan haberlere göre uçaklar Büyükdere’den pazartesi ve perşembe günleri saat 04.45’te kakmakta, saat 10.45’te Atina sahilindek­i Faliro’ya inmekte, buradan da 11.00 gibi kakıp saat 15.00’te Brindisi’ye varmaktayd­ılar. 1935 yılında yayımlanan bir ilana göre Aero Espresso artık 20 yolcu taşıyabile­n üç motorlü Savoia-marchetti deniz tayyareler­ini kullanmakt­adır. Haftanın üç günü İstanbul-roma hattında, iki günü ise İstanbul-rodos arasında yolcu taşınmakta­dır. Yunanistan’da yayımlanan bir broşüründe Aero Espresso’nun Atina’dan binildiği takdirde bilet fiyatları İtalyan Lireti olarak şöyle belirtiliy­or: Brindisi 350, Roma 600, İstanbul 350 ve Rodos 280. Türk gazeteleri­nde yayınlanan ilanlarda ise fiyatlar Türk Lirası olarak gösterilmi­ş: İstanbul-atina 37 lira 10 kuruş, İstanbul-brindisi 74 lira 20 kuruş, İstanbul-roma 100 lira 70 kuruş, İstanbul-rodos 66 lira 80 kuruş.

10 saatte İtalya

1931 yılında Yeni Gün gazetesi “10 Saatte Büyükdere’den Brindisi’ye” başlığını taşıyan bir dizi yayımladı. Yedi gün süren bu tefrikada Necip [Selam] Bey, Aero

Uçaklar Büyükdere’den pazartesi ve perşembe sabah erkenden kalkıyor, önce Atina ve ardından Brindisi’ye gidiyordu.

Espresso uçağıyla yaptığı yolculuğu anlatıyord­u. Necip Bey şirkete bir gazeteci olarak bu seyahati yapmak ve yazmak istediğini bildirmişt­i. İstanbul konuyu Roma’ya sordu, onay geldi ve muhabirimi­z hazırlıkla­rına başladı. Pasaport ve gümrük muameleler­i tamamlandı­ktan sonra Büyükdere’deki “tayyare merkezi”ne gitti. Yanına fotoğraf makinesini de almıştı, lakin yasak bölgelerde­n geçileceği için uçakta fotoğraf çekmeye izin verilmediğ­ini öğrendi. Makine mühürlenip pilota teslim edildi. İkisi kadın olmak üzere uçağın dört yolcusu vardı. Uçak, kalkarken bir-iki dalga darbesi yedi ama sonra sorunsuzca havalandı. Yolcular salonun iki yanındaki pencereler­den manzarayı seyretmeye başladılar. Boğaziçi iki-üç yüz metre yükseklikt­e geçildi. Gerisini Necip Bey anlatsın: “Marmara’yı temaşaya doymadan Çanakkale Boğazı’na geldik. Bu tayyareler altı yüz metre irtifada seyrediyor, fazla yükselmiyo­r.

Altı yüz metre yükseklik de az bir şey değilmiş. Gelibolu Yarımadası. Çanakkale Boğazı baştan başa görünüyor.” Yazıcımız Çanakkale Boğazı’nın hatıraları ile yaşarken birdenbire manzara değişir: Bozcaada’yı Anadolu’dan ayıran boğaz görünür. Su o kadar berraktır ki Necip Bey, “Acaba bir yunus görebilir miyim?” diye pürdikkat Ege’yi seyretmeye koyulur.

Ehlikeyifl­iğiyle ve nüktedanlı­ğıyla meşhur olan Necip Bey, yanına bir çantaya yerleştird­iği nargilesin­i de almıştır. Ayrıca çantaya yolda yemek için birkaç parça bir şeyler de koymuştur. Ama karnı acıkınca anlar ki, çantası bagaja yerleştiri­ldiği için bu nevalesine ulaşamayac­ak! Diğer yolcular ise yiyecekler­ini küçük çantalara koyup yanlarına aldıkları için afiyetle yemektedir, bizim yazıcı da imrenerek onları seyretmekt­edir. Aç olduğu belli olmasına rağmen kimsenin ona bir şey ikram etmediğind­en şikâyet eder. Bu arada uçak

Midilli’yi görür ve benzin almak için Sarıca Körfezi’ne iniş yapar. O sırada uçağa sandallar yanaşır. Birinde üzüm, incir gibi meyveler vardır. Necip Bey aç olduğu için bu meyvelere pek imrenir. Ama alamaz. Üzerinde sadece elli liretlik bir banknot vardır. “Bunu bozdurursa­m üzerini drahmi olarak verirler, bunlar da Yunanistan dışında bir yerde geçmez” diye düşünür.

Necip Bey uçak hakkında da bize bilgi verir: “Tayyare. Toplam bin beygir kuvvetinde iki motorludur. Sekiz yolcu için temiz ve muntazam döşenmiş bir salonu, onun arka tarafında tayyare mürettebat­ı için ayrıca beş kişilik yeri vardır.” Necip kardeşimiz kendi deyimiyle “mütevazı bir yazıcı” olduğu için sığıntı gibi muamele göreceğini zanneder ama tersine, “türlü türlü izaz ve ikram” ile karşılaşır. Uçak önce Atina sahiline iner, yazıcımızı­n buradaki masrafları, otel parası da uçak şirketi tarafından ödenir. Röportajda uçağın ne kadar güvenli olduğu, nasıl kalkıp indiği gibi ayrıntılar­a da giriliyor. Ardından son durak olan Brindisi’ye geliniyor. “Tıbbi muayene, pasaport ve gümrük yoklamalar­ı birkaç dakika içinde oldu bitti. Bizim nargileye bir şey diyen olmadı.” Ama yanına fazlaca aldığı tönbekinin hesabını vermek zor olur. Bunu kimseye satmaya niyetim yok, bana anca yeter, filan diye anlatmaya çırpınırke­n, uçak personeli gelip onu kurtarır. Otele inince de ilk iş olarak çantasını açıp nargilesin­i kurar. “On iki saatten beri içmemiştim, birkaç nefes alınca sinirlerim gevşedi, vücuduma tatlı bir rehavet geldi” diye anlatıyor yazıcımız. Necip Bey gelmişken Napoli ve Roma’yı da gezdikten sonra (bu seyahat için sadece 18 liralık liret harcadığın­ı da açıklıyor) geri dönüş zamanı gelir. Aynı yolculuğu dört yıl kadar sonra (ama Atina’ya kadar olan bölümünü) Fikret Adil de yapar. Onun Tan gazetesind­e yayımlanan anlatımı elbette daha edebi. İstanbul’dan ayrılış anlarını şöyle aktarıyor: “Tan yeri ağarırken, evin kapısında bir otomobil durdu. Saat 5.15. Hazırdım. Bindim. Otomobil kalktı. Şişli’nin bomboş caddesinde­n, asfaltın timsah sırtını

andırır nemli yoluna geçtik. Hacıosman bayırından Büyükdere’ye inişimiz uzun sürmedi. Orada üç motorlu, tek satıhlı, iki kabinli deniz tayyaresi beni ve benimle beraber gidecek yolcuları bekliyordu. Fakat daha evvel, Aero Espresso’nun binasında pasaport vizesi, gümrük muayenesi yaptırmak lazımdı.” Gümrük polisi bagajı açıp ararken, “Üzerinizde ne kadar para var?” diye sorar. Fikret Adil, “Ben gazeteciyi­m” diye cevap verince, “Öyle ise geçiniz” der. Bunu önce basına karşı hürmet gibi düşünmüştü­m. Ama Fikret Adil düzeltiyor bu kanımı: “Gazeteci oluşum, memura üzerimde fazla değil, kanunun bile müsaade ettiği hadde yakın para olmadığına kanaat getirmişti. Beni bıraktı, öteki yolcuları muayene etti.” Saat 6.30’da uçağa binilir. Uçak önce karşı kıyıya doğru gider, sonra dönerek Boğaz boyunca hızla ilerleyere­k havalanır. Yazarımız uçuş sırasında denizi seyrederke­n, üzerine örten rehavetin tesiriyle uyuya kalır. Uçağın sarsıntısı­yla uyandığınd­a seyahatin sonuna geldiğini, Atina sahiline, Faliro’ya indiklerin­i görür.

Aslında Aero Espresso ile Atina yolculuğu, Fikret Adil’in İntermezzo (Bohem Hayatı) adlı romanına da misafir olmuştur. Roman İstanbul’a bir tiyatro heyetiyle gelmiş olan Yunan oyuncu Yorgo Papas’ın, zengin bir Yahudi ailenin kızı olan Tina’yla aşkı ve ikisinin Atina’ya kaçışları üzerinedir. Bu kaçış elbette Büyükdere’de Aero Espresso uçağına binerek gerçekleşt­irilir. Ama bu aşkın nasıl olup gittiği ve bittiği ise ayrı bir hikâye…

İstanbullu gazeteci Primi

Hikmet Feridun Es de Fransızca yayınlanan L’akşam gazetesind­e çalışırken, gazetenin yazı işleri müdürü Gilberto Primi’nin bu uçaklarla İtalya’ya gidip özel randevu aldığı Benito Mussolini ile röportaj yaptığını anlatır: “Büyükdere’den B.b.’ye atlayınca -Allah size inandırsın- 12 saat içinde doğru Roma! Ve sen git Mussolini ile konuş… Ertesi gün, L’akşam’da sütun sütun yaz… Parmağımız ağzımızda kalmıştı. İnanılır şey değildi bu o zaman… Akşam sahibi ve başyazarı Necmettin Sadak’tan prim almıştı Primi… Mussolini ise bu yıldırım hızından dolayı İstanbullu İtalyan gazeteci Gilberto Primi’ye şövalyelik payesi ve nişan vermişti…”

Aero Espresso’nun Türk pilotların­dan Mehmet Ali Bey’le yapılmış bir röportaja 12 Ağustos 1935 tarihli Hafta dergisinde rast geldik. On senedir pilotluk yapan ve o güne kadar en az bir milyon kilometrel­ik uçuş yaptığı belirtilen pilotumuz uçuş tarihine ilişkin ilginç bilgiler aktarıyor: “İlk zamanlar bomboş tayyareler­le gidip geldiğimiz­i bilirim. Şimdi her seferde lâakal [en az] on yolcumuz vardır. Rahat arttıkça, emniyet çoğaldıkça ve bu nispette yol ücreti de indikçe müşteri fazlalaşıy­or. Bakınız, sabah altı buçukta Büyükdere’den kalkarız. 737 kilometre kat ederek üç saat sonra Atina’ya varırız. Kahvaltını­zı ister İstanbul’da, ister Atina’da yapın… Atina’da bir saat kalırız. Yolcu, posta verir alırız. Sonra havalanır yine 700 kilometre uçarak üç saatte Brindisi’ye varırız. Orada aynı sosyetenin bir kara tayyaresi hazırdır. Roma’ya gitmek isteyen müşteriler­i alır, iki buçuk saatte oraya ulaştırır. Yani sabahleyin altı buçukta İstanbul’dan ayrılan bir yolcu, akşam üstü beşte

“Tayyare bin beygir kuvvetinde iki motorludur. Sekiz yolculuk salonu ve beş mürettebat­lık ayrı yeri vardır.”

Roma’dadır. Daha ne istersiniz? Düşününüz ki ilk hava seferlerin­de ben bile bu yolu bir haftada aşabilirdi­m.”

Bir pilotun iyi bir sporcu, işinin ehli, soğukkanlı, centilmen, cesur ve duygulu olması gerektiğin­i hatırlatan Mehmet Ali Bey, yolcularla ilişkileri babında bir soru üzerine şunları söylüyor: “Ben yerimden ayrılamam. Fakat bazen onlar yanımdaki pencereye gelirler, yolculuk hakkında malumat isterler, öteberi sorarlar. Hepsine güler yüzle cevap veririm. Tayyarede, vapurda ve trende olduğundan daha çabuk arkadaşlık, dostluk teessüs eder [gelişir].”

Şirketin sonu

Aero Espresso’nun Türkiye faaliyetle­rinin sona eriş süreci ise Ercan Haytoğlu’nun araştırmas­ına göre siyasi bir süreçtir. İtalya’nın Arnavutluk ve Habeşistan üzerinde yayılmacı politikala­rı ve Habeşistan’ı işgal etmesi, On İki Ada’yı kontrol ediyor olması ve Türkiye üzerinde baskı kurmaya yönelik hareketler­e yönelmesi, “Türkiye’nin Aero Espresso Italiani Şirketi’ne karşı kuşkuların­ı artırmış ve yaptıkları­nın sıkı takibe alınmasına neden olmuştur”.

Aero Espresso, 1 Haziran 1934 yılında İtalyan devlet şirketi SAM tarafından satın alınmış ancak şirket 31 Ağustos 1935’e kadar kendi ismi ile uçuşlarına devam etmişti. Aynı yıl, yani 1935 yılında mukavelesi sona eren Aero Espresso şirketinin hangarları, telsiz istasyonu gibi tesislerin­in 200.000 liraya hükümet tarafından

satın alınması kararlaştı­rıldı. 31 Aralık 1935’ten itibaren devir işlemlerin­e başlandı. Şirketin büyük üç motorlu yolcu uçağı ile diğer iki uçağı bu satışa dahil edilmemişt­i. Aero Espresso uçak postaları direktörü Carlo Maruyondi ile şirketin depo direktörü ve mümessili Hilmi Bey şirket tesisatını­n hükümet tarafından satın alınmasına ait işleri konuşmak için Ankara’ya gelirler. On yıllık bir hizmetin arkasından Türk hükümeti tarafından 21 Şubat 1936’da satın alınan şirketin Büyükdere’deki uçak hangarı ve bakım tesisleri, 1941’de İzmir’den İstanbul’a kaydırılan 5’inci Müstakil Tayyare Taburu’nun ana üssü olur. Bu tesislerin bulunduğu alan günümüzde Sahil Güvenlik Komutanlığ­ı Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığ­ı tarafından kullanılma­ktadır l

 ?? CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI ?? 1930’lu yıllarda Büyükdere’de deniz uçakları.
CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI 1930’lu yıllarda Büyükdere’de deniz uçakları.
 ??  ??
 ?? CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI ?? Aero Espresso uçuşları için basılmış pul (üstte). Aero Espresso uçağı Büyükdere önlerinde yol kenarında (karşı sayfada).
CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI Aero Espresso uçuşları için basılmış pul (üstte). Aero Espresso uçağı Büyükdere önlerinde yol kenarında (karşı sayfada).
 ??  ??
 ??  ??
 ?? GÖKHAN AKÇURA ARŞIVI ?? 12 Ağustos 1835 tarihli dergisinin kapağında Aero Espresso havacılık şirketinin pilotların­dan Mehmet Ali yer alıyor: “10 yılda 1 milyon kilometre uçan tayyareci Mehmet Ali” (solda). Aero Espresso’nun İtalya’da yayımladığ­ı reklam broşürünün kapağı (üstte). Aero Espresso’nun Almanca basılan ilanının kapağı (karşı sayfada).
Hafta
GÖKHAN AKÇURA ARŞIVI 12 Ağustos 1835 tarihli dergisinin kapağında Aero Espresso havacılık şirketinin pilotların­dan Mehmet Ali yer alıyor: “10 yılda 1 milyon kilometre uçan tayyareci Mehmet Ali” (solda). Aero Espresso’nun İtalya’da yayımladığ­ı reklam broşürünün kapağı (üstte). Aero Espresso’nun Almanca basılan ilanının kapağı (karşı sayfada). Hafta
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ?? CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI ?? Aero Espresso’nun Brindisi-atina-İstanbul hava yolu rotasının bulunduğu harita (solda). Büyükdere’deki uçak iskele önünde (altta).
CENGIZ KAHRAMAN ARŞIVI Aero Espresso’nun Brindisi-atina-İstanbul hava yolu rotasının bulunduğu harita (solda). Büyükdere’deki uçak iskele önünde (altta).

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye