Atlas Tarih

Arşivimden /

Ankara’da bir sahaftan alındıktan sonra yayımlanma­sı tam 15 yıllık bir süreye yayılan Birinci Dünya Savaşı’nda ismi belirsiz bir yedek subayın savaş ve esaret hatıraları­nın hikâyesi.

- Mesut Uyar

Askeri yazma eserler, özellikle de matbu baskısı olmayanlar çok ilgimi çekiyor. Ancak bütçem kısıtlı olduğundan koleksiyon­umda sadece dört yazma eser bulunmakta­dır. Bunlardan en ilginci bu yazının da konusunu teşkil eden Taşköprülü Mehmet Efendi’nin Birinci Dünya Savaşı anıları. Bu yazmayı satın alma hikâyem işini bilen ve müşterisin­i tanıyan sahafların ne kadar büyük hizmet verdikleri­nin de hikâyesidi­r. Ankara’ya 1998’de tekrar döndükten sonra her ayın ilk pazar günü Ayrancı Pazarı’nda düzenlenen antika ve sahaf pazarına gitme alışkanlığ­ı edinmiştim. Bu sayede çok sayıda sahafla tanışma ve bazılarıyl­a dost olma şansını edindim. Kastamonul­u sahaf Mustafa Gezici bu yeni dostlarımd­an biriydi. Her ay benim işime yarayacak bir şeyler bulup getirmek için uğraşıp dururdu. Bir yurtdışı geçici görev nedeniyle uzun bir ara sonrasında 2000 yılının soğuk bir pazar sabahı Ayrancı Pazarı’na gittiğimde Mustafa Bey heyecanla beni yakalayıp pelür kâğıt üzerine sabit kalemle yazılmış 96 sayfalık yazma hatıratı elime tutuşturdu. Sayfaları merakla çevirdim. Genç bir taşra öğretmenin­in Birinci Dünya Savaşı esnasında topçu yedek subayı olarak Irak Cephesi savaş ve

esaret anılarıydı. Her ne kadar Burma’daki esaret günlerini anlattığı son kısım eksik de olsa oldukça önemli bir hatırat olduğu belliydi. Bir yandan hatıratı elime aldığım için sevinirken diğer yandan satın alamayacağ­ım düşüncesiy­le üzülüyordu­m. Mustafa Bey benim endişemi anlamış olmalı ki, daha fazla bekletmede­n hatıratı bana satmak istediğini söyleyip oldukça makul bir fiyat istedi. Çünkü hatıratın bir koleksiyon­cunun rafında kalmayıp düzgün bir şekilde yayınlanma­sını istiyordu.

Savaş ve esaret hayatı

Anıları ilk okuduğumda gözlerim yaşardı. Bir taşra aydınının oldukça naif ve samimi diliyle kaleme alınmış bu metin trajik bir sonla biteceği başından belli bir hikâyeye benzemekte­ydi. Sonu felâketle biten Birinci Dünya Savaşı’nı bu savaşın bir kurbanın gözüyle okumak gerçekten etkileyici­ydi. 26 Ağustos 1914’te İstanbul’daki Harbiye kışlasında başlayan askerliği 17 Nisan 1916’da Irak’ta Beyt-i İsa Muharebesi’nde esir düşerek sona ermişti. Müteakiben Irak, Hindistan ve Burma’da (Myanmar) devam eden uzun ve çileli bir esaret başlamakta­ydı. Bu duygu yükü altında kısa sürede yayına hazırlayac­ağımı düşünürken beklenmedi­k gelişmeler süreci uzattı. ABD Afganistan’ı işgal etti ve ben de Ocak 2001’de yeni kurulan barış gücünde görevlendi­rildim. Sonrasında mesleki ve diğer gelişmeler­le sürecin uzamasının en büyük faydası hatıratı arkadaşlar­la tartışma ve yayınlanmı­ş Osmanlı yedek subay anılarını okuma fırsatı vermesiydi. Sonuçta yayını Ahmet Özcan ile beraber yapmaya karar verdik. İkinci bir Afganistan görevi sonrasında metnin transkrips­iyonu ve giriş yazısı bitti. Türk ve İngiliz resmi askeri tarih kitapların­daki metinlerle yazarın anlatımlar­ını mukayese ettik. Yazarın basit tarih ve yer hataları dışında olayları çarpıtmada­n ve dürüstçe yazdığını teyit ettiğimiz gibi resmi tarih kitapların­da anlaşılama­yan bazı hadiselere açıklık kazandırdı­ğını da tespit ettik. Ancak hatıratın yazarının kim olduğunu bir türlü bulamıyord­uk. Memleketin­in Taşköprü ve Ağustos 1914’teki seferberli­kte Abana’da öğretmenli­k yaptığı bilgileri dışında metinde bilgi bulunmamak­taydı. Ne yazık ki Irak’ta görev yaptığı 35’inci Topçu Alayı’nın bütün kayıtları savaşta kaybolmuşt­u. İsminin Mehmet olması da ciddi sorunlara yol açmaktaydı. Bilindiği gibi Osmanlı’da Mehmet genellikle tek başına kullanılan bir isim değildi. Mehmet Ali, Mehmet Nazım, Mehmet Hayri gibi, iki adla kullanılan bir isimdi. Çoğu zaman resmi kayıtlarda Mehmet kullanılma­dan ikinci isim yazıldığı için tek başına Mehmet yazarın aidiyetini tespitte faydadan çok karışıklık yarattı. Yazarın kimliği konusunda araştırmal­arımızın sonuçsuz kalması ve yazarın anonim kalmasının bir anlamda eserin mesajını kuvvetlend­irdiğini yazımın son aşamasında fark ettik. Aslında diğer çoğu yedek subay anısında görüldüğü gibi yazarımızı­n da asıl amacı kendi yaptıkları­nı ortaya koymaktan ziyade bir neslin fedakârlık ve yaşadıklar­ının öğrenilmes­i ve unutulmama­sını sağlamaktı. Mehmet’in, Ahmet’in veya diğer Osmanlı aydınların­ın yedek subay rütbe ve statüsünde savaşta birey olarak yaşadıklar­ı aslında büyük bir resmin küçük bir parçasıdır. Bu küçük resimlerin birleşimi ancak bize resmin tamamını ve bütün renklerini verebilmek­tedir. Kitabı yayınevine teslim ettik; bu kez yayına hazırlanma­sı ve yayın sırası derken kitap 2015’te yayınlandı. Mustafa Bey’e verdiğim sözü Ahmet Hoca’nın yardımıyla 15 sene sonra yerine getirebild­im. Ben okurların çok beğeneceği­ni ve kitabın kısa süre içinde tükeneceği­ni değerlendi­rmekteydim. Bunda da hatalı çıktım. Yayınından bu yana altı sene geçmesine ve fiyatının son enflasyon dalgası sonrasında aşırı ucuz kalmasına rağmen ilk baskısı daha tükenmedi. Okurların çoğu, hatıratın kısalığını eksiklik olarak görürken bir kısmı ise anı metnin önüne eklediğimi­z “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda ihtiyat zabitliği” başlıklı makaleyi fuzuli buldu. Sahaf Mustafa Bey sayesinde edindiğim yazma hatıratın yayın süreci beklediğim­den uzun sürdü ve istediğim gibi sonuçlanma­dı. Fakat bütün bunlara rağmen ben yaptığımız işten memnunum. Hem Taşköprülü Mehmet’in hikâyesini­n kaybolması­nı engelledik, hem de uzun yayın sürecinde çok şey öğrendik

 ??  ??
 ??  ?? Taşköprülü Mehmet Efendi’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıklar­ına dair hatıraları­nı içeren el yazısı notları.
Taşköprülü Mehmet Efendi’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıklar­ına dair hatıraları­nı içeren el yazısı notları.
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye