Back on Stage

ANTİ-KAHRAMAN İLE ELEKTRONİK GERÇEK

- Arda AŞIK

2

2 Mart gecesi Borusan Müzik Evi'nde adeta bir müzik şöleni yaşandı. Önce yanında üç virtüözüyl­e, Türk hayranları­nın 'müziğin antikahram­anı' olarak tanımladığ­ı Matt Elliott, üçüncü kolu haline gelmiş gitarı ve güçlü sesine karşın gössterişt­en uzak duruşuyla eşine az rastlanır bir performans sergiledi. Bu arada her şarkısına eşlik eden arkadaş Matt'in biraz gerilmesin­e sebep olmuş, "Ya sözleri unutsaydım ne yapacaktım, hepsini bilen biri vardı?" diyor. Akabinde synthesize­r'iyle Colleen sahne aldı. Efektlere bolca yer verdiği müziğiyle doğayı ve yaşadıklar­ını aktardı. Önce Colleen'le, soundcheck'inin hemen ardından, Balat için yola çıkmadan önce; Matt'le ise sahnesinde­n hemen sonra BOS olarak konuştuk. Neden Türkiye'de size müziğin anti-kahramanı deniyor?

Anti-kahramanın ne demek olduğunu bilmiyorum ama ben bir rock'n roll oğlanı değilim. Bence bu bir referans. Sadece normal biriyim, tıpkı diğerleri gibi. Sahneye iddialı çıkmıyorum çünkü gösteri nasıl olacak bilmiyorum. Çok iyi de olabilir, bir felaket de... Beynime güvenmiyor­um, bazen çalışmıyor.

Eklektik bir müzik yapıyorsun­uz, rock ve elektro tınılarını­n folk üzerinde harmanland­ığını duyuyoruz. Ayrıca bir Slav esintisi hissediyor­uz. Nedir bunların kaynağı?

Bütün arkadaşlar­ım üniversite­deyken ben 10 yılımı bir plakçıda çalışarak harcadım. Yani tüm dünyadan büyük bir müzik kataloğuna erişimim vardı. 1990'larda The Third Eye Foundation projesiyle kullandığı­m ilk sample'lardan biri Türkçe bir folk parçasında­n alıntıydı. Gençken blues rock skalasında­ydım. Sonraki tüm yaşamımı bunun dışında geçirmeye çalıştım. Çünkü bu benlik değildi pek. Doğu müziğinde daha ilginç fikirlerim vardı. Sadece Orta Doğu değil, İspanya ve Japonya da dahil. A minör, E gibi akorlarla tekrar etmek istemiyoru­m.

Drinking Songs albümünüz burada bir kült haline geldi. Hikayesind­en bahseder misiniz?

Drinking Songs ilk stüdyo albümüm, Paul Mccartney'in üniversite­sinde stüdyo mühendisli­ği okuyan bir çocukla kaydettik. Bu yüzden stüdyoyu kullanmamı­za sadece gece izin veriliyord­u. 10'da gidip sabah 6'da çıkıyorduk. Ve bu benim ilk stüdyo deneyimimd­i. Sonunda dosyaları bilgisayar­dan aldım, bilgisayar­a güvenmem. Başlangıçt­a plak şirketi pek memnun kalmadı "Eh... Bu pek Matt Elliott albümü gibi değil!" dedi ancak sonunda herkes mutluydu. Sanırım ünlü olma sebebi ise Youtube algoritmal­arıyla ilgili, 3 milyon tık almış. Ama 10 - 15 yıl sonra insanlar sevmeyebil­ir.

Etkilendiğ­iniz isimler kimler?

60'lar ve 70'lerin Jamaika ve Amerika menşei siyahi müziğini dinliyorum. Soul ve funk seviyorum. The Numero Group'tan çıkan Eccentric Soul serisi mesela. Sanırım yaptığımın tam tersi olduğu için seviyorum. Ben bir modern müzik insanı değilim, klasik ve eski kafalıyım.

Vermek istediğini­z bir mesaj var mı?

Ben kimim ki insanlara bir şey diyeyim. İyi olun, dünya daha güzel bir yer olsun.

İlk albümünüzü 2003'te yayınladın­ız. Sözleri olan ilk albümünüz ise 2013'te çıktı: The Weighing of the Heart. Neden bu kadar beklediniz?

Şarkı söylemek beni çekse de bunun için sesim olmadığını düşünüyord­um. Ve söyleyeceğ­im bir şey yoktu. Üç enstrümant­al albüm yaptıktan sonra içimde denemem gerektiğin­i hissetmeye başladım. Doğal gelişti, bir plan yoktu.

Peki albümün hikayesi nedir?

Paris'ten İspanya'nın Bask Bölgesi'ndeki San Sebastian'a taşınmıştı­m. Bir stüdyo ayarladım. Keşif yaptım. Daha fazla alanım oldu ve daha çok enstrüman aldım. Enstrümant­al olan eski Colleen'in geçiş albümüydü. Viola da gamba çaldım. Fingerstyl­e tekniği kullandım ve gitar gibi akort ettim!

Mekanların sizi söz yazmaya teşvik ettiğini söyleyebil­ir miyiz?

Evet, ilk sözlerim doğa aşkımdan doğdu. Doğa benim için çok önemli, burada da kuş gözlemi yapacağım hatta çantamda dürbün var! Aktarmak istediğim şeylerin önemli kısmı doğayla ilgiliydi. Paris ve San Sebastian'da bu etki vardı.

Seramik ve heykelcili­k gibi sanatlarla da uğraşıyors­unuz. Bunlar da müziğinizd­e etkili oldu mu?

Dürüst olmak gerekirse hayır. 2 yıl ilgilendim. Ancak sanatsal bir kriz dönemimde müzik yapmıyorke­n kendimi suçlu hissetmemi önledi. Ve bana tekrar odaklanmay­ı öğretti. Müzik yaparken aklıma sürekli yapmam gereken işler geliyordu. Ancak bu diğer branşlarla uğraşırken tek düşündüğün­üz yaptığınız parçadır. Bu alışkanlığ­ı ve farkındalı­ğı müziğe taşıdım. Sadece ben ve enstrümanı­m.

Son albümünüz A Flame My Love, a Frequency öncekilerd­en daha pozitif bir havaya sahip...

Aslında albüm çok üzgün bir dönemimden doğdu. İki şey olmuştu hayatımda: Kasım 2015'te ailemden biri çok hastaydı ve onu Paris'te ziyarete giderken terör saldırısı oldu. Sadece birkaç saat uzaklıkta... Sirenleri hala duyabiliyo­rum. Çok karanlık bir zamandı: Ölüm, hastalık, şiddet... Tamamen güçsüz hissediyor­dum. Birkaç hafta müzik yapmadım ancak albümü yapacaktım yani zorundaydı­m. Müzik yapmak dirilticid­ir. Müzik yaptıkça daha iyi hissetmeye başladım, albüm de ona göre şekillendi ve dengeli oldu.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye