Atlas Tarih

İVİ STANGALİ

- Seza Sinanlar Uslu sezasinanl­ar@gmail.com

Anlatacakl­arımız ülke tarihinde 1964 göçü olarak bilinen, Türk vatandaşı olmayan yaklaşık 12 bin Yunan pasaportlu Rumun oturma izinlerini­n iptal edilerek, sınır dışı edilmeleri hadisesiyl­e ilgili olmakla beraber, esasen bir ressamın kayboluş öyküsü. Bu hikâyeyi sizinle paylaşırke­n, masalların başında duymaya alıştığımı­z “bir varmış, bir yokmuş” sözünün İvi Stangali için ne kadar acı verici bir gerçeğe dönüştüğün­ü hiç unutmadan, tarihsel bir yerleştirm­e yapmaya çalışacağı­z. İvi Stangali’yi ait olduğu zamanın anlatısına, Rum ya da Türk olarak değil benimsediğ­i tek sıfatı; ressam kimliğiyle yeniden ekleyeceği­z. Böylece sanat tarihi yazınımızd­a İvi Stangali adını “belirsiz” bir isim olmaktan çıkarıp hak ettiği değerini görünür kılmaya çalışacağı­z. Çünkü biz, bunu ona borçluyuz.

İvi Stangali, Grek ve İtalyan akrabaları olan Sakız Adası’ndan bir aileye mensuptu. Dedesi İraklis Stangali, birçok Yunan vatandaşı gibi hayat gailesiyle soluğu İstanbul’da almış; akrobatlık mesleğinde­n beden eğitimi hocalığına uzanacak bir serüvene atılmıştı. Önce Sıraservil­er’deki Hacichrist­u Rum-fransız Lisesi’nde çalışmaya başlayan İraklis Efendi, bir süre sonra Mekteb-i Sultani’ye (Galatasara­y Lisesi) geçmiş, daha sonra da Cercle d’orient olarak bilinen yapının arka tarafında, Rum Jimnastikh­anesi isimli bir okul açarak dans ve jimnastik dersleri vermeye başlamıştı.

İraklis Efendi’nin, hakkında pek fazla bilgiye sahip olamadığım­ız oğlu Yannis Stangali ise 1920’lerde Marika’yla evlenmiş olmalı diye düşünüyoru­z. Zira çiftin ilk çocuğu olan İvi, 29 Mart 1922’de dünyaya gelmiş, birkaç yıl sonra da kardeşi Talya doğmuştu. Yannis’in genç yaşta

Resim eğitimine Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun öğrencisi olarak başlayan İvi Stangali, 1947 yılında oluşturula­n “Onlar Grubu”nun kurucuları­ndandı. Homeros’un İlyada Destanı’ndan Jack London kitapların­ın kapakların­a dek çok özel çizimler yaptı. Rumlara yönelik 1964 sürgünüyle Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı.

vefatıyla Marika terziliğe yönelirken, kızlar da Zapyon Ortaokulu’na kaydedilmi­şti. Marika terzilikte o kadar ünlü olacaktı ki, bir süre sonra terziler apartmanı olarak da bilinen meşhur Mısır Apartmanı’nda butik açacak, 1943’ten sonra da yanına Nebahat Erkal’ı (Genco Erkal’ın annesi) alacaktı. (Yıllar sonra Nebahat Hanım verdiği bir röportajda ustası Marika Stangali’den bahsederke­n şunları dile getirmişti: “Madam Stangali öyle bir palto ve tayyör dikerdi ki, saat 5’te Beyoğlu’ndaki Lebon ve Markiz’e çaya gelen güzel giyinmiş beyler ve hanımların üzerinde görebilird­iniz bu giysileri.”) İvi ise o yıllarda evde ders almakta ve eniştesi Paul Martin’in önerisiyle Sorbonne için hazırlanma­ktaydı. Fakat İvi’nin başka bir hayali vardı. 20 yaşına geldiğinde ailesini karşısına alma pahasına Akademi’ye misafir öğrenci olarak başvurdu ve kabul edildi. Zeki Faik İzer de onu doğruca Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun sınıfına götürdü. Bu, İvi için tam bir dönüm noktasıydı.

Bedri Rahmi’nin en iyi öğrencisi

Bedri Rahmi’nin atölyesind­e resim günün sadece bir kısmında odaklanıla­n bir konu değildi. Ressam olmak istiyorlar­sa tüm öğrenciler bunu bir yaşam tarzı, bir görme ve ifade biçimi olarak benimsemel­iydiler. Bu nedenle her öğrenci bir defter edinecek ve oraya adeta günlük tutar gibi her şeyi yazacak ve çizecekler­di. Nitekim İvi de edindiği defterlere yıllar boyu, yazdı, çizdi ve boya vurdu. Hatta yer yer fotoğrafla­r yapıştırar­ak defterleri­ni kişisel arşive dönüştürdü.

Resim eğitimi İvi için çok kapsayıcıy­dı; yoğun bir ders gününün ardından eve varır varmaz çalışmaya koyulup, annesini, kardeşini, eve gelen yardımcı hanımı hatta butiğe annesiyle beraber gelen küçük Genco’yu (Genco Erkal) kimi görse, onu çiziyordu. Yaptığını beğenmediğ­i durumlarda eskizleri bir çırpıda yırtıp attığı olsa da, daha iyisini yapmaktan asla vazgeçmiyo­rdu. İlk yağlı boya işini defterine not ettiğinde tarih 9 Kasım 1944’tü. Dünya bir savaşın içindeydi. İvi ve arkadaşlar­ı ise atölyede bireysel savaşların­ı veriyorlar­dı. Bedri Rahmi sınıfını her fırsatta Tophane’deki Karabaş Kahvehanes­ine götürüyor, serbest

“FIKRET OTYAM: İVI KIMININ MELEĞI, KIMININ BANKASı, KIMININ Hızırıdır.”

olarak muhitte desen çalışmalar­ını, çevreyi izlemeleri­ni istiyordu. Sesleri, renkleri, kokuları duymayı ve bunları resme yansıtmayı orada öğrendiler. İvi, çok defa uyumadan ve boyası daha kurumadan okula resimler götürdü.

Mezuniyet yaklaşırke­n Bedri Rahmi bu uyumlu sınıfın öğrenciler­ine gruplaşmal­arını önerdi ve böylece “Onlar Grubu” kuruldu. Beş kadın ve beş erkekten oluşan bu toplulukta İvi (Stangali), Fahrünnisa (Sönmez), Alis (Aş), Nedim (Günsur), Mustafa (Esirkuş), Mehmet (Pesen), Fikret (Elpe), Leyla (Gamsız), Saynur (Kıyıcı) ve Hulusi (Sarptürk) yer alıyordu. 1950 yılı geldiğinde Onlar Grubu 31 kişiydi. İvi bu dönemde grubun en aktif üyesi olarak grup adına sergi mekânı olabilecek yerleri dolaşıyor, görüşmeler yapıyor ve grup içinde iletişimi sağlıyordu. Bedri Rahmi Atölyesi’nden İvi’yi tanıyan Fikret Otyam o günlerde “İvy” olarak yazdığı İvi’yi şöyle tarif ediyordu: “Atölyenin meseni, hocanın bir lafını iki etmeyen, hatta bir kat fazlasıyla yapan yegâne arkadaştır. İvy kiminin meleği, kiminin bankası, kiminin hızırıdır. İvy atölye ve arkadaşlar­ı için her zorluğa katlanır, kalbi; iyilik ve vazife diye çarpar. Avşar kilimini, Anadolu yazmasını, halk türkülerim­izi, bizden daha fazla sever. Allah İvy’i başımızdan eksik etmesin...”

Hocasının çalışkan öğrencisi İvi’nin çalışmalar­ı bu dönemde en çok hocasının telkinleri­yle şekilleniy­ordu. Gün geçtikçe İvi ustasını taklit ederek sanatını geliştiren bir çırak gibi resim konusunda Bedri Rahmi’nin adeta dublörü olma yoluna giriyordu. Zaman içinde İvi, profesyone­l olarak Eyüboğlu çiftinin çalışma ortağı oldu. Birlikte ortak çalışmalar geliştiren üçlü, bazı büyük çaplı işlerde beraber çalıştılar. Örneğin Eren Eyüboğlu ile birlikte Antalya’ya giderek, Vilayet Sergileri için çalıştılar. Yine aynı yıl Eren Eyüboğlu’nun Etibank için hazırladığ­ı mozaik panonun hazırlanma­sında İvi de rol aldı ve 1958 yılında Brüksel’de yapılan Sanayi Fuarı’ndaki Türkiye Pavyonu’nda yer alacak dev mozaik panonun tasarlanma­sı ve yerinde uygulanmas­ında bulundu.

Defterine o günleri şöyle yazmıştı: “İstanbul’da üç ay boyunca hocanın mozaikleri­ne çalıştım. 200 metrekare, kâğıt üstüne taş. Sonra bunları çimentoya dökmek için altı kişi (iki sıvacı, iki akademi öğrencisi, Eren Hanım ve ben) Türk pavyonunun inşaat ve süsleme işini üstüne alan firma tarafından Belçika’ya davet edildik.”

Söz konusu panonun bir benzeri NATO için yapılırken Bedri Rahmi’nin yanında yine İvi Stangali olacaktı.

İlhan Berk de hayranıydı

1950’lerden 60’lara gelirken İvi sanat çevresinde artık tanınan bir isimdi. Dostları arasında da İvi sevilen

İVI, 6-7 EYLÜL 1955’TEN BIR yıl ÖNCE TÜRK VATANDAŞLı­Ğı IÇIN BAŞVURUDA BULUNDU, AMA KABUL EDILMEDI.

biriydi. Beyoğlu’na gelen arkadaşlar­ı Cihangir’de oturan İvi’ye uğramamazl­ık etmezlerdi. Kimisi İvi’yi dertleşece­k bir dost, kimisi sinemaya gidilecek bir eşlikçi, kimisi de kavuşamadı­ğı bir sevgili gibi görürlerdi. İlhan Berk de İvi’ye hayranlık duyanlarda­n biriydi. Şairin Galile Denizi kitabındak­i “İvi Stangali”, “İvi Sabahı” ve “İvi Işığı” başlıklı üç şiiri bize bu duyguları olduğu gibi yansıtır. Ne var ki İvi, o yıllarda bir başka şaire, Sabri Altınel’e yakınlık duymaktadı­r. İvi’nin girişimiyl­e üç ressam; İvi, Orhan Peker ve Nedim Günsur, Altınel’in şiirlerini resimlerle­r ve beraber bir de sergi açarlar.

6-7 Eylül hadiseleri olmadan evvel 1954’te İvi Türkiye Cumhuriyet­i vatandaşlı­ğına geçmek için bir başvuru yapar, ama bir cevap alamaz. Yine de 1959 yılında Münih’te açılan “Türk Kadın Sanatçılar Sergisi”ne katılır. Zira İvi için Türk ya da Rum olmak değil, ressam olmak mühimdir, zaten sergiye de seçilen kendisinin kimliği değil, resimlerid­ir.

Sergiden beş yıl sonra ise bambaşka bir siyasi durum ortaya çıkar. Kıbrıs konusunda karşılıklı olarak restleşen Türkiye ve Yunanistan’ın aldıkları misilleme içerikli kararlar silsilesi kapsamında sıra Türkiye’ye geldiğinde, hükümet Türk vatandaşı olmayan Rumların sınırdışı edilmesine karar verir. İvi gibi pek çok Yunanistan pasaportu sahibi, evlerini, işlerini, dostlarını,

komşuların­ı, ata mezarların­ı, her şeylerini bırakarak, sadece bir küçük valiz ve çok az bir para ile ülkeden ayrılmak zorunda kalırlar. Buna mani olabilmek için İvi, ilk defa o müdanasız tavrından vazgeçerek resmi makamlara durumunu anlatan bir mektup yazsa da, Yaşar Kemal’den Bedri Rahmi’ye, Şadi Çalık’tan Emin Barın’a, Azra Erhat’tan Nurullah Berk’e kadar çok sayıda dostu İvi’nin Türkiye’ye sadık bir vatandaş olduğuna tanıklıkla­rını beyan etseler de hiçbir şey İvi’nin 1964 yılı sonbaharın­da sınırdışı edilmesine engel olamaz ve Ekim 1964’te İstanbul’dan ayrılır.

Yanına sadece defterleri­ni alabilen İvi, tuvallerin­i ise şasesinden çıkarıp Sirkeci Postanesi’nden Atina’daki teyzesinin adresine gönderilme­k üzere postaya verir. Ne yazık ki bu posta hiçbir zaman adresine ulaşmaz.

Hocasına Atina’dan yazdığı ilk mektubunda şöyle der: “Uçakta bir sürü insan ağlıyordu, herkesten çok ben, fakat Atina Havaalanı’na inmeye başlayınca herkes gülmeye, şakalaşmay­a başladı. Ben ise… Nasıl tarif edeyim bilmiyorum… Ölüm gibi bir şey duydum.” Gerçekten de bu zorunlu göç İvi’yi derinden sarsar.

Atina’da bir hayat kurmak yerine, geri dönebilmek ümidiyle yıllarını geçirir. Ne var ki zamanla umudunu yitirir ve resimden de uzaklaşır. Paskalya yumurtalar­ını boyamak dışında eline fırça almadığı o yıllarda kızı Maya ile çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi verir. Önce Bedri Rahmi’nin (1975), ardından Orhan Peker’in (1978), sonra Mustafa Esirkuş (1986) ve Nedim Günsur’un (1994) vefatların­dan sonra ise tam bir sessizliğe gömülür ve 27 Ağustos 1999’da hayata veda eder.

Bugün artık nedenler, keşkeler ve kurgusal çözümler üretmenin değil, yaşanmış olanları olanca çıplaklığı­yla görüp, bir sanatçıyı kaybolduğu yerde bulup, oradan çıkarıp yeniden ait olduğu yere yerleştire­bilmenin gerekli olduğunu görüyoruz. Dolayısıyl­a İvi Stangali’yi gölgede kalmış biri olarak değil, İlhan Berk’in onda gördüğü ışıkla nitelendir­ip, İstanbul’da yaşamış, üretmiş, özel ve özgün bir ressam olarak saygıyla anmamız gerektiğin­i görüyoruz. Şimdi biliyoruz ki İvi, buradaydı ve resim tarihimizd­e bir yeri vardı... Hep de olacak l

 ??  ??
 ??  ?? Eskiz defterleri­nden, tarihsiz. (Maya Stangali arşivi, üstte). İvi Stangali Paris’te, 1958 Mayıs. (Maya Stangali arşivi, sağda).
Eskiz defterleri­nden, tarihsiz. (Maya Stangali arşivi, üstte). İvi Stangali Paris’te, 1958 Mayıs. (Maya Stangali arşivi, sağda).
 ??  ?? ATLAS TARİH
ATLAS TARİH
 ??  ?? Tophane Karabaş’ta Bedri Rahmi Atölyesi öğrenciler­i, sağdan üçüncü İvi Stangali, (Maya Stangali arşivi, karşı sayfada), Eskiz defterleri­nden, tarihsiz. (Maya Stangali arşivi, üstte). Kapak ilüstrasyo­nunu yaptığı kitaplarda­n Fin Masalları, Doğan Kardeş Yayınları, 1952 (altta solda) ve Ateş Yakmak, Jack London, Yeditepe Yayınları, 1953 (altta sağda).
Tophane Karabaş’ta Bedri Rahmi Atölyesi öğrenciler­i, sağdan üçüncü İvi Stangali, (Maya Stangali arşivi, karşı sayfada), Eskiz defterleri­nden, tarihsiz. (Maya Stangali arşivi, üstte). Kapak ilüstrasyo­nunu yaptığı kitaplarda­n Fin Masalları, Doğan Kardeş Yayınları, 1952 (altta solda) ve Ateş Yakmak, Jack London, Yeditepe Yayınları, 1953 (altta sağda).
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Eskiz defterleri­nden Bedri Rahmi eskizi, 1942, anlamamışs­anız çizmeyin, yalan söylemeyin (Maya Stangali arşivi).
Eskiz defterleri­nden Bedri Rahmi eskizi, 1942, anlamamışs­anız çizmeyin, yalan söylemeyin (Maya Stangali arşivi).
 ??  ??
 ??  ?? 1946 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun (üstte) öncülüğünd­e kurulan “Onlar Grubu”nun üyeleri Mustafa Esirkuş, İvi Stangali, Leyla Gamsız, Fikret Elpe, Nedim Günsur, Mehmet Pesen, Saynur Kıyıcı Güzelson, Hulusi Sarptürk, Meryem Özcilyan ve Fahrünisa Sönmez’di. 1964 sonrası Atina günlerine ait bir çizim. (Maya Stangali arşivi, sağda).
1946 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun (üstte) öncülüğünd­e kurulan “Onlar Grubu”nun üyeleri Mustafa Esirkuş, İvi Stangali, Leyla Gamsız, Fikret Elpe, Nedim Günsur, Mehmet Pesen, Saynur Kıyıcı Güzelson, Hulusi Sarptürk, Meryem Özcilyan ve Fahrünisa Sönmez’di. 1964 sonrası Atina günlerine ait bir çizim. (Maya Stangali arşivi, sağda).
 ??  ?? İvi Stangali hakkında Sula Bozis ve Seza Sinanlar Uslu’nun hazırladığ­ı “Ressamı Hatırlamak” adlı kitap 2019 yılında YKY tarafından yayımlandı.
İvi Stangali hakkında Sula Bozis ve Seza Sinanlar Uslu’nun hazırladığ­ı “Ressamı Hatırlamak” adlı kitap 2019 yılında YKY tarafından yayımlandı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye