Hıdiv İsmail Paşa’nın dondurmacısı
Hıdiv İsmail Paşa’nın dondurmacıbaşısı Arnavut Salih Ağa’nın dondurması, döneminde pek ünlüymüş... Sermet Muhtar Alus “Rüküş Kadınlar” romanında (adını Selim olarak değiştirerek) anlatır: “Kaymaklısının üstüne ne gelmiş var, ne gelecek… Sanki iki katlı ekmek kadayıfının arasından lapik lapik kaymakları çıkarıp karın içine atmışlar; buz kesilir kesilmez, kalıp gibi tabağa koymuşlar… Hele vişnelisi, vişnelikten çıkmış da ahududuluğa yaklaşmış…
İsmail Paşa dondurmacıbaşısına 40-50 altın tutarında bir maaş verirmiş, ondan başkasının yaptığı dondurmayı da ağzına koymazmış. Tabak tabak, kâse kâse yer, gece uykusunda bile uyanıp dondurma diye tuttururmuş. Bir gün Sultan Abdülaziz’in huzurunda da lafını açmış. O da ‘İsmailciğim, bari biraz gönder de tadını deneyelim’ demiş. Mısır Valisi, hemen o akşam dondurmayı yaptırmış, Hama kumaşlarına, Bursa börümceklerine sarılı bir altın kutuya koydurup Beşiktaş Sarayı’na göndermiş. Sultan Aziz, kutuyu önüne getirtip mücevherli kapağını açmış; daha çeşnicibaşısına tattırmadan, serçe parmağını daldırıp da ağzına sokar sokmaz… Malum ya iştahlı ve boğazına düşkün padişah. Bir oturuşta bir kuzuyu bitiriyor da bana mısın demiyor… Dondurmayı diline dokundurur dokundurmaz, mablak mablak yiyerek koca kutuyu beş dakikanın içinde temizlememiş mi? O günden sonra Sultan aklına esince 10 çifte saltanat kayığına biner, bilhassa bu dondurmadan yemek için Tokmakburnu’ndaki yalıyı boylar, daha kayıkta iken haykırırmış:
-İsmail!... Bugünkü vişneli mi, kaymaklı mı, yoksa ahududulu mu? Hangisi olursa olsun çabuk getirt!”
Dondurmacı Salih, velinimeti ahirete gittikten sonra yine zanaatına girişmiş, Emirgan’da bir yalının bodrum katına yerleşmiş, yıllarca orada barınmış. Sermet Muhtar Alus, “Dondurmanın aliyyülâlâsını yapar, ikindi üstleri, geceleyin kayıkla gezer, dört gözle bekleyen müşterilerine yetiştiremezdi” diye ekler. Başka bir yerde de Salih Ağa’nın oğlu Sadık’ın da 1930’lu yıllarda Emirgan’da yaşayıp, kayıkla dondurma sattığını yazar.