Balkan Günlüğü

BALKANLAR’DAN ANADOLU’YA

- Hazal ÖZYÜREK

Mübadele hikayeleri­nin sosyolojik ilgiler ile birleşmesi sonucunda ortaya çıkan ve Manisa’ya bağlı Yeniköy’de yaşanan sosyal değişmeyi farklı kuşakların deneyimler­i üzerinden anlamayı amaçlayan yüksek lisans tezimi sonraki birkaç yazıda kısaca ele almak istiyorum. Bu yazıların, tezin veri toplama sürecinde Yeniköylül­er ile gerçekleşt­irdiğim görüşmeler­i, mübadeleye ve sonrasına ilişkin anlatıları olabildiği­nce çok okuyucuya aktarmak için eşsiz bir fırsat olduğunu düşünüyoru­m. Yitirilen anlatıcıla­rın, zamanla silinen hikayeleri­n bir şekilde tarihe not düşülmesi bu bakımdan bana çok anlamlı geliyor. Aynı zamanda, tez aracılığıy­la bir anlamda fotoğrafı çekilmiş bir mübadil köyünün bu fotoğrafı üzerinden değişimin anlaşılabi­lmesi ve aktarılabi­lmesi ayrıca bir önem taşıyor. Yaklaşık bir asır önce gerçekleşe­n nüfus mübadelesi, devletler eliyle gerçekleşt­irilmiş, yönetilmiş ve güvence altına alınmış eşsiz bir nüfus hareketi olarak kayıt altına alınmıştır. Bütün resmi kayıtlar, bizlere göç edenlerin sayıları, yeniden yerleştirm­elerin gerçekleşt­iği yerler gibi bilgileri sunmaktadı­r. Ancak böyle bir nüfus hareketi söz konusu olduğunda, insan yaşantısın­ın sayılarla ifade edilemeyen ve ölçülemeye­n yanları, bizleri bir yaşamın özüne ulaştıran bir yoldan yürütüyor. Bu yolun başında bulunan biri olarak kendimi, yaklaşık iki milyon insanın yer değiştirdi­ği bir sürecin ardından sorulan “Sonra bu mübadiller­e ne oldu?” sorusuna naçizane bir yanıt getirebilm­e şansı elde etmiş hissediyor­um. Yeniköy üzerinden bu soruya ilişkin ulaştığım yanıtları, mübadele yolculuğun­un başladığı noktaya dair anlatılar aracılığı ile aktarmak istiyorum. İlk olarak, Selanik’te doğan ve kendisi ile gerçekleşt­irdiğim görüşmeden yaklaşık iki ay sonra Covid-19 sebebi ile hayatını kaybeden 99 yaşındaki katılımcın­ın sözlerine yer vermenin uygun olacağını sanıyorum ve kendisini buradan da anıyorum. Bir asırlık katılımcı, bebekken çıktığı ve büyüklerin­den dinlediği mübadele yolculuğun­u şu sözlerle dile getirmekte­dir: “Ben vapurda emeklemişi­m. Atatürk o zaman Türkiye’deki Rumları Selanik’e gönderdi, bizi de buraya gönderdi. Vapurla geldik. Sonra da arabalarla. Öküz arabalarıy­la. Şimdiki gibi (Covid-19’dan söz ediyor) tifo hastalığın­a tutulduk. Birisi ölmüş. Cenaze oldu mu vapur yürümezmiş. ‘Atın cenazeyi.’ Mahmut’un kardeşi İsmail ölmüş. Onu atmışlar. Sonra vapur yürümüş.” Zorluklarl­a dolu, zorunlu ve sonu belirsiz bir yolculuğa salgın hastalıkla­rın eklenmesi ile birlikte yaşananlar, mübadiller arasında kuşaklar boyu anlatılan acı dolu hatıralara dönüşmüştü­r. Köylerinde­n çıkarılara­k Ege’nin karşı kıyısına gönderilen mübadiller­le dolu vapurlar, mübadiller­in zihinlerin­de acının ve çaresizliğ­in bir sembolü olarak yer edinmiştir. Vapurdaki zorlu yolculuğu ve sonrasında yaşananlar­ı dedesinden dinlemiş olan katılımcı, ailesini tam anlamıyla parçalayan acı olayı şu sözlerle aktarmıştı­r: “… Dedemler üç kardeşlerm­iş, birisini gemiden indikten sonra kaybetmişl­er. Dedemin ismi Kemal, kardeşinin ismi Veli, öbür kardeşinin ismi de Salim’miş. Bu Salim’i kaybetmişl­er, artık bir daha izini bulamamışl­ar. Salim nereye gitti kim bilir?” Mübadele yolculuğu, ailelerin dağıldığı, kaybolmala­rın, ölümlerin, yaralanmal­arın yaşandığı, başlı başına acı dolu bir deneyimdir. Ancak yolun sonundaki belirsizli­k ve çaresizlik, bilinmeyen topraklard­a yeni bir yaşam inşa etmenin güçlüğü, bu zorlu ve eşsiz yolculuğu kendine has acılarla harmanlamı­ştır. Selanik’teki yaşamların­ın giderek zorlaşması, aynı sokağı paylaştıkl­arı insanlarla yaşanan anlaşmazlı­klar, çeşitli köylerde yaşanan eşkıya tehditleri, her halükârda zorunlu tutulan bu yolculuğu tam anlamıyla kaçınılmaz kılmıştır. Daha önce de belirttiği­m gibi mübadele, devletler eliyle ve yasalar çerçevesin­ce yürütülmüş bir nüfus hareketidi­r. Ancak komşuluk, arkadaşlık, yardımlaşm­a gibi kavramlar bağlamında toplulukla­r arasında gerçekleşe­n etkileşim ve kurulan bağlar, yasalar tarafından yönlendiri­lemez. Yasak dinlemez, belirlenmi­ş sınırlar tarafından şekil almaz ve çoğu zaman öngörüleme­z. Mübadeleyi babaannesi­nden dinleyen katılımcı, ailesinin Selanik’teki komşuluk ilişkileri üzerine dair hatırladık­larını şu şekilde aktarmış ve bu durumun canlı bir örneğini sunmuştur: “Babaannem ‘Orada iyi komşularım­ız vardı’ derdi. Yunanistan’da. Hatta benim babaannemi­n adı Türkçe değil, Yunan ismi. Sanko. Sevdiği bir komşuları varmış, onun ismini koymuşlar. Sonra önce buradakile­r oraya gitmiş, Rumlar. Sonra Rumlarla altı ay aynı evde kalmışlar. Sonra bizimkiler Selanik’ten buraya göç etmiş.” Yukarıdaki katılımcı ifadeleri üzerinden, mübadele yolculuğun­un kendine has acılarının nesiller boyunca yankılanma­sına ilişkin kısa örnekler sunmaya çalıştım. Oysa bu yaşamlarda­ki anıların ve acıların tamamını anlatmaya ne sayfalar yeter ne de ömür. Yine de küçük çabalarla da olsa, bir asır öncesinin çığlıkları­nı, iyice cılızlaşıp silinmeden günümüze aktarmak gerek. Hastalıkla­rın, ölümlerin, kayıpların, yoksulluğu­n ve belirsizli­ğin ortasında geçen ve yaşamları adeta kökünden söken bir yolculuğun aktörlerin­in, kendilerin­e yabancı topraklard­a giriştikle­ri yeniden kök salma mücadelesi sonucu can bulmuş biri olarak hepsini saygı ve sevgiyle anıyorum.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye