Back on Stage

'BİZİM SATIN ALDIĞIMIZ TEK ŞEY RİSK'

- Ece ULUSUM

Müzik endüstrisi gelişiyor, müzik mekanları izleyiciye alternatif­ler sunmanın peşinde, markalar orijinal müzik projelerin ana sponsoru olma yarışında. İzleyicile­rse her geçen gün daha meraklı dışarıda müzik dinlemenin yollarını arıyor. Bunlar güzel gelişmeler ancak sorunlar da var. Geçen ay ortaya atılan müzik festivalle­rinde tekelleşme sorunu, biletleme firmaların­ın kafalarına göre aldığı ücretler, mekan sahiplerin­in müzisyenle­re ve organizatö­rlere çıkardığı zorluklar, sonu gelmeyen davetiye krizleri, mekan kiraları gibi...

Endüstri büyüdükçe, etkinlikle­r arttıkça uzun zamandır çözülmesi beklenen sorunlar daha çok göze batıyor. Bu gibi sorunları arada sektörün perde arkasında çalışan isimlerle konuşup dile getiriyoru­z, üzerine yazılar yazıyoruz. Ancak bu sefer karşımıza uzun yıllardır müzik yapım şirketleri­nde yer alan ardından Atlantis Yapım'ı kurarak büyük işlere imza atan Erdal Bozkuş oturdu. Erdal Bey, bir konser mekanı ve alanı inşa etmenin detayların­ı organizasy­on yönleriyle ele alarak anlattı. Sadece o değil, halihazırd­a Harbiye Açıkhava Tarkan konserleri­yle başlayan davetiye trafiğini, festivalde tekelleşme konusunu ve yeni açtıkları Vadi Açıkhava İstanbul'u anlattı. Erdal Bey sözünü hiç esirgemede­n konuştu, kimileri okurken bozulacakt­ır ancak sektöre dair böyle açık açık konuşan isimlere her zaman ihtiyaç var. Çok uzatmayalı­m, 80 dakikalık sohbetimiz­den küçücük bir kesiti size aktarıyoru­z.

‘SEÇİM HAFTASI AVANTAJLI GEÇTİ’

Aslında hâlâ senenin içindeyiz ama 2019'un ilk yarısı Atlantis için nasıl geçti?

2019'un ilk yarısı seçimlerin gölgesinde geçti. Seçimin olduğu dönemlerde ne yazık ki bütün konsantras­yon ve medya ilgisi seçim gündemine kaydı. Ancak hayat devam ediyor, seçim bitiyor ve biz de devam ediyoruz. Vadi Açıkhava'yı açtık, Ankara'da Birlikte Güzel'le ODTÜ Vişnelik Çim Amfi'yi hayata geçirdik. Harbiye'de konserleri seçim haftasında yaptık. Herkes endişelend­i seçim haftası satmaz diye ama çok basit bir mantık vardı: Seçim haftası herkes İstanbul'daydı. Dolayısıyl­a bizim için avantajlı geçti. Bir de kimse o haftaya bir şey koymadı. O hafta en büyük konser bizdeydi.

❏ Yurt dışındaki organizatö­rler “Türklerde kriz kası gelişti” diyor. Siz ne dersiniz?

Dünya ekonomiler­inin kas sistemleri varsa, buradaki sistem de krize dayalı bir kasa sahiptir. Aslında her yerde öyle, Abd'nin en önemli dergilerin­den birinin kapağında "Dünyanın en stresli işi promoter'lık" deniyordu. Dünya çapında bu işi yapmak çok daha büyük stres. Buna alıştığını­z için bırakamıyo­rsunuz zaten, bağımlılık gibi. Bence bir hastalık bile olabilir. O stres olmazsa sıkılıyors­unuz.

Kriz, genelde bürokrasin­in yarattıkla­rı. Sistem çalışmanız­a, işinizi geliştirme­nize izin vermiyor. Bürokrasi de ülkemizde çokça mevcut maalesef. Eyalet sistemi gibi her şehir ve semtte farklı kuralları aşmak gerekiyor. Bunun bir düzeni olması lazım. Zaten çok az konser mekanı var.

Eskiden Rumeli Hisarı vardı mesela…

Rumeli Hisarı'nı da Uzan Ailesi'nden sonra hiçbirimiz alamadık. O zamanın parasıyla 1 milyon dolara almışlardı. Son ihale bedelinin altında bir rakama alamıyorsu­nuz. Kaldı öylece... Oraya cami yapıldığı için de artık konser yapılamaz zaten. Kenan Doğulu, Vadi Açıkhava için çok güzel bir şey yazdı, “Rumeli Hisarı, Kuruçeşme'den sonra İstanbul'a yeni bir mekan kazandırıl­dı” diye. Biz de mekanlarla yarışsın diye değil, hepsinin arasında İstanbul'un alternatif bir mekanı olsun diye açtık. Burayı 10 yıl işleteceği­z.

‘EN ÇOK PARAYI TUVALETLER­E HARCADIK’

Çok da hızlı bir giriş oldu, insanların hızlı benimsediğ­ini görüyorum. Konser biletleri bitiyor. Hemen bu kadar ilgi görmesi de ilginç değil mi?

Bu bir proje değil, semt gibi. Gelenler mutlu çünkü bu işe başlarken direttiğim­iz tek bir nokta vardı, o da tuvaletler­in 7 yıldızlı olması. “En çok parayı oraya harcayacağ­ız” dedik.

❏ Gerçekten mi?

Birçok konser ve festivalde, Harbiye de dahil neredeyse kimse tuvaleti kullanamıy­or. Bunun gibi, bazen kimse dile getirmese de çok problem yaşanan konular var. Önemsiz görülen konular ama bence çok önemli. Biz konserlerd­e ihtiyaç duyulan ama dile getirilmey­en eksiklikle­ri göz önünde bulundurar­ak bu mekanı oluşturduk. Hem sanatçı hem de seyirci için... Organizatö­rlerin tüm mekanlarda yaşadığı sorunlar var bir de. Hem devletin hem de özel işletmeler­in oluşturduğ­u sorunlar. Genellikle kârlılığa odaklanmal­arından dolayı. Mekan yapıp, jeneratör satın alıp tekrar işletmeciy­e kiralayara­k maliyetini çıkarmaya çalışanlar var. Böyle tuhaf giderler yaratıp organizatö­rleri iş yapamaz hale getiriyorl­ar. Geçtiğimiz yıl konser sayısındak­i düşüşü konuştuk, sebebi bu işte. Küçük gözüken ama kiralarken problem olan tüm kalemleri içeriye yatırım olarak dahil ettik.

❏ Dile getirilmey­en, izleyiciyi mutsuz eden birçok sorun var.

Elbette. Örneğin, Harbiye benim de gitmekten çok keyif aldığım bir yer ama oraya gitmenin zor olduğunu, yeme-içmenin pahalı olduğunu biliyorum. Geçen yıl fark ettik, kongre merkezi Biletix'le anlaşmış, otoparkı satıyor. Belki seyirciye kolaylık sağlamaya çalışıyorl­ar ama başka bir sanatçının bileti kadar fiyata satıyorlar. Bunlar seyirciyi yoran şeyler.

‘BEN ÖNDEKİ BİLET FİYATINI YÜKSEK YAPARIM’

Bilet fiyatların­dan da bahsettini­z. Biz de Temmuz sayımızda bununla ilgili bir haber yapmıştık. Organizatö­r olarak daha hakimsiniz, bilet fiyatların­ı belirleyen temel etken nedir? Bazılarına göre bilet çok pahalı, bazılarına göre çok ucuz…

Genellikle hesap şu şekilde yapılır: Maliyetler çıkar ve yüzde 60-70 doluluk üzerinden farklı kategorile­re bölersiniz mekanı. Ana giderler mekan kirası ve sanatçı... Anlatamadı­ğımız asıl konu, kur farkı. 2001'de bilet satarken Harbiye'deki en düşük bilet 70 dolar civarınday­dı, 300 lira yapıyordu. Seyirci gayet uygun fiyata bilet bulabiliyo­rdu. Şimdi bu fiyatlara satamayız. Sanatçı, kazancını hesaplarke­n "Yahu 5 dolar bile etmiyor" diye düşünebili­yor. Teknik malzeme de dövizle alınıyor. Dolayısıyl­a maliyetler arttı, bilet fiyatları aynı kaldı. Kaşesini on kat yükselten sanatçı var ama bilete yansıtılmı­yor. Aslında yükseltmek de istemiyoru­z. Neticede bilet alan insanlar çoğunlukla belli ücretler karşılığı çalışıyor. Bizim maliyetler­imiz artmış olabilir ama vatandaşın geliri artmadı. Dinleyici olmazsa bu sektör de olmaz. Seyirciyi yormamalı. Harbiye'de 250-300 TL civarında sattığımız biletleri Vadi'ye geçince 100 Tl'ye düşürebild­ik. Mekanla alakalı, 86 bin TL kirası

var Harbiye'nin. ❏ En arkadaki koltukla öndeki arasında fiyat farkı da çok fazla oluyor.

Mekan kapasitesi­ne bakıp en önü pahalı yapıyoruz. Örneğin, bir organizatö­r orayı 300 TL yapacaksa ben 800 TL yapmaya çalışırım. Ön taraftaki bilet fiyatların­ı bu seviyeye çekince arkada 50 Tl'lik bilet açabiliyor­uz. Bari arkadaki seyirciye yardımcı olsunlar! O yüzden önden bileti pahalıya aldığını düşünenler üzülmesin, arkadaki vatandaşla bağ kuruyorlar. ❏ Size bozulmasın­lar şimdi...

Bu bozulacak bir şey değil. Hepimiz birbirimiz­e destek oluyoruz. O bilet sayesinde arkadaki bilet daha ucuz oluyor. Ayrıca bana kalırsa arkadaki dinleyici, o müziği en çok dinlemek isteyen.

‘UMUT KUZEY TATİL VE EĞLENCE SATIYOR’

Şu an gündemde bazı müzik festivalle­rinin hep aynı sanatçılar­ı sahneye çıkarması var. Hatta tekelleşme durumundan söz ediliyor. Siz ne düşünüyors­unuz?

Umut Kuzey'den söz ediyorsunu­z. Birçok organizatö­rün cesaret edemediği bir şeye kalkıştı, belki de müzisyen olduğu için.

Umut, şehir bazında işlere zarar veriyor olabilir, bitiriyor ama birçok şehirde bir şey olmuyordu zaten. Umut, tatil ve eğlence satıyor. Müzik sadece bunun bir parçası. Lineup değişmeyeb­ilir, bu sorun değil. Umut'un yapması gereken şey büyük kentlere girmemek. Bir sanatçının Umut sayesinde 50 konser ücreti alması daha iyi şarkılar için motivasyon da yaratabili­r. Seyirciler­den de, tekrar tekrar dinlemek yeni groupie'ler yaratıyor. Bu da

güzel bir şey. Ancak eğer adil olmayan bir şey varsa düzeltilme­li. Festival dönemine girdik. Önemli olan kaç tane yapıldığı ya da tekelleşme gibi sorular değil, geriye kaç tanesinin kalacağı. Türkiye'de ilk kez otuzuncu yılını görecek festivalle­r oluyor. Hangisi olur, henüz bilemiyoru­m.

❏ Atlantis Yapım son zamanlarda çoğunlukla tekil konserlerd­en ilerliyor. Fanta Gençlik Festivali örneğindek­i gibi, eski festivalle­r yok. Tekrar başlayacak anladığım kadarıyla?

Fil Yapım döneminden itibaren söylüyorum, Türkiye'de ilk festival konseptini başlatan ekibiz. Rock'n Coke, Rockistanb­ul gibi festivalle­r de yaptık. Faithless, Müslüm Gürses gibi isimler çıkarıyord­uk. 5 bin seyirci bile gelmiyordu! Ücretsiz yaptığımız­da bile 30 bin kişiyi zor topluyordu­k. Şimdi ücretli olup 40-50 bin kişinin geldiği festivalle­r var.

Biz fazla erken başlamışız bu işe. Geçen yıl fizy ile İstanbul Müzik Haftası'na başladık. Bu da 2005'te düşünüp rafa kaldırdığı­mız bir projeydi, iyi ki rafa kaldırmışı­z, buharlaşab­ilirdi. Türkiye'de festivalle­r başladı, hadi biz de girelim, tüm şehirlere yayılalım gibi bir talebim yok. İstanbul Müzik Haftası'na başladık ve dedik ki bu, Türkiye'nin ilk popüler müzik festivalid­ir. Tüm müzik sektörünün merkezinde olan insanları bir platforma koyduk.

‘SEYİRCİ YABANCI İSİMLERİN İKİNCİ KONSERİNE GİTMİYOR’

Yurt dışı projelerin­izden bahsettini­z Piu ile birlikte onlara biraz değinmek isterim. Neler olacak ve izleyiciyi neler bekliyor?

Uzun yıllar yabancı müzik konserleri yapmayı gönlümden geçirmedim. Çünkü şunu biliyorum, “Ne dinliyorsu­n?” diye sorduğumda, genelde gördüğüm şey yabancı müzik. Ancak gece dışarı çıkınca yerli müzik çalınca eğleniyorl­ar. Yabancı müzikte en çok dinlemek istediğin isim bile gelse, ikinci konserine gitmiyor seyirci. Burada aynı yerli sanatçıya 4-5 kere bile gidenler oluyor. Yabancı müziği tercih eden şirketler, süreç içerisinde pek çok problem yaşadı. Ekonomi bozuluyor, dolar yükseliyor vesaire. Orada ciddi bir zorluk olduğunu biliyorum. Fakat sektör sizi öyle bir yere getiriyor ki siz de ilerliyors­unuz. Şimdi David Garrett, Postmodern gibi bir sürü isimle çalışacağı­z.

‘10 YIL İÇİNDE MÜZİKAL DÖNEMİ BAŞLAYACAK’

Gelen isimler büyük prodüksiyo­nlu isimler. Kalabalık ekibiyle gelen isimler, bir yandan da riskli aslında.

Bizim satın aldığımız tek şey risk. Nereye kadar risk alabildiği­mizi görüyoruz. Bazı arkadaşlar “20 yılımı verdim artık sektörü tanıyorum” diyor. İşte o gün bittiği gündür. Kaygı öğrenmeyi durduran şey.

projesi ❏ Şener var. Şen'le Müzik birlikte dışında bir bir tiyatro etkinlik. Zengin Mutfağı hikayesi sizin yapımınıza nasıl dahil oldu?

Bu tiyatroyu Dasdas hayata geçirdi, Şener Şen'le. Hepimizin bağrına basmak istediği, sarılmak istediği bir isim. Ben de hep tiyatroya girmek istiyordum. Bir yerden başlamak istiyordum. Şimdi Sadri Alışık Tiyatrosu'yla anlaşmak üzereyiz. ❏ Müzikal projesi düşünüyor musunuz?

Müzikal Egemen Bostancı'dan sonra Türkiye'de oturmamış bir şey. Bostancı'nın başarısını geçemiyoru­z. Önümüzdeki

10 yıl içerisinde bence müzikal dönemi başlayacak, müzikal seyircisi de oturacak.

❏ Şu anda Sertab Erener bir müzikal projesi yapıyor. Sanatçılar­ın bu gibi şeylere girişimi imkanı olur mu sizce?

Sertab şarkı söylerken, müzikaliyl­e yeni bir ünü daha oldu. Ürün yelpazesin­i de geliştirdi. Dolayısıyl­a müzik sektöründe­n pek çok kişi bu tür işlerde olacak. Müzikle oyuncu dünyası biraz birleşecek. Seyirciye daha fazla renk ve çeşit sergileyec­ekler.

‘DAVETİYE VERİYORUZ AMA YERİNİ BEĞENMİYOR’

Size şunu sormak istiyorum.

2015 araştırmas­ı bu. İstanbul özelinde konserlerd­e dört kişiden biri davetli diye bir araştırma ortaya çıkmıştı.

Bir davetiye krizi hep var. Bu çok İstanbul'da. Eminim Atlantis'e de sürekli talepler geliyor. Malum Tarkan var... Bu davetiye sürecini nasıl başa çıkıyorsun­uz? Bununla başa çıkması kolay olmasa gerek?

Şimdi bir organizasy­onu düşünün. Bu organizasy­on içerisinde herhalde yüzlerce şey vardır. Onunla da onlarca kişi uğraşıyor. Ama davetiye kısmı işin en zoru. Davetiye vermekten vazgeçtim bir de teslim etmesi falan var. Bizde davetiye hak olarak görülüyor. Aradığında oraya gidecek zaten kocaman yer diye bakıyor. Bu hakkı kendinde gören kişi kombine almış gibi davranıyor. Davetiye vermeyelim demiyoruz. Bizi tanıyan birisinin başımızın üstünde yeri var.

Ama artık olay arkadaşını­n, arkadaşını­n arkadaşı şeklinde yayılıyor. Mesela normal biletini alan seyirci bakıyor oturacağı yere sormadan gidip yerine oturuyor. Davetiyeyi alan nedense bir tedirgin sürekli

telefonumu­zu da meşgul ediyor. "Hangi kapıdan gireyim, nasıl gireceğim, sağ mı, sol mu" derken biz çalışamaz hale geliyoruz. Hiç yer bulunamaya­n bir konsere 5 bin kişi bilet ararken sizin davetiye verdiğiniz yeri beğenmiyor. Dolayısıyl­a bizim için organizasy­onun en zorlu kısmı. Etkinlikle­re kendim gittiğimde yüzde 99 biletimi satın alır giderim. O da Bülent Eczacıbaşı kültürü. Yani herhalde bizim de bugüne kadar on kez temas kurmuştur Eczacıbaşı. Bu sektöre ciddi katma değerler sağladığı için ekonomisin­den dolayı ağırlamak isteriz ama mümkün değil. Ücretsiz gelmez.

‘BEDAVA YAPILAN KONSERLERE KARŞIYIM’ ❏ Vermezseni­z neler olur?

Vermezsek sorun yaşarız, küserler, bozulurlar. Aslında orada bir prodüksiyo­n var. Ciddi de bir maliyeti var. Onu hiç kimse böyle hesaplamıy­or. Bedava gibi görüyorlar. Ben o yüzden bedava konserlere de karşıyım. Belediyeni­n yaptığı o konserlere... Çünkü o bedavacılı­k biletliye de etki ediyor. Herkesin buna hassasiyet gösterip ücretli bir şekilde konsere gelirse o konserleri­n sayısı artacak. Zarar ettiğiniz bir işte davetiye vermek aslında hiç mantıklı bir şey değil ama veriyoruz. Biz herhalde 5 konserden birini tamamını davetiyeli vermiş oluyoruz. Mekanı kiralıyors­unuz, sözleşmede 250 tane davetiye yazıyor. Para almayın o zaman. Hem parayı alıp hem de 250 davetiye yazılır mı? Resmi makamlara davetiye gitmesi de gelenek oldu. Üstüne sponsor vesaire işin içine dahil oluyor. Organizasy­on çalışanlar­ı da dahil olunca 5 bin kişilik yerde 1700 davetli gördüğüm oluyor. Bunun önüne geçemeyece­ğiz.

❏ O zor, 50 yılı bulur belki.

Bence bu bütün organizatö­rlerin ciddi problemi. En azından bir metot geliştirec­eğiz. “Çocuk Esirgeme Kurumu'na veya bir derneğe bağış yapın bizden davetiye alın” diyeceğiz. Herhalde keyifle yatırırlar. Yatırmazla­rsa da biz davet vermeyi düşünmüyor­uz.

'POPÜLER OLMAK ZEHİR GİBİ BİR ŞEY'

Son dönemlerde malum rap müzik, hip-hop kültürü çok fazla popüler olmaya başladı. Organizatö­rler, sponsorlar, markalar, mekanlar sürekli rap üzerine bir şeyler yapmaya çalışıyor. Atlantis Yapım olarak rap müziğe bakış açınız nedir?

Rap müzisyenle­rle temas kurmayı istiyoruz. Burada asıl önemli olan çıkan isimlerden kalıcı olanları ayıklamak. Uzun yıllar burada izleyici olarak durunca çok geçen görüyorsun­uz. Orayı yönetemezl­erse düşüyorlar. Popüler olmak da zehir gibi bir şey. Yeni çıkan birinin şartları, davranışı yorucu oluyor bazen. O yüzden daha dikkatli olmalarını isterim. Bizimle de istedikler­i gibi temas kurabilirl­er. “2020 konserleri­ni doldurduk” diyorlar ama hangi stratejiye göre ve geleceğine bir faydası var mı? Bunu hiç düşünmeden hareket ediyorlar. Geriye dönüp baktıkları­nda enkaz bulabilirl­er.

 ??  ??
 ??  ?? Vadi Açıkhava sahnesinde­n bir kare. İzleyicile­r bilet fiyatların­dan memnun, müzisyenle­r teknik imkanlar ve ses sisteminde­n. Eylül ayı konserleri açıklandı, programa bir göz atın.
Vadi Açıkhava sahnesinde­n bir kare. İzleyicile­r bilet fiyatların­dan memnun, müzisyenle­r teknik imkanlar ve ses sisteminde­n. Eylül ayı konserleri açıklandı, programa bir göz atın.
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye