OSMANLI İSTANBUL’U
Sanat tarihçisi Tarkan Okçuoğlu’nun kaleme aldığı, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni kitabı Hayal ve Gerçek Arasında: Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi - 18’inci ve 19’uncu Yüzyıllar, hem modernleşme sürecindeki Osmanlı duvar resimlerine, hem de İstanbul imgesine odaklanıyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü (İAE), İstanbul çalışmalarına yeni katkılar sunan yayınları okurlarla buluşturmayı sürdürüyor. Geçtiğimiz Aralık ayında yayımladığı Hayal ve Gerçek Arasında: Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi - 18’inci ve 19’uncu
Yüzyıllar kitabı Osmanlı modernleşme sürecinde resim sanatının önemli bir ayağını oluşturan duvar resimlerine ve bu eserlerin ortak paydası olan İstanbul imgesine odaklanıyor. Çalışmalarında geç Osmanlı dönemi görsel kültür ve mimarlık alanlarına yoğunlaşan sanat tarihçisi
Tarkan Okçuoğlu’nun kaleme aldığı kitap, Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu gibi çok geniş bir coğrafyada izini sürebildiğimiz bu popüler imgenin hangi üslup özelliklerine göre çeşitlendiğini aktarıyor, bu görsellerin barındırdığı farklı anlamları da keşfetmeye yönlendiriyor. Hem tarih meraklıları ve sanatseverler, hem de mimarlık ve şehircilik alanında çalışanlar için ilgi çekici bir içerik sunan Hayal ve Gerçek Arasında: Osmanlı Resminde İstanbul İmgesi kitabına, kitapçıların yanı sıra Pera Müzesi Artshop ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nden ulaşmak mümkün.
Çalışma, Osmanlı sanatındaki ilk natüralist resim denemelerinden, yağlıboya tekniğinde tamamen Avrupalı bir üslubun hâkim olduğu döneme kadar uzanan bir zaman diliminde “İstanbul” imgesini mercek altına alıyor. Osmanlı Devleti’nin geniş sınırları içerisinde saraylardan konaklara, camilerden türbelere, hanlardan şadırvan kubbelerine kadar dini ve sivil mimariyi süsleyen duvar resimleri, çalışmanın ana eksenini oluşturuyor. Bir yanda halk ressamının fırçasından çıkan naif betimlemelerin, diğer yanda teknik becerisi yüksek, perspektifin yetkin kullanıldığı resimlerin incelendiği kitapta, İstanbul imgesi, dönemin en popüler konusu olarak ortak paydayı oluşturuyor. Geç dönem Osmanlı ressamlarının gerçekçi görüntülerin değil, gerçeğin farklı algılarla değişen imgesinin peşinde olduklarına dikkat çeken yazar, “hayal ile gerçek arasında kalan resimler 18’inci yüzyılda filizlenen değişim sürecinin ürünüydü ve içerikleriyle ürünü oldukları bu değişimi yansıttılar” diyor.