Mustafa KÖKMEN
Düzensiz göç, tarihin birçok döneminde gerçekleşmiş olsa da bilimsel çalışmalar henüz yenidir. Yeni olmasının yanı sıra büyük bir sorun olmaya başlamıştır. Özellikle 21.yy. ilk çeyreğinde dünyada savaşlar, iç savaşlar, siyasal sorunlar, ekonomik ve toplumsal etkenler dolayısıyla düzensiz göçe başvurulmuştur. Devletler için ciddi bir sorun haline gelmiştir. Çünkü bu durum güvenliği tehdit etmektedir. Bilindiği üzere düzensiz göç, bir ülkeye yasadışı şekilde giriş yapmak ya da yasal bir şekilde giriş yapıp yasal süresi dolduktan sonra ülkeyi terk etmemek(hedef ülke), ülkesini terk ederken gerekli kurallara uymayıp ülke sınırlarını geçmek(kaynak ülke) ve gitmek istedikleri ülkeye ulaşmak için diğer ülke ya da ülkelerin sınırlarından geçiş yapmak (transit ülke) olmak üzere üç durumda değerlendirilmektedir. Düzensiz göçte göçmenlerin durumu, amacı, nereye gittikleri, ne zaman gidecekleri muamma bir durum olduğundan bu harekete düzensiz göç adı verilmektedir. Düzensiz göçün en büyük aktörü elbette ki düzensiz göçmenler olacaktır. Bu kavram, ülkeye giriş koşullarını yerine getirmeyen, ülkede izinsiz kalmakta olan bireyleri kapsamaktadır. Bu kişilerin ülkede kalmak için yasal hakları bulunmayan gerekli belgelerden yoksun bireylerdir. Düzensiz göç, oldukça zor şartlar altında büyük risklerle gerçekleşmektedir. Gözler önüne sunulan manzaralar bu göç halinin insanlık dışı olduğunu kanıtlar niteliktedir. Yasadışı olan bu girişlerde hava, kara ve deniz yolları kullanılmaktadır. Düzensiz göçmenler kendi imkanlarıyla sınırları aştıkları gibi bu işi sektör haline getirmiş olan kişilerden(kaçakçılardan) yardım alabilmektedir. Göçmenlerin gideceği ülke uzak ve güvenliği daha fazlaysa ikinci yol zorunlu tercihleri olmaktadır.
Son yıllarda deniz yolu ile yapılan göçler oldukça artmıştır. Deniz yolu ile tercih edilen göçler botla ülkeden çıkış yapmak, gemilere kaçak binişler ve hatta yüzerek gerçekleşmektedir. Bu yolun en tehlikeli göçlerden olduğu bir gerçektir. Böyle bir göç halinde kullanılan gemiler, tekneler, botlar seyahate elverişi bulunmayan, açıkta bekleyen araçlar olmakla birlikte taşıma gücünden fazla göçmen ile yol almaya çalışmaktadır. Bu durum dramatik ölümlere de davetiye çıkarmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü(IOM) verilerine göre deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin ölüm sayısı içinde bulunduğumuz yılın ilk döneminde 2020’nin ilk 6 ayına kıyasla iki katından fazla artış göstermiştir. Bu rapora göre Ocak – Haziran ayları arasında deniz yolu ile Avrupa’ya gitmeye çalışan en az 1146 kişi ölmüş ve bu yolu kullanan kişi sayısında yüzde 56 artış gözlenmiştir. Raporda birçok gemi enkazının bildirilmediği ve bazı kazaların tespit edilemediği de belirtilerek gerçek ölüm sayısının daha fazla olabileceği aktarılmıştır. Arama ve kurtarma gemilerinin yokluğu göçmen geçişlerini daha tehlikeli hale getirmektedir. Söz konusu konunun en yakın örneklerinden birisi 22 Nisan da batan tekne olmaktadır. Libya açıklarında Akdeniz’de batan teknede 130 göçmen hayatını kaybetmiştir. Tekneyi kurtarmaya çalışan yardım örgütlerinin söylemlerine göre Libyalı yetkililer ve AB’nin sınır koruma örgütü bu duruma bilerek göz yummuş ve kurtarılması olağan olan göçmenleri bilerek ölüme terk etmiştir. Yapılan tek eylem, ilk alarmdan yedi saat sonra gelmiş olan gözetleme uçağıdır. Bu olaylar denizdeki ölümlerin bir çoğunun aslında kaza olmadığını da göstermektedir.
Bir başka göçmen ölümü ise Manş Denizinde yaşanmıştır. Manş denizinde Fransa’dan İngiltere’ye geçmek isteyen düzensiz göçmenleri taşıyan teknenin batması ile 31 göçmen hayatını kaybetmişti. Aralarında sorun olan iki devletin liderleri düzensiz göç hakkında görüşmede bulundu ve “ölümcül geçişleri önlemek için ortak çabaları hızlandırmanın aciliyeti ve insanların hayatlarını riske atmaktan sorumlu çeteleri durdurmak için mümkün olan her şeyi yapma” konusunda uyum sağladılar ve Manş Denizi’nde ki arama kurtarma operasyonunu birlikte yürütmeye başladılar. Bu durum devletler arasındaki buzların çözülmesini sağlayabilir. İkili sorunlar bir yana küresel krizlere devletlerin ortak çözüm arayışı ve birlikteliği mutlak suretle devam etmelidir.
Manş Denizi’ni geçmeye çalışan göçmenlerin sayısında büyük bir artış gözlenmiştir. Söz konusu güzergahı kullanıp Fransa’dan İngiltere’ye geçmeye çalışan göçmenlerin sayısı geçen yıla oranla üç katına çıkmıştır. Bu sayı 25 bin 700’den fazladır. Daha iyi bir hayat için umut yolculuğuna çıkan çaresiz insanların ölümüyle sonuçlanan bu kriz, uzun yıllardır bir türlü çözüme kavuşamamıştır. Literatürde geniş bir araştırma yelpazesine sahip Göç çalışmaları ve Düzensiz Göç araştırmaları reel anlamda bu küresel soruna etki edememiştir. Dünyanın her ülkesini ve her toplumunu kontrol etmek mümkün olmadığından, düzensiz göçün tamamıyla sona ermesi elbette mümkün değildir. Savaşlar, siyasi sorunlar, darbeler, ekonomik nedenler, toplumsal etkenler gibi günümüz dünyasında var olan gerçekler düzensiz göçe davetiye çıkarmaktadır. Son 20 yılda düzensiz göç ile ölen insanlar yıldan yıla giderek artmakta ve çalışmalar yetersiz kalmaktadır.
Bu manzaralar başta da bahsettiğimiz gibi yeni kavram olan düzensiz göçün ne kadar da büyük bir sorun olduğunu bize göstermektedir. Bu sorunun önüne geçmek için devletlere büyük roller düşmektedir. Daha hassas davranılmalı ve daha etkili politikalar izlenmelidir. Aksi takdirde daha ağır sonuçlar ile karılaşmak olasıdır. Deniz Hukuku ve Uluslararası Hukuk bilimleri Düzensiz Göç özelinde Göç çalışmaları ile doğrudan ilişkilidir. Uluslararası Örgütlerin daha samimi ve çözüm odaklı çalışmalar yapması zaruridir. Bu küresel sorundan bir şekilde etkilenmeyen devlet yoktur.