Almanya’dan 2 milyon altın
Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na girişini hızlandıran önemli etkenlerden biri de devletin hazinesinin boş olması ve hükümetin maaşları bile ödeyemeyecek durumda bulunmasıydı. Tarihçi Feroz Ahmad “Jöntürkler: Osmanlı İmparatorluğu’nu Kurtarma Mücadelesi 1914-1918” adlı çalışmasında seferberlik ilan edildiğinde Osmanlı’nın mali durumunun zorluğu ve Almanya’dan borç talebi hakkında şu bilgileri veriyor: “Seferberliğin maliyeti, esas olarak halkın mallarına el koyarak karşılanmıştı. Eylül ayının başlarında ordunun nakit ihtiyacı o seviyeye ulaşmıştı ki, Enver Paşa Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne ve Banque Perrier’ye borç ödemelerinin durdurulmasını önermişti. Bu mesele 5 Eylül’de kabinede tartışılmış, Cavit
Bey, Talat Bey ve Enver Paşa arasında son derece sert tartışmalar yaşanmıştı. Cavit Bey, borç ödemelerinin durdurulması kararı vermek yerine istifayı tercih edeceğini söyledi. “Bence her şeyden mukaddes devletin borcudur... Sizce herçibad- abad [ne olursa olsun] sekiz yüz bin kişilik bir ordu toplamak nasıl bir prensipse, bence de bu öyle bir prensiptir; devletin şeref ve namusu her şeyin fevkindedir [üstündedir]...” Cavit Bey’in görüşü kabinede ağırlık kazandı ve mesele bu şekilde kapandı. Cavit, sözleşmelerin anlamı konusunda gerçekten burjuva anlayışına sahip, ender rastlanan İttihatçılardandı ve zihniyetini kendi sözlerinden daha iyi anlatmak mümkün değildir. Bayur’a göre, Cavit Bey, tarafsızlık yanlılarının elini güçlendirmenin ve Osmanlı Devleti’ni Almanya’nın kucağına düşmekten kurtarmanın bir yolu olarak, seferberliği Düyun-ı Umumiye fonlarından finanse etmeyi düşünmeliydi. Yabancı tahvil sahiplerinin önünde bu tezi savunabilirdi, bunun için İngiltere ve Fransa’dan destek almalıydı. Ne var ki Cavit Bey’in bu seçeneği düşünmediği ve Almanya’dan para gelmesi ihtimalini göz ardı ettiği anlaşılıyor.
Para olmadan seferberliğin durdurulacağına, böylece savaş tehlikesinin bertaraf edileceğine inanmış görünüyor. Belki İtilaf Devletleri de benzer hesapların içindeydi; çünkü kendilerine yakınlık duyan Cavit Bey gibi İttihatçılarla görüşmelerinden anlaşıldığı kadarıyla, büyükelçiler mali durumun ne kadar kritik olduğunu biliyorlar, ama hiçbir yardım önerisinde bulunmuyorlardı.ekim ayının sonlarında Mallet şu satırları yazacaktı: “(...) ülke mali bir felaketle karşı karşıya, işlerin yürümesi için para bulunması şart.” Ordunun mali ihtiyaçları bir başka kabine toplantısında daha tartışıldı. Seferberliğin sürdürülmesi için gereken olağanüstü mali harcamaları bütçenin karşılamasının imkânsız olduğu açıktı. Ya seferberlik sona erecek, ya da devlet iflas edecekti. Tek çıkış yolu Berlin’den borç istenmesiydi, ama bu da Almanların safında savaşa girmek anlamına geliyordu. Cavit Bey haklı olarak şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Biz harbe iştirak etmeksizin Almanya’nın bize katiyen para vermeyeceğine eminim.” İttihatçıların seferberliği sona erdirmesi söz konusu olamazdı. Böyle bir adım, yalnızca İtilaf Devletleri’ne boyun eğmek anlamı taşımaz, aynı zamanda devlet işlerini yürütemediklerinin de itirafı olurdu. Dolayısıyla kabine içindeki dar kadro 27 Eylül Pazar günü sadrazamın yalısında toplandı ve borç için Almanya’ya başvurma kararı aldı.
Babıâli Almanya’dan beş milyon altın liralık borç istedi. Berlin, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi şartıyla borç vermeye razı oldu. Gelgelelim, savaş yanlılarının elini güçlendirmek isteyen
Berlin, söz konusu paranın bir kısmını daha fazla tartışma olmadan göndermeye karar verdi. 16 ve 21 Ekim’de iki milyon altın lira geldi, böylece mali krizin baskısı hafifletildi ve savaşa katılma yolundaki engellerden biri daha ortadan kalktı.
İtilaf Devletleri’nin büyükelçilikleri altınların gelişini korkuyla seyretti ve Osmanlı Devleti’nin her an savaşa girebileceğini kavradı.”