Depremden sonra bulunan YAĞ KUTULARı
Elazığ’da 24 Ocak 2020’deki depremden sonra hasar gören bir okulun çatı arasında bulunan yağ kutuları Soğuk Savaş günlerini anımsattı.
Marshall Yardımı ile Türkiye için yeni bir dönem açılmış, yardımlar 1950’li yılların başından 1970’li yılların başına kadar yaklaşık 25 yıl boyunca aralıksız devam etmiştir. Yardımlar eğitimden özel sektöre, tarımdan traktöre, yağdan süt tozuna, dondurulmuş etten askeri modernizasyona kadar bir dizi alanı kapsamıştır. Buğday, süt tozu, tereyağı, peynir, un ve pirinç olmak üzere bu şekildeki ayni yardımlar yıllarca devam edecektir.
Yardıma konu olan ürünlerden biri olan yağlar hem tereyağı, hem de sadeyağ olarak büyük silindir şeklinde teneke kutular halinde Türkiye’ye -ve yardımı kabul eden diğer ülkeleregidiyordu. Bu yağlar muhtemelen Abd’nin kalkınma programı (1961-1973) bağlamında, resmi logoları taşıyan “hediye” olduğu izlenimi veriyor. O dönem süt tozu ve yağların sinsi bir yardım olduğu, grip, tifo, verem kısırlık yaptığı, toplu ölümlere sebep olduğu gibi ilginç iddialar ortaya atılmıştı.
ABD yardımının simgelerinden biri süt tozu olmuştur. Süt tozunun ilkokul çocuklarına armağan olarak gönderildiği söylenmiştir. Yine yardım olarak gönderilen peynir ve yağların yanı sıra süt tozları her sabah okullarda toplu kahvaltı yapılmasına ve kahvaltıda içilmesine neden olacaktır. Suyla karıştırılarak elde edilen sütün her zaman değişik bir kokusu olurdu. Yine sarı renkte peynirler ve özellikle sarı tereyağ ve sadeyağ okul kahvaltılarında öğrencilere yedirilmeye başlanmıştır. Amerikan yardımı süt tozu Cemal Süreya’nın Afyon Garındaki adlı şiirine de konu olmuştur. Süt tozu ve yağ benim ilkokul yıllarımda da vardı.
Deprem ve yağ tenekeleri
Geçen sene 24 Ocak 2020’de Elazığ’da meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki deprem can kayıplarının oluşu nedeniyle hepimizi bir kez daha üzdü. Binaların hasar görmesi de can sıkıcıydı. Fırsatçıların kiraları arttırması gibi bir ahlaksızlık hepimizin aklında. Yaraların sarılmaya başladığı sırada 5 Haziran’da basında çıkan bir haber ilgimi çekmişti. Habere göre Elazığ’ın Ağın ilçesindeki Öğretmen Abdullah Lütfü İlkokulu binası hasar görmüş ve binada inceleme yapılırken, çatı arasında üzerinde ABD bayraklı bazı kutulara rastlanması heyecan yaratmıştı. Binanın hasar görmüş olan çatısı sökülürken bulunan toplam 81 adet teneke yağ kutusu inceleme yapılmak üzere İl Tarım Müdürlüğü’ne gönderildi. Okul 1960 sonrası yapıldığı için, bu yağ kutularının da en azından bu tarihten sonra gönderilmiş olduğu tahmin ediliyordu. Gazetedeki haberi görünce bu konularda çalışan biri olarak yağ tenekelerinin ne olduğunu hemen anlamıştım. Bu konuyu derslerimde her sene anlattığım, arşivimdeki görsel
malzemeleri de derslerde aktardığım için aynı gün olayı hatırlayan öğrencim Merve Orhan bana mesaj atarak habere dikkatimi çekti. İşte Elazığ’da bir lisenin çatı katında bulunan bu yağ kutularına ulaşma maceram böyle başladı. Eski bir öğrencim ve şimdi Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda Araştırma genel müdürü olan Bilal Macit’ten bu konuda yardım rica ettim. Kendisi de Tarım ve Orman Bakanlığı aracılığı ile Elazığ Valiliği’ne ve oradan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne yazılar yazılmasına, kutuların imha edilmeden bazı numunelerinin alınmasına aracılık etti. Bilal Macit sayesinde yaklaşık altı ay süren yazışmaların ardından umudu kestiğim bir anda, bir müjde gibi yağ kutuları geldi. Gelen kutular sadeyağ (ghee) ve tereyağı (butter oil) kutularıydı. Yağ kutularının üzerindeki çeşitli dillerde yazılmış bir yazı vardı. Kutuda İngilizce, Türkçe, Yunanca, Lehçe, Farsça, Korece, Filipince, Çince, İspanyolca, Portekizce, Endonezyaca, Boşnakça, Hintçe, Fransızca ve Arapça olmak üzere 15 ayrı dilde şu bilgi ve uyarı vardı:
“Sadeyağ veya eritilmiş sadeyağ
Amerika Birleşik Devletleri halkı tarafından hediye edilmiştir. Satılamaz veya değiş tokuş yapılamaz.”
ABD yardımının tarihi
Aslında bu yağ kutuları biraz da benim çocukluğumdu. Benim çocukluğumdu, zira ilkokula 1971 yılında Kırklareli’nde Cumhuriyet İlkokulu’nda başladım. Öğretmenimiz Mahter Ergenekon’du (Drama 1923 - Kırklareli 28 Ekim 2014). Çok değerli ve tam bir idealist cumhuriyet öğretmeniydi. Sınıfımızda Kırklareli’nin üst düzey memurlarının da, zengin tüccarların da, sıradan halkın da çocukları vardı. Kısaca her sınıftan, kesimden gelen çocuklar aynı sınıfta buluşmuştuk. Mahter
öğretmenimiz bu karma sınıfımızda hiçbir çocuğun diğerine üstünlüğüne ve önceliğine izin vermedi. Hiçbir öğrenciyi babası falanca düzeyde memur veya Kırklareli’nin önde gelen tüccarı diye kayırmadı. Ailelerinde birinci olan herkes, sınıfta eşitti.
Öne çıkmaya alışmış olanlarımız başlangıçta bu durumdan rahatsız olmuşlar, sonrasında ise alışmışlardı. Öğretmenimiz, ilk günlerden itibaren hepimizin sınıfta kendini eşit ve güvende hissedeceği şekilde bir ortam yarattı. Aynı havayı solumayı, aynı teneffüste oynamayı, aynı okuma heyecanını yaşamayı ve paylaşmayı öğretti. Çok güzel ve uyumlu bir sınıf olduk. Mesela her 23 Nisan’da öğretmenimiz sınıfımızda maddi durumları iyi olmayan arkadaşlarımızı belirler, durumları iyi olan arkadaşlarımızın aileleri tarafından tepeden tırnağa giydirilmelerini sağlardı. Ancak alan el, veren eli bilmezdi ve hiç kimse ne kibir gösterir, ne de eziklik hissederdi. Tersine sınıfta coşkulu bir sevinç olurdu. Annem Düriye Alkan da -elinden dikiş geldiği için- sınıfımızdaki bazı arkadaşlarımız için evde onlara Sümerbank kumaşından yeni önlük dikerek karınca kararınca katkı yapmıştı.
İlkokula 1971 yılında başladığımdan olacak, çocukluğuma ait hatırladığım ilk siyasi olaylardan biri Deniz Gezmiş’lerin posterlerinin duvarlara yapıştırılmasıydı. 12 Mart Darbesi o sıralarda olmuştu. Dolayısıyla benim ilk siyasi anılarım 12 Mart Darbesi, Mahir’lerin ve Deniz’lerin de içlerinde olduğu “arananlar afişleri”nin duvarlara asılmasıydı. Okula gider gelirken her gün bu aranıyor afişlerini görürdüm. 1973, cumhuriyetin 50’nci yıl kutlamalarının yapıldığı seneydi. “Müjdeler var yurdumun toprağına taşına/ Erdi cumhuriyetim 50 şeref yaşına” diye başlayan Cumhuriyet’in 50. Yıl Marşı’nı heyecanla ezberlemiştik. Cumhuriyetin 50’nci yılı coşkuyla kutlanmıştı. Yine İsmet İnönü öldüğünde öğretmenimizin çok üzüldüğünü hatırlıyorum. Cenaze töreni radyodan canlı yayınlanmıştı. Sınıfa pilli bir radyo getirmiş ve cenaze törenini radyodan dinletmişti. Hayatımda ondan sonraki ilginç bir başka siyasi iz 1974 Kıbrıs Harekâtı’dır. Ama orada milliyetçilik biraz aşırıydı, etraf öyleydi. Karartmalar başlamıştı, pencereler battaniyelerle sıkı sıkı kapatılıyordu...
Süt tozu ile geçen çocukluk
Ancak ilkokula dair aklımda kalan başlıca anılardan biri süt tozundan yapılan sütü içmemiz ve evden getirdiğimiz dilim ekmeklerimize yağ sürülmesidir. Okulumuz tam gündü. O sıralarda cumartesi günleri de yarım gün okula giderdik. Sabahları üçüncü
teneffüs, en uzun teneffüsümüzdü. Sabah ilk derse girerken o zamanlar müstahdem dediğimiz kat görevlimiz -aklımda kaldığı kadarıyla Mestan Efendi- elinde su dolu bir güğümle gelir, çimento paketi büyüklüğünde beyaz bir torbanın içinden süt tozunu güğümün içine sayılı kaşıkla koyar, karıştırır ve sıcak sobanın üstüne güğümü yerleştirirdi. Uzun teneffüse geldiğimizde güğüm ısınmış, hatta kaynamış olurdu. Hepimizin evden getirmekle yükümlü olduğu bardaklarımız ve iki dilim ekmeğimiz vardı. Zil çalınca teneffüse çıkmadan önce öğretmenimizin masasının önünde sıraya girerdik. Mahter öğretmenimiz sıramız gelince bardağımıza süt koyar, ekmeğimizin üzerine de bıçakla yağ sürerdi. Silindir şeklindeki küçük yağ tenekesinin üzerindeki Türk ve Amerikan bayraklı manşetleriyle tokalaşan meşhur simgeyi hâlâ hatırlarım.
Marshall Yardımı’nın son dalgası diyebileceğim süt tozu ve yağ yardımı ilkokul üçüncü sınıfın sonuna kadar devam etti. Dördüncü sınıf başladığında artık yoktu. Üçüncü sınıfın sonu aynı zamanda Kıbrıs Barış Harekâtı’na rastlamıştı. Dördüncü sınıfa başladığımızda Amerikan ambargosu devreye girmiş olmalı ki yardımlar da o sıralarda kesildi. Yine tam dördüncü sınıfa başladığımızda öğretmenimiz bizi mezun etmeden nedenini bilmediğimiz bir emeklilik kararı almıştı. O nedenle öğretmenimiz gidince süt ve yağ işi de bitti diye düşünmüştük. Ama süt ve yağ işinin kesilmesinde haşhaş ekimi kriziyle başlayan ve Kıbrıs
Barış Harekâtı ile doruk noktasına ulaşan kriz ve ambargonun etkili olduğu açıktı. Dolayısıyla ilkokulu
1974’e kadar okumuş kuşak Marshall Planı’na göre süt tozundan yapılma süt içmiş ve ekmeğine yağ sürüldüğünü hatırlayacaktır. l