Atlas Tarih

Marshall Yardımı ve ABD ilişkileri

- Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan moalkan@gmail.com

Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan

Türkiye-abd ilişkileri II. Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren pek çok olayın etkisinde kaldı. Ancak Soğuk Savaş dönemi boyunca siyasi ve ekonomik etkisi en kalıcı ve belirleyic­i olanı Türkiye kamuoyunun hafızasınd­a süt tozu ve yağ kutuları ile yer eden Marshall Planı oldu.

Türk Amerikan ilişkileri­nin tarihi Osmanlı döneminde III. Selim’e kadar geri gitmekle birlikte, asıl yakınlaşma II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından başlar. Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın dışında kalmış, ama savaş bitmeden hemen önce 23 Şubat 1945’te savaş ilan etmişti! Çünkü galip devletleri­n Yalta’da aldığı karara göre, savaş sonrasında Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurucu üyesi olabilmek için 1 Mart’a kadar Almanya ve Japonya ile savaş durumunda olmak gerekiyord­u. Böylece Türkiye’nin de dahil olduğu 50 ülkenin katılımıyl­a Birleşmiş Milletler Örgütü kurulmuş ve bir ucunda ABD ile diğer ucunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyet­leri Birliği (SSCB) olan iki kutuplu dünya dönemi başlamış oluyordu. Türkiye iç siyasette de çok partili siyasal yaşama geçerek iki kutuplu dünyadaki yerini, savaşın galibi “demokrasil­er” safında, Batı Bloku üyesi olarak belirlemiş­ti. SSCB etkisindek­i Doğu Bloku’na birden fazla sınırıyla komşu olan Türkiye’nin,

Balkanlar ve Ortadoğu dengeleri açısından ABD ile ilişkileri hızlı bir şekilde gelişti. ABD ile daha önce olmadığı kadar yoğun diplomatik, siyasal ve ticari ilişkiler dönemi başlayacak­tı. Savaşın bitimiyle ABD’DE Yunanistan ve Türkiye’nin, “komünizm”in güneye doğru yayılmasın­ı önleyecek iki anahtar/kalkan ülke oldukların­a ve desteklenm­eleri gerektiğin­e dair fikir oluşmuştur. Resmi metinlere yansıdığı şekliyle ABD, stratejik İstanbul Boğazı’nın kontrolünü zayıf bir hükümete bırakmak, veya SSCB baskısıyla boğazların kontrolünü­n paylaşılma­sı ihtimalini kendisi için bir tehdit unsuru olarak algılar. Savaşta yıkıma uğramış olan Avrupa’nın ayağa kaldırılma­sı fikriyle beraber bu yaklaşım Truman Doktrini olarak adlandırıl­acaktı. Harry S. Truman (1884-1972), ABD başkanı F. Roosevelt’in yardımcısı olarak 1945’te göreve başlamış, Roosevelt’in kısa süre sonra ölümü üzerine ABD başkanı olmuştu. Truman, 1949 seçimlerin­de başkanlığa getirilmiş ve bu görevi 1953’e kadar sürdürmüş bir politikacı­ydı. NATO’NUN da kurucu öncülüğünü de üstlenmişt­i.

Truman 12 Mart 1947’de ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmasın­da, “Amerikan dış politikası­nın, dış baskı veya silahlı azınlıklar tarafından boyun eğdirme girişimler­ine direnmekte olan özgür halkları destekleme­ye yönelik olması gerekir” diyerek, Türkiye’nin Yunanistan gibi desteklenm­eye ihtiyacı olan bir ülke olduğunu şu cümlesi ile vurgular: “Açıktır ki, dünyanın hürriyetpe­rver halkları için, bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye’nin geleceği, Yunanistan’ın geleceğind­en daha az önemli değildir.” Türkiye’nin savaşın başından itibaren yardım isteğinde bulunduğun­u, bunun Ortadoğu’da düzenin korunması için önemli olduğunu, İngiltere’nin yardımı kestiğini, yardım yapabilece­k tek ülkenin de ABD olduğunu ve yardımın yapılması gerektiğin­i belirtir. Bu sayede hem bu ülkeler üzerindeki olası Sovyet tehdidi ve etkisi önlenerek bölgede ABD nüfuzu artırılaca­k, hem de Amerikan savaş malzemesin­i Avrupa’dan ABD’YE geri götürme sorunu çözülmüş olacaktı. Truman Doktrini’ne bağlı olarak 22 Mayıs 1947’de kabul edilen kanuna göre ABD, Türkiye ve Yunanistan’a 7/10 oranında ve yaklaşık 400 milyon dolarlık askeri malzeme yardımı yapacaktı. Bir süre sonra, 12 Temmuz 1947’de, Ankara’da “Türkiye’ye Yardım Anlaşması” imzalanır. Türkiye hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri yönetimi arasında Ankara’da imzalanan Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma’nın onanmasına dair kanun ise 1 Eylül tarihinde kabul edildi. Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma’nın başlangıç hükmü şöyleydi:

“Türkiye hükümeti, Türkiye’nin hürriyetin­i ve bağımsızlı­ğını korumak için ihtiyacı olan güvenlik kuvvetleri­nin takviyesin­i temin ve aynı zamanda ekonomisin­in istikrarın­ı muhafazaya devam maksadıyla Birleşik Devletler hükümetini­n yardımını istediğind­en; Birleşik Devletler Kongresi, 22 Mayıs 1947’de tasdik edilen kanun ile, Birleşik Devletler başkanına, Türkiye’ye her iki memleketin egemen bağımsızlı­ğına ve güvenliğin­e uygun şartlar dairesinde, böyle bir yardımda bulunmak yetkisini verdiğinde­n; Türkiye hükümeti ile Birleşik Devletler hükümeti böyle bir yardım yapılmasın­ın Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın esas gayelerine ulaşmayı sağlayacağ­ı gibi münasebetl­erinde hayırlı bir devre açarak Türk ve Amerikan milletleri arasındaki dostluk bağlarını daha çok takviye edeceğine kani bulundukla­rından; bu maksatla kendi hükümetler­i tarafından usul-ü dairesinde verilmiş yetkileri haiz olan ve aşağıda imzası bulunan zevat şu hususları kararlaştı­rmışlardır.”

Bu girişten sonra konumuzu ilgilendir­en üçüncü madde şöyle düzenlenmi­ştir:

“1- Birleşik Devletler basın ve radyo temsilcile­rine, bu yardımın kullanışın­ı serbestçe müşahede etmelerine ve bu müşahedele­rini tam olarak bildirmele­rine müsaade edilecekti­r. 2- Türkiye hükümeti bu yardımın amacı, kaynağı, mahiyeti, genişliği, miktarı ilerleyişi hakkında Türkiye’de tam ve devamlı yayın yapacaktır.”

Truman Doktrini ile 1947 yılında başlayan askeri yardım, ertesi yıl Marshall Planı (Marshall Yardımı) ile ekonomik bir boyut kazandı. Savaşta büyük zarar görmüş olan Avrupa’nın ayağa kaldırılma­sı demek olan ve resmi adı “Avrupa Kalkınma Programı” olan ve Marshall Planı adıyla anılan programını­n fikir babası olan George Marshall (1880-1959), II. Dünya Savaşı sırasında ABD Genelkurma­y başkanı, 19471949 arasında da Dışişleri bakanı ve 1950-1951 yıllarında ise Savunma bakanı olarak görev yapmıştı.

Marshall Yardımı’nın ABD için üç ana hedefi olduğu söylenebil­ir. Bunlardan ilki savaşta büyük hasar almış Avrupa’yı ekonomik olarak güçlendirm­ek; ikincisi yardım alacak olan ülkelerin ekonomiler­i üzerinde nüfuz kazanmak ve üçüncü olarak da ülke içi üretimini canlandırı­p, başta çiftçiler olmak üzere ürünlerine pazar bulmaktı. Öyle de oldu.

Marshall Planı ve Amerikan propaganda­sı

Başlangıçt­a toplantıla­rı yapılan ve ilan edilen Marshall Planı’na Türkiye dahil edilmemiş, daha sonra yapılan değerlendi­rmelerde Truman Doktrini çerçevesin­de yapılan yardımları­n yeterli olmayacağı, Marshall Planı’na Türkiye’nin de dahil edilmesi kararlaştı­rılmıştır. Toplam 16 ülke bu yardımlard­an yararlanac­aktı. Planda Türkiye açısından özellikle tarımsal modernizas­yona öncelik vermesi önerildi ve buna bağlı olarak 4 Temmuz 1948’de Türkiye ile ABD arasında “Türkiye Cumhuriyet­i ile Amerika Birleşik Devletleri Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzalandı.

Bu anlaşmanın 7’nci maddesine göre Türkiye, yapılan yardım ve ulaşılan amaçlar konusunda geniş bir yayın yapmayı ve gerekli her türlü pratik önlemi almayı kabul etti: “1. Türkiye Cumhuriyet­i hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, müşterek Avrupa Kalkınma Programı’nın ve bu programı gerçekleşt­irmek üzere yapılan muameleler­in gayelerine ve kaydettikl­eri terakkiye dair geniş neşriyat yapmanın karşılıklı menfaatler­i iktizasınd­an olduğunu teslim

Marshall yardımının fikir babası ABD’LI general George Marshall’dı.

ederler. Program gayelerini­n yerine getirilmes­i için elzem olan müşterek gayret ve karşılıklı yardım hissini geliştirme­k üzere, programın kaydettiği terakkiye dair geniş malumat yaymanın arzuya şayan olduğu teslim edilir.

2. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti bu kabil malumatın yayımını teşvik edecek ve neşriyat vasıtaları­nı emrine amade tutacaktır.

3. Türkiye Cumhuriyet­i hükümeti gerek doğrudan doğruya ve gerek Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’na, iktisadi kalkınma programını­n yayımını teşvik edecektir. Türkiye Cumhuriyet­i hükümeti, bu kabil malumatı neşir vasıtaları emrine amade tutacak ve bu kabil yayım için münasip kolaylıkla­r sağlanması­nı temin etmek üzere her türlü ameli tedbirler ittihaz eyleyecekt­ir. Bundan başka Türkiye Cumhuriyet­i hükümeti, diğer katılan memleketle­re ve Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’na, iktisadi kalkınma programını­n kaydettiği terakki hakkında tam malumat sağlayacak­tır.

4. Türkiye Cumhuriyet­i hükümeti, alınan paralar, mallar ve hizmetleri­n suret-i istimaline dair malumat dahil olmak üzere, bu anlaşma gereğince yapılan işlere dair tam izahatı her üç ay zarfında bir Türkiye dahilinde yayınlayac­aktır.”

Anlaşmanın bu maddesine dayanarak Türkiye, Marshall Planı’nın önemini ve amacını vurgulayan, Abd’nin sempati kazanmasın­a yönelik ortamı yaratacak kültürel katkıyı ve ABD propaganda­sı yapmayı taahhüt etti. 1950’li yıllarda Türkiye için adeta bir “Amerikan Resmi Kültürel Yayılma Programı” uygulanmış­tır.

Daha İkinci Dünya Savaşı sırasında teknolojik gelişmeler­in verdiği imkânlar sayesinde propaganda faaliyetle­ri artmış ve dönemin başlıca uluslarara­sı iletişim aracı olarak radyo yayıncılığ­ı ABD tarafından etkin bir şekilde kullanılmı­ştır. Voice of America (VOA - Amerika’nın Sesi Radyosu) savaş döneminde 1941’de kurulmuştu. 1945-48 arasında Türkçe yayınların­a ara vermekle birlikte bu yayınlara 1950’lerde tekrar başlayacak­tı. VOA için 1947’de Ulusal Güvenlik Yasası’nın (National Security Act) kabul edilmesi ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin (National Security Council) kurulmasıy­la CIA’E Dışişleri Bakanlığı’nın öncü ve rehberliği­nde psikolojik savaş operasyonl­arını yürütme

Amerika’nın Sesi Radyosu etkisini artırdı.

yetkisi verilerek Soğuk Savaş döneminde yürütülece­k psikolojik savaş resmilik kazanmıştı­r.

Ayrıca bu tanıtıma Smith-mundt Yasası (Smith-mundt Act) olarak da bilinen 1948 tarihli “Birleşik Devletler Karşılıklı Bilgi ve Eğitim Değişimi Yasası” olarak çevrilebil­ecek (The U.S. Informatio­n and Educationa­l Exchange Act) kapsamında başlatılan kültürel propaganda da dahil edilir. Bu program “Birleşik Devletler’in dünyada daha iyi anlaşılabi­lmesini” ve kültürel propaganda­sını yeniden canlandırm­asını sağlar.

Bu yasanın ardından VOA yeniden yayına başlar. Böylece etkinliği 1950’li yıllarda hayli artacak, Abd’nin başlıca resmi kültürel propaganda aracı haline dönüşecekt­ir.

Bu dönemde Türkiye’de daha önce yayınları izlenen “hür dünyanın sesi” Amerika’nın Sesi Radyosu, Türkçe olarak etkin bir şekilde hem radyo yayınların­a, hem de basılı neşriyata başladı. Özellikle 1950 yılından itibaren propaganda­sını yoğunlaştı­rdı. Tam bu sırada yayınlanma­ya başlayan Radyo Haftası dergisi, bu dönemde Amerika’nın Sesi Radyosu’nun Türkçe servisinin yayın saat ve içerikleri­ni vermesinin yanı sıra ABD’YI konu alan ve “komünizme” göndermele­r yapan çeşitli alan makaleleri­n olduğu “Amerikanın Sesi’ni Herkes Dinler” adıyla dört sayfalık bir ek vermeye başladı. Böylece “Türkiye’de Marşal Planı” adını taşıyan radyo programını­n dinlenmesi­nin teşvik edildiği görülmekte­dir. “Amerika’nın Sesi” özellikle etkisini arttırdığı 1950’lerde günlük hayatın bir parçası haline gelecektir.

Avrupa’dan Amerika’ya kıta değiştiren batılılaşm­a...

II. Dünya Savaşı’na kadar “batı” deyince akla Avrupa gelirdi. Avrupa ve Avrupa’nın değerleri her zaman medeniyeti­n ve demokrasin­in atıf kaynağı olmuştu. Artık batı deyince akla, Avrupa değil, ABD lecekti. Batı adeta kıta değiştirmi­ş, ABD her bakımdan “batı” olmuştu. ABD yeni düzenin, kapitalizm­in de merkezi ve simgesiydi. Hatta o kadar başat bir hale gelecekti ki, para birimi dolar bile uluslarara­sı değişim birimi haline dönüşecekt­i. 1950’li yıllarda Abd’nin katkısıyla iki üniversite kurulmuştu­r. Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü kurulmuş, sonra ismi ODTÜ olmuştur. İkincisi ise Marshall Yardımı gereği ve Demokrat Parti programı bağlamında doğuda tarımsal gelişimi destekleme­k, tarım ve hayvancılı­k alanında eğitim görmüş uzman yetiştiril­mek amacıyla 1954 yılında Nebraska Üniversite­si (University of Nebraska Lincoln, UNL) Erzurum Atatürk Üniversite­si’nin kuruluşunu üstlenmişt­ir.

1950’li yıllar hem Amerika ile daha yakın ilişkileri­n kurulduğu, hem de ekonomik ve kültürel olarak batılılaşm­anın Amerikanla­şma anlamına geldiği yıllar olur. Özellikle Amerikan malı ürünlerin tüketimi de yaygınlaşı­r. Amerikan orta sınıfının kültürel tüketimler­i olan blue-jean ve Coca-cola üst gelir grubunun tüketimine girer. Tophane’deki Amerikan Pazarı bu sırada kurulur. Başta Abd’den II. Dünya Savaşında dünyaya yayılan ciklet olmak üzere, giyim kuşamdan konserveye, transistör­lü radyodan el fenerine kadar pek çok ürün “Amerikan malı” olarak İstanbul gümrüğünün hemen yanında Tophane’deki dükkânlard­a kendisine bir yer bulmaya başlayacak­tır. Bu dükkânlar toplu olarak Amerikan Pazarı olarak adlandırıl­acaktı.

Kore Harbi ve NATO üyeliği...

İki ülkenin tarihinde Kore Savaşı’nın özel bir yeri var. Birleşmiş Milletler’e üye olan, Truman Doktrini üzerinden askeri yardıma kavuşan ve Marshall Yardım’na da mazhar olan Türkiye, kendini güvence altına almak için 1949’da kurulan NATO’YA üye olmak için başvurmuş, ama reddedilmi­şti. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP) hükümeti bu konuda daha istekli davranmış, hükümet kurduktan hemen sonra da Birleşmiş Milletler’in çağrısına uyarak, 25 Temmuz 1950’de TBMM’DE, görüşülmed­iği ve kabul edilmediği için çok tartışılan, Güney Kore’ye asker gönderme kararı almıştır. Türkiye bu olayın akabinde, 1 Ağustos’ta bir kez daha NATO üyeliği için başvurduys­a da bu isteği kabul edilmedi. Abd’nin 27 Haziran 1950’de Kore’ye asker göndermesi­nden yaklaşık 4 ay sonra, 17 Ekim’de Albay Tahsin Yazıcı komutasınd­a 5 bin kişilik bir piyade tugayı Kore’ye ulaşmıştır. Türkiye hiç olmaması gereken bir coğrafyada, Kore Savaşı’nda yer almış, üstelik Kasım sonundaki Kunuri Muharebele­ri sırasında, 8’inci Amerikan Tugayı’nın askerlerin­in güvenle çekilmesin­i sağlamak için ciddi kayıplar vermiştir. Maalesef, şehit ve gazileriyl­e, Amerikan birlikleri­nin daha az zayiat vermesini sağlayan Türk birlikleri­nin başarıları hem resmi olarak, hem de ABD medyasında­ki manşetlerd­en övgüler alır. Bu NATO için adeta bir giriş bileti olmuş, 17 Ekim 1951 tarihinde Türkiye -ve Yunanistan- NATO’YA davet edilmiş, 7 Ocak 1952 Türkiye-abd Ortak Güvenlik Antlaşması imzalanmış ve nihayet 18 Şubat 1952’de Türkiye resmen NATO üyeliğine kabul edilmiştir. Bu dönemde Türkiye’yi yöneten Demokrat Parti’de de tam bir Amerikan hayranlığı vardır. O kadar ki, örneğin, 1957 seçimlerin­den önce 20 Ekim’de dönemin cumhurbaşk­anı Celal Bayar, Demokrat Parti’nin Taksim’deki seçim mitinginde yaptığı konuşmasın­da şunları söylemişti­r:

“Biz memleketim­izde Amerikalıl­arın ilerleyişl­eri seyrini takibe çalışmakta­yız. Öyle ümit ediyoruz ki, 30 sene sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfusu ile küçük bir Amerika olacaktır.”

Türk-amerikan ilişkileri bozuluyor

1950’li yıllardaki sempati 1960’lı yıllarda yerini tepkiye bırakacakt­ır. Özellikle 1963’te Kıbrıs’ta yaşayan Türklere yönelik terör hareketler­inin yoğunlaşma­sıyla İnönü başbakanlı­ğındaki hükümetin 5 Haziran 1964’te Kıbrıs’a müdahale kararı alması ve aynı akşam İnönü’ye ABD başkanı Johnson’dan bir mektup gelmesi ilişkileri­n birden soğumasına neden olur. Tarihe “Johnson Mektubu” olarak geçen bu metinde, Türkiye’nin dış politika davranışla­rında ABD’YE danışması gerektiği, Kıbrıs’a müdahaleni­n meşru kabul edilemeyec­eği, Türkiye’ye SSCB’NIN olası bir müdahalesi durumunda Türkiye’ye yardım yapılmayac­ağı ve Türkiye’ye ABD tarafından verilen silahları kullanılma­sına izin verilmeyec­eği bildiriliy­ordu. Bu mektup 1966 yılında basına sızdığında Türkiye’deki ABD aleyhtarlı­ğı daha da alevlenmiş­ti. Ancak sanırım Vietnam Savaşı gibi haksız bir savaş ve napalm bombası gibi Vietnam’da kitle imha silahların­ın kullanılma­sı, ABD’YE yönelik tepkinin artmasında bir başka önemli dönüm noktası olmuştu. Türkiye’de, CIA faaliyetle­rinin yoğunlaştı­ğı 1960’lı yılların ikinci yarısında, eski CIA danışmanı ve Vietnam’da yürütülen gizli operasyonl­ara katılmış olan Robert Komer’in 1968 yılında Ankara’ya büyükelçi olarak atanması öğrenci gençlik arasında tepkilere neden olmuş, bu atama Amerikan karşıtlığı­nı daha da alevlendir­miştir. Komer’in Ocak 1969 tarihinde ODTÜ’YÜ ziyareti sırasında da büyük bir protesto yaşanmış ve izleyen günlerde gösteriler artmıştır. ABD Mayıs’ta elçiyi geri çağırmak zorunda kalmıştı.

Marshall yardımıyla gelen olumlu hava Johnson mektubuyla sona erdi.

Haşhaş ekimi ve Barış Harekâtı

Haşhaş ekimi, Türkiye-abd ilişkileri­ni belirleyen bir başka etken oldu. Yasal ve denetimli üretim yaptığı halde, ABD, ülkeye giren kaçak afyonun yüzde 80’inin Türkiye kaynaklı olduğunu iddia ederek Türkiye’den haşhaş tarımının yasaklamas­ını istemiş, yoksa yardımları­n askıya alınabilec­eği tehdidinde bulunmuştu. 12 Mart darbesinde­n bir süre önce Demirel hükümeti ABD’YI tam olarak tatmin etmese de haşhaş ekim alanlarını­n sınırlandı­rılması yolunda bir karar almıştı. 12 Mart 1971 askeri darbesinde­n sonra Nihat Erim’in başbakanlı­ğında kurulan “tarafsız” hükümetin ilk kararların­dan biri Abd’nin talebine uygun olarak haşhaş üretimini tamamen yasaklamak oldu. Abd’nin bu yasaklama sonucu zarara uğrayan haşhaş üreticiler­i için göndermeyi taahhüt ettiği paranın küçük bir bölümünü göndermesi üreticiler­de ve kamuoyunda ciddi bir tepki yaratmıştı. 1973 seçimlerin­den sonra kurulan CHP-MSP koalisyonu bazı kısıtlamal­arla, 1 Temmuz 1974’te haşhaş ekimini yeniden serbest bırakan kanunu çıkardı. Bu kararla, Türkiye-abd ilişkileri yeni ve uzun sürecek bir kışa giriyordu. Bu karar üzerine ABD Kongresi de hızlı davranarak ertesi gün, yani 2 Temmuz’da Türkiye’ye yardımı kesme kararı aldı. Türkiye’ye verilen borçların durdurulma­sı ve Abd’nin Türkiye’ye yaptığı askeri ve ekonomik yardımın askıya alınması kararı ABD Kongresi’nin her iki kanadında da onaylandı. Bu kararlar da Türkiye’de çok ciddi bir tepki ile karşılandı. Âşık Ferhat’ın okuduğu, sözü ve müziği kendisine ait olan “Oşt Amerika, Puşt Amerika” böylesi sert tepkilerde­n yalnızca biridir.

Yine tam bu sırada Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te EOKA’Cı Sampson bir darbe ile Makarios’u devirip Enosis’i kurmaya yönelik Kıbrıs Elen Cumhuriyet­i’ni ilan edince, Türkiye 20 Temmuz’da Barış Harekâtı’na başladı. İkinci harekât ise 14 Ağustos’ta başladı. Harekât sonrasında ABD’DE Türkiye’ye yapılan silah satışların­ın ve verilen askeri kredilerin durdurulma­sı kararı alınır. Karar öngörülen tarihte uygulanmay­a başlanmış, Türkiye’ye silah satışı durdurulmu­ştur.

Türkiye-abd yakınlaşma­sı, Soğuk Savaş’ın sıcak ilişkisi olarak başlamıştı. Truman Doktrini bir bahar havası yaratmış, Kore Savaşı ise taçlandırm­ıştı. Ancak Kıbrıs sorunu, Johnson Mektubu, haşhaş ekimi bir tür sonbahar demekti ve gerginleşe­n ilişkiler Kıbrıs Barış Harekâtı’yla kopma noktasına gelmiş, kışa dönmüştü. Yaklaşık 30 yıllık bu yoğun ilişkinin can damarı Marshall Yardımı’ydı. Marshall Yardımı ise okullarda dağıtılan süt tozu ve sadeyağ ile akıllarda kalacaktı. Geçen sene Elazığ’da meydana gelen deprem ve depremde zarar gören bir okulun tavan arasında bulunan Marshall yağ kutuları bunu yeniden hatırlattı l

 ??  ?? Marshall Planı kapsamında New York limanındak­i Türk yük gemisine cip, tank, top ve mühimmat içeren askeri malzeme yükleniyor, 22 Mart 1948. GETTY IMAGES
Marshall Planı kapsamında New York limanındak­i Türk yük gemisine cip, tank, top ve mühimmat içeren askeri malzeme yükleniyor, 22 Mart 1948. GETTY IMAGES
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 5 Nisan 1946’da Türkiye’nin Washington büyükelçis­i Münir Ertegün’ün naaşını getiren Missouri zırhlısı İstanbul’da (en üstte). ABD başkanı Harry Truman Amerikan yardım tasarısını imzalıyor, 1947 (üstte). 3 Mayıs 1947 tarihli Son Posta gazetesi ABD filosunun İstanbul ziyaretini manşetine taşımıştı (altta).
5 Nisan 1946’da Türkiye’nin Washington büyükelçis­i Münir Ertegün’ün naaşını getiren Missouri zırhlısı İstanbul’da (en üstte). ABD başkanı Harry Truman Amerikan yardım tasarısını imzalıyor, 1947 (üstte). 3 Mayıs 1947 tarihli Son Posta gazetesi ABD filosunun İstanbul ziyaretini manşetine taşımıştı (altta).
 ??  ?? ABD başkanı Truman 12 Mart 1947 tarihli konuşmasın­da “bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye’nin geleceği, Yunanistan’ın geleceğind­en daha az önemli değildir” demişti.
ABD başkanı Truman 12 Mart 1947 tarihli konuşmasın­da “bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip Türkiye’nin geleceği, Yunanistan’ın geleceğind­en daha az önemli değildir” demişti.
 ??  ??
 ??  ?? Marshall Planı çerçevesin­de gönderilen erzak çuvalları (solda) ve süt tozu kutuları (üstte). Kore Savaşı sırasında Türk askerleri esir aldıkları Çin askerleri ile birlikte (karşı sayfada).
Marshall Planı çerçevesin­de gönderilen erzak çuvalları (solda) ve süt tozu kutuları (üstte). Kore Savaşı sırasında Türk askerleri esir aldıkları Çin askerleri ile birlikte (karşı sayfada).
 ??  ??
 ??  ?? Temmuz-ağustos 1952 tarihli Amerika’nın Sesi.
Temmuz-ağustos 1952 tarihli Amerika’nın Sesi.
 ??  ?? ATLAS TARİH
ATLAS TARİH
 ??  ?? ABD başkanı Johnson’ın 5 Haziran 1964 tarihli mektubu Hürriyet gazetesind­e Cüneyt Arcayürek imzasıyla yaklaşık 1,5 yıl sonra 13 Ocak 1966’da yayınlamış­tı (karşı sayfada). Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri­rdusu adada.
ABD başkanı Johnson’ın 5 Haziran 1964 tarihli mektubu Hürriyet gazetesind­e Cüneyt Arcayürek imzasıyla yaklaşık 1,5 yıl sonra 13 Ocak 1966’da yayınlamış­tı (karşı sayfada). Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri­rdusu adada.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye