“TÜRKİYE’DE MUHAREBE MEYDANLARI ENVANTERİ YOK”
Dünyada yaklaşık yüz yıllık bir geçmişi olan muharebe meydanları turizmi son dönemde Türkiye’de de ciddi bir rağbet görüyor. Özellikle Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Yarımadası üzerinde yoğunlaşan bu ilgi, son birkaç yıldır Kurtuluş Savaşı’nın iki büyük muharebesi Sakarya ve Büyük Taarruz’un yaşandığı coğrafyalara doğru büyüyor. Ayrıca Malazgirt ve Granikos muharebe alanlarının da yakın zamanda bu turizm türünün kapsamı içine gireceği öngörülüyor. Peki dünyada savaş alanı turizmi nasıl yönetiliyor. Türkiye bu turizm alanında hangi noktada?
Alman Genelkurmay başkanı Mareşal Alfred von Schlieffen, Aralık 1901’de Büyük İskender ’in Anadolu’da Perslere karşı büyük zaferler kazandığı Granikos ve İssos meydan muharebelerinin araştırılması emrini verdi. Bu emir gereği Albay Arthur Janke, Üsteğmen Bismarck ve Üsteğmen Mareés uzun bir hazırlık sonrasında Nisan 1902’de önce İssos’u ardından da Mayıs 1902’de Granikos’u ziyaret etti. Alman subaylar sıradan bir ziyaretçi gibi muharebe meydanlarını gezmedi. Onlara verilen görev, Fransa ve Rusya’ya karşı savaş planları yapan Alman genelkurmayına faydalı olacak bilgileri sağlamaktı. Von Schlieffen, bütün detaylarıyla incelenirse tarihin büyük komutanlarından ve kazandıkları zaferlerden modern savaşta kullanılabilecek değerli bilgi ve tecrübelerin elde edilebileceğine inanıyordu. Zaten kendi adıyla anılan Fransa’ya taarruz planını, Kartacalı Hannibal’in Romalılara karşı kazandığı Cannae Savaşı’ndan ilham alarak hazırlamıştı. Alman askeri heyeti, her iki muharebe meydanını mevcut anlatım ve bölgenin topoğrafyasını dikkate alarak inceleyip muharebelerin nasıl cereyan ettiğini bütün detaylarıyla tespit etmeye çalıştılar. Berlin’e döndüklerinde bulgularını detaylı bir rapor ile genelkurmaya bildirdikleri gibi heyet başkanı Janke askeri tarihçi, subay ve aydınlar için bir kitap yazıp yayınlattı.
Alman subaylar Türkiye’deki tarihi muharebe meydanlarını gezen tek ziyaretçiler değildi. Antikçağda Romalı zenginler ataları olarak gördükleri Truva şehrini ve muharebe meydanını gezme alışkanlığı edinmişti. Hatta bu sayede Truva’da turistlere yönelik büyük konaklama ve hediyelik eşya sektörü kurulmuştu. 19’ncu yüzyıl ile beraber romantizm ve oryantalizm akımlarından etkilenen Avrupalı zengin ve aydınlar Osmanlı vilayetlerini ziyaret etmeye başladılar. Muharebe meydanları ve askeri kalıntılar bu gezilerin vazgeçilmez duraklarıydı. Yerli halkın şaşkın bakışları arasında buraları ziyaret eden batılı gezginlerin sayısı aynı dönemde İtalya’yı ziyaret eden binlerce turistle mukayese edilemeyecek kadar azdı. Ancak sayıca az da olsa düzenli olarak bu ziyaretlerin yapılması bir geleneği başlattı. Çünkü gezginlerin çoğu ülkelerine döndüklerinde maceralarını ballandıra ballandıra anlatmakta ve yazıya dökmekteydi.
Muharebe meydanları, çok eski tarihlerden bu yana ziyaret edilmektedir. Ama bunun bir turizme dönüşmesi Romalıların Truva merakını bir tarafa bırakacak olursak 19’ncu yüzyılda başladı. İskoçya’daki Culloden Muharebesi (1746) alanı İskoçların milli kimliklerinin bir parçası haline
gelip bir hac merkezine dönüşürken Napoléon Savaşları’nı sona erdiren Belçika’daki Waterloo Muharebesi’nin (1815) gerçekleştiği coğrafya ise İngiliz kitle turizminin cazibe alanına dönüştü. Her iki muharebe meydanının ziyaretçileri sadece burayı ziyaret etmiyor, aynı zamanda civardaki sayfiye yerlerinde tatillerini de geçiriyorlardı. İlk turist rehber kitaplarının yayınlanması ve paket tur şirketlerinin kurulmasıyla muharebe meydanları büyük bir turistik gezi paketinin bir durağı haline geldi. Benzeri gelişmeler ABD İç Savaşı (1861-65) sonrasında da yaşandı. İskoçlar gibi ABD İç Savaşı’nı kimliklerinin bir parçası haline getiren Amerikalılar için muharebe meydanlarını ziyaret milli ve dini bir önem ve uhreviyet kazandı.ancak modern muharebe meydanı turizminin asıl başlangıç noktası 1919 yılıdır. Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca asker ve sivil ölmüş veya yaralanmıştı. Gaziler ve ölen askerlerin aileleri kitleler halinde başta Batı Cephesi olmak üzere evlatları, akrabaları ve silah arkadaşlarının can verdiği mekânları ve mezarlarını ziyaret etmeye başladı. Kısa süre içinde eski muharebe alanları, savaş anıtları ve büyük bir itina ile tanzim edilmiş askeri mezarlıklarla kaplandı. Daha az sayıda olsa da Çanakkale muharebe alanları da ilk ziyaretçilerine ev sahipliği yapmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı boyunca kesintiye uğrayan bu turizm, savaş sonrasında ziyaret edilecek yerlere İkinci Dünya Savaşı’nın muharebeleri de eklendiği için daha da güç kazandı. ABD ve Avrupa’da bu gelişmeler yaşa
Modern muharebe meydanı turizminin başlangıç noktası 1919 yılı oldu. Batı Cephesi, bu turizmin ilk destinasyonuydu.
nırken coğrafyasında antikçağdan bu yana cereyan etmiş binlerce muharebe meydanı ve askeri kalıntı barındıran ülkemizde muharebe meydanı turizmi, dış talep kapsamında yapılanlar dışında çok az gelişme kaydetti. Örneğin 1925’te Ankara Muharebesi alanını gezmeye kalkışan Prof. Dr. Zeki Velidi Togan yöre köylülerince ikaz edilir: “Niye buralarda dolaşıyorsun? Birisi seni yakalar da öldürür.” Buna rağmen yoluna devam eden Togan beş Avrupalı ziyaretçiyle karşılaşır. Demiryollarında görevli olan bu yabancı mühendisler can güvenliği endişesi duymadan kitaplarda okudukları Ankara Muharebesi meydanını gezmeye kalkışmışlardı. Türkiye’de muharebe meydanı turizminin gelişmeme nedenlerini inceleyecek olursak konunun sadece turizm ile ilgili boyutunu değil, başka boyutlardaki eksiklik ve sorunları da tespit etme imkânı bulabiliriz.
Yazının başında bahsettiğimiz hikâyeye dönecek olursak, modern dönemde muharebe meydanı ziyaretlerinin başlamasında askeri ihtiyaçlar önemli rol oynamıştı. Askeri tarih 1810’da Berlin Harp Akademisi’nin açılmasıyla subay eğitiminin önemli bir parçası haline geldi. Almanlar, modern subay eğitiminin kurucusu Fransızlardan farklı olarak teorik değil, uygulamalı askeri eğitim taraftarıydı. Kurmay subay adayları dershanelerde derslerin teorik kısmını gördükten sonra muharebe meydanı ve kurmay gezileriyle öğrendiklerini arazide uygulamaktaydı. Muharebe meydanı gezisinde öğrenciler uzman rehberler ve tarihçilerden muharebenin nasıl gerçekleştiğini bütün detaylarıyla yerinde öğrenmekteydi. Kurmay gezisinde ise öğrenciler bir senaryo çerçevesinde o muharebede görev yapmış önemli komutanların rollerini üstlenerek safha safha muharebeyi yeniden canlandırmakta, bütün alternatifleriyle verilen kararları ve uygulamayı tartışmaktaydı. Böylelikle kurmay subay adayı sadece askeri tarihi değil, geleceğin komutanı ve kurmay başkanı olarak muharebede icra edeceği görevlerin provasını deneyimli öğretim üyeleri gözetiminde icra etmekteydi.
Askerlerin muharebe meydanlarını öğretim sistemlerinin içine almalarının muharebe turizmine büyük faydaları oldu. Her şeyden önce bu turizmin en büyük derdi olan muharebenin tam olarak nerede gerçekleştiği ve kapsadığı alan askerlerce şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edildi. Askerler tarihi kaynaklardaki anlatımı arazide uygulayarak gerçekte nerede, ne zaman, kimin, neyi, nasıl yaptığını da
bulmaktaydı. Ayrıca askerlerin muharebe meydanlarının korunmasında önemli işlevleri de oldu. Ekonomik gelişmeye açılacak muharebe meydanları askerlerin müdahalesiyle korunmuştur. Zaten askerlerin kendi kullandıkları kışla ve eğitim alanları da çoğu zaman geçmişte de askeri maksatlarla kullanılmış yerlerdir. Bunların bilinçli bir şekilde korunması muharebe turizmi için büyük katkıdır.
Muharebe meydanlarının tespit ve korunması dışında da askerlerin turizme önemli katkıları vardır. Masa başı veya bilgisayarda oynanan savaş oyunlarının temeli gene 19’uncu yüzyılda Almanlar tarafından atılmıştır. Günümüzde özellikle gençlerin çok oynadığı bu oyunlar askeri tarihe ve bu oyunların geçtiği coğrafyaya ilgiyi çok arttırmaktadır. Askeri modelcilik ve muharebeleri canlandırma (re-enacting) askeri maksatlarla başlayıp şimdi geniş kesimlerin ilgisini çeken hobilerdir. Günümüzde gelişmiş ordular bu hobilere para, malzeme, mekân ve yayın desteği sağlamaktadır. Muharebe meydanlarının bu tarz hobilere ev sahipliği yapması hem ilgiyi, hem de bilgiyi arttırmaktadır. Tabii ki bu faaliyetler icra edilirken aşırıya kaçmamak muharebe meydanını bir panayır alanına çevirmemek gerekir.
Ülkemizde ise her ne kadar 1883-1947 arasında Alman askeri sistemi örnek alınsa da muharebe meydanı ve kurmay gezileri, yani uygulamalı askeri tarih hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin parçası olmadı. Göstermelik birkaç uygulama dışında muharebe meydanlarının korunması ve istifade edilmesi Türk ordusunun ilgisini hiç çekmedi. Ne yazık ki aynı ilgisizlikten birliklerin kullandığı kışla ve tesisler de nasibini almıştır. Silahlı kuvvetlerin uygulamalı askeri tarihe ilgisizliği ülkemizde yer alan muharebe meydanları ile ilgili temel bilgilerin tespit ve doğrulamasının yapılmasını güçleştirmiştir. Benzeri şekilde savaş oyunları, modelcilik ve muharebelerin canlandırması ordudan destek görmemiştir. Milli gün ve törenlerde boy gösteren tarihi bölüğün üniforma, silah ve teçhizatında yapılan fahiş hatalar ise bu ilgisizlik ve bilgisizliğin bir göstergesi haline gelmiştir.
Muharebe meydanı turizminin asıl öğesini teşkil eden halkın ilgi ve talebi konusunda da ne yazık ki Türkiye’nin durumu çok iç açıcı değil. Özellikle 2005 yılı sonrasında her yıl binlerce kişinin çoğunlukla yerel yönetimlerin
Sakarya Meydan Savaşı alanı için oluşturulan milli park savaş alanının tümünü kapsamıyor.
düzenlediği turlarla Çanakkale muharebe meydanlarını gezmesi bile ülke içinde doğan bir ilgi ve talep sonucu değil, her yıl artan sayıda Avustralyalı ve Yeni Zelandalı turistin Çanakkale’ye akın etmesinin sonucudur. Gelibolu Yarımadası’nı 1920’lerden beri kaplayan yabancı savaş anıtları ve askeri mezarlıklar 1980 sonrasında Türk anıt ve şehitliklerinin inşasını teşvik etmesi gibi her yıl yarımadaya akan yabancı turistler ve 25 Nisan’da düzenlenen törenler yerli talep ve faaliyetlerin doğmasında büyük rol oynamıştır. Bu sayede Çanakkale ülkemizdeki en iyi korunan ve ziyarete açılmış muharebe meydanı olmuştur. Her ne kadar Malazgirt, Sarıkamış ve Sakarya muharebe meydanlarının korunması için ilk adımlar atılmış ve milli parklar teşkil edilmişse de Çanakkale seviyesine ulaşmak bir yana, basit düzenlemelerle ziyaretçi hizmeti bile verilememektedir. Daha da kötüsü Malazgirt örneğinde yanlış alanın korumaya alındığı şüphesi bulunurken, Sakarya örneğinde ise muharebe meydanının sadece bir kısmı milli park koruması altındadır. Muharebe meydanları konusunda Türkiye’de hiçbir şey yapılmıyor demek doğru değildir. Özellikle son dönemde tarihçi, arkeolog, coğrafyacı ve çevre korumacılar farklı muharebe meydanlarının korunması için özellikle sosyal medyada kulis ve kampanyalar yürüterek toplumu bilinçlendirmeye ve devlet kurumlarını harekete geçirmeye çalışmaktadırlar. Yalnız muharebe meydanlarını öksüz çocuk gibi sahiplenip kendisi dışında kimsenin o konuda çalışıp üretmesine izin vermeyen, yapılanlara kara çalanları bunların dışında tutmak lazım. Muharebeleri evlat edinme hastalığından en mustarip yer hiç şüphesiz Çanakkale olsa da tek değildir. Dünyada tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden Somme’da, II. Dünya Savaşı’nın sonunu getiren askeri olaylardan Normandiya Çıkarması’nın yaşandığı sahil bölgesinde gerçekleştirildiği gibi muharebe meydanlarının mümkün olan en doğal ortamlarında koruyup ziyarete açmanın daimi bir ekonomik kazanç sağlayacağı gösterilebilirse şu an karşılaşılan engeller ve duyarsızlığın birdenbire ortadan kalktığı, herkesin projeleri desteklemeye başlayacağı görülecektir. Zaman içinde iyice popülerleşen muharebe meydanı turizmi hem daha eğitimli, bilinçli ve gelir düzeyi
Malazgirt Savaşı alanı için kurulan milli parkın yanlış alanı korumaya aldığı şüphesi var.
yüksek turistlere hitap ettiği gibi halihazırda turizmden pay alamayan doğal ve tarihi cazibe merkezlerine sahip olmayan bölgelere de fırsat tanımaktadır.
Önce envanterin çıkarılması lazım
Son 20 yıl içinde büyüyen yerleşim ve sanayi merkezleri, otoyollar ve bunlar için malzeme sağlayan taş ocakları Türkiye kırsalının önemli bir kısmını geri döndürülemeyecek şekilde değiştirdi. Şimdiden bazı muharebe meydanlarının tamamını veya bir kısmını kaybettik. Çabuk harekete geçilmezse geri kalanları da kaybedeceğiz. Bu yüzden hızlı bir şekilde ülke genelindeki bütün muharebe meydanları ve askeri kalıntıların envanteri çıkarılmalıdır. Bunu yapmak için acilen bir bilim kurulu ve arazi inceleme birimleri teşkil edilmelidir. Ülkemizde sık yapılan hatalardan biri de, kurullara ilgisiz kişilerin seçilmesi ve kurul teşkil edildikten sonra gerekli parasal ve idari desteğin sağlanmamasıdır. Bilim yapmak pahalıdır ve uzmanların kendi aile bütçelerinden harcama yaparak iş yapmasını beklemek hatalıdır. Belirlenen öncelik çerçevesinde mevcut kaynaklardan muharebe meydanlarının bir listesi hazırlanacak ve arazi timleri bunların kesin yeri ve şu anki durumunu tespit edecektir. Bilim kurulu yeri tespit edilen meydanların tescil ve koruma işlemini beklemeden başlatacaktır.
Türkiye gibi binlerce yıllık geçmişe sahip bir coğrafyada bu envanter işleminin kısa sürede bitmesini beklemek hayalcilik olur. Türk ve dünya tarihi için önem taşıyan muharebelere öncelik verilmelidir. Yeri iyi kötü bilinen önemli muharebe meydanları en kısa sürede tescil edilip acil koruma kapsamına alınmalıdır. Sonrasında görevlendirilen ekipler muharebenin kesin yeri ve sınırlarını tespit için uğraşır ve bunların bulgularına göre koruma alanında değişiklikler yapılabilir. Eğer koruma için mükemmel envanter çıkması beklenirse geride korunacak muharebe meydanı kalmayabilir. Önemli bir konu da kamuoyunun sağlıklı ve devamlı bilgilendirilmesidir. Bir muharebe meydanı ile ilgili proje başlatıldığında ne yapılacağını bütün ayrıntıları ile yerel, ülke ve dünya kamuoyuna açıklamak ve bilgilendirmek gereklidir. Mümkünse ataları o muharebeye iştirak etmiş milletleri projeye dahil etmek büyük fayda sağlayacaktır. Örneğin MÖ 53’te Harran yakınlarında Carrhae’de Romalılar ve Partlar arasında cereyan eden ve Roma’nın en büyük yenilgilerden birini yaşadığı muharebenin turizme açılması projesinde İtalyan ve İranlı uzmanlara yer vermek başarı ve tanıtım açısından büyük fayda getirecektir.
Türkiye muharebe meydanları ve askeri kalıntıları envanteri teşkil edildikten sonra yapılması gereken hangilerinin korumaya alınacağı ve yatırım yapma önceliğinin belirlenmesidir. Arzu edilen bütün muharebe meydanı ve askeri kalıntıların koruma altına alınmasıdır. Ancak hem sayı çok fazladır, hem de bir kısmı çoktan onarılamayacak düzeyde tahrip edilmiştir.
Dolayısıyla kısıtlı kaynaklar sorumsuz bir şekilde harcanıp bir sürü yarım kalmış
veya hatalı proje batağı yaratmak yerine öncelik korumaya, arkeolojik kazılara ve önemli muharebe meydanlarında kısa zamanda sonuç verecek projelere verilmelidir. Ancak tescil edilmiş bir muharebe meydanını yerel yönetim kendi kaynağı ile turizme açmak istiyorsa buna engel olmayıp gerekli uzman desteği sağlanmalıdır. İlk kademe acil işler bittikten sonra Türkiye genelindeki muharebe meydanlarından sorumlu olacak kurum tespit, tescil ve bilimsel inceleme odaklı olmalı, bütün bu alanların korunması ve turizme açılanların işletilmesi sorumluluğunu yüklenmemelidir. Aksi takdirde devasa ve hantal bir bürokrasi teşkil edilmiş olur.
Çanakkale örneğinde olduğu gibi önemli muharebe meydanları için özerk bir başkanlık kaynak tasarrufu ve hizmet kalitesi açısından daha iyi sonuç verme potansiyelindedir. Diğer muharebe meydanlarını ise denetim kaydıyla yerel yönetimlere bırakmak en iyi çözümdür. Çünkü Anadolu’da Türk varlığını perçinleyen 1176 Miryokefalon gibi önemli bir muharebenin yerinin tartışmalı olduğu bir ortamda merkezi kurumun tespit ve tescil işi uzun süre devam edecektir.
Türkiye’nin muharebe meydanlarıyla ilgili ciddi bir kapasite sorunu vardır. Envanter çalışmasıyla beraber ülke kapasitesinin geliştirilmesine de önem verilmelidir. Türkiye’de akademik düzeyde askeri tarih eğitimine yeni başlanmıştır. Muharebe meydanı arkeolojisi üniversitelerimizde eğitimi verilen bir alt disiplin değildir. Üstelik tespit, tescil ve ziyarete açılma işlemleri için sadece tarihçi ve arkeologların yanı sıra sırf kazılar için kalıntıları tespit edecek jeomorfologlar, yer radarı operatörleri, topoğraflar gibi geniş yelpazede uzmanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Ziyarete açılma sürecinde ise devreye uzman mimar ve mühendisler ile tanıtım-bilgilendirme, yayın ve diğer
uzmanlar girecektir. Çünkü ziyaret güzergâhı, ziyaretçi yeri ve müze inşası, bilgilendirme levha ve sistemleri, broşür, kitap ve haritalar, hediyelik eşyaların imali önemli konulardır. Türkiye’de eksikliği en çok hissedilen de aslında bunlardır. Her şey bitip muharebe meydanı ziyarete açıldığında bu kez rehber ve tanıtım ekibi, idare, güvenlik ve bakım ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Muharebe meydanlarının önemli bir parçası anıtlardır. Çanakkale örneğinde anıt yapmada ne kadar geç kaldığımız anlaşıldığı gibi sonradan yapılan anıtların mimari ve sanatsal estetiği ise oldukça tartışmalıdır. Muharebe meydanı turizminin en büyük faydası tarihi kimlik ve belleğimiz bir parçası olan muharebe meydanlarının ve askeri kalıntıların gelecek nesiller için korunması ve ihtiva ettiği bilgilerin topluma mal edilmesidir. Tahrip olmuş önemli muharebe meydanları da yaşatılmalıdır. Örneğin üzerine bir şehrin kurulduğu muharebe meydanı, inşa edilecek anıtlar, sergi salonları, mahalle ve sokaklara verilecek isimler, gerekli yerlere konulacak bilgilendirme levhaları, şehir rehberine ilave edilecek açıklamalarla belleklere işlenebilir. Benzeri şekilde bir savaş için inşa edilmiş, ama savaşa konu olmamış askeri tesisler de korunup basit düzenlemelerle ciddi yatırım yapılmadan ziyarete açılabilir. Buna en iyi örnek İkinci Dünya Savaşı döneminde Çatalca ve Gelibolu’ya inşa edilmiş savunma hatlarıdır.
Sonuç olarak ülkemiz muharebe meydanlarının turizmi açısından büyük bir potansiyele sahiptir. İyi bir hazırlık ve envanter çalışması, önceliklerin belirlenmesi ve yöre halkının işin içine sokulmasıyla hem gelir elde etmek, hem de tarihi mirasımızı korumak mümkündür. Ülkemize gelen turistlerin bir kısmı biz buraları uygun tesisleri kurup ziyarete açmasak da bu alanları gidip gezmektedir. Yakın dönem savaş ve muharebelerine yönelik ülkemizde de ilgi artmış ve bu konunun meraklıları sadece buraları gezmekle yetinmeyip korunması için de çaba sarf etmeye başlamıştır. Yani muharebe meydanı turizmi zaten fiilen başlamıştır. Yapılması gereken bunu düzenleyip resmen turizm sektörünün bir parçası haline getirmektir l