Suavi Aydın: Derdimiz araştırmak
Derdimiz neydi? “Niçün çıkıyoruz” sorusunun bir cevabı var mıydı? Evet. Biz, baştan beri heyete dahil olanlar, 1980 darbesini yaşamış, 1980’den itibaren Türkiye düşünce hayatının nasıl kısırlaştığını görmüş ve daha da önemlisi o güne kadar bildik alanlarda bildik düşünme ve yazma biçimleriyle iş görenlerin tıkandığına şahit olmuş bir gruptuk.
Kendi sınırlı tecrübemizin gösterdikleri ve düşündürdükleri yanında, 1990’dan itibaren
Berlin Duvarı’nın yıkılışından sonra bütün dünyayı saran arayışların, hesaplaşmaların da bir parçasıydık. Üstelik 12 Eylül darbesinin özel olarak Türkiye’deki üniversitelere giydirdiği çok dar bir elbise vardı. Bu elbise içinde sıkışmışlığı hepimiz hissediyor, bir kısmımız da o iklimin üyesi olarak bizzat yaşıyorduk.
Kendi araştırmalarımızı zoraki kurulmuş, akademik yöntemin ve etiğin gerektirdiği koşulların ve ilkelerin dışında yeni bir teferruatla ve yeni bir hiyerarşiyle kendisini boğmuş; büyük ölçüde unvan almak için zoraki yazılmış yazıların yayınlandığı resmi dergi dünyasının dışında bir yerde özgürce yayınlayabilmeliydik. Bunun yanı sıra derdi araştırmak ve yazmak olan, merak iştahıyla sevdiği ve gerekli gördüğü konulara dalmış, bizimkilere benzeyen kaygılara sahip araştırmacı dünyasına da bir zemin sunmalıydık. Kebikeç’i yaratan bu dertlerdi. Sanırım “Niçün çıkıyoruz” sorusunun karşılığı bizim için artık çok belirgindi.
Ne var ki, bizler, tek tek veya belirli gruplar halinde bu amacı gerçekleştirmeyi başaramazdık. Ahmet’in Karanfil Sokak’taki dükkânında toplanıp yaptığımız sohbetler, tesadüfen böyle bir amacın etrafında birleşecek grubu yaratmıştı. İsabetle tesadüf tekaddüm etti. Ahmet bunu gördü; Kudret Hoca, Ahmet’e gazı verdi ve Kebikeç ortaya çıktı. Yirmi beş yıldır da hedeflerinden sapmadan yayın hayatına devam ediyor. Umarım, bizim nefesimiz tükendiğinde, aynı amaç etrafında toplaşacak yeni insanlar bu dergiyi sırtlayıp götürür. Genç arkadaşlarımız bu ümidimizi besliyor. Felix anniversario argenti!