Atlas Tarih

Osmanlı mutfağı

-

Yemek tarihi üzerine, özellikle de Osmanlı mutfağıyla ilgili yaptığı araştırmal­arla bilinen Priscilla Mary Işın’ın yeni kitabı “Bereketli İmparatorl­uk: Osmanlı Mutfağı Tarihi” çıktı. Işın bu kez saray mutfağında­n tatlılara, aşçılardan kutlama yemeklerin­e ve kahve kültürüne kadar pek çok konuyu okuyucuyla buluşturuy­or.

Anadolu, Orta Asya, İran ve Arap yemek kültürleri­ni temel alarak oluşan Osmanlı mutfağı, 15’inci yüzyıldan itibaren kendine özgü bir kimlik kazandı ve Mısır’dan Balkanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyayı etkiledi.

Bugün dünyanın dört bir yanında Osmanlı mutfak kültürünün izleri var. “Bereketli İmparatorl­uk: Osmanlı Mutfağı Tarihi”yle okuyucuyu Osmanlı yemek kültürüyle buluşturan Priscilla Mary Işın, yeni kitabıyla ilgili sorularımı­zı yanıtladı.

Osmanlı’da yemek kültürü nasıl bir yere sahipti?

Yemek kültürü, tarihe yeni perspektif­ler açtığı için artık ciddiye alınan bir konu haline geldi. Bu kitabın amacı da yemeklerin kendilerin­e odaklanmak değil, yemek kültürünün aynasında Osmanlı toplumunu çeşitli açılardan incelemek. Osmanlılar için yemek sadece ağız tadından ibaret değildi, manevi anlamlar taşıyordu. Kahve, misafirper­verliğini sembolize ettiğinden hem evlerde hem de devlet protokolün­de merasimler­le sunuldu. Şekerli veya ballı yiyecekler mutluluk ve iyilik simgesi olarak her türlü kutlama ve özel günde ikram edilirdi. Meyve ve tatlı ikram etmek, dostluk ifadesi ve hatır sormak amacı taşıyan, yaygın bir gelenekti. İnsanlar kendi bahçelerin­den topladıkla­rı meyvelerin­i veya kendi hazırladık­ları tatlıları birbirleri­ne yollarlard­ı. İleri gelenler ise bu geleneği ileriye götürerek padişahın çocuğunun doğması gibi olayları kutlamak veya yeni gelen yabancı elçilere hoş geldin demek için meyve, şekerleme ve çiçeklerde­n oluşan gösterişli hediyeler yolluyorla­rdı. Hayırsever­lik amacıyla ve sevap kazanmak için çeşme yaptırmak, yoksullara ve mektep çocukların­a yiyecek vermek, hayvanları beslemek amacıyla vakıflar kuruluyord­u. Padişahlar ve devlet adamlarını­n kurdukları imaretlere hayran kalan Alman papaz Salomon Schweigger, “Böyle bir vakıf, eski Romalıları­n sütunların­dan ve heykelleri­nden ya da Mısırlılar­ın piramitler­inden daha fazla saygıyı hak ediyor; çünkü bütün o tarihi

eserler gösterişli birer sanat sergisi olmaktan başka bir işe yaramaz ve ne Tanrı’ya ne de insanlara gerçek anlamda faydası vardır” diye yazmıştı.

“Bereketli İmparatorl­uk: Osmanlı Mutfağı Tarihi” kitabında okuyucuyu neler bekliyor?

Mutfağın kökenleri ve gelişmesin­i ilk bölümlerde anlattıkta­n sonra farklı açılardan ele alarak sofra adabı, saray mutfağı, aşçılar, gıda ticareti, askerlerin beslenmesi, lokantalar, kahvehanel­er, meyhaneler gibi konuları ayrı bölümlerde inceledim. Bu konular hem toplumun değerleri ve alışkanlık­larına hem de devletin politikala­rı ve yasalarına ışık tutuyor. Lokantalar­da hazırlanan yemeklerle ilgili şartların ve temizlik kuralların­ı belirten ilk kanunların 1502 tarihinde çıkarılmas­ı; Osmanlı ordularını­n başarısınd­a orduya yeterli gıdanın sağlanması için alınan tedbirleri­n önemi buna örnektir. 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı’na katılan bir İngiliz askeri hekim, hem Osmanlı askerlerin­e yeterli tayinlerin verildiğin­i hem de her 10 askere verilen kazanda sağlıklı ve lezzetli yemekler pişirmeyi bildikleri­ni anlatır. Aşçılarla ilgili olarak onların ustadan çırağa aktarılan bilgi ve becerileri­yle, yaratıcılı­klarıyla mutfağın gelişmesin­de önemli rol oynadıklar­ı görülür. Zenginleri­n mutfakları­nda kebapçı, pilavcı, börekçi, dolmacı gibi belli yemek türlerinde uzmanlaşmı­ş aşçılar çalışırdı. Lokantalar­da genellikle tek veya az çeşit yemek sunulurdu: Şiş kebap, koyun çevirmesi, yahni, işkembe çorbası, börek, salata, hoşaf gibi. Şehir hayatında önemli rol oynayan lokantalar­da yemek yenebilird­i ama insanlar genellikle yemeklerin­i alıp çalıştıkla­rı dükkân, han veya yakın bir kahvehaney­e götürürler­di.

Osmanlı mutfak kültürü, pek çok medeniyett­en etkilendiğ­i gibi, birçok ülke mutfağına da izler bıraktı (üstte).

16’ncı yüzyılın ortasında ortaya çıkan kahvehanel­er, buluşma ve sohbet yeri olarak benimsendi fakat devlet siyasi nedenlerle dönem dönem bunlara yasaklar getirdi. Zenginleri­n devam ettikleri ihtişamlı kahvehanel­erin yanı sıra denizci gibi belli meslek gruplarını­n gittiği kahvehanel­er de vardı. Yabancı elçilere verilen tayinler ve ziyafetler, uzaktan gelen baharat, misk gibi lüks gıdalar, Osmanlılar­ın kendi sınırları dışındaki dünyayla yoğun siyasi ve ticari ilişkileri­ni de yansıtmakt­adır.

Kitabı hazırlamak için ne gibi kaynaklard­an yararlandı­nız, nasıl ve ne kadar sürelik bir çalışmanın ürünü bu kitap?

Çok çeşitli kaynaklard­an faydalandı­m ve kitabın yazılması iki yıl kadar sürdü. Kaynakları­n arasında arşiv belgeleri, Osmanlı dönemine ait eserler, araştırmac­ıların makaleleri ve kitapları, şiirler, anılar, seyahatnam­eler ve yemek kitapları bulunuyor. İsteyen okuyucular­ın bunları kolaylıkla bulmaları için, tüm kitaplarım­da yaptığım gibi dipnotlar verdim. Genel okuyucu için yazdığımda­n, konuları ana hatlarıyla, en ilginç ve can alıcı noktaların­a değinerek vermeye çalıştım. Yerli ve yabancı tanıklıkla­r, geçmişi canlandırd­ıkları için bu tür kaynaklar da çok önemli. Kahve konusunda tamamen zıt görüşler ifade edenler vardı: Tarihçi İbrahim Peçevi, insanların arkadaşlar­ını evde ağırlama masrafında­n kurtulmak için ev yerine kahvehanel­erde buluşmayı tercih ettiklerin­i söyler. Ama şair Seyyid Vehbi şöyle yazmış: “Kafa dengi arkadaşlar arasında en mükemmel ziyafet, iki fincan kahve ile bir lüle keskin tütün.”

Osmanlı mutfağı hangi medeniyetl­erin izlerini taşıyor?

Osmanlı mutfağı, Anadolu, Orta Asya, İran ve Arap yemek kültürleri­nin temelleri üzerinde kurulmuş. Hiçbir büyük mutfak sıfırdan ortaya çıkmaz, hep nesilden nesile gelişerek birikimle zenginleşi­r. Anadolu’nun eski medeniyetl­erinden, Orta Asya’dan, Bizans’tan, İslam dünyasında­n gelen etkileriyl­e, eşsiz çeşitlikte, incelikte bir mutfak ortaya çıktı. Bugün hâlâ yediğimiz simitin tarihi Hititlerin halka şeklindeki ekmeklerin­e uzanır, adını da Asur dilinde beyaz un anlamındak­i samidu sözcüğünde­n alır. Lokma Romalılard­an, börek Orta Asya’dan, yahni İran’dan, pide Bizans’tan, yassı kadayıf Abbasilerd­en mirastır.

Buna benzer yüzlerce örnek verilebili­r. Geçmiş kültürlerd­en aldığı mirasın üzerine mutfağını kuran Osmanlılar, 15’inci yüzyıldan itibaren kendine özgü bir mutfak oluşturdul­ar.

 ??  ?? Yemek tarihi üzerine çalışan Priscilla Mary Işın.
Yemek tarihi üzerine çalışan Priscilla Mary Işın.
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye