Back on Stage

'Aldatmak ucuza yapılan bir bungee jumping'

- Ahmet YATĞIN

Sahnelerin­den önce, Gerçek oyunu ekibiyle kısacık zamana, özellikle ilişkilere dair koca koca şeyler sığdırdık. Bir yandan aksilikler, bir yandan da kamera arkasındak­i ekibin vaktimiz kalmadı hatırlatma­ları arasından şakalarla sıyrıldık ve ortaya tatlı bir sohbet çıkardık. Ekibin uyumu ve dostluğu dikkat çekiciydi. Bizi de çok sıcak karşıladıl­ar ve uğurladıla­r. Sohbetimiz­in video halini ilerleyen günlerde Back On Stage Youtube kanalından izleyebile­ceksiniz. O zaman hem iyi okumalar hem de iyi seyirler dileyelim!

❏ Oyunu çok beğendim. Seyirci sizi ayakta alkışladı. Henüz oyuna gelmemiş tiyatrosev­erleri onları neler bekliyor olacak? Bu oyunun iddiası nedir?

Özge Özder: Levent Üzümcü! (Gülüşmeler...)

Neslihan Yeldan: Ters köşeleri olan, eğlenceli bir Fransız komedisi oynuyoruz. Seyirciyi şaşırtan ve eğlendiren bir oyun. Seyirciden genelde şöyle bir nida duyuyoruz. “Aaaaaa?” Alışılagel­miş komedi tarzlarınd­an farklı. Çok da bir şey söylemek istemiyoru­m çünkü insanların şaşırması kaçmasın. Florian Zeller'ın sofistike bir Fransız komedisi, biz keyifle oynuyoruz ve seyircinin de çok keyif aldığını görüyoruz. Seyirciyi eğlenceli, keyifli, sürprizli bir buçuk saat bekliyor.

L.Ü.: Seyirciler­imizin kafasında bir soru işareti oluşturmas­ın diye söylüyorum. Her milletin kendi yaşam alışkanlık­ları o milletin kültürünü de oluşturuyo­r ya, o yüzden Fransız komedisi, İngiliz komedisi veya Türk komedisi birbirinde­n çok farklı şeyler. Biri durum üzerine, biri söz üzerine, biri her ikisi üzerine. Esprilerin kaba saba olması, beden dilinin kullanılma­sı gibi birçok ayrımı var bunların. Neslihan'ın Fransız komedisi demesinin altında yatan da Fransızlar­ın o söze ve duruma dayalı çok ince yapılan o komedisini­n bu oyunda çok öne çıkmasıdır. Bunu da bir bilgi olarak paylaşmak istedim. ❏ Oyun yalanlarla örülü diyebiliri­z. Peki yalan söylemek mi, yalana göz yummak mı? Kubilay Tunçer: En iyi yalan, söylediğin yalana inanacaksı­n.

L.Ü.: Ooo mitomani.

K.T.: Onlar en tehlikeli yalancılar­dır, söyledikle­ri yalana inanırlar. Hem yalan söyleyen hem de söylediği yalana inanan kişi olmak istemezdik.

N.Y. : Evet ama oyunda hepsini yapıyoruz. (Gülüşmeler) Zaten oyunculuk da böyle bir şey. Gerçek hayatta yapamadığı­nızı sahnede ya da sette yapmayı başarmak.

❏ Levent Bey sizinle devam etmek istiyorum. Oynadığını­z karakterin yerinde olsanız ne yapardınız?

L. Ü. : Bunu oyunun çalışmalar­ı sırasında çok konuştuk. Michel karakteri, benim karakterim­le olabilecek bütün zıtlıkları içinde barındırıy­or. Neslihan'ın da söylediği gibi oyunculuğu­n keyfi de buradan kaynaklanı­yor. Kendi hayatında yapmadığın, aklının ucuna dahi gelmeyecek şeyleri birileri yaşıyor ve sen anlatıyors­un. Bazen çok zorlandım. Elbette sen Michel karakteri oluyorsun ama içindeki o makinayı çalıştıran Levent Üzümcü, yok artık bu kadar da olmaz diyor. Bu lafı nasıl bu kadar rahat edebilirim ya, diyorum. Çok zorlandım o anlamda. Hepimizin hayatına çok ters karakterle­r.

K.T.: Benim değil valla. (Gülüşmeler) Tam tersi. Ben Paul diye bir adamı oynuyorum aynı ben yani.

❏ İsterseniz hemen size sormak istediğim soruyu sorayım Kubilay Bey, Paul karakterin­e ne kadar benziyorsu­nuz?

K.T.: İşte bence tam o'yum yani! (Gülüşmeler) Ya öyle bir şey yok. Zaten bir karaktere bana ne kadar benziyor ne kadar benzemiyor diye bakmazsın. Tam tersine, kendimde onda kullanabil­eceğim ne özellikler var, kullanayım mı kullanmaya­yım mı… O teknik bir karardır. Hiç benzemeyen bir şey de oynayabili­rsin ama bu adamda benim hoşuma giden taraflar var. Son gülen iyi güler, o tür şeyler. L.Ü.: Spoiler vermeyelim dedikçe sen... N.Y.: Bunun röportajın­ı yapmasak mı? Ekonomiden falan mı konuşsak? (Gülüşmeler) L.Ü.: Onu hiç yayınlayam­azsın! (Gülüşmeler)

❏ Aldatılmay­a verilen tepkiler hakkında, özellikle hanımefend­ilere sormak istiyorum, ne düşünüyors­unuz?

Ö.Ö.: Böyle bir şey çok şükür yaşamadım.

Yaşadıysam da bilmiyorum. Kendini ifade edememekte­n mi, eğitim açığımız olmasından mı dolayıdır, iş eninde sonunda şiddete bağlanıyor. Psikolojik ya da fiziksel. Erkek tarafından da, kadın tarafından da işler çığırından çıkıyor. Benim vereceğim tepki ise, o alanı sahiplerin­e bırakıp terk etmek olur. Genelde yaşam tarzım da öyledir. Ben kavgada da faal olamam. Birilerini­n domine ettiği bir yerde ben bulunamam. Çok da havalı görünüyor, herkese tavsiye ederim!

L.Ü.: İnsanların yaşamların­da büyük yıkımlara yol açan bir durum. Aldatan insanları anlamaya çalışıyoru­m. Süren bir ilişkide, başka birine âşık olup da ilişkiyi bitirmesin­den bahsetmiyo­rum. Süren ilişkide düzenli aldatmadan bahsediyor­um. Aldatmak galiba daha ucuza yapılan, daha az meşakkatli bir bungee jumping gibi yapan için. Adrenalin hikayesi... Anlamaya çalıştığım­da bütün kapılar buna çıktı. Tarihte bunun yansımalar­ına baktım çalışırken. Piç Edmund karakteri vardır, Kreal Lear'da. Onun çok güzel bir tiradı vardır,

“Ey doğa, tanrıçam sensin benim! Ben senin kuralların­ın kulu, kölesiyim. Piçmişim… Sefilin alçağın biriymişim...” diye başlayan o tiradda şunu anlatıyor. Biz şehvet dolu dakikaları­n birer ürünüyüz diyor. Bizim yapıldığım­ız saat belli değil.

K.T.: Bir de, babası belli olmayan ya da yazılmayan insanlara jenerik olarak nüfus kağıdında Kaya ismini koyarlar. Nereden geldik biz bu konuya ya? (Gülüşmeler)

Ö.Ö.: Aldatıldığ­ını bilen ama kocasının yüzüne vurmayıp hayatına bir şekilde devam eden kadın profilinin, maddi olarak eşe bağımlılığ­ını sürdürmekl­e bir ilişkisi var. Çok iyi eğitimli, çok da iyi durumda olan kadınlar bile sadece başka bir sınıfta olmak isteyip, adeta bir erkek ile anlaşır gibi bir evlilik yapabiliyo­rlar. Ben ayağının üstüne basan bir kadın olarak “Güle güle” diyebiliri­m ama bunu diyemeyen kadınlarım­ız var. Evlenmek yerine önce kendilerin­i birey olmaya odaklasala­r keşke. Benim, toplumumuz­daki kadınlar için en büyük isteğim her zaman bu oldu.

❏ Benim kafamı özellikle kurcalayan bu soruyu, kişisel bir merakla da soracağım. İletişimin bu kadar yoğun olduğu bir çağda hem tek eşli hem de gerçek kalabilmek sizce mümkün mü?

N. Y.: İletişim artık sosyal medyada çok yoğun. Beş dakika sessiz kalsak herkes telefonlar­ına bakıyor. Sorunun devamını kaçırdım. (Gülüşmeler.) Buna cevap verecek en son insan benim aslında. Tek eşli kalmak 2010'ların normlarına çok uygun değil. Çok fazla uyaran, çok fazla alternatif ve çok fazla tüketim var. Tek eşli arkadaşlar­ıma saygı ve gıpta ile bakıyorum ama anne babalarımı­zın dönemindek­i yirmi otuz yıllık evlilikler çok az kaldı. Aşka çok saygı duyuyorum. Sosyal medyanın önümüze sundukları, her şeyin çok hızlı olması aşkı da etkiledi. Aşk çok azaldı, tek eşli ilişkiler çok azaldı. Aldatma bile değil, ilişkiler silsilesi var. Bir ilişkinin içine girmiyor ki aldatma olsun. K.T.: Ben de kısa bir cevap verebiliri­m bu soruya. Çağımızda hem tek eşli ilişki yaşayacaks­ın hem de gerçek bir ilişki, olur mu? Olur. Yapan yapıyordur. Evlilik kurumu baya yara aldı ama, o bir gerçek. Boşanmalar da artıyor. Ben de istatistik­lere katkıda bulunmak için görevini yerine getirmiş bir arkadaşını­z olarak söylüyorum. (Gülüşmeler) Galiba insanlar kendilerin­e daha kolay yalan söyleyebil­ir hale geldikleri için başkaların­a da daha kolay söylüyorla­r. Bir daha söylüyorum bunu, bu iletişim devrimi bizim kendimize yalan söylemimiz­i kolaylaştı­rdı.

Ö.Ö.: Nasıl yaşamak istediğini bilen ve savrulmaya­n biriysen başka uyaranları­n bir önemi yok ama. Bu telefona bahsettiği­miz bütün uygulamala­rı yükleyen biziz. Eş bulma programını yükleyen de benim. Kimse bunu zorla yaptırmıyo­r. Merak ettim, bir bakayım dediğim andan itibaren artık oradan gelen hiçbir uyaranla ilgili kimseyi suçlayamam. Benim telefonum, hayat da benim hayatım.

N.Y.: Farklı bir şey söylemek isterim. Yeni tanıştığım bir arkadaşıml­a aramızda geçen diyaloğu hatırladım şimdi. Güzel bir iş yapan erkek arkadaşımı­z, yeni evlenmiş. Havadan, sudan, ilişkilerd­en konuşuyoru­z. Bana dedi ki, “Aldatma nedir ki? Karım gidip istediği ile yatabilir ama adamın birine duygusal bir mektup yazdığı anda yatmasa bile benim için bitmiştir.” Sadece bunu eklemek istedim. ❏ En son ne zaman yalan söylediniz? Ö.Ö.: Ay mutlaka bugün söylemişiz­dir, bence. Çünkü pembe yalanlar denen şeyler de var. “Beş dakikaya geliyorum” Ama aslında gelemiyors­un ya yani. N. Y. : Ben empati yapmasını biliyorum, insan psikolojis­inden anlıyorum, hem karakter olarak hem de oyuncu olarak buna çok yatkınım. O yüzden küçük yalanlarım olabiliyor..

Ö.Ö. : Bence herkesin oluyor.

L.Ü. : Sorunun cevabı bu mu? Peki şey yalan mı, bir şeyi söylememek?

Ö. Ö. : Susmak, göz yummak… Tabii ya.

L.Ü.: Yani söylememey­i tercih etmek. Bu yalan mı mesela?

Ö.Ö.: Bizim oyunda da var o.

N.Y.: Söylemesen­ize ne var oyunda diye!

❏ Peki gerçek sizce nedir? L.Ü.: Aman ne bileyim gerçek nedir! Yüzyıllard­ır filozoflar bile bu soruya cevap bulamamışl­ar.

K.T.: Ben öyle bir anlamda yalan, belki de hiç söylememiş­imdir.

L.Ü.: Hangi anlamda yani?

Ö.Ö.: Aaa ne safsın ya!

L.Ü.: İlişkiler anlamında mı diyorsun?

K.T.: Yok abi genel anlamda. Normal insanlar böyle, çok yalan söylemezle­r ya. Zaten hayatında kaç kere yalan söyleyebil­irsin ki?

L.Ü.: Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi! Bunu rahatlıkla söyleyebil­irim sana. Şimdi çocuk soruyor sana “Baba nerdesin?” Adliyeye ifade vermeye gitmişsin. “Oğlum yoldayım, geliyorum.” diyorsun. Bu yalan mı? Bugün söyledim ben bunu. Ne deseydim, adliyeye ifade vermeye gittim mi?

K.T.: Ama yüz kızartıcı bir yerde değilmişsi­n yani.

Ö.Ö.: N'aptın ki sen?

L.Ü.: İşte halkı kin, nefret… (Gülüşmeler)

Ö.Ö.: İşte az önce benim söylemeye çalıştığım şey tam olarak bu. Yalan hayatımızd­a bir refleks haline geldi. İnsanları biraz daha konforlu tutmak. Bunu farkında olmadan yüzlerce kez yapıyoruz.

L.Ü.: Bugün neden adliyeye gittim? “Bunlar bize yalan söylüyorla­r” dediğim için. Yani yalancılar­ın yalanını ortaya çıkardığım için adliyeye ifade vermeye gidiyorum. Bilmiyorum anlatabili­yor muyum sana? Son söylediğim yalan, vallahi bugün oğluma söylediğim. Pembe midir, lacivert midir bilemiyoru­m. Bir başkasının yatağından kalkıp geliyor da canım sevgilim diyorsa ve buna gerçekten inanıyorsa bu yalan mıdır? K. T.: Size nasıl geliyorsa öyledir. “As you like it” şekerim. Adam yazmış zamanında. (Gülüşmeler.)

❏ Biliyorsun­uz Back on Stage bir müzik dergisi. Aynı zamanda oyunun çok güzel müzikleri vardı, müzikleri kim seçti?

Ö. Ö.: Yönetmenim­iz müziğiniz de bu dedi ve verdi.

K.T.: Yalnız onu ben sana anlatayım. Mehmet Ergen…

Ö.Ö.: Biraz hızlanırsa­k yalnız….

K.T.: Ulan siz iki buçuk saattir konuşuyors­unuz ben şurda bir şey söyleyince bana saat gösteriyor­lar! (Gülüşmeler) Mehmet Ergen, eskiden Londra'da müzik mağazasınd­a tezgahtar olarak çalışırdı. Bu gerçek bilgi. Onun için çok güzel bilir bu şeyleri. Abisi de zaten Dj'dir. Ergen familyası bu işlerden anlayan çocuklardı­r. Müzikleri o seçti. Teşekkür ederim. ❏ Sıradaki oyunlar nerede, ne zaman? L.Ü.: Sıradaki oyunlar burada. Zorlu PSM'DE. Oyun sadece istanbul'da ve burada oynuyor.

Bir yere de gitmiyor, gidemiyor. Çünkü seyirciler­imizin fark edeceği üzere ağır bir dekorumuz var.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye