OSMANLI DÖNEMİNDE BALKANLAR
Neredeyse dünyanın en kanlı çatışmalarının ve savaşlarının olduğu Balkanlar hiç şüphesiz en uzun huzurlu yıllarını ve en istikrarlı dönemlerini Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamıştır. Osmanlı'ya göre bu coğrafyadaki ülkelerin ismi Rumeli'dir. Tarihte Osmanlı'nın Balkanlar'a etkisi yadsınamayacak düzeydedir. Osmanlı Balkan coğrafyasını onca farklılıklarına rağmen huzur içinde yönetiyordu. Bu huzur ve istikrar ta ki, 19. yüzyılda başlayan milliyetçilik ve bununla birlikte hürriyetçilik akımlarını, Rusya ve Avusturya'nın kendi çıkarları doğrultusunda desteklemesi ile bölgeyi huzursuzluğa ve istikrarsızlığa sevketmiştir. Buna Bulgarların, Sırpların ve Yunanlıların geçmişten kalan milliyetçi ve dini kinleri de eklenince; Osmanlı'yı ve dolayısı ile Türkleri Avrupa'dan atmak için senaryolar hızla yazılmaya başlanmıştır. Bu senaryoların akabinde Balkan savaşları ortaya çıkmıştır. Tarihte uygulanan birçok şeyin bu gün dahi Avrupa ve bölge devletlerinin Müslümanlara karşı aynı şekilde uygulandığı görülmektedir. Osmanlı'nın bu coğrafyada kurduğu hakimiyeti kronolojik olarak ele alacak olursak ilk olarak Balkanlar'ın gerçek Fatihi'nin Birinci Sultan Murat Hüdavendigar olduğunu görürüz.
OSMANLI ADRİYATİK KIYILARINDA
Bu dönemde Osmanlı Adriyatik denizine kadar gelmiş bulunuyordu.
Yıldırım Bayezid han ise 1389-1402 yılları arasında Balkanlardaki Osmanlı hâkimiyetini kesinleştirmiştir. Bu durum doğal olarak Avrupalıları harekete geçirmiş ve kendi aralarında Osmanlı'ya karşı birlik adına birçok askeri koalisyon düzenlenmiştir. Bu askeri koalisyonların yani diğer adıyla savaş koalisyonlarının akabinde Sırpsındığı, Çirmen, l. Kosova, ll. Kosova savaşları ile Osmanlı'yı Balkanlar'dan sürmek için yapılmıştır. Ancak, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u Fethi ile Avrupalıların hayalleri kursaklarında kalmış Osmanlı Balkanlar'ın tek hakimi olmuştur. Osmanlılar'ın Balkanlar'da bıraktığı günümüze kadar gelen eserler örneğin, Belgrad içinde 222 cami ve mescit, 150 saray ve Konak, 17 medrese, 270 mektep, 17 tekke, ve 26 Çeşme ile 600 umumi sokak musluğu oradaki varlığımızın birer deliliydiler. Saraybosna, Selanik ve Sofya'da da durum hemen hemen aynıydı. Dün olduğu gibi bugün de Balkanlardaki nüfusun büyük kısmı Müslüman’dır. Bu kimlik Balkan coğrafyasında her zaman, Müslüman=Türk, Türk=Müslüman şeklinde görülmüştür. Öyle ki, bu coğrafya da Türk kökenli olmayanlar dahi kendilerini Türk olarak tanımlamayı yeğlemiştir. Bu duruma verilebilecek en güzel örnek Makedonya'dır. Makedonya'da ki Müslüman Arnavutlar Slav kimliğini benimsemektense Türk olarak tanımlanmayı tercih etmişlerdir. Çünkü bu insanlar her şeyden önce Osmanlı'dırlar. Türkiye de Osmanlı'nın yegâne bakiyesidir. Bu Fahri soydaşlarımızı bize bu denli bağlayan ise Türk-İslam ahlakı ve Osmanlı mirasıdır. Nitekim savaşın hemen akabinde 1997 yılında Belgrad'da yapılan gösterilerde protestocuların ' Türk yönetimine özlem,' Neredesin ey Türk (Osmanlı) yönetimi altındaki günler' şeklinde pankartlar açmaları Batı basınının da dikkatini çekmiş ve Türkiye'nin bölgede aktif olması gerektiğinin altını bir kez daha çizmiştir.
TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜNÜN DEVET ANLAYIŞI
Bu bağlamda sonlandıracak olursak bu bölgede kalıcı barışın sağlanması Türk-İslam kültürünün devlet anlayışından geçmektedir. Batının bu bölgede ki askeri güçleri bu coğrafya da sadece tıpkı geçmişte olduğu gibi güvensizlik yaratmıştır. Yapılan dış müdahaleler başta huzursuzluğun olmak üzere şiddetin dozunu arttırmıştır. Osmanlı'nın yegane bakiyesi olan Türkiye tarihine ve kimliğine sahip çıkmakla yükümlüdür. Tabi ki bu durum beraberinde birçok stratejik avantajları da getirmiştir ve getirecektir. Osmanlı kavramı Türkiye'nin etkisini, sınırlarının çok ötesine taşıyan büyük bir vizyonun adıdır. Bu önemin farkına iyice varılıp Balkan coğrafyasına yönelik Politikalar uygulanmalıdır. Mesele burada ihtiyaç sahibine koli yardımı, bir iftar verme veya Çeşme restorasyonu değildir. Mesele burada samimiyetle gönülleri fethetme meselesidir. Zira önünde neredeyse altı asırlık bir Osmanlı tecrübesi bulunan Türkiye Balkan politikasında her zaman bir adım öndedir. Burada kullanılacak argümanlar bellidir. Balkanlar'a giden kamu diplomasisi kuruluşlarımızın mensupları bu coğrafyaya batılı ülkelerin Elçileri gibi değil, kardeşini ziyarete giden aile efradından biri gibi olmalıdır. Ayrıca üç-beş kelime İngilizce bilerek meseleyi çözdüklerini sananlar tam tersine meseleyi derinleştirmektedirler. Zira dil gönülden gönüle giden köprüdür, samimiyetin diğer adıdır. Balkanlar'da tıpkı tarihte olduğu gibi huzuru, kardeşliği sağlayabilecek, herkesi bütün farklılıklara saygı duyacak bir yarına hazırlayacak olan ülke sadece Türkiye'dir.