Aile Anılarında Mübadele
Mehmet Peynirci:
Aile büyüklerimiz Girit’in Resmo şehrinden, 1921-22 yıllarında Ayvalık’a iskan edildi. Dedem, 14 çocuğu ile birlikte orada peynir üretip ihracat yapıyormuş. Türkiye’ye geldiklerinde tabii ki bu işler ve gelirlerini Yunanlılar vermedi onlara. Devlet bir miktar zeytin ağacı ile ev vermiş ama 14 çocuğu bakmak dedem için hayli zor olmuş ve ekonomik olarak dar boğaza girmişler. Babam da bu nedenle İzmir’e gelmiş. Ben İzmir’de doğdum ve büyüdüm. Anneannemle büyüdüm, O sadece Rumca biliyordu, dolayısıyla ilkokula başlayana kadar tek kelime Türkçe bilmiyordum. Dedemden sonra babam ve ben de peynircilik yaptım. Bizim soyadımız da oradan geliyor. Elbette büyüklerimiz Girit’te çok güzel anılar biriktirmiş, anlattıklarından anlıyoruz ki çok mutlularmış. Ama savaştan sonra orada kalmamız mümkün değildi. Bizde vatanımıza, bayrağımızın sallandığı yere geldik. Giritli olmaktan ve aile mazimizden onur duyuyorum. Biz eski anılarımızı, adetlerimizi yaşatmaya çalışıyoruz. Burada yaşayan hemşerilerimizle kucaklaşmışız.
‘YOLDA AHRETLİK OLDULAR’
Sıdıka Çavgav Çınar:
Bizim aile büyüklerimiz Girit Kandiye doğumlu. Anneannem ile babaannem henüz 9 yaşındayken yola düşmüşler, onlar ilk mübadillerden. Gülcemal Vapuru ile Urla’ya gelmiş, yürüye yürüye kent merkezine gelmişler. Anne tarafım Eşrefpaşa’ya, baba tarafım ise Aydın’a geliyor. Yayan bir şekilde kaçarken, babaannem ile anneannem arkadaşlık etmeye başlamışlar. Ve bu süreçte, bu kaos ortamından kurtularak büyümeyi başarır ve bir aile kurarsak çocuklarımızı evlendirelim diye birbirlerine söz vermişler, kan kardeşi olmuşlar. Önce teyzemi babama düşünmüşler fakat başka sevdiği olduğu için olmamış. Annem çok küçük olmasına rağmen babama onu vermişler. Birbirlerine verdikleri sözü ve çektikleri çileyi hiç unutmamışlar. Cidden çok acı çekmişler bu süreçte. Biz dinlerken bile çok üzülürdük. Burada bile zaman zaman göçmen olduğumuz için bize gavur diyenler olurdu bu bizi çok üzerdi. Dışlanırdık, bir arkadaşımın anneannesi bastonuyla gavur deyip kafamı yarmıştı çocukken benim, hiç unutamam onu örneğin. Ama yine de burası bizim vatanımız ve hep vatanımızdı, öyle de kalacak. Burada olmaktan da mutluyuz.
‘YAŞANANLARI ANLATMAZLARDI’
Hasan Yoruldu: Anneannem de babaannem de, dedelerimle birlikte Girit Resmo’dan gelme. 8 yaşına kadar babaannem bizde yaşardı ve evimizde Giritçe konuşuluyordu. Dedem mübadeleden önce zannediyorum kadı olması sebebiyle devlet görevlendirmesi ile İzmir’e gelmiş. Babaannem de sonrasında mübadele ile geliyor ve aslında Resmo’dan tanışıyorlar. Dedem kafasına koyup babaannemi istemiş ve evlenmişler. Annemin babası da Bornova Çiçekliköy’e yerleşmiş. Büyükbabamı, dedemin önünde vurmuş Yunanlılar ki dedem o zaman çok küçük yaştaymış. Bizim ailelerimiz çok fazla Girit’ten ve yaşadıklarından bahsetmek istemiyordu. Yaşadıkları anıların ağırlığından olsa gerek.
‘ACILAR ORTAK’
Başkan Yardımcısı Fahrettin Varol: 1896-97 Yunanlıların mezaliminden kurtulanlar geldi İzmir’e. Ardından
mübadele yapıldı biliyorsunuz. Günlük hayatının akışında olan insanlara bir anda haydi gidiyorsun demişler. Yemeğini ocakta bırakan, kapısını kitleyip, nasılsa döneceğim diye anahtarıyla Türkiye’ye gelenler var. İnsanlar yaşamını, anılarını, geçmişini bırakmış. Bir acıdan kaçıp buraya gelmiş veya getirilmiş çok sayıda insan. Ölüleri olmuş, gömememişler bile. Türkiye’de de zorlanmışlar. Bizim atalarımız, dedelerimiz Türkiye’ye geldikten sonra kendilerine gavur denip, dışlanmaları nedeniyle Rumca’yı başkasının yanında
konuşamamışlar. Gavur dedikleri göçmenler, camiye gidip namaz kıldıklarında yanıldıklarını anlamışlar. Aynı şekilde Türkiye’den oraya giden inşalar da acı çekmiş. Ben Girit’e gittim. Kapısının önünde oturan yaşlı bir teyzeye, Yunanca selam verip halini hatırını sorduğumda, Türk olduğumu, İzmir’den geldiğimi duyunca gözyaşları içinde Türkçe cevap vermeye başladı bana. Türkiye’den genç kızken geldiğini, Alsancak’ta oturduklarını, burayı hiç unutmadığını söyledi. Türkiye’den oraya gidenlere de ‘Türk tohumu’ demişler. Yani acılar ortak olmuş.