Kosova’nın Bağımsızlığı ve Türk Dış Politikası (1990-2008)
Bu makale, 1990’ların başından günümüze kadar Türkiye’nin Kosova politikasını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Arnavutlarla Sırplar arasında çatışmaların devam ettiği dönemde Kosova’nın bağımsızlığıyla ilgili temkinli bir tutum takınan Türkiye, Kosova’nın ayrılmasıyla ilgili uluslararası hukuka aykırılık tartışmaları devam etmesine rağmen, bu ülkeyi bağımsızlık ilan etmesinden sadece bir gün sonra tanımıştır
Bu çalışma, Türkiye’nin neden 18 Şubat 2008’de Kosova’yı tanıdığını analiz etmeye çalışmaktadır. Makalenin temel argümanı Ankara’nın Kosova konusundaki politika değişikliğinin taktik bir değişiklik olduğu, temel bir dönüşümü yansıtmadığıdır. Karar alıcılar 2000’li yıllarda Türkiye’nin Balkanlar politikasını oluştururken Soğuk Savaş döneminde ve 1990’larda olduğu gibi Batı’yla paralel hareket etmektedir. Makalede Ankara’nın, Kosova’yı tanıma konusunda gerekli zemini süreç içinde adım adım hazırladığı gösterilmektedir.
TÜRK DIŞ POLİTİKASI
Balkanlar, Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının aktif olduğu bölgelerden biri olmuştur. Her ne kadar dağılma sürecinin başlarında Yugoslavya’nın birliğinin tekrar sağlanabileceğini düşünerek sessiz kalmışsa da,1 Batılı ülkelerin ayrılan cumhuriyetleri teker teker tanımaya başlamasının ardından Türkiye de bölgedeki gelişmelerle daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Yugoslavya’nın dağılma savaşları, Ankara’nın bölgeye ilgisiz kalmasını engellemiş, Balkan kökenli grupların da etkisiyle Türkiye, özellikle Bosna Savaşı sırasında Kıbrıs’tan sonraki en aktif dış politikasını uygulamıştır. Bosna’daki çatışmalar sırasında Boşnaklar’ı en fazla destekleyen uluslararası aktör olmuş ve Boşnak halkının dünyaya açılan köprüsü haline gelmiştir. Ayrıca, savaşın başladığı andan silahların tamamen sustuğu zamana kadar geçen 3,5 sene içinde tutarlı bir dış politika izleyen ve belirlediği temel parametreleri değiştirmeyen az sayıdaki aktörden biri olmuştur. Buna karşın, aynı tutarlılığı Türkiye’nin Kosova’ya yönelik politikalarında en azından ilk bakışta görmek mümkün değildir. Türkiye önceleri Kosova’nın bağımsızlığını destekliyor görünmekten titizlikle kaçınmış ve Kosova’daki çatışmalar sırasında izlediği politika çerçevesinde de soruna Yugoslavya’nın toprak bütünlüğü içerisinde çözüm bulunmasını istemiştir. Buna karşılık, 17 Şubat 2008’de Kosova’nın bağımsızlık ilanının ardından bu ülkeyi ilk tanıyan devletlerden biri olmuştur. Bu makale, 1990’ların başından günümüze kadar Türkiye’nin Kosova politikasını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Arnavutlarla Sırplar arasında çatışmaların devam ettiği dönemde, Kosova’nın bağımsızlığı meselesiyle ilgili olarak düşük profilli tutumunu sürdüren Türkiye, Kosova’nın ayrılmasıyla ilgili uluslararası hukuka aykırılık tartışmaları devam etmesine rağmen, bağımsızlık ilanından sadece bir gün sonra bu ülkeyi tanımıştır. Görünürdeki bu farklılaşan politika acaba gerçekten de temel bir dış politika değişikliğini yansıtmakta mıdır? Yoksa Ankara’nın yaptığı sadece Batı’nın politikalarındaki değişime uyum sağlama çabası mıdır? Ayrılıkçı hareketler/gruplar konusunda, tarihsel ve iç politik nedenlerle genelde temkinli davranmayı tercih eden Türk dış politikası karar alıcıları, Kosova meselesinde de ilk başta benzer bir yaklaşım sergilemelerine rağmen neden, bu politikadan vazgeçmişlerdir? Makale bu araştırma sorularına cevap vermeye çalışacaktır.
TARİHSEL KÖKENLER
Çalışmanın ilk bölümünde dış politika değişimiyle ilgili kuramlar incelenecektir. Daha sonraki bölümde Kosova meselesinin tarihsel kökenleri üzerinde durulacak, ardından da Kosova’da patlak veren çatışmalar sırasında Türkiye’nin nasıl bir tutum izlediği ortaya konacaktır. Daha sonra ise Kosova’daki şiddeti durdurmak için düzenlenen 1999’daki NATO müdahalesinin ardından Kosovalı Arnavutların Birleşmiş Milletler tarafından yönetildiği dönemde Türkiye’nin Kosova’yla ilişkilerinin nasıl seyrettiği mercek altına alınacaktır. Son olarak da Kosova’nın bağımsızlık ilanını Türkiye’nin tanıması irdelenmeye çalışılacaktır.
Dış Politikada Değişim Ülkelerin dış politikaları hem iç hem de dış faktörlerden etkilenmektedir. Bu faktörler maddi ya da fikirsel boyutta olabilmektedir. Dolayısıyla bir ülkenin sahip olduğu güç, iç siyasi ve sosyal ortamı, siyasi kültürü, tarihi ile uluslararası ortamdaki güçler dengesi, sistemin kaç kutuplu olduğu ya da sistemde herhangi bir kutup olup olmadığı ve hakim uluslararası rejim gibi unsurlar ülkelerin dış politikada nasıl davranacaklarını etkilemektedir. Bahsedilen faktörlerin bir kısmı yapısal, bir kısmı ise konjonktüreldir. Tarih, coğrafya, kuruluş ideolojisi gibi etmenler yapısal faktörler olarak ifade edilebilirken; hükümet, uluslararası sistemin yapısı v.s. konjonktürel faktörler olarak adlandırılabilir. Yapısal faktörlerin değişmesi pek mümkün değilken, konjonktürel faktörler dinamiktir ve kısa vadede değişebilmektedir.3 Dış politikada değişim, özellikle de radikal değişim, çok sıklıkla rastlanan bir durum değildir. Yaygın kanı, özellikle demokratik ülkelerde dış siyasette değişimin gerçekleşebilmesi için hem bürokrasinin hem de kamuoyunun buna ikna edilmesinin gerekli olduğudur. Fakat Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte uluslararası konjonktürde yaşanan köklü değişiklikler bazı ülkelerin hem iç hem de dış politikalarında ciddi dönüşümlere yol açmış, bu durum da dış politikada değişim konusunda yeni çalışmaları teşvik etmiştir.
Dış politikada değişim ve istikrar konusu, Soğuk Savaş döneminde uzun süre akademik çalışmalarda ele alınan bir konu olmaktan uzak kalmıştır. İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Uluslararası İlişkiler disiplininin kurumsal anlamda güçlenmesinin ardından ilk dönemde bu konu pek ilgi görmemiştir. Bunun temel nedeni, Batı’da o dönemde realizm ağırlıklı olarak yapılan çalışmalarda iki blok arasındaki ilişkilere ve özellikle de SSCB’den algılanan tehdide ağırlık verilmesidir. Dış politikada değişim ve süreklilik konusuyla ilgili çalışmalar ancak 1970’lerde başlamış ve 1990’larda ivme kazanmıştır Uluslararası İlişkiler disiplininde bu konuyla ilgili ilk çalışmaları yapanlar ise James Rosenau, Kal Holsti, Kjell Golmann ve Charles Herrmann olmuştur.4 Bu çalışmada dış politika değişimiyle ilgili çalışmalarda dönüm noktalarından birisi olarak kabul edilen Charles F. Hermann’ın değişim kuramı temel alınacak ve Türkiye’nin Kosova politikası bu teori çerçevesinde analiz edilecektir. Hermann’ın çalışmasının tercih edilmesinin nedeni, değişim konusunu somut bazı faktörlere dayandırması, dolayısıyla ampirik açıdan değişim analizinin daha kolay bir şekilde yapılabilmesine imkan vermesidir. Hermann’ın yaklaşımının ayrıca dış politika değişiminde karar alma sürecinin önemi üzerinde durması da bu çalışmada tercih edilmesinin sebeplerinden birisidir.5 Hermann’ın çalışmasını kaleme aldığı dönem tam da Soğuk Savaş’ın sona erdiği ve pek çok ülkenin dış politikasında ciddi değişikliklerin gözlendiği zamana denk gelmişti. O dönemde International Studies Association’ın (ISA) başkanı olan yazar, çığır açan çalışmasını ISA’in 1989’daki 30. Yıllık Konvansiyonu’nda tebliğ olarak sunmuştu. Hermann’a göre bir ülkenin dış ilişkilerindeki değişim dört farklı nedenden kaynaklanabilir:6 İlk olarak, değişimin nedeni karar almada yetkili lider olabilir. Lider değişimin gerekli olduğunu düşünüyorsa ve bunu uygulayabilecek güce sahipse bir ülkenin dış politikasında farklı yönelimlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bu duruma örnek olarak Mısır lideri Enver Sedat’ın 1973’teki savaşın ardından İsrail’le barış görüşmelerine başlama kararı verilebilir. İkinci neden ise bürokrasi olabilir. Bu durumda bürokrasideki bir kurumda ya da çeşitli kurumlarda bulunan bir grup değişimin öncülüğünü yapabilir. Fakat arzuladıkları değişimin gerçekleşebilmesi için bu grubun karar alma mekanizmasının üst düzeyinde bulunan yetkililere ulaşabilecek konumda olması gerekir. Üçüncü faktör ise “içeride yeniden yapılanma” (domestic restructuring), yani siyasi olarak aktif toplumsal grupların bir konuyla ilgili tutumlarının değişmesi olabilir. Dördüncü ve son olarak ise “dış şoklar” (external shocks) olabilir. Bunlar, uluslararası sistemde meydana gelen radikal değişikliklerdir. Bu değişiklikler o kadar büyüktür ki aktörler tarafından farkedilmemelerine imkan yoktur. 1971’de ABD’nin altın standardının uygulanmasına son vermesi veya Enver Sedat’ın Kudüs’ü ziyareti dış ortamdaki radikal değişikliklere örnek olarak verilebilir. Yukarıda açıklanan dört neden aslında bazı durumlarda birbirleriyle paralel şekilde meydana gelebilir ya da bir neden diğerini tetikleyebilir. Dolayısıyla bir dış politika değişikliğine birden fazla iç veya dış dinamik sebep olmuş olabilir. Hermann’a göre bu faktörlerin neden olduğu dört çeşit dış politika değişiminden bahsedilebilir: Bunlardan ilki, ufak ayarlamalardır, ki bu durumda dış politikanın temel niteliklerinde, uygulanış amacında ya da kullanılan araçlarda herhangi bir farklılık söz konusu değildir. İkinci olarak “program değişiklikleri” sözkonusu olabilir. Bunlar dış politikada kullanılan yöntemde ya da araçlarda yapılan değişiklikler anlamına gelmektedir. Burada ufak ayarlarda olduğu gibi dış politikanın temel hedefinde bir farklılık söz konusu değildir. Fakat nasıl ve ne çeşit bir dış politika uygulandığı değişime uğramıştır. Kısaca değişim niceliksel değil nitelikseldir. “Problem/amaç değişiklikleri”nde ise dış politikanın temel hedefi radikal değişime uğrar. Dördüncü ve son olarak dış politikanın temel eğiliminde meydana gelen değişiklikten bahsedilebilir, ki bu en kapsamlı değişimi ifade eder. Bu durumda değişen tek bir dış politika davranışı değil, tüm politikadır. Bu bağlamda, özellikle bahsedilen ilk iki sınırlı değişiklik konusunda süreklilik ve istikrar faktörlerinin değişimle içiçe olduğunu vurgulamak anlamlı olacaktır. Dış politikada değişim daha önce de belirtildiği gibi ancak çok nadiren temelleri sarsabilecek nitelikte olmaktadır. Gerçekleşen çoğu değişim kısmi olmakta ve süreklilik unsurlarını beraberinde taşımaktadır. Rosenau’ya göre de, süreklilik olmadan değişiklik olmaz.8 Burada vurgulanmak istenen, dış politikada değişim ve sürekliliğin içiçe geçmiş olduğudur. Benzer şekilde Goldmann da dış politikada istikrarı sağlayan bazı faktörleri (stabilizers) vurgulamaktadır: Örneğin mevcut politikanın desteklenme düzeyi ile konunun önemi ve karar alma yapısı bir dış politika meselesinde ne ölçüde değişim gerçekleşebileceğini etkileyen temel faktörler arasındadır. Goldmann’a göre dış politikada istikrarı sağlayan faktörleri aşıp değişim yaşanabilmesi için öncelikle ilgili aktörlerin düşünsel yapısında değişim gerçekleşmesi gerekir.9 Bu bağlamda bu çalışma kapsamında değişim, ille de radikal anlamda düşünülmemiş, diğer küçük değişimler de dikkate alınmış, süreklilik ile değişimin içiçe olabileceği kabul edilmiştir.