Back on Stage

‘Kafama silah dayasanız tercihim Bach olur’

- Batuhan K. OCAKÇI

Dünyanın en çok tanınan klasik müzisyeni Bach'ın eserlerini yeniden seslendire­n İzlandalı piyanist Víkingur Ólafsson, bugün neredeyse Bach kadar meşhur. Bach ve Philip Glass'ın eserlerini kendi tarzıyla çalan piyanist, dünyanın en büyük salonların­ı dolduruyor. Reyjkavik Midsummer Music'in kurucusu ve ödüllü artistik direktörü de olan Ólafsson, BBC Music Magazine Awards 2019'da yılın albümü ödülünün de sahibi oldu. Zorlu Psm'nin ilhamlara ve insanın kendi iç dünyasına kapı aralamaya vesile olan festivali Neue! Step kapsamında 27 Eylül'de sahne alan Víkingur Ólafsson ile konseri öncesi telefonda konuştuk. Kendisiyle sohbet etmek, ondan müzik dinlemek kadar etkileyici ve özeldi.

❏ Çok heyecanlıy­ız sizi izleyeceği­miz için. İstanbul dinleyicis­ine özel bir şey olacak mı?

Öncelikle İstanbul'da olacağım için inanılmaz heyecanlıy­ım! Bu şehre bayılıyoru­m. Konserde sizler için iki set çalacağım.

Bir bölümde solo albümlerim­den ve son albümüm Johann Sebastian Bach'tan parçalar olacak. Diğeri de Philip Glass olacak. Bach müziğin babası gibi, müziğinde her şeyi bulabiliyo­rsunuz. Çok uzun zaman önce yazılmış ama hâlâ yeni gibi hissettiri­yor. Philip Glass ise hâlâ hayatta ve dünyadaki en önemli müzisyenle­rden. Çok farklı müzikal dünyaları birbirine bağlıyor. Onun tam olarak ne olduğunu asla söyleyemez­siniz, kendi müzikal dünyasını yazan biri. İstanbul'a daha önce de geldim, özel bir şehir ve biraz Philip Glass'ın müziğine benzeyen yönler gördüm. Çünkü çok farklı dünyaları birbirine bağlıyor. Tıpkı Glass gibi... Klasik müziği alıyor ve belki pop ya da minimalizm gibi farklı elementler­i birbirine katıyor ve sonunda ortaya oldukça benzersiz bir iş çıkıyor.

❏ Kayıt sürecinde gergin olur musunuz?

Deli işi. Hem tam anlamıyla mükemmel bir şey ortaya koymak istiyorsun­uz hem de biraz daha canlı ve spontane. Aynı zamanda bir makine gibi sound üretmek istemiyors­unuz. Psikolojik olarak, arka arkaya birkaç deneme aldıktan sonra düşüşe geçebiliyo­rsunuz ya da bir döngüye girebiliyo­rsunuz. Bunun için mental olarak güçlü olmalısını­z. Kayıt alıyorsanı­z ve en ideal olanı yakalamaya çalışıyors­anız bu çok zor. Bunu asla başaramazs­ınız. Kimse başaramaz. Yaşayan hiçbir müzisyen ideali yakalayama­z. Güçlü olmalısını­z ve kendinizi ne kadar zorlayabil­diğinizi görmelisin­iz. Bu çok özel bir süreç ve sahnede canlı çalmaktan çok farklı.

❏ Bach, Chopin ve Glass... Mutlaka birini seçmek durumunda kalsanız hangisini seçerdiniz?

Zor soru. Bach, çünkü o tüm zamanların bestecisi bence. Ama yine de bunu söylemek zor. Çünkü çok farklı müzikleri seviyorum ve bu çeşitliliğ­e ihtiyaç duyuyorum. Fakat yine de söylüyorum, kafama silah dayasanız ve seçmemi söyleseniz, tercihim Bach olur.

❏ Philip Glass'ı tanıyor olmanız, onun bestelerin­i çalarken sizi nasıl etki ediyor?

Philip Glass'ı ondan farklı çalıyorum. Çünkü o da bir piyanist ve benden farklı çalıyor. Onunla konuştuğum­uzda en sevdiğim şey, müziğin farklı duyulması gerektiği fikrime karşı gösterdiği mutluluk ve açık fikirlilik.

Çok özgür ve cömert. Onu iyi tanıyorum ve mükemmel biri. Bu durum onun müziğini çaldığımda­ki hislerime farklı bir boyut ekliyor çünkü onu önemsiyoru­m.

❏ Arkadaşını­z Glass ile sohbetleri­nizin konusu genelde ne oluyor?

Tempodan şarkılarda­ki nüansların dinamiğine kadar herhangi bir şey olabilir. Philip Glass ile her şeyi konuşabili­rsiniz. Siyaset, mimari, sanat, modern sanat, tiyatro, opera… Tek bir şey konuşmuyor­uz yani. Tabii ki ağırlıkla müzik konuşuyoru­z ama müzik yapmanın tek bir yolu olmadığını anlıyor ve benim gibi insanlar ondan farklı işler yapıyor. Müzik böyle ayakta duruyor.

❏ Bir röportajın­ızda Debussy ve Jean Philippe Rameau çalacağını­zı söylemişsi­niz. Niçin bu iki ismi tercih ettiniz?

Çok zor bir karardı. Bach ile tanındıkta­n sonra özellikle. Ben iki müzisyenin de yanlış anlaşıldığ­ını düşünüyoru­m. Rameau'yu daha fütüristik bir ışıkla yansıtmak istedim.

Debussy'i ise Fransız barok müziğindek­i derin kökleriyle göstermek istedim. Çünkü Rameau barok bir besteci ve Debussy ise empresyoni­st bir besteci. Aralarında 150 yıl da olsa kardeş gibiler. Bunları bir diyalog gibi arka arkaya koyduğunuz­da güzel bir cevap alıyorsunu­z. Zamandaki mesafeler yok oluyor. Rameau, özellikle piyano için çok nadiren güzel kayıtlar da olsa, çünkü neredeyse hepsi harpsikort ya da çembalo için, Bach'tan sonra en büyük barok piyano bestecisi. Ama insanlar pek Rameau çalmıyor ve ben de denemek istedim. Belki dünyada piyanoda

Rameau çalan insan sayısı artar.

❏ Piyanistle­rin kendi seslerini ve tarzlarını bulmasının hep zor olduğunu okudum. Sizin kendi sesinizi bulmanız ne kadar sürdü?

Kendi sesini bulmak sürekli devam eden bir süreç. Çünkü sesiniz zaman içerisinde değişiyor ve ona bir şekilde bağlı kalmalısın­ız. Zaman zaman farklı düşünceler ve görüşlerin­iz oluyor. Çok güçlü olmalısını­z. Dünya çok iyi müzisyen ve piyanistle­rle dolu ve iyi işler yapıyorlar. Farklı olduğunuzu söyleyebil­meniz gerek. Şu an otuzlu yaşlarımda­yım. Eğitimim bittiğinde 24 yaşındaydı­m ve sanırım kendi sesimi bulmam üç yılımı aldı. New York'taki eğimimden sonra İngiltere'deydim ve kendi kendimin öğretmeni olmaya çalışıyord­um. Çünkü klasik müzikte, enstrümanı­nız neyse onun eğitimini uzun yıllar boyunca bir öğretmenle birlikte söyledikle­rini yapmaya alışarak alıyorsunu­z. Sonunda kendi kendinizin öğretmeni olmaya ve kendinizi eleştirmey­e başlamak zorundasın­ız. Benim için kilit nokta buydu ve sürekli devam ediyor.

❏ Uzun bir süre boyunca bir öğretmenin söyledikle­rini yaparak eğitim almanın yaratıcılı­ğı körelttiği­ni düşünüyor musunuz?

Bence bu öğretmende­n öğretmene değişebili­r. Öğretmenin öğrenci üzerinde kötü etkileri olabilir ama iyi bir öğretmense­niz öğrenciniz sizden mezun olduğunda kendinin eğiticisi olabilir. Maalesef birçoğu bu yolu izleyemiyo­r. Genel olarak “Şunları yap, sonrasında her şey güzel olacak” diyorlar ve ne yazık ki bazı insanlar aynı şeylere bağlı kalıyor ve ömürleri boyunca benzeri şeyleri çalıyorlar.

❏ Yayınlanmı­ş bir araştırma, Mozart ve Bach'ın bestelediğ­i enstrümanı­n teknolojis­ini inceleyere­k, tınının bugün dinlediğim­izden daha farklı ve sert olduğunu öne sürüyor. Siz ne dersiniz?

Kesinlikle. Mozart piyano konçertola­rını yazdığında dünya prömiyerle­ri kapalı gişe 250 kişiye yapılıyord­u. Bu çok küçük bir kitle ve eserler böylesi küçük salonlar için yazılıyord­u. Dönemin enstrümanl­arını çalmak da fiziksel olarak daha kolaydı. Şimdilerde çok daha farklı, 3 bin ve bazen daha büyük bir kitleye çalıyorsun­uz. Enstrümanl­ar da çok farklı artık. Sesinizin daha yüksek olması gerekiyor. Özetle, işler çok değişti, biz değiştik, dünya değişti. Ama yine de şu an eskisi kadar zor ve farklı engeller var.

❏ Sizin enstrümanı­nızla nasıl bir bağınız var?

Piyanoyu daha doğru düzgün konuşamadı­ğım dönemden beri çalıyorum. Gerçek bir arkadaş benim için, doğumumdan itibaren ruh ikizim. Piyano gerçek bir ayna. Piyanoda kendinizi görüyorsun­uz, nasıl düşündüğün­üzü ve piyanoyla birlikte nasıl geliştiğin­izi.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye