Yatak sadece bir yatak değildir
Günümüzde sadece uyumak ve sevişmek amacıyla kullandığımız, mahremiyet endişesiyle evlerimizin arka odalarına ittiğimiz yataklar bir zamanlar sosyal hayatın tam merkezindeydi.
Brian Fagan ile Nadia Durrani “Yatay Bir Tarih” alt başlıklı kitaplarında doğumdan ölüme hayatımızın yaklaşık üçte birini üzerinde geçirdiğimiz yatakların geçirdiği evrimi son derece renkli bir üslupla anlatmış.
Bilinen en eski yataklar Güney Afrika’da bir mağarada bulunmuş. Yaklaşık 70 bin yıl önce yaşamış modern insandan geriye kalan bu yataklar, mağaraların oyulmuş tabanına yerleştirilmiş. Ki bed (yatak) sözcüğünün kökeninin de “toprağın kazılmasıyla oluşturulmuş dinlenme yeri” anlamına geldiği belirtiliyor kitapta. Yatağın dikdörtgen biçimi ise yaklaşık 5 bin yıldır hiç değişmemiş. Hatta otla, sapla ve samanla doldurulmuş çuvallardan oluşan döşeklerin de çok uzunca bir süre aynı kaldığını söyleyebiliriz.
Yatağın temel tasarımı bin yıllar boyunca aynı kalsa da dünyanın hemen her yerinde yerden yükseklik, zenginlik ve statü simgesi kabul edilmiş. Özellikle Ortaçağ Avrupası’nda görenleri etkilemek amacıyla yataklar tavandan sarkıtılmış. Sayvanlarla ve kat kat kumaşlarla örtülü yataklar moda olmuş. Ve bu gösterişli yataklar, herkesin görebilmesi için salonların ortasına konulmuş. Tek kişilik yataklar ilk kez hastanelerde popüler olmuş.
16. yüzyıla kadar evler şömineyle ısındığında aristokratlar, hizmetçi ve uşaklarıyla birlikte uyuyormuş.
Bir handa konakladığınızda ise kiminle uyuyacağınızı seçmeniz mümkün değilmiş. Were’li İngiliz hancı maceraperest gezginleri hanına çekmek için parlak bir fikir bulmuş. Tam 12 gezginin bir arada uyuyabileceği dört direkli büyük bir yatak sipariş etmiş. Eni ve boyu üçer metreden fazla olan ve 1590 yılında yapılan bu yatak o kadar ünlenmiş ki London Chronicle gazetesinde 26 kasap ve eşlerinin (52 kişi) bir gecelerini bu yatakta geçirdikleri anlatılmış. Haber şişirme elbette ancak yatak, “Were’in Büyük Yatağı” adıyla halen Londra’daki
Victoria and Albert Müzesi’nde sergileniyor. Ancak en büyük yatak bu değil. Guinness Dünya Rekorlar Kitabı, Burgonya Dükü Philip ile Portekiz Prensesi Isabella’nın düğünü için yaptırılan boyu
5.76, eni 3.8 metrelik yatağı
‘bugüne dek kullanılmış en büyük yatak’ olarak tescillemiş.
MAHREMİYET ALGISI
Yatak odalarının etrafına duvar örüp özel ilan edilmelerinin 200 yıllık bir geçmişi var. Yatağın mahrem bir sığınak olarak algılanma fikri ise daha yeni; yaklaşık 150 yıllık.
Her güzel fikir gibi bunun karşıtı da oluşmuş elbette. 1990’ların sonarda İngiliz sanatçı Tracey Emin’in kendi dağınık yatağını (etrafında kullanılmış prezervatifler, kirli iç çamaşırları vardı) sergilemesi, büyük infial uyandırdı. Eleştirmenler bu özel alanın kamuya açılmasından rahatsız olup fikri yerin dibine soktular. Ancak ondan önce de John Lennon ile
Yoko Onno yatağın farklı amaçlarla kullanılabileceğini göstermek amacıyla bir hafta boyunca bir otelde yatağa uzanıp davetli misafirleriyle ateşli tartışmalara girişmişlerdi. Elektrik lambalarının geceyi gündüze çevirdiği zamanlardan önce çok daha uzun bir süre geçirdiğimiz yataklar, şimdilerde iyice değişti. İhtiyaç duyulabilecek her türlü bilgisayar bağlantısı bulunan, sıcaklığı ayarlanabilen, dışarıdaki sesleri filtreleyen, hatta hafifçe sallanarak kişiyi kontrollü biçimde uyandırabilen yataklar bunlar. Kim bilir zaman ilerledikçe neler değişecek…