'Söz yazarı dünyam çalkantılı ve derbeder'
Hazar Aytan'ı uzun zamandır davulda eşlik ettiği müzisyen ve gruplardan tanıyoruz. Onu aynı zamanda Nardis Jazz Club'da da görüyoruz keza orada ses mühendisliği yapıyor. Ancak şimdilerde solo çalışmalarıyla karşımızda... Geçen yıl Bi Sorun Var teklisini dijital platformlarda yayınladı. Sonra yeni şarkılar gelmeye devam etti. En son geçen ay Kumlara Bası'ı çıkardı. Hazar Aytan ile sayfalara sığmayan bir sohbet gerçekleştirdik. Uzun halini sitemizden okuyabilirsiniz.
❏ Birçok gruba davul çaldınız. Şimdi 'frontman'siniz. Sahnede solo olmakla kıyasladığınızda nasıl bir fark var?
Albüm sürecinin bitmesiyle sahne yapmaya başlayacağım. Ama yine de kıyaslayabildiğim kadar kıyaslayayım. Grup müziğinin içinden geldiğim için en öndeki insanın, grubun geri kalanının enerjisinden bağımsız olduğuna inanmıyorum.
Hatta dinleyici ve sahne bir bütün halinde sinerjiyi yaratıyor. Yani arkada davul çalıyorsunuz diye o gün düşük olmak ya da işinizi savsaklamak gibi bir şansınız yok. Görünür değilsiniz ya da ilgi odağı siz değilsiniz diye ‘fazla öne çıkmamaya gayret etmeniz gerekiyor' diye bir durum da yok. Hepsi şovun bütününü oluşturduğu için herkesin üstüne düştüğü kadar kendini 'frontman' görmesinde fayda oluyor. Benim açımdan çok fark olacağını düşünmüyorum.
❏ Grup müziği yapmak size neler kattı? Zamanla, düşünerek değil refleks halinden gelen bir iletişim biçimi geliştiriyorsunuz. Grupla ya da tek başlarına şarkı söylemiş müzisyenlerle çalma imkanı buldum. En bariz fark, o anda müziğin ne istediğini bilip ona göre bir çalma refleksi geliştirmemiş olmaları. Dinamikler, ritmik yapı, stil gibi unsurları ezbere kullanıyorlar ve tabii ki sonuç facia.
❏ Söz yazarı Hazar ile enstrümantalist Hazar arasındaki duygusal-ruhsal fark neler?
Birbirinden birçok anlamda farklılar. Söz benim için öncelikli unsur. Sadece hikaye ve anlatım bağlamında değil, kullanılan hecelerin/kelimelerin ritmik yapısı ve prozodisi açısından da. Diğerleri bunlara hizmet ediyor. Bir de enstrümanı çalarken ne çalacağımı biliyorum. Oysa sözü ya da müziği yazarken ortada olmayan bir şeyi yaratıyorsunuz. Çok daha sancılı bir süreç. Enstrümantalist dünyam daha huzurlu ve istikrarlıyken söz yazarı dünyam çalkantılı ve derbeder.
❏ Tekli yayınlayarak ilerliyorusunuz. Neden? Süreci daha rahat yönetebilmek için. Bir albüm girişimim olmuştu ama tek başıma bu işe soyunup, organize olmakta zorlanınca süreç uzadı. Uzadıkça fikirlerim değişti ve yaptığım işi beğenmez hale geldim. Tekliler halinde gidersem bu sorunun çözüleceğini fark ettim. Tekliler yayınlamaya başladığım süreçte parçalar için albüm olarak tasarlanmıştı. Bu sefer hem vakit, hem tecrübe açısından altından kalkabilecek durumdaydım.
Fakat Redd grubunun Spotify ile görüşmesi ve sektörle alakalı konular dolayısıyla vazgeçtim.
❏ Rolling Stone dergisi 5 ay önce bir araştırma yayımladı. DIY müzisyenlerin 1 milyar dolar'dan fazla kazanacağı, artık büyük plak şirketlerinin yeni çözümler aramaya başladığını yazıyordu. Türkiye'de bu yöntem ne kadar ilerleyebilir?
Bağımsız işlerde para kesinti olmadan dogrudan hesaba geliyor. İşin adil ve şeffaf yürüyor olmasının yanı sıra DIY'IN neden pazar olarak hızla büyüdüğünün açıklaması bence başka bir yerde daha yatıyor. Her şeyin postmodern yöntemlerle, dogrudan demokratik yollarla tanımlandığı ve takdir edildiği bir dönemde, modern dönemin filtre/otorite işlevini gören bir label yapısının uzun süre ayakta kalması zor. Bunun bir sebebi, DIY üretimin -pozitif anlamda- kontrolsüz büyümesi. Bir label üretimde kontrollüyken, DIY; bugünün üretim koşullarının ucuzluğu, kolaylığı ve kısıtlamanın olmaması sayesinde ürün popülasyonu açısından hızlı büyüme sağlayabiliyor. Label'in ürünü satmak gibi bir gayesi var, benim yok. Ama Türkiye'de bağımsız müziğin ticari başarı anlamında ciddi bir ivme yakalayacağını sanmıyorum. Bağımsız bir kanaldan, büyük bir organizasyona dahil olmanız çok zor. Bağımsız çıkıp ses getiren herkesle anlaşma imzalıyorlar ve o noktadan sonra başka bir isim görmez oluyorsunuz. Ta ki sistem onları da çiğneyip tükürene kadar.
❏ Bağımsız sanatçıların Türkiye'de festivallere dahil olması güç. Buna karşı bir planınız var mı?
Elden geldiğince vur-kaç usulü ufak tefek organizasyonlar yapılabilir. Türkiye'de ortak bir zeminde bir araya gelip hareket etmek çok zor. Herkes bir üst lige atlamanın derdinde, halbuki alternatif bir lig olabilir diye düşünüyorum, hatta bir lig olmak zorunda mı onu da sorguluyorum. Şimdi festivallerde neden hep aynı isimler çalıyor diye sorular soruluyor. Bir şey yapılmazsa yeni headliner'lar gelecek ve aynı soruyu bu sefer 10 sene sonra başkaları üzerinden soracağız. Planım biraz kolektif bir plan. "Bağımsız müzisyenler birleşin" falan demek de gerçekçi gelmiyor ama çok büyük bir harekete gerek yok, kendiliğinden ve lokal olarak gelişse çok güzel olabilir.
❏ Şarkılarınızda Teoman tınıları var gibi hissettik. Etkilendiğiniz bir isim mi?
Yazın sonlarına doğru Cunda'nın içindeki mahalleden geçerek arka denizdeki sahile yürüyordum. Biraz nostalji olsun diye Teoman'ın
17 albümünü açtım fark ettim ki aranjelerdeki gitar kullanımlarımda bariz bir benzerlik var. Ben düzenleme yaparken kafamda pilot gitar-vokal üzerinden bir tını dünyası hayal ederim. Sonra da kafamda duyduğum şeyi demoda hayata geçirmeye çalışırım. Anladım ki çocukluktan gençlik yıllarıma kadar dinlediğim şeyler, duymak istediğim dünyaya bilinçaltı düzeyinde ciddi biçimde etki ediyor. Yeni dinlediğim şeylerde bu zehirlenmeyi fark edebiliyorum. Bir de İstanbul'da ilk defa bir albüme çalmak için stüdyosuna girdiğim isim Rıza Erekli'ydi. Rıza Abi, Teoman'ın da ilk albümlerinde rol almış etkili isim. Albüm sürecinde Rıza Abi'nin yanında geçirdiğim zamanın ve onda gördüğüm düzenleme mantalitesinin de etkisi olabilir.
❏ Bu yıl yeni parçalar olacak mı?
Evet, 3 haftalık aralarla 3 tekli yayınlayacağım.