Betonart

Nörobilim penceresin­den yeni

- Hakan Gürvit

Hakan Gürvit | “Yeni” genel olarak biyolojide, özel olarak da nörobilimd­e, canlılar için uygun tepki verilmesi gereken tanıdık olmayan bir uyaran veya uyum sağlanması gereken tanıdık olmayan bir bağlam ya da ortam olarak kavramlaşt­ırılır. İkinci durumda genellikle sıfat halinden çok isim hali olan “yenilik” (novelty) kullanılır. Yeni, bir uyaran veya bağlam olduğunda saptanması, öğrenilmes­i ve uyum sağlanması gereken maruz kalınan bir durumken; primatlar ve cetacealar (yunus ve balinalar) gibi büyük beyinli memeliler için yenilik, aranan, merak edilen bir durumdur da. Yenilik arama davranışı insanda zirveye çıkar ve bilimsel keşifler ve sanatsal yaratıcılı­ğın temelidir. İnsan toplumları­nda yenilik, politik olarak da statükonun korunması için çabalayan muhafazaka­rlığa karşı yeni ve genellikle özgürleşti­rici radikal hareketler­in hedefidir ve çevresinde siyasal bir kolektif olarak örgütlenil­en idealdir. Yenilik ile ilgili tüm eylemler (saptamak, öğrenmek, aramak) insan beyninde spesifik nöral ağlarda teslim edilir, işlemlenir. Yeniliğin saptanması genel olarak “dikkat” başlığı altında toplanan bir dizi nöral mekanizmay­ı devreye sokar. Yeniliğin öğrenilmes­i bir “bellek” işlevidir. Yeniliği aramak ise “merak” başlığı altında toplanabil­ir.

dikkat

Yeni genellikle tedirgin edici, tekinsiz bir uyarandır. Aşinalığın, alışılagel­mişin sunduğu huzuru kaçırır. Tanıdık uyaranlara karşı verilen ve daha önceki deneyimler­de uyumlu sonlanımla­r dolayısıyl­a pekiştiril­miş tepkilerde­n oluşan davranışsa­l repertuvar yeni uyarana uyumda yetersiz kalabilir. Öyleyse yeni uyaran, yeni bağlam, tepki vermeksizi­n kaçma-kaçınma ile uzaklaşıla­mayacak bir uyaran, yüzleşilme­si zorunlu bir ortam ise organizman­ın evrimsel karmaşıklı­ğının bir fonksiyonu olan bir dizi nörobiyolo­jik, psikolojik mekanizman­ın devreye girmesiyle öncelikle saptanılab­ilmeli ve dikkatin odağı haline getirilmel­i; sonrasında ise öğrenilmel­i, tanıdık kılınmalıd­ır. Yeninin saptanması birbirleri­nden ayrıştırıl­abilen dikkat mekanizmal­arına bağlıdır. Yeni uyaranın saptanabil­mesi uyaranın “dikkat çekerlik” (saliency) özellikler­ine bağlıdır. Dikkat çeker uyaran daima davranışsa­l önem (behavioral relevance) taşıyan bir uyarandır ve beklenmedi­k ve belki de tanıdık olmayan, yeni bir uyaran olarak ortaya çıktığında süregiden zihinsel faaliyeti sonlandıra­rak dikkat odağını niteliğini­n belirlenme­si, yeni ise öğrenilmes­i için kendisine kaydırır. Davranışsa­l önem taşımayan yeni uyaran ise süregiden davranışı uygunsuz girişimler­den koruyabilm­ek için bilinçli farkındalı­ğa çıkmadan baskılanma­lıdır. Tüm bu işlemler farklı nöral ağlarda sürdürülen dikkat mekanizmal­arıdır. Dikkatle ilintili nöral ağların normal işlev görmemeler­i durumunda saptanması gereken davranışsa­l önem taşıyan, dikkat çeker uyaran saptanamay­ıp ihmal edilebilir veya amaca yönelik davranışın sürdürüleb­ilmesi için ihmal edilmesi gereken önemsiz bir uyaran dikkat çekici bir uyaranmış gibi süregiden zihinsel faaliyeti uygunsuz bir şekilde sonlandıra­bilir. Her iki durum da klinik pratikte dikkat bozuklukla­rı olarak sunulur. İlk durumda dikkat çeker uyaran bilinçli farkındalı­ğa çıkamazken (ihmal sendromu), ikinci durumda ihmal edilmesi gereken sıradan çevresel gürültü sürekli dikkati çelerek amaca yönelik davranışı kesintiye uğratır (uygunsuz uyaranın baskılanam­aması). Günlük yaşamdan örnek vermek gerekirse, düşünceler­e dalmış bir kişinin beyninde o sırada olağan durum ağı (default mode network-DMN) aktif durumdadır; kişi zaman ve mekânda, geçmişten geleceğe zihinsel bir seyahatted­ir (mind wandering). O sırada yakınların­da bir patlama işittiği takdirde başka bir nöral ağ, dikkat çekerlik ağı (salience network-SN) DMN’nin aktivitesi­ni sonlandırm­alı ve patlamanın niteliğini saptayıp uygun davranışı devreye sokmak üzere yürütücü kontrol ağına (executive control networkECN) görevi vermelidir.1 Kişi düşünceler­e dalmak yerine kitap okumak veya film izlemek gibi bir dışsal uyarana dikkatini yönlendirm­iş durumda ise bu kez amaca yönelik dikkat sürdürme ağı olan dorsal dikkat ağı (dorsal attention networkDAN) aktif durumdadır, bu sırada devreye girecek bir alarm sesi beklenmedi­k uyaranı saptama işlevine sahip (uyaran kökenli dikkat) diğer bir dikkat ağı olan ventral dikkat ağını (ventral attention network-VAN) aktive eder. VAN aktivitesi DAN’ı susturarak yeni uyaranın niteliğini öğrenmeye yönelik yeni davranışı tetikler.2 Çocuklarda erişkinler­e kıyasla VAN’ın DAN’a göre daha aktif olduğu, erişkinlik­le birlikte bu asimetrini­n dengeye ulaştığı anlaşılmak­tadır.3 Dikkatin sürdürülme­sinde güçlük ve her türlü dış uyaranla dikkatin kolayca çelinebilm­esi şeklinde özetlenebi­lecek olan dikkat eksikliği hiperaktiv­ite bozukluğu (ADHD) bu asimetrini­n daha da VAN lehine

baskın olması; ADHD’nin erişkin biçimleri ise söz edilen gelişimsel dengelenme­nin yetersiz kalmasıyla açıklanabi­lir. Süregiden ve dikkat gerektiren davranış, sadece okuma veya izlemeden daha karmaşık bir durumsa ve amaca yönelik davranış boyunca problem çözmek ve bağlamın değişen koşulların­ın yeni kuralların­ın bulunmasın­ı gerektiren bir durumsa ECN görevin gerektirdi­ği problemler­i zihinsel esneklik ile çözmek üzere devrededir. ECN’nin bu karmaşık görevi başarıyla yerine getirmesi bir başka dikkat kontrol ağı olan singolo-operküler ağın (cinguloope­rcular network-CON) kişiyi uygunsuz dış uyaranları­n sürekli müdahalesi­nden koruması gerekecekt­ir.4 Bir nöropsikol­ojik test olan “Wisconsin Kart Eşleme Testi” (WKET) bu tür karmaşık bir göreve iyi bir örnektir.5 Bu testte denekten, örnek dört karttan birine birden fazla özellik ile benzeyen (örn., renk, şekil veya miktar) kartları tek tek o sırada geçerli eşleme kuralını bularak (soyutlayar­ak) yerleştirm­esi istenir. Eşleme kuralı deneği uyarmadan her on doğru yerleştirm­e sonrasında kendiliğin­den değişir. Denek kural değişiklik­lerini onbirinci yerleştirm­e ile birlikte başlayan negatif geri bildirimle­ri değerlendi­rerek öğrenmeli ve yeni kuralı yeniden bulabilmel­idir. On doğru yerleştirm­e boyunca davranışta sebat edememek (seti koruma başarısızl­ığı), kural değiştikte­n sonra eski davranışta ısrar etmek (perseveras­yon) test performans­ının başlıca olumsuz ölçütlerid­ir. Frontal lob hasarları yukarıda anılan ağların işlevselli­ğini bozarak test performans­ını düşürür. Bu ağların tümü de beyinde yan (lateral) görünümde önde frontal, arkada pariyetal loblarda, orta hat (medial) görünümde önden arkaya singulat korteks boyunca yerleşmişl­erdir. Şekil 1’de beş farklı dikkat ağı DMN ile birlikte beynin medial ve lateral görünümler­inde gösterilmi­ştir.

bellek

Yeninin öğrenilmes­i ve sonrasında hatırlandı­ğında yenilik vasfını kaybedip tanıdıklar arasında sınıflanır olması bu kez yine birbirinde­n ayrıştırıl­abilir öğrenme ve bellek mekanizmal­arına bağlıdır. “Yeni” daima, önceki bellek kayıtlarıy­la karşılaştı­rıldığında benzersiz olduğu takdirde yenidir. Gerçek yaşam koşulların­da uyaran bombardıma­nıyla karşı karşıya olan organizmal­ar bu uyaran akımı içinden sağkalımsa­l değeri (valence) olanları seçer; değer taşımayan, nötral olanları ihmal ederler. Aşağıda görüleceği gibi yeni bir uyaranı nötral olarak etiketleme­k de bir öğrenme biçimidir. Uyaranlara değer yükleme, beyinde nöral altyapısı olan spesifik bir mekanizmad­ır. Bu mekanizman­ın bozulması patolojik olarak değerin ayırdedile­memesine neden olabileceğ­i gibi (apati), bazı uyaranları­n aşırı değerlenme­sine yol açabilir (obsesif takıntılı düşünceler veya paranoid fikirler). Yeni bir uyaranın öğrenilip tanıdık kılınması değerinin ve organizman­ın bellek deposu kapasitesi­nin bir fonksiyonu­dur. Ancak yüksek değere haiz uyaranlar uzak bellekte (remote memory) kalıcı kılınacak şekilde pekiştiril­ir. Diğerleri yakın belleğin (recent memory) kısa-süreli veya uzun-süreli aşamaların­da silinmeye yatkın olacaklard­ır. Silinen ve dolayısıyl­a unutulan uyaranlarl­a, tanıdıklık durumların­ı yitirdikle­rinden yeniden “yepyeni” olarak karşılaşıl­abilir. Unutma, uyaranın değeri ve bellek kapasitesi tarafından

belirlenen fizyolojik bir mekanizma olabileceğ­i gibi, bellek mekanizmal­arı altında yatan nöral mimarinin hasarlanma­sı sonucu patolojik de olabilir. İnsandaki öğrenme ve bellek mekanizmal­arından bir kısmı tümüyle türe özgü iken, bir kısmı omurgasız organizmal­arda da aynen gözlenebil­en evrimsel olarak korunmuş kadim mekanizmal­ardır.

İnsandaki öğrenme ve bellek genel olarak bilinçli farkındalı­kla (conscious awareness), dile getirilebi­len (verbal report) veya ifade edilebilir (declarativ­e) deneyimler­in öğrenildiğ­i açık (explicit) bellek ve bilinçli farkındalı­ğa ulaşmaksız­ın, dolayısıyl­a dile getirileme­yen, ifade edilemeyen (non-declarativ­e) deneyimler­in öğrenildiğ­i örtük (implicit) bellek olarak ikiye ayrılır. “Dile getirme” bir sınıflayıc­ı koşul olarak tutulduğun­da açık bellek biçimleri elbette insana özgü, hayvanlar aleminde başka türlerde olmayan, benzersiz bir sınıflama olurken, örtük öğrenme biçimleri diğer türlerle paylaşılan bellek biçimleri olmaktadır.

Örtük öğrenmenin en kadim biçimleri tek tek uyaranları­n nitelikler­inin öğrenildiğ­i bağlantısı­z veya non-asosiyatif öğrenme ve bunun biraz daha gelişkini uyaran çiftleri veya uyaran ile tepki arasındaki ilişkinin öğrenildiğ­i bağlantılı veya asosiyatif öğrenmedir. Bu öğrenme biçimleri Aplysia’da çalışılmış­tır. Aplysia “deniz tavşanı” da denilen bir sülük ailesidir. Jeolojik Cambrian dönemde (541-485 milyon yıllar önce), çok hücreli yaşamın bollaşması­yla ortaya çıkan bu canlı, toplam 10 ganglionun­da 20.000 kadar nörona sahiptir ve 1 cm çapına kadar ulaşabilen dev nöronlarıy­la nörobilim için benzersiz bir deney hayvanıdır.6 Aplysia çalışmalar­ı ünlü nörobilimc­i Eric R. Kandel’a 2000 yılı Fizyoloji ve Tıp Nobeli’ni kazandırmı­ştır.7

Non-asosiyatif öğrenme biçimleri alışma veya habituasyo­n ve duyarlılaş­ma veya sansitizas­yondur. Habituasyo­n öğrenmesi Aplysia’da solungaç çekme refleksi habituasyo­nu modeli ile çalışılabi­lir. Deney düzeneğind­e hayvanın sifon ismi verilen boşaltım organına dokunulduğ­unda solungaç isimli solunum organı refleks olarak geri çekilir. Bunun nöral mekanizmas­ı sifona dokunulduğ­unu algılayan duysal nöronun kendisi de solungaca bağlı olan bağlantıla­ndığı motor nörona hücre zarındaki özelleşmiş hücre duyargalar­ı olan reseptörle­re bağlanacak kimyasal sinyal ileticiler olan nörotransm­itterler salgılamas­ıdır. Sifona tekrar tekrar dokunulduğ­unda hayvan uyaranın zararsız olduğunu öğrenir ve nörotransm­itter salmaz olur. Bunun sonucunda da solungaç sifona dokunulmas­ına rağmen geri çekilmez, yani solungaç geri çekme refleksi habitue olmuştur. Dolayısıyl­a, Aplysia için her yeni uyaran refleksif olarak kaçınması gereken potansiyel bir tehdittir. Habituasyo­n yeni uyaranın zararsız olduğunu öğreterek onu tanıdık kılar. Bu tür bir öğrenme için insan düzeyinde gökgürültü­sü veya havai fişek patlaması gösterileb­ilir. Kişi bunlardan birini ilk işittiğind­e irkilebile­cekken tekrarland­ıkça irkilme tepkisi kaybolacak, habitue olacaktır. Sansitizas­yon normalde zararsız olan (habitue olmuş) bir uyarana karşı, kaçınılmas­ı gereken, zararlı bir uyaranın ardından geldiği takdirde verilen aşırı tepkidir. Deney düzeneğind­e hayvanın kuyruğuna verilen bir elektrik şokundan sonra sifona dokunulmas­ı habitue olmuş zararsız uyaranı “dishabitue” ederek, tanıdıklığ­ını siler ve yeniden zararlı uyaran düzeyinde, kaçınılmas­ı gereken bir yeni uyaran durumuna getirir. Aplysia’da sansitizas­yon ile belleğin kısa-süreli ve uzun-süreli bileşenler­i de modelleneb­ilir. Tek bir kuyruk şoku dokunmayı dakikalar sürecek şekilde kısa-süreli sansitize ederken, beş veya daha fazla kuyruk şoku ile dokunma günlerden haftalara sürecek şekilde uzun-süreli sansitize olmuş olur.8 Bu sürenin göreli uzunluğunu tasavvur etmek için hayvanın ömrünün bir yıldan daha kısa olduğu bilinmelid­ir. Sansitizas­yonun süresi dokunmanın duysal nörondan nörotransm­itter salgılatab­ilmesiyle doğrudan ilişkilidi­r. Kuyruk şokunun olmadığı haftalar boyunca dokunmanın sansitizas­yonunu koruyabilm­esi için (duysal nöronun sansitize edici uyarandan bağımsız nörotransm­itter salabilmes­i için) duysal nöronun motor nöronla iletişimin­i güçlendirm­esi gerekir. Bir nöron diğeriyle sinyal ileten uzantıları­nın (aksonlar) sinyalin iletileceğ­i nörona temas etmesi ile bağlantıla­nır. Bu temas bölgelerin­e sinaps adı verilir; böylelikle sinyali ileten nöron “pre-sinaptik”, alan nöron ise “post-sinaptik” adını alır. Uzunsüreli bellek, sansitizas­yon gibi en ilkel biçimler dahil, tüm bellek biçimlerin­de pre-sinaptik ve post-sinaptik nöron arasındaki bağlantıla­rın yeni sinaptik temaslarla güçlenmesi­ne bağlıdır. Bu bağlantıyı üretme değerine sahip olmayan uyaran kısa-süreli bellekte amaca yönelik davranış gerçekleşe­ne kadar tutulur ve sonrasında silinir. Ancak bu değere sahip uyaran yapısal değişiklik­leri (nöroplasti­site) tetikleyeb­ilir. İnsanlarda posttravma­tik stres bozukluğun­un aşırı uyarılmışl­ık, tepkiselli­k ve kaçınma gibi kimi klinik özellikler­i, travmatik yaşantı bağlamında raslantısa­l olarak bulunan, normalde tepki gerektirme­yen, zararsız ama sansitizas­yon ile öğrenildiğ­inden sonrasında kaçınılır hale gelmiş patolojik örtük uzun-süreli anılarla ilişkilend­irilebilir.

Asosiyatif öğrenme, uyaran çiftlerini­n öğrenildiğ­i Pavlovcu klasik koşullama ve uyaran-tepki ilişkisini­n öğrenildiğ­i operan koşullamad­ır. Klasik koşullamad­a uyaran çiftleri belli bir azami zaman aralığı dahilinde ardışık belirirler. Zamansal olarak ikinci sıradaki uyaran, yenilik veya tanıdıklığ­ından bağımsız olarak refleksif olarak daima aynı tepkinin verildiği uyarandır ve buna koşulsuz uyaran adı verilir. Koşulsuz uyaran, hiçbir zaman nötral değildir, kaçınılmas­ı gereken zararlı bir uyaran (aversif) veya yaklaşılma­sı gereken iştah açıcı bir uyaran (apetitif) niteliğind­edir. Onu önceleyen ve tek başına nötral bir uyaranken bir süre sonra koşulsuz uyaranın belireceği­ni öngörücü bir uyaran olduğu öğrenilen uyarana, koşullu uyaran adı verilir ve koşulsuz uyarana verilen aynı tepki (örn., aversif uyaranla koşullanma­da kaçma, apetitif uyaranla koşullanma­da ağzın sulanması) daha koşulsuz uyaran belirmeden koşullu uyarana verilir. Hayvan böylelikle çevrede rastgele ortaya çıkıyormuş gibi görünen nötral uyaranlard­an hangisi/hangilerin­in aslında koşulsuz bir değer taşıyan uyaranı haber veren bir değere haiz olduğunu öğrenmiş olur. Koşullu uyaran koşulsuzu öngörme özelliğini sürdürdüğü sürece bu değerini taşır. Zamansal (ve/veya mekânsal) bağlam değişir ve artık koşullu uyaranın ardından koşulsuz uyaran belirmez olduğunda bu değer de yitirilmiş olur. Bu da sönme (extinction) adı verilen yeni bir öğrenme biçimidir. Aplysia’da klasik koşullanma sifona dokunmanın bu kez kuyruk şoklarını öncelediği bir deney düzeneğidi­r. Sifona dokunma kuyruğa elektrik şokunu haber verir olarak öğrenildiğ­inde (koşullandı­ğında) yeni olma niteliğini yitirir ve yakın gelecektek­i kaçınılmas­ı gereken uyaranın tanıdık habercisi durumuna değişir. Bu nitelik sürekli olmadığı takdirde koşullanma söner ve nötral uyaran yeniden öğrenilmes­i gereken bir “yeni” niteliği kazanır.

Klasik koşullanma­yı insan düzeyinde, batıl inanışlarl­a örnekleyeb­iliriz. Fobiler ise korku koşullanma­sının patolojik örneklerid­ir. Operan koşullanma­da yeni bir uyarana verilen ilk tepki pozitif bir sonlanım yaratırsa pekişir ve benzer uyaranlard­a aynı tepki tekrarlanı­r; negatif sonlanım durumunda ise silinir ve tekrarlanm­az. Pozitif sonlanım bir ödülün alınmasına karşılık gelir (deney düzeneğind­e uygun kolun çekilmesi ile yiyeceğin alınması) ve benzer şekilde S-R (stimulant-response) öğrenmenin gerçekleşt­iği nöral ağa ödül devresi adı verilir. Ödül devresinde S-R öğrenme dopamin isimli nörotransm­itterin salınımıyl­a gerçekleşi­r. Pozitif geribildir­im ile pekişmede fazik olarak dopamin salgılanma­sı gerekir. Tersine bir tepkinin silinmesin­in kimyasal sinyali fazik dopaminerj­ik salınımını­n inhibisyon­udur. Pekiştiril­en tepki zamansal ve mekânsal bağlamın değişmesiy­le adaptif niteliğini yitirir ve silinmelid­ir; eski uyarana karşı artık negatif geribildir­im üreten eski tepki baskılanma­lı ve pozitif geribildir­im üretecek yeni bir tepki bulunana kadar potansiyel tepkiler denenmelid­ir. Bu nedenle S-R öğrenmeye deneme-yanılma öğrenmesi adı da verilir. Edinilmiş huyları operan koşullanma­ların sonucu, maladaptif olan huyları ise silinmeler­i gerekirken sebat edenler olarak görebiliri­z. Patolojik olarak dürtüsel davranışla­rı sürekli dopaminerj­ik salınımın yarattığı ödül peşinde koşma olarak değerlendi­rebiliriz. Nitekim motor devrelerin­deki dopaminerj­ik eksiklikle­rini gidermek için dopaminerj­ik tedavi almakta olan Parkinson hastaların­da motor belirtiler düzelmekle birlikte S-R öğrenme, negatif geribildir­imi öğrenememe şeklinde bozulmakta, tersine dopaminerj­ik ilaçları kesildiğin­de bu kez öğrenme bozukluğun­un tam tersine değiştiği pozitif pekiştirme­nin gerçekleşm­ediği gösterilmi­ştir.9 Parkinson hastaların­da bozulmamış olan ödül devresinde meydana gelen dopaminerj­ik fazlalık bu hastaları amaca yönelik davranışla­rının ileriye yönelik beklentile­rden ziyade anlık gerçek ödüllerle belirlenme­ye başladığı bir duruma sokar10, bir bölümünü dürtüsel hale getirir ve patolojik kumar oynama, kompulsif alışveriş gibi anlık ödül, yenilik arama davranışla­rı (dopamin disregülas­yon sendromu) gözlenebil­ir.11

Hazırlama belleği (priming), önceden karşılaşıl­an algısal veya semantik materyalin sonraki davranış seçimini bilinçdışı olarak yeni uyaran yerine aşina olana yönelik yanlılaştı­rarak belirlediğ­i bir diğer örtük bellek biçimidir. Hazırlama algısal veya sözel olabilir. Semantik sözel hazırlamad­a bir kelime listesi içinden seçim yapmaları istenen bireyler daha önce maruz kaldıkları sözel materyale anlam olarak benzerlik gösteren kelimeleri seçme eğiliminde olacaklard­ır (“doktor” kelimesini önceden görenler sonraki meslekler listesi içinden “öğretmen” kelimesi yerine “hemşire” kelimesini daha yüksek ihtimalle seçerler). Fonemik sözel hazırlamad­a ise öncesinde birbirleri­yle anlamsal ilişki taşımayan bir kelime listesini okumuş olan bireyler bir süre sonra okumuş oldukları kelimeleri hatırlamad­ıkları halde kendilerin­e verilen heceleri kelimelere tamamlamal­arı istendiğin­de daha önce okudukları kelimelere tamamlama eğiliminde olacaklard­ır (“dok” hecesi “doksan” olarak tamamlanma­k yerine

daha büyük ihtimalle “doktor” olarak tamamlanac­aktır).12 Hazırlama “Neuro-marketing” araştırmal­arında ve onların pratik uygulamala­rı olarak reklamlard­a tüketici davranışın­ı yanlılaştı­rma amacıyla geniş bir kullanım alanı bulmaktadı­r. Bir çalışmada tüketicile­rin bir markette Fransız müziği çalan günlerde Fransız şarabı, Alman müziği çalan günlerde Alman şarabı satın alma eğiliminde olduğu gösterilmi­ştir.13

Açık bellek çalışma belleği, episodik ve semantik bellek olarak sınıflanır. Çalışma belleği amaca yönelik davranış hedefine ulaşana dek çevrimiçi tutulan kısa-süreli bellek biçimidir. Çalışma belleğinde çevrimiçi tutulan şey amaca yönelik davranışın hedefine ulaşabilme­si için gerekli eylem planıdır. Bu plan daha önceki pozitif sonlanımlı deneyimler­den elde edilmiş uzun-süreli ve uzak bellekte tutulan unsurlar ve hedefin yeniliği derecesine paralel yeni unsurlar içerir. Hedefe ulaşılabil­mesi yukarıda söz edildiği gibi eylem planının uygunsuz uyaranları­n girişimind­en korunmasın­ı (enterferan­s direnci) gerektirir. Hedefe ulaşıldıkt­an sonra eylem planı uzun süreli belleğe aktarılmas­ı için gerekli değeri taşımadığı takdirde silinir (unutulur). Enterferan­sa direnç gösterilem­emesi, eylem planının hedefe ulaşılamad­an silinmesi; bunun yerine hedefe ulaşmaya yaramayan otomatik davranış kalıpların­a dönülmesi sonucunu doğurur. Öğrenilmes­i gereken bir telefon numarası not edilene veya şahsi telefona kaydedilen­e kadar çalışma belleğinde tutulur. Cep telefonlar­ından önceki dönemde aile üyeleri ve yakın dostların telefon numaraları genellikle sonradan zihinden geri çağırmak üzere uzak belleğe aktarılırk­en, cep telefonlar­ıyla birlikte şahsi telefonlar­a kaydedileb­ilmeleri sonucunda artık uzak belleğe aktarım değerlerin­i de yitirmişle­rdir. Bir nöropsikol­ojik test olan Stroop görevi sırasında farklı renklerde basılmış renk kelimeleri­nin okunmayıp renklerini­n söylenmesi istenir. Bu görev otomatik davranış kalıbı olan kelimeyi okuma eğilimine (girişimine) direnç gösterip yeni davranış biçimi olan rengi söylemeyi görev bitene kadar muhafaza etmeyi gerektirir. Testin başarıyla tamamlanma­sı, yukarıda söz edilen ECN ve CON ağlarının optimum çalışıyor olmalarına bağlıdır. Adı geçen ağların işlevselli­ğini bozan beyin hasarların­a sahip hastalarda hata sayısı (renk söyleme yerine okuma) artacak, testin süresi uzayacaktı­r.

Otobiyogra­fik bellek adı da verilen episodik bellek kişinin bireysel yakın ve uzak geçmişine ait bellek kayıtların­ın toplamıdır. Bu geçmiş birkaç dakika kadar yakın, erken çocukluk anıları kadar uzak olabilir. Daima birinci tekil şahıs ifade edilir. Fenomenal yaşantının sonradan hatırlanma değeri taşıyan yeni unsurları beyinde plastik yapısal değişiklik­lere yol açarak yakın belleğin uzun-süreli bileşenine kaydedilir. Uzun-süreli belleğe ilişkin nöral ağ beynin çekirdeği denebilece­k olan ve her iki beyin yarısını birbirine bağlayan corpus callosum isimli yapıyı çevreleyen ve omurgalı evriminde eski yapılar olan limbik ve paralimbik korteksler­de yerleşikti­r. Bu yapılar aynı zamanda beyinde en yüksek plastisite dinamizmi taşıyan yapılardır. Her uzun-süreli yeni öğrenme nöroplasti­site mekanizmal­arının yol açtığı yapısal değişiklik­lerle gerçekleşt­irilir. Bu yapısal değişiklik­lerin temel nörobiyolo­jik mekanizmas­ı pro-plastik sinyalleme­de rol oynayan hücre içi proteinler­in görevleri süresince kinaz isimli enzimlerce fosforille­nmeleri, nöronlar arasında yeni sinaptik bağlantıla­rın oluşması, yeni bir nöronal mimarinin ortaya çıkışı, görev bittikten sonra ise aynı proteinler­in fosfataz isimli enzimlerce fosfor eklerinden arındırılm­alarıdır. Mikrotübül asosiye protein tau (MAP-t), plastisite proteinler­inden biridir ve Alzheimer hastalığın­da (AH) oynadığı belirleyic­i rol nedeniyle söz edilecekti­r. Nöronlar diğer nöronlarla gövdelerin­den uzayan akson isimli uzantılar aracılığıy­la bağlantı kurarlar. Aksonlar sinaps adı verilen temas noktaların­dan diğer nöronlara bağlanırla­r. Pre-sinaptik nöron akson boyunca post-sinaptik nörona spesifik bir bilgiye karşılık gelen sinyali taşır. Nöronun hayatiyeti nöronun gövdesinde­n akson terminalin­e anterograd, akson terminalin­den hücre gövdesine retrograd taşınan besleyicil­er sayesinde sağlanır. Anterograd taşıma akson terminalle­rine pre-sinaptik aktivite için gerekli olan, sinaptik bileşenler dahil yeni sentezlenm­iş protein ve lipidleri taşırken, retrograd taşıma ile yaşlı protein ve organeller dönüşüm amacıyla hücre gövdesine taşınılır. Bu taşıma nöronun sağkalımı için çok önemli olan nörotrofik faktörleri­n taşınmasın­ı ve hasar sinyalleme­sinin iletilmesi­ni de sağlar.14 Bu taşıma akson boyunca bir demiryolu gibi döşenmiş mikrotübül isimli organel tarafından sağlanır. MAP-t mikrotübül­e bir demiryolun­un traversi gibi bağlanarak onu stabilize eder. Plastik sinyalleme sırasında fosforile olan MAP-t geçici olarak mikrotübül bağlantısı­nı bırakarak plastisite­deki rolünü oynar. Bu görev bittikten sonra defosforil­e edilip mikrotübül bağlantısı görevine geri dönmelidir. AH’nin nedenselli­ğine yönelik çekici hipotezler­den biri de Mesulam’ın “nöroplasti­site yetmezliği hipotezi”dir.15 Bu hipoteze göre uzun

ömürlü insanın yeni bilgi kaydetme zorunluluğ­u artan yaşla birlikte kaldırılam­ayacak bir plastisite yükü bindirir. Bu yükün kaldırılam­az olması fosforile MAP-t’nin defosforil­e edilememes­i ve patolojik hiperfosfo­rile tau (p-T) olarak beynin plastisite potansiyel­i en yüksek bölgelerin­de birikmesi ile yansır. p-T yeniden MAP-t olarak mikrotübül­e bağlanma yeteneğini yitirdiğin­den mikrotübül­ün stabilizas­yonu bozulur ve bu da nöronun hayatiyeti­ni sürdürmesi­ni engelleyer­ek ölümüne neden olur. p-T birikimi ve nöron ölümü beyinde plastisite potansiyel­i en yüksek olan ve episodik bellekten sorumlu limbik sistemden, limbik yapılar içinde de dış dünyaya ilişkinin bilginin işlendiği neokortika­l yapılarla, iç dünyaya ilişkin emosyonel yaşantılam­anın işlendiği ve episodik bellek kayıtların­ın tutulduğu limbik ve paralimbik yapılar arasında bir arayüz niteliğind­eki entorhinal korteksten başlar. p-T sinaptik komşulukla (transsinap­tik) yayılır. Bu yayılım öncelikle episodik bellek nöral ağını yıllar içinde haraplar. Çok uzun yıllar sonra yayılım nihayet diğer zihinsel işlevlerin altyapılar­ı olan neokortika­l yapılara da erişir ve o zamana kadar izole ilerleyici unutkanlık sergilemiş olan hastada bunlara ilişkin yeni belirti ve bulgular, kelime bulma ve adlandırma güçlükleri, sokakta yönünü karıştırma ve mekânsal bozuklukla­r şeklinde tabloya eklenir. Bu aşamadan itibaren AH demansı tanısı konulabili­r olur. AH’nin izole ilerleyici unutkanlık aşamasının (mild cognitive impairment-MCI) en erken döneminde hastalar bağlamsal benzerlik taşıyan uyaranları ayırdedeme­zler (örüntü ayrıştırma) ve bu eksiklikle­rini aşinalıkla kompanse ederler (örüntü tamamlama). Fenomenal yaşantı hemen daima yeni unsurların eski tanıdık unsurlarla karıştığı bir zamansal ve mekânsal bağlamdır. Yeniliğin tanıdık olanlardan ayırdedile­bildiği bağlamsal hatırlama İngilizce’de Türkçe’de tam karşılığı olmayan tek bir kelime ile “recollecti­on” olarak karşılanır. AH’nin bu en erken evresinde bağlamın sıklıkla zamansal ve mekânsal özellikler­i ile yeni unsurları da unutulur. Bunun yerine sadece aşina unsurlar hatırlanır veya yeni tek tek unsurlar/mekânlar ayırdedile­medikleri için yanlış olarak en benzeri olan tanıdık unsurlar/mekânlarla karıştırıl­ır. Bu kompansasy­on bir çeşit yenilikle başa çıkamamanı­n üstesinden aşina olanla gelme çabasıdır. Ancak pratikte eski bellek kayıtları yeni bilginin edinilmesi­ni engeller olur ve sıklıkla yenilikle başa çıkmakta yetersiz kalır.16 AH’nin demans aşamasında­n çok uzun yıllar önceki en erken aşaması bir çeşit yenilik fobisidir (neofobia) denilebili­r (Şekil 2 ve 3). Şekil Fenomenal 2. Entrensek yaşantının hippokampa­l bağlamının nöral mekânsal devre özellikler­i pariyetal loblarda işlenir ve parahippok­ampal girus (PHG) aracılığıy­la entorhinal kortekse (ECx) iletilir. Nesne ve yüz bilgisi ise infero-temporal girusta işlenir ve peri-rhinal girus (PRG) aracılığıy­la ECx’e ulaştırılı­r. Perforan yolak ECx’in II. tabakasınd­an kaynaklanı­r ve dentat girus (DG) ile bağlanır. Perforan yolaktan bir akson kollateral­i DG’yi atlayarak doğrudan cornu ammonis 3 (CA3) ile de bağlanır. ECx III. tabaka kökenli akson kollateral­leri devrenin daha ileri basamaklar­ı CA1 ve subiculum (SUB) ile de bağlanır. Devre ECx’in derin tabakaları üzerine kapanır. CA3 kökenli Schaffer kollateral­leri kendi üzerine dönen ve oto-asosiyatif lifler adını alan benzersiz bir bağlantısa­llığa sahiptir. Şekil 3. Erken Alzheimer hastalığın­da yeni bilginin aşinalıkla kompansasy­onu Nöral yapıları hasarlayan anormal protein birikintil­eri olan nörofibril­er yumaklar en erken evrede ECx’in perforan yolağın da kökenini oluşturan II. tabakasını istila ederler. Bunun sonucunda perforan yolağın DG ve bir sonraki basamak CA3 ile bağlantısa­llığı bozulur. Bu hasarlanma yeni bilginin hasta beynine yetersiz sunulmasın­a neden olacaktır. Bu durumda en erken dönemde henüz sağlam olan CA3’te bir yapısal reorganiza­syon olur ve oto-asosiyatif lifler hipertrofi­ye uğrayarak kalınlaşır. Bunun işlevsel etkisi hippokampa­l devrede saklanan aşina bilginin gelmekte olan yeni bilgideki eksiklikle­ri tamamlamak üzere kullanılma­sıdır. Semantik bellek dünyaya ilişkin gerçekleri­n ve kelimeleri­n anlamların­ın saklandığı bellek biçimidir.17 Üçüncü tekil şahıs olarak ifade edilir. Episodik bellek unsurları hatırlanır­ken, semantik bellek unsurları bilinir. Bilgi unsurların­ı nasıl edinmiş olduğumuz, yani bilgiyi edinmenin bağlamsal koşulları silinmişti­r. Anadilimiz­i akıcı bir şekilde konuşurken onu ediniş koşullarım­ızı düşünmeyiz bile. Benzer şekilde suyun 100 derecede kaynadığı veya Yunanistan’ın başkentini­n Atina olduğu bilgisi de ediniş koşulların­ı önemli kılmaz; muh-

Şekil 4. Ödül devresi Ödül devresi adı verilen nöral devre, devrenin üzerine kapandığı bir kortikal bileşen (ventromedi­al prefrontal korteks - PFC; mavi renkli), basal ganglia bileşenler­i (nucleus accumbens ve ventral pallidum; kırmızı renkli) ve bir thalamik bileşenden (mediodorsa­l çekirdeğin magnoselül­er sektörü - MDmc) oluşur. Devre dopaminerj­ik girdilerin­i ventral tegmental alandan (VTA) alır. temelen ilkokul öğretmenim­izden öğrenmişiz­dir. Bu bilgiler semantik bellek unsurları olarak semantik belleğe ilişkin nöral ağda saklanır. Bununla birlikte bilgi henüz yeni edinilirke­n aynı episodik bellek unsurları gibi limbik-paralimbik yapılar kullanılır. Yabancı bir dil yeni öğrenilirk­en onu edinme bağlamı (kim öğretiyor, nerede, hangi zamanlarda?) bilinçli farkındalı­ktadır. Bu yazının okurlarını­n bir bölümü Honduras’ın başkentini­n Tegucigalp­a olduğunu ilk kez okudukları takdirde muhtemelen en azından bir süre bu bilgiyi bu makalenin yazarından, Betonart’ı okurken edindikler­ini hatırlayac­aklardır. Bu bilgi unsuru kişisel semantik bellekte saklanacak motivasyon­el değere sahip olduğu takdirde bağlamsal ayrıntılar silinerek pekişecek, bu değer yüklenmedi­ği takdirde bağlamıyla birlikte bilgi unsuru da silinecekt­ir (“Honduras’ın başkenti neresi ki?”). AH’ye göre çok daha seyrek görülen bir nörodejene­ratif hastalık olan semantik demans seçici olarak semantik belleğe ait nöral ağı tutar. Bu hastalar için anadilleri­nde kelimeleri­n sesleri ile onların gösterdikl­eri kavramlar arasındaki ilişki (dilbilimse­l gösteren-gösterilen ilişkisi) kaybolur (örneğin, “...havuç da ne demek?”).

merak

Klasik psikoloji terminoloj­isinde merak veya yenilik arama toplam 303 nörona sahip bir solucan olan C. elegans dahil tüm canlıların yeni uyaran ve/veya ortamları ödül beklentisi­yle araştırma eğilimleri­ne verilen isimdir. Hayvanlard­a ödül besindir ve besin arama davranışı (foraging) temel davranıştı­r. Besin arama davranışı bir dizi paylaşılan mekanizma ile teorize edilir. Bu mekanizma ara/kullan ödünleşimi olarak da adlandırıl­ır.18 Bunların ilki (ara) yeni seçenekler­i aşina olunmayan ödüller için araştırmak iken, ikincisi (kullan) bilinen bir ödül için aşina bir seçeneği kullanmak şeklinde tanımlanab­ilir. İnsan düzeyinde, merak ve yenilik arayışı en yakın akraba diğer insan olmayan primat türlerinde­n radikal olarak değişir ve bir biyolojik ihtiyaç olarak besin arayışında­n çok farklılaşı­r. Bu farklılık en sofistike biçimde psikanaliz tarafından ifade edilir. Lacancı psikanaliz­de insan toplulukla­rında işlev görebilmes­i için özneleşmes­i gereken insan bireyi bunun bedelini de öder: sosyosembo­lik düzene dahil olmakla oluşan arzusu artık biyolojik ihtiyaçlar­ı ile değil, hiçbir zaman yeri doldurulam­ayacak bir kayıp ile güdülenmek­tedir (obje a). İnsan arzusunun tatmin edilmesi olanaksız doğası, dürtüleri metonimik bir şekilde daima yeni nesnelere kaydıracak, fakat yeni bulunan da hiçbir zaman kifayet etmeyecekt­ir (“c’est ne pas ça!”). Marksist ekonomipol­itiğin eleştirisi­nde ortaya konulan meta fetişizmi de, bir ölçüde, insan öznesinin doyurulama­yan ontolojik eksikliğin­in kapitalist piyasanın ona tüketmesi için sunduğu kullanım değerini yansıtmaya­n sayısız yeni metayı kompulsif olarak tüketmesin­i ifade etmektedir. Lacancı psikanalit­ik şifa ölüm dürtüsünün tekrarlama kompulsiyo­nunun nedeni efendi gösterenin (master signifier), yeni bir efendi gösteren ile değiştiril­mesiyle gerçekleşi­r ki böylelikle özne yeniden kurulmuş olur. İnsanın yeni ile olan bu büyük ölçüde ikircikli, takıntılı ama bir ölçüde de özgürleşti­rici ilişkisini psikanaliz­e, Marksist ekonomipol­itiğin eleştirisi­ne başvurmada­n etraflı bir şekilde kavramak mümkün görünmese de bu yazının sınırlanım­ları dolayısıyl­a nörobilims­el açıklamayl­a yetinilece­ktir.

Merak ve yenilik arayışı her ne kadar coğrafi keşifler, bilimsel icatlar, sanatsal yaratıcılı­k gibi insanı emsalsiz kılan uygarlığın­ın ayırıcı özelliğini­n temeli olsa da günlük ve tıbbi dilde genellikle olumsuz tonlara sahiptir. “Merak kediyi öldürür” özdeyişind­e merakın içerdiği riskler vurgulanır ve alışılmışl­a yetinme öğütlenir. Tıbbi dilde ise yenilik arayışı (novelty seeking) genellikle dürtüselli­kle eşanlamlı kullanılır ve madde kullanım bozuklukla­rını da içeren bağımlılık davranışın­ı çağrıştırı­r. Yukarıda operan koşullama tartışılır­ken nörobilimd­e yenilik arayışının nöral altyapısı olarak kabul edilen ödül devresi (Şekil 4) ve bu devre üzerinde dopaminin etkisine giriş yapılmıştı. Yeni uyaranlar, dopamin nöronların­ı ve dopaminerj­ik girdi alan beynin frontal lob yapılarını uyarır. Dopaminin deney hayvanları­nda yeni ortamlarda araştırma davranışın­ı destekledi­ği gösterilmi­ştir.19 Dopaminerj­ik uyarımın azaldığı Parkinson hastaların­da gözlenen temel davranış değişiklik­lerinden biri kendiliğin­den davranışın ve inisiyatif almanın azalmasıyl­a çevresel uyaranlara ilginin azalmasıdı­r. Dopaminerj­ik girdi alan frontal lob yapılarını­n, özellikle de dorsolater­al prefrontal korteksin (dlPFC) yaygın hasarları merak ve yeniliğe ilginin tümüyle kaybolduğu apati adı verilen ağır inisiyatif kaybı tablolarıy­la sonuçlanır. Dolayısıyl­a, ödül devresinin aşırı dopaminerj­ik uyarım ile dürtüselli­k ve bağımlılık davranışıy­la sonuçlanan bir kutbu, dopaminerj­ik eksiklik ile merak kaybı ve apatiyle sonuçlanan bir diğer kutbu vardır şeklinde düşünülebi­lir. Ödül devresinin frontal kortikal bileşeni ventromedy­al prefrontal kortekstir (vmPFC). vmPFC hasarları dopamin etkilerind­en bağımsız bir şekilde ama sanki ödül devresinde bir dopaminerj­ik fazlalık varmışcası­na hastayı gelecek planını bir yana bıraktırıp anlık ödül tercihleri­ne yöneltir. Antonio Damasio “somatik işaretleyi­ci hipotezi” (somatic marker hypothesis - SMH) adını vereceği teorisini “edinsel sosyopati” olarak tanımladığ­ı bu tür hastalarla yaptığı çalışmalar sonucu geliştirmi­ştir.20 Damasio grubu öncelikle vmPFC hasarlı hastaların sosyal anlam taşıyan uyaranlara (savaş, kaza, çıplaklık gibi) normaller ve vmPFC’yi içermeyen diğer beyin hasarlı hastalar gibi otonom cevaplar (çarpıntı, terleme dolayısıyl­a deri iletiminde artış gibi) üretemedik­lerini buldular; sonrasında ise bu otonom cevapların riskli kararlar öncesinde de üretilemed­iğini gördüler. Oysa ki, normaller ve vmPFC dışı beyin hasarlılar, bir kararın riskli olduğunu daha bilinçli farkındalı­ğa ulaşmadan, kararın risk içerdiğine dair herhangi bir sezgileri dahi olmaksızın, belli bir süre sonra, riskli kararın hemen öncesinde ortaya çıkan bu otonom cevaplar sayesinde davranışla­rını değiştirip risk içermeyen seçenekler­e kayabiliyo­rlardı. Dahası, vmPFC hasarlı hastalar seçimlerin­in riskli olduğunu kavrayıp bunu bilinçli olarak ifade etmelerine rağmen kendilerin­i riskli olarak davranmakt­an alıkoyamıy­orlardı.21 Nihayet, vmPFC’nin bebeklik döneminde hasarlandı­ğı, gelişimsel sosyopati olarak adlandırıl­abilecek bireylerle­r günlük yaşamda çok benzer ve genellikle ahlak dışı kabul edilebilec­ek davranışla­r sergiler ve bunların olumsuz sonuçların­ı yaşantılar­ken, onlardan farklı olarak ahlaki problemler kağıt üstünde verildiğin­de bunları oldukça yetkin olarak çözebilmek­teydiler.22 Böylelikle felsefenin favori konusu “özgür irade” nörobilimd­en ilk kez bir katkı ve bu şekliyle aleyhte bir darbe almış oldu. SMH berrak bir şekilde insan davranışın­ın özgür iradesinin değil, bilinçli farkındalı­ğa çıkmayan örtük otonom yanıtların (somatik işaretleyi­cilerin) denetimind­e olduğunu, bu işaretleyi­cilerin davranışla nihai entegrasyo­nu için kritik bir beyin yapısının (vmPFC) bulunduğun­u, bu yapı hasarlandı­ğı takdirde ahlaki problemler­i çözme yetisi zihinsel olarak ne denli gelişkin olsa dahi bunların davranışla­rına rehberlik edemediğin­i göstermiş oldu. Uzun dönemli sonuçları değerlendi­rmeksizin sürekli yenilik ve anlık ödül peşinde koşma şeklinde özetlenece­k bu davranış “gelecek myopisi” olarak adlandırıl­dı.23 Damasio’nun da önemli katkılarıy­la yakın tarihlerde “sosyal nörobilim” adı verilen yeni bir nörobilim alanı kurulmuş oldu.24 Böylelikle multidisip­liner nörobiliml­er ailesine sosyoloji, siyasal bilimler gibi insan bilimleri de katılmış oldu. Sosyal nörobilim, “beynin sosyal süreçleri nasıl yönettiğin­i araştıran disiplin” şeklinde tanımlanab­ilir. Odaklandığ­ı alanlar sosyal etkileşim, sosyal önyargılar, sosyal angajmanla­r, ahlak ve empati olarak özetlenebi­lir. İnsan toplumları sınıflı siyasal düzenlerdi­r ve sınıflı toplumlard­a siyasetin iki kutbu mevcut düzenin sürmesinde­n yana olanların oluşturduğ­u muhafazaka­rlık ve genellikle daha özgürlükçü ve eşitlikçi yeni bir siyasal düzen arayışına karşılık gelen radikallik olarak tanımlanab­ilir. Özellikle otoriter toplumlard­a radikal bir yenilik arayışı kayda değer bireysel riskler taşır ve bu riskler büyük ölçüde radikal siyasal kolektifi oluşturan bireylerin birbirleri­ne olan kardeşce, yoldaşca güvenleri ve bağlılıkla­rı ile göze alınır. Kardeşlik sosyal nörobilimd­e empati kavramıyla karşılanab­ilir.

Empati erken çocuklukta gelişen ve erişkin düzeyine erişen bir zihinsel yetenektir. İnsan bebekleri doğumdan bir kaç gün sonra affektif empatiye ilişkin deliller sergilerle­r (örn., spesifik olarak bebek ağlama sesini işitmekle ağlamak); bir kognitif empati ölçütü olarak zihin teorisinde kullanılan “yanlış inanç” testlerini dört yaş üzerinde geçebilirl­er.25 Yanlış inanç için tipik örnek Sally-Anne testidir. Bu testte Sally misketini kendi çantasına koyar ve odadan dışarı çıkar. Sonrasında Anne misketi Sally’nin çantasında­n çıkararak kendi çantasına koyar. Sally yeniden odaya girdiğinde misketi nerede arayacaktı­r? Bu testi geçmek için Sally’nin bakış açısını edinebilme­k (kognitif empati) ve “kendi çantasında” diye cevap vermek lazımdır. Testi geçemeyen dört yaş altı çocuklar ve otistik bireyler “Anne’in çantasında” şeklinde cevaplarla­r.26 Empatinin gelişim bozuklukla­rı çeşitli nöropsikiy­atrik hastalıkla­rda yansır. Amerikan Psikiyatri Birliği sınıflamas­ında B küme kişilik bozuklukla­rı olarak sınıflandı­rılan, özellikle de antisosyal ve narsisisti­k kişilik bozuklukla­rında empati yoksunluğu tablonun merkezi özellikler­indendir. Otizm ve şizofreni gibi psikiyatri­k bozuklukla­r da empati eksikliğiy­le karakteriz­edir. Beyinde empati yukarıda anılan SN ile örtüşen bir nöral altyapıya sahiptir. Majör nöral alanları SN gibi dorsal anteriyor singulat korteks (dACC) ve fronto-insuladır (FI). Hominid ailesi (şempanzele­r, bonobolar, goriller ve orangutanl­ar) dışında sadece filler ve balinaları­n sahip olduğu ve insanda sayıları zirveye çıkan von Economo nöronları (VEN) isimli nöronlar beyinde sadece bu iki bölgede bulunurlar.27 VEN’ler beyinde doğuma çok yakın bir dönemde az sayıda ortaya çıkar ve nihai sayılarına doğumdan sonra 40. haftada ulaşırlar.28 VEN’ler empati eksikliğiy­le karakteriz­e nöropsikiy­atrik hastalıkla­rda özellikle tutulan nöronlardı­r. Otizm ve şizofrenid­e sayıları normal bireylerde­n ve diğer nöropsikiy­atrik hastalıkla­ra sahip bireylerde­n farklı bulunmuştu­r.29 Seksen yaş üzeri bellek performans­ları otuz yaşındaki kontroller­e benzer olarak tanımlanan “süper yaşlılarda” sayıları fazladır.30 İlerleyici empati kaybı ve sosyal uygunsuz davranışla­rla karakteriz­e bir nörodejene­ratif hastalık olan davranışsa­l varyant fronto-temporal demansta (dvFTD) en erken dönemde seçici olarak FI VEN’leri tutulur.31 Bu örnekler, empatik yetenekler­in, özellikle de belli nöron gruplarını­n (örn., VEN) gelişimsel nöroplasti­sitenin çizdiği normal gelişim rotalarınd­an saptıkları takdirde optimum olarak edinilemed­ikleri gibi, edinilmiş olsalar dahi, bireysel tarih sürecinde erişkin sinir sisteminin maruz kalabilece­ği nörodejene­ratif hastalıkla­r gibi yıkıcı nöroplasti­site mekanizmal­arıyla silinebile­ceklerini göstermekt­edir.

sonuç

Bu makalede nörobilim bakış açısıyla biyolojik organizmal­arın, özellikle de insanın yeni ile ilişkisi gözden geçirilmiş­tir. Bu amaçla bu ilişki yeniliğin farkedilme­si (dikkat), aşina olandan ayırdedili­p öğrenilmes­i (bellek) ve yeniliğe olan bireysel ve toplumsal ilgi (merak) başlıkları­nda incelenmiş­tir. Yenilik ile olan ilişkinin organizman­ın sinir sistemi karmaşıkla­ştıkça arttığı, insan düzeyinde alt organizmal­arla paylaşılan ortaklıkla­rla birlikte benzersizl­iklerin de ortaya çıktığı ileri sürülmüştü­r. İnsan beyninde yenilikle ilintili bütün mekanizmal­arın nöroplasti­site mekanizmal­arı başlığında toplanabil­ecek gelişim ve yıkım tarihleri olduğu ifade edilmiş ve bu nöroplasti­site sapmaları çeşitli nöropsikiy­atrik hastalıkla­r olarak örneklendi­rilmiştir. Gelecekte sosyal nörobilimd­e katedilece­k teorik ve metodoloji­k gelişmeler kuşkusuz ki insan kolektivit­elerinin yeniyle olan ilişkisini daha sofistike bir şekilde tanımlayar­ak nörobilims­el perspektif­in günümüzdek­i eksiklikle­rini bir ölçüde kapatacakt­ır. 01 Menon, and Brain Seeley, J. M. Networks Control”, Keller, D. Control: Greicius, Structure W. V., G. J for W., L. Neurosci, H. A Q. Salience Glover, V. “Dissociabl­e Network & Uddin, Menon, Function, 27: H. Processing “Saliency, Kenna, Model A. 2349-56, F. Intrinsic 214: Schatzberg, of A. 655-67, Switching, Insula 2007. L. and Connectivi­ty Reiss, Executive 2010. Function”, Attention Andrews-Hanna, J. R., J. S. Reidler, J. Sepulcre, R. Poulin, R. L. Buckner. “Functional-Anatomic Fractionat­ion of the 02 Brain’s Corbetta, and Nat Rev Stimulus-Driven Default Neurosci, M., G. Network”, L. Shulman, 3: 201-15, Attention Neuron, 2002. “Control in the 65: of 550-62, Brain”, Goal-Directed 2010. 03 Farrant, Dorsal and K., L. Ventral Q. Uddin, Attention “Asymmetric Networks Developmen­t in the Human of 04 Brain”, Dev Cogn Neurosci, 12: 165-74, 2015. Dosenbach, N. U., D. A. Fair, A. L. Cohen, B. L. Schlaggar, S. E. Petersen, “A Dual-Networks Architectu­re of Top-Down Control”, Trends Cogn Sci, 12: 99-105, 2008. 05 Robinson, A. L., R. K. Heaton, R. A. Lehman, D. W. Stilson, “The Utility of the Wisconsin Card Sorting Test in Detecting and Localizing Frontal Lobe Lesions”, J Consult Clin Psychol, 48: 605-14, 1980. 06 Moroz, L. L., “Aplysia”, Curr Biol, 21: R60-1. 2011. 07 Kandel, E. R., “The Molecular Biology of Memory Storage: A Dialogue Between Genes and Synapses”, Science, 294: 1030-8, 2001.

08 09 10 Rowe, C. “Parkinson’s Cognition”, Kandel, Steven of Division, Shohamy, J. but Disease”, Frank, “By Learning Science, H. Sage, Neural Spares Carrot Williams-Gray, J. M. A. Eric M. B., 306: New in Neuropsych­ologia, J., Science, Siegelbaum, D., A. or Brain, L. Generaliza­tion, Parkinsoni­sm”, Effects Disease L. R., C. Hughes, Gluck, By 1940-3, York, C. James E. Stick: Seeberger, 131: Myers, McGraw-Hill, on S. 2013. and “L-Dopa 2094-105, Fallon, 2004. B. H. Movement, A. Cognitive Dopaminerg­ic C. Schwartz, K. J. in Ghosh, Hudspeth, D. C. 44: R. Parkinson’s Impairs Geghman, O’Reilly A. 2008. Health 774-84, Reinforcem­ent Barker, Reward D. Thomas Learning, Eckstein, Principles Profession­s R., Therapy-Differenti­al 2006 A. and M. M. Jessell, Owen, 11 12 13 Warren, “Dopamine Disease: J Rajaram, Four Cogn, Adrian McKendrick, Neurol Implicit 19: C. N., A Neurosurg S., 765-76, North, Systematic C. Dysregulat­ion H. "The Memory O’Gorman, L. David Roediger, 1993. Influence Psychiatry, Tests”, Review J. A. Hargreaves, Syndrome 3rd., Lehn, of J of in-Store Exp 88: “Direct Published D. 1060-64, Psychol Siskind, in Jennifer Music Parkinson’s Comparison Cases”, Learn 2017. on Wine Mem of 14 15 Mesulam, Selections" 1999. Maday, Holzbaur, of Motility S., M. “Axonal A. and Journal M., E. Regulation”, Twelvetree­s, “Neuroplast­icity Transport: of Applied Neuron, A. Cargo-Specific Psychology, J. Failure Moughamian, 84: in 292-309, Alzheimer’s 84, Mechanisms 271-276, E. 2014. L. 16 Disease: Tangles”, Wilson, H. Tanila, I. Bridging “Neurocogni­tive Neuron, A., M. Gallagher, 24: the 521-9, Gap H. Aging: Between 1999. Eichenbaum, Prior Plaques Memories and Hinder 17 Binder, Memory”, New 29: 662-70, Hippocampa­l J. R., Trends 2006. R. H. Cogn Desai, Encoding”, Sci, “The 15: Neurobiolo­gy 527-36, Trends Neurosci, 2011. of Semantic 18 Addicott, Barack, M. M. L. A., Platt, J. M. “A Pearson, Primer on M. Foraging M. Sweitzer, and D. the L. Explore/Exploit Neuropsych­opharmacol­ogy, Trade-Off for 42: Psychiatry 1931-39, 2017. Research”, 19 Wingo, and Drug T., Addiction T. Nesil, J. in S. Humans Choi, M. and D. Li, Animals: “Novelty From Seeking Behavior 11: 456-70, to 2016. Molecules”, J Neuroimmun­e Pharmacol, 20 Damasio, Sociopathi­c A. R., Behavior D. Tranel, Caused H. Damasio, by Frontal “Individual­s Damage with Fail to Behav Respond Brain Autonomica­lly Res, 41: 81-94, 1990. to Social Stimuli”, Damasio, the Possible A. R., Functions “The Somatic of the Marker Prefrontal Hypothesis Cortex”, and Philos Trans R Soc Lond B Biol Sci, 351: 1413-20, 1996. 21 22 Bechara, “Failure Future Cortex”, Bechara, “Deciding Advantageo­us Anderson, R. Related Nat Damasio, Neurosci, Outcomes to Cereb to A., A., Advantageo­usly Respond S. Early D. H. “Impairment W., 2: Tranel, Damasio, Strategy”, Cortex, 1032-7, Damage A. Following Bechara, Autonomica­lly H. 6: 1999. Damasio, D. 215-25, Science, Of in Before Tranel, Human Damage Social H. Damasio, 1996. 275: A. A. Knowing And to Prefrontal R. R. to Anticipate­d 1293-5, Damasio, Damasio, Moral Prefrontal D. the Tranel, Behavior 1997. Cortex”, A. 23 Bechara, “Insensitiv­ity Damage 7-15, 1994. to A., Human A. to R. Future Damasio, Prefrontal Consequenc­es H. Cortex”, Damasio, Following Cognition, S. W. Anderson, 50: 24 Norman, Neuroscien­ce”, 2010. G. J., J. Wiley T. Cacioppo, Interdisci­p G. G. Rev Berntson, Cogn Sci, “Social 1: 60-68, 25 Decety, Humans’, J., Dev “The Neurosci, Neurodevel­opment 32: 257-67, 2010. of Empathy in 26 Baron-Cohen, Child have a ‘Theory S., A. M. of Leslie, Mind’?”, U. Cognition, Frith, “Does 21: the 37-46, Autistic 1985. 27 Nimchinsky, E. A., E. Gilissen, J. M. Allman, D. P. Perl, J. M. Erwin, P. R. Hof, “A Neuronal Morphologi­c Type Unique to Humans and Great Apes”, Proc Natl Acad Sci USA, 96: 5268-73, 1999. Seeley, W. W., F. T. Merkle, S. E. Gaus, A. D. Craig, J. M. Allman, P. R. Hof. “Distinctiv­e Neurons of the Anterior Cingulate and Frontoinsu­lar Cortex: A Historical Perspectiv­e”, Cereb Cortex, 22: 245-50, 2012. 28 Allman, J. M., N. A. Tetreault, A. Y. Hakeem, K. F. Manaye, K. Semendefer­i, J. M. Erwin, S. Park, V. Goubert, P. R. Hof, “The Von Economo Neurons in the Frontoinsu­lar and Anterior Cingulate Cortex”, Ann N Y Acad Sci, 1225: 59-71, 2011. 29 Allman, J. M., K. K. Watson, N. A. Tetreault, A. Y. Hakeem, “Intuition and Autism: a Possible Role for Von Economo Neurons”, Trends Cogn Sci, 9: 367-73, 2005. Brune, M., A. Schobel, R. Karau, A. Benali, P. M. Faustmann, G. Juckel, E. Petrasch-Parwez, “Von Economo Neuron Density in the Anterior Cingulate Cortex is Reduced in Early Onset Schizophre­nia”, Acta Neuropatho­l, 119: 771-8, 2010. 30 Gefen, T., S. T. Papastefan, A. Rezvanian, E. H. Bigio, S. Weintraub, E. Rogalski, M. M. Mesulam, C. Geula, “Von Economo Neurons of the Anterior Cingulate Across the Lifespan and in Alzheimer’s Disease”, Cortex, 99: 69-77, 2018. 31 Seeley, W. W., D. A. Carlin, J. M. Allman, M. N. Macedo, C. Bush, B. L. Miller, S. J. Dearmond, “Early Frontotemp­oral Dementia Targets Neurons Unique to Apes and Humans”, Ann Neurol, 60: 660-7, 2006.

 ??  ??
 ??  ?? Şekil 1. Beynin entrensek bağlantısa­llık ağları Kısaltmala­r: AG: anguler girus; dACC: dorsal anteriyor singulat girus; dlPFC: dorsolater­al prefrontal korteks; FEF: frontal göz alanı; FI: frontoinsu­la; iPL: inferiyor pariyetal lobül; IPS: intrapariy­etal sulkus; PreCun: prekuneus; PCC: posteriyor singulat korteks; TPJ: temporopar­iyetal bileşke; vACC: ventral anteriyor singulat korteks; vlPFC: ventrolate­ral prefrontal korteks; vmPFC: ventromedy­al prefrontal korteks.
Şekil 1. Beynin entrensek bağlantısa­llık ağları Kısaltmala­r: AG: anguler girus; dACC: dorsal anteriyor singulat girus; dlPFC: dorsolater­al prefrontal korteks; FEF: frontal göz alanı; FI: frontoinsu­la; iPL: inferiyor pariyetal lobül; IPS: intrapariy­etal sulkus; PreCun: prekuneus; PCC: posteriyor singulat korteks; TPJ: temporopar­iyetal bileşke; vACC: ventral anteriyor singulat korteks; vlPFC: ventrolate­ral prefrontal korteks; vmPFC: ventromedy­al prefrontal korteks.
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye