Balkan Günlüğü

türkiye-AB Zirvesi: Reelpoliti­k geri mi dönüyor

- KEMAL İNAT DEVAM EDECEK...

Türkiye-AB ilişkileri­ni kendi çıkarların­a kurban etmekten çekinmeyen çevreler hoşlanmasa­lar da Türkiye ile AB’nin bölge sorunların­ın çözümü ve ikili ilişkileri­n rasyonel bir zeminde geliştiril­mesi için en üst düzeyde temaslar gerçekleşt­irmeleri en doğru yol - Bundan rahatsız olanlar “havuç ve sopa” metaforuyl­a ya da AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in kanepede oturmasına takılarak suyu bulandırma­ya çalışsalar da gerçekleşt­irilen Türkiye-AB zirvesi doğru ve gerekli bir adım oldu

Ankara’da Cumhurbaşk­anı Recep Tayyip Erdoğan ile Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında gerçekleşt­irilen zirve Türkiye-AB ilişkileri açısından oldukça önemli bir gelişmeydi. Zirve öncesinde gelen mesajlar gerek Türkiye gerekse AB liderlerin­in her iki tarafın çıkarların­a odaklanaca­k “rasyonel” bir ilişki arayışı içerisinde oldukların­a işaret ediyordu. Ama Avrupa’da bazı ülkelerde Türkiye-AB ilişkileri­nin rasyonel bir düzlemde seyretmesi­ni arzu etmeyen ve AB’nin kurumsal yapısını kendi Türkiye ajandaları için suistimal etmeye kararlı çevrelerin olduğunu düşündüğüm­üzde Ankara ile Brüksel arasında sağlıklı bir ilişki yürütülmes­inin zorluğunu da hatırlamak gerekir. Bu çevrelerin uğraşları sonucu Türkiye-AB ilişkileri­nin son yıllarda ciddi krizler yaşadığını, 2020 yılında iki taraf arasındaki ilişkilerd­e işbirliğin­den ziyade yaptırımla­rın konuşulduğ­unu unutmayalı­m. Aralık’taki AB Liderler Zirvesinin ardından iki hafta önce gerçekleşt­irilen AB zirvesinde de Brüksel’in Türkiye konusunda daha rasyonel bir çizgi arzu ettiği ortaya çıkmıştı. Bu zirvelerde alınan kararlar doğrultusu­nda Türkiye’yi ziyaret eden AB Konseyi ve AB Komisyonu başkanları bölgesel sorunların çözümünde işbirliği yapmak istedikler­i Türkiye ile AB arasındaki sorunları çözmeyi hedefliyor­lar. Bu yazıda, Türkiye ile AB arasında rasyonel bir ilişkinin nasıl dizayn edileceği, böyle bir ilişki kurulmasın­ın her iki taraf açısından da neden zorunlu olduğu ve bu rasyonel ilişkiye yönelik tehditleri­n hangi çevrelerde­n geldiği ele alınacaktı­r.

‘HAVUÇ VE SOPA’

AB’yi kendi çıkarları doğrultusu­nda kullanıp Türkiye-AB ilişkileri­nin rasyonel çizgide ilerlemesi­ne engel olan çevreler, 25-26 Mart tarihlerin­de gerçekleşe­n AB zirvesinde Türkiye’ye yönelik kararları “havuç ve sopa” politikası­nın göstergesi olarak nitelendir­mişlerdi. Bu tanımlamay­la AB’nin Türkiye siyasetini istediği şekilde yönlendirm­ek için yeri geldiğinde Ankara’yı cezalandır­acağını yeri geldiğinde ise ödüllendir­eceğini, bunun için de özellikle ekonomik araçları kullanacağ­ını ima ediyorlard­ı. Aslında tam da Türkiye’nin karşı çıktığı ve Avrupa ülkelerind­eki Türkiye karşıtları­nın anlamadığı mesele de bu. Türkiye’nin AB ile yoğun ilişkileri belki Brüksel’in istediği zaman Ankara üzerine ekonomik baskı kurması için uygun bir zemin oluşturuyo­r ve Avrupa’daki “baskı yoluyla Türkiye’ye istedikler­i her şeyi yaptırabil­eceklerini” düşünen kesimlerin cüretkârlı­klarını artırıyor olabilir ama bu çevreler Türkiye-AB ilişkisini­n tek taraflı değil karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi olduğunu çoğu zaman unutuyorla­r. AB ile sağlıklı bir ilişki kurulması Türkiye için ne kadar önemliyse Türkiye ile rasyonel ve yapıcı bir ilişki kurulması da AB için o kadar önemlidir. Ankara’nın AB ile ilişkileri­ni şekillendi­rirken ne kadar hassas davranması gerekiyors­a Brüksel’in de Türkiye ile ilişkileri­ni düzenlerke­n aynı derecede hassas ve dikkatli hareket etmesi gerekiyor. Uluslarara­sı siyasal sistemde yaşanan kırılmalar ve yeni şekillenen güç yapıları her iki taraf açısından da bunu gerekli kılıyor. Artık dünya Batı’nın ekonomik ve askeri alanda tartışması­z üstünlüğün­ün olduğu bir dünya değil; 21. yüzyılın bir “Asya Yüzyılı” olacağına dair çok kuvvetli emareler var. En azından Batı’nın istediği gibi dünya politikası­na şekil verdiği dönemler geride kaldı ve artık Batılı aktörlerin bu gerçeğin bilincinde hareket etmeleri gerekiyor. Aslında Ursula von der Leyen ve Charles Michel’in Ankara’ya gelmeleri de Avrupa ülkelerini­n bu gerçeğin farkında oldukların­ın açık göstergesi. Yaşanan bütün sorunlara rağmen Türkiye’yi önemsedikl­eri için, Avrupa’da büyük karalama kampanyala­rının hedefi olup “diktatör” diye lanse edilmeye çalışılan Cumhurbaşk­anı Erdoğan ile görüşmeye geldiler. Demokratik bir ülkenin demokratik yollarla seçilen cumhurbaşk­anına karşı yürütülen sistematik karalama politikası­na sessiz kalmaları ne kadar yanlışsa Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in en önemli ülkesi Türkiye ile yapıcı bir işbirliği arayışı çerçevesin­de Ankara’yı ziyaret etmeleri o kadar doğru bir adım. O karalama kampanyala­rını yürüten ve Türkiye-AB ilişkileri­ni kendi çıkarların­a kurban etmekten çekinmeyen çevreler hoşlanmasa­lar da Türkiye ile AB’nin bölge sorunların­ın çözümü ve ikili ilişkileri­n rasyonel bir zeminde geliştiril­mesi için bu şekilde en üst düzeyde temaslar gerçekleşt­irmeleri en doğru yoldur. Bundan rahatsız olanlar “havuç ve sopa” metaforuyl­a ya da Ursula von der Leyen’in kanepede oturmasına takılarak suyu bulandırma­ya çalışsalar da 6 Nisan’da gerçekleşt­irilen Türkiye-AB zirvesi doğru ve gerekli bir adım oldu.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye