İNSANLIK DEĞERLERİNE ADANMIŞ BİR ÖMÜR: ALİYA İZZETBEGOVİÇ -2-
Hoşgörü kültürünün emsalsiz örneklerinden birini oluşturan Saraybosna’da yaşanan insanlık dışı dramı Goytisolo şöyle anlatır: ‘‘Osmanlı Balkan mimarisinin başyapıtlarından biri olan 1531’de yapılmış güzel Gazi Hüsrev Camii’ne 86 kez havan topu isabet etmiş, ama hem binanın kendisi hem de ince uzun minaresi hâlâ ayakta direniyor (…) En hüzünlü manzara eski Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün ünlü Saraybosna Kitaplığı’nın hali. 26 Ağustos 1922’de Sırp milliyetçileri enstitünün üzerine yanıcı maddelerden oluşan bir bomba yağmuru indirerek bu zengin kültürel mirası küle çevirmişler. Bosna Hersek hükümeti enformasyon dairesinin belirttiği gibi, bu saldırı ‘‘İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa kültürüne karşı işlenmiş en barbarca cinayet (…) Büyük Sırbistan topraklarından bütün İslam izlerinin silinip atılması gerektiğine göre Müslüman Boşnak halkın ortak belleği olan kitaplık da öç alıcı alevler arasında ortadan kalkmaya a priori mahkûmdur (… ) Binlerce Arapça, Türkçe, Farsça elyazması ebediyen kül oldu. Yok edilen bu servet, tarih, coğrafya ve seyahat, teoloji, felsefe ve sufizm, doğal bilimler, astroloji ve matematik yapıtları, sözlükler, dilbilgisi kitapları ve divanlar, satranç ve müzik el kitaplarıydı’’. Çok dinli ve çok kültürlü bir coğrafyada hoşgörünün korunması ve barışçıl bir dünyanın kurulması için hayatının son anına kadar mücadele eden İzzetbegoviç insanlık değerlerinin önemini vurgulamıştır: ‘‘Yabancılar, savaştan önce Saraybosna’ya geldiklerinde dikkatlerini gururla, burada yüzyıllarca hâkim olmuş olan insanlık ve hoşgörünün taştan tanıklarını barındıran avluya çekerdim. Burası, Bey Camii, Katolik Katedrali, Eski Ortodoks Kilisesi ve Sinagogun bir arada bulunduğu, hiçbirinin diğerinin yoluna çıkmadığı ve kutsiyetine karışmadığı küçük bir alan. İnsanlar genelde, hoşgörünün Fransız Devrimi ile başlayan yakın bir dönemin ürünü olduğunu düşünüyorlar. Ancak hoşgörü Fransız Devrimi ile değil, çok daha önce başladı’’.
İZZETBEGOVİÇ VE DOĞU İLE BATI ARASINDA İSLAM
İslam bilim ve kültür tarihi iyi incelendiğinde dünyaya örnek oluşturacak bir medeniyetin nasıl inşa edildiği de görülecektir. Günümüzde, İslam’ı geri kalmanın bir nedeni olarak gören bazı çevreler hatalı düşünmektedir. Gerçekte İslamiyet cehalete ve yanlış inanışlara son vermiştir. Dünya görüşlerini dini (maneviyatçı), materyalist ve İslami olarak üç kümede toplayan İzzetbegoviç, bu görüşlerin sırasıyla şuura, tabiata ve insana karşılık geldiğini düşünmektedir. En eski zamanlardan bugüne kadar ortaya atılmış bütün ideoloji, felsefe ve düşünce sistemleri bu üç temel dünya görüşünden birine dayanmaktadır. Bunlardan ‘‘SİZ EVLAD-I FATİHANSINIZ. BURALAR SİZE EMANET. ONUN İÇİN BU EMANETİ KORUYUN’’. PORTRE birincisine göre, yegâne veya esas varlık ruh, ikincisine göre madde, üçüncüsüne göre ise ruh ve maddenin bir arada varoluşundan yola çıkmaktadır. İslami görüş insanı dünyada eşsiz bir varlık olarak düşünür. İnsan beden olarak zamanla sınırlıyken, ruh ebedidir. İnsanın sınırlı bu zaman içinde ihmal edilemeyecek bir görevi vardır. İslam, Doğu ile Batı arasında geçmişte birçok defa köprü vazifesi görmüştür. Geçmişte eski medeniyetler ile Avrupa arasında kurulmuş bu köprü, İzzetbegoviç’e göre yeniden kurulmalıdır; çünkü günümüz dünyası dramatik çıkmaz ve alternatiflerle parçalanmış durumdadır. Şimdi yaşanan tarihin çok açık bir özelliği vardır. Bu özellik, dünyanın birbirine zıt biçimde iki ayrı blok olarak ayrılmış bulunmasıdır. Dünya kutuplaşmış ve fikri, hissi ve siyasi bakımlardan birbirinden tamamen ayrı iki gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa İslam, din ve bilimin, ahlak ve siyasetin, ideallerin uzlaşmasının sağlanmasıdır. İslam dini nasıl bilimle uyumlu ise aynı zamanda çalışmayla da uyumludur. Tarih boyunca dinler arasında en temiz ve en mükemmeli olan İslam ve kutsal kitabı Kur’an, eşitlik ve adalet başta olmak üzere tüm insanlık değerlerini gündeme getirmektedir: ‘‘Bu itibarla beyan ederim ki: Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır’’. SONSÖZ YERİNE… Vefatından bir gün önce kendisini ziyaret eden Cumhurbaşkanımıza söylediği son sözlerinde, İzzetbegoviç’in düşünce dünyasının özünü yakalamak mümkündür: ‘‘Siz Evlad-ı Fatihansınız. Buralar Size emanet. Onun için bu emaneti koruyun’’. Korunmasını istediği emanetin en özlü anlatımı, Türk ve Müslüman kültürünün insanlık değerlerini korumada oynayabileceği önemli roldür. Bu rolü anlamak için İzzetbegoviç’in sözlerine kulak verelim: ‘‘Sırbistan’a dört asır boyunca Türkler hükmetmiş olmasına rağmen, Decani, Granica ve Sopocani manastırları yerlerinde duruyorlar. Türkler bunları tahrip etmediler. Çünkü inandığımız Kitap, bu türden bir tahribatı reddediyor. İnsanlarımız bu kurala sadık kaldılar. Ve buna saygı gösterdiğimizde, kiliselere ve diğer dinlere saygı göstermek istediğimizde, yalnızca Avrupa demokrasisinin dünyanın şahit olduğu en iyi geleneğine uygun olarak davranmış olmakla kalmıyoruz, aynı zamanda kendi Kutsal kitabımıza da dosdoğru bir biçimde harfiyen uymuş oluyoruz. Bu bizim zaferimizin anahtarıdır’’. Düşünce dünyasının genişliğini ve eylemlerine yansıttığı ahlaki tutumu daha fazla anlamamız gerektiğini sözlerime eklerken, Aliya İzzetbegoviç’in anısı önünde saygıyla eğiliyorum.