Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı
Meriç ile Karasu arasında bulunan ve Meriç, Rodop ve İskeçe illerinden oluşan bölgede, 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile bugün yaklaşık 150 bin Müslüman Türk yaşamaktadır . ...
Meriç ile Karasu arasında bulunan ve Meriç, Rodop ve İskeçe illerinden oluşan bölgede, 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile bugün yaklaşık 150 bin Müslüman Türk yaşamaktadır. Batı Trakya Türkleri, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübadelesi haricinde tutulmuş ve İstanbul Rumlarına karşılık olarak Yunanistan’da bırakılmıştır. Batı Trakya Türkleri 1923’ten günümüze kadar çok çeşitli evrelerden geçerek, Yunanistan’ın çeşitli asimilasyon politikasına karşı verdikleri çetin mücadeleler sonucu ayakta kalabilmiştir. 31 yıllık Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türkleri bugün, 1991’de ilan edilen “Yasalar Önünde Eşitlik“politikası ışığında bazı temel vatandaşlık haklarından kısmen istifade ederken, gerek ulusal, gerekse ikili ve uluslararası antlaşma ve sözleşmelerle garanti altına alınan azınlık haklarından istifade edememektedir. Kısmen uygulanan “Yasalar Önünde Eşitlik“politikası sayesinde Batı Trakya Türkleri bugün gayrimenkul alım satımı, işyeri açma ruhsatı, özgürce seyahat etme, tarım makineleri satın alma ve kullanma, araba ve traktör ehliyeti alma, ev inşa ve tamir etme izinleri alma, taşınmaz mülk edinme ve kısıtlı kredi alma gibi temel vatandaşlık haklarından istifade edebilmektedir. Ancak, gerek Lozan Barış Antlaşması, gerek Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanmış olan anlaşma ve protokoller, gerekse uluslararası insan ve azınlık hakları normlarına rağmen Batı Trakya Türkleri bugün temel azınlık haklarından hala istifade edememektedir. Milli Kimliğin İnkârı ve Örgütlenme Özgürlüğü Yunanistan, azınlığın Türk kimliğini inkâr etme politikasında bugün de ısrar etmektedir. Yunanistan, Batı Trakya Türkleri’ni “Trakya Müslümanları“olarak tanımakta ve Batı Trakya Türkleri’nin milli kimliğini ret etmektedir. Lozan Barış Antlaşması’nın ve ardından imzalanan nüfus mübadelesi antlaşmasından sonraki dönemde, Batı Trakya’da kalan “Müslümanlar“ın Türklüğünden hiç bir devlet yetkilisinin kuşkusu yoktu. Kaldı ki, nüfus mübadelesi Türkiye ile Yunanistan arasında yapılmış, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları bundan hariç tutulmuştur. Yani İstanbul Rumlarına karşı, Batı Trakya Türkleri veya tersi...
Azınlığın milli kimlik açısından en rahat dönemini 1954-1972 yılları arasında yaşadığını söylemek mümkün. Hatta 1954’te çıkan 3065 sayılı yasa ile Batı Trakya’daki bütün azınlık ilkokulların tabelalarında “Türk ilkokulu“ifadesi yer alması mecbur edilmiştir. O dönemde verilen tüm ilkokul diplomalarında, karnelerde ve bütün resmi evraklarda bu ifade yer almıştı. Bu durum 1972 yılına kadar devam eder. 1972’de çıkan 1109 sayılı kanun hükmünde kararname ile “Türk İlkokulu“ifadesi yerine “Azınlık İlkokulu“yazılması mecbur edilmiştir. Albaylar Cuntası’nın iktidarda olduğu 1967-1974 döneminde demokrasi ve insan haklarından bahsetmenin mümkün olmadığını belirtmekte fayda var. Bu dönemde radyodan Türkçe haber dinlerken polis tarafından karakola götürülen ve dövülen nice soydaş hala canlı şahittir. 1974’te Cunta yönetimine karşı verilen özgürlük mücadelesi galip gelince, Yunanistan 7 yıl sonra tekrar demokrasiye dönüş yaptı. 1974-1981 yılları arasında Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin kötü olduğu dönemdir. 1981’de Avrupa Birliği’ne tam üye olan Yunanistan’da özellikle azınlık hakları konusundaki olumsuzlukların düzeleceği umudunu doğurmuştu. Ancak, azınlık 1981-91 yılları arasında bir çok temel azınlık hakkını elinden kaybetmiştir. 15 Kasım 1983’te KKTC’nin ilan edilmesinden hemen sonra Yunan devleti azınlığa karşı bazı olumsuz uygulamalar koymuş ve “Türk“ve “Türkçe“deyimlerin yasaklanmasını kararlaştırmıştır. Nitekim dönemin Dışişleri Bakanı Yannis Kapsis, 16 Kasım 1983’te Gümülcine Türk Gençler Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği ve İskeçe Türk Birliği isimli derneklerin kapatılmaları için mülki amirlerin harekete geçmesini istemiştir. Gümülcine ve İskeçe Valilileri, 1984 yılında, isimlerinde “Türk“sıfatı bulunduğu gerekçesiyle anılan dernekleri kapatılması için mahkemeye müracaat etmişlerdir.
TÜRK KÖKENLİ
Yunan mahkemeleri, üyelerinin “Türk kökenli“olduklarını belirtmeleri ve isimlerinde “Türk“kelimesinin bulunması gerekçisiyle 1936 yılında kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği, 1928 yılında kurulan Gümülcine Türk Gençler Birliği ve 1927 yılında kurulan İskeçe Türk Birliği’nin kapatılmasına karar vermiştir. Karar 1987 yılının sonunda kesinleşmiştir. 1987 yılında Yunanistan Yargıtay’ının kararıyla bir toplumun kimliği inkar edilmiş oldu. Batı Trakya Türkleri tarihleriyle eşdeğer olan kuruluşlarının Türk kelimesi nedeniyle kapatılmasını, Batı Trakya Türkleri’nin milli kimliğine indirilmiş bir darbe olarak kabul etmiş ve bu haksız uygulamaya büyük tepki göstermiştir. 29 Ocak 1988’de Gümülcine’de düzenlenen yürüyüşe polis engellemelerine rağmen, binlerce soydaş gelmiş ve milli kimliğini tüm dünyaya haykırmıştır. Rahmetli Dr. Sadık Ahmet ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif bir seçim propaganda konuşmasında “Türküz“dedikleri için 18’er ay hapis cezasına mahkûm edilmişler ve Selanik Diavata Hapishanesi’ne gönderilmişlerdir. Devletin özellikle milli kimlik ve diğer azınlık hakları konusunda azınlığa yaptığı haksızlıklar, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmiş, birçok uluslararası STK Batı Trakya Türkleriyle ilgili raporlar yayınlamıştır. Bu gelişmenin ardından Yunanistan Mayıs 1991’de “Eşit Vatandaşlık ve Yasalar Önünde Eşitlik“politikası ilan etmek zorunda kalmıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu politikanın kısmen uygulanmasıyla azınlığın, vatandaşlık hakları konusunda kısmen rahat bir nefes aldığını söyleyebiliriz. Ancak, temel azınlık haklarının iadesi konusunda hiç bir ilerlemenin olmadığını bir kez daha tekrarlamak istiyorum.
PAPANDREU DÖNEMİ
1999 yılında Dışişleri Bakanı Papandreu, Yunanistan’ın, en nihayet, ulusal azınlıklara ilişkin uluslararası düzeyde kabul görmüş normları uygulayacağını ve milli kimlik hakkını tanıyacağını beyan etmişti. Ne var ki bu beyan bazı siyasi çevrelerde ve basında, bakan aleyhine olduğu kadar, Türk azınlık ile ilgili bu ilişkiyi savunmaya cüret eden Sivil Toplum Kuruluşları (STK) aleyhine de yaygın bir tepkiye yol açmıştır. Bazı siyasiler “herkes kendisini istediği gibi belirleme hakkına sahiptir“açıklamalarını yaparken, milli kimlik açısından bireysel tanımlamaya saygı duyduklarını ancak, grup tanımlamasına karşı olduklarını açıklamayı da ihmal etmiyorlar. Yani Yunanistan’da şu anda “Ben Türküm“diyebiliyorsunuz ancak, 20 kişi bir araya gelerek “Biz Türk’üz“, bunun için de bir dernek çatısı altında birleşmek istiyoruz diyemiyorsunuz. Yunanistan’ın gerek siyasi, gerekse diplomatik alanda tutum değişikliğine gitme eğiliminde olduğunu görüyoruz. Türkiye ile Yunanistan arasında dostluk, barış ve işbirliği ilişkilerinin gün geçtikçe arttığını gözlemliyoruz. Türkiye’de özellikle son iki yılda İstanbul’daki Rum azınlığına yönelik çeşitli reformların uygulandığını büyük bir ilgiyle izlemekteyiz. Batı Trakya Türkleri Yunanistan’dan da benzer uygulamalar beklemektedir. Kaldı ki, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesini ve her alanda gelişmesini en çok Batı Trakya Türkleri arzuluyor ve destekliyor. Siyasilerin ve diplomasi camiasının daha iyi bir gelecek için atacakları samimi ve olumlu adımlar halk tarafından her zaman takdir görecektir.