Nörobilim penceresinden yeni
Hakan Gürvit | “Yeni” genel olarak biyolojide, özel olarak da nörobilimde, canlılar için uygun tepki verilmesi gereken tanıdık olmayan bir uyaran veya uyum sağlanması gereken tanıdık olmayan bir bağlam ya da ortam olarak kavramlaştırılır. İkinci durumda genellikle sıfat halinden çok isim hali olan “yenilik” (novelty) kullanılır. Yeni, bir uyaran veya bağlam olduğunda saptanması, öğrenilmesi ve uyum sağlanması gereken maruz kalınan bir durumken; primatlar ve cetacealar (yunus ve balinalar) gibi büyük beyinli memeliler için yenilik, aranan, merak edilen bir durumdur da. Yenilik arama davranışı insanda zirveye çıkar ve bilimsel keşifler ve sanatsal yaratıcılığın temelidir. İnsan toplumlarında yenilik, politik olarak da statükonun korunması için çabalayan muhafazakarlığa karşı yeni ve genellikle özgürleştirici radikal hareketlerin hedefidir ve çevresinde siyasal bir kolektif olarak örgütlenilen idealdir. Yenilik ile ilgili tüm eylemler (saptamak, öğrenmek, aramak) insan beyninde spesifik nöral ağlarda teslim edilir, işlemlenir. Yeniliğin saptanması genel olarak “dikkat” başlığı altında toplanan bir dizi nöral mekanizmayı devreye sokar. Yeniliğin öğrenilmesi bir “bellek” işlevidir. Yeniliği aramak ise “merak” başlığı altında toplanabilir.
dikkat
Yeni genellikle tedirgin edici, tekinsiz bir uyarandır. Aşinalığın, alışılagelmişin sunduğu huzuru kaçırır. Tanıdık uyaranlara karşı verilen ve daha önceki deneyimlerde uyumlu sonlanımlar dolayısıyla pekiştirilmiş tepkilerden oluşan davranışsal repertuvar yeni uyarana uyumda yetersiz kalabilir. Öyleyse yeni uyaran, yeni bağlam, tepki vermeksizin kaçma-kaçınma ile uzaklaşılamayacak bir uyaran, yüzleşilmesi zorunlu bir ortam ise organizmanın evrimsel karmaşıklığının bir fonksiyonu olan bir dizi nörobiyolojik, psikolojik mekanizmanın devreye girmesiyle öncelikle saptanılabilmeli ve dikkatin odağı haline getirilmeli; sonrasında ise öğrenilmeli, tanıdık kılınmalıdır. Yeninin saptanması birbirlerinden ayrıştırılabilen dikkat mekanizmalarına bağlıdır. Yeni uyaranın saptanabilmesi uyaranın “dikkat çekerlik” (saliency) özelliklerine bağlıdır. Dikkat çeker uyaran daima davranışsal önem (behavioral relevance) taşıyan bir uyarandır ve beklenmedik ve belki de tanıdık olmayan, yeni bir uyaran olarak ortaya çıktığında süregiden zihinsel faaliyeti sonlandırarak dikkat odağını niteliğinin belirlenmesi, yeni ise öğrenilmesi için kendisine kaydırır. Davranışsal önem taşımayan yeni uyaran ise süregiden davranışı uygunsuz girişimlerden koruyabilmek için bilinçli farkındalığa çıkmadan baskılanmalıdır. Tüm bu işlemler farklı nöral ağlarda sürdürülen dikkat mekanizmalarıdır. Dikkatle ilintili nöral ağların normal işlev görmemeleri durumunda saptanması gereken davranışsal önem taşıyan, dikkat çeker uyaran saptanamayıp ihmal edilebilir veya amaca yönelik davranışın sürdürülebilmesi için ihmal edilmesi gereken önemsiz bir uyaran dikkat çekici bir uyaranmış gibi süregiden zihinsel faaliyeti uygunsuz bir şekilde sonlandırabilir. Her iki durum da klinik pratikte dikkat bozuklukları olarak sunulur. İlk durumda dikkat çeker uyaran bilinçli farkındalığa çıkamazken (ihmal sendromu), ikinci durumda ihmal edilmesi gereken sıradan çevresel gürültü sürekli dikkati çelerek amaca yönelik davranışı kesintiye uğratır (uygunsuz uyaranın baskılanamaması). Günlük yaşamdan örnek vermek gerekirse, düşüncelere dalmış bir kişinin beyninde o sırada olağan durum ağı (default mode network-DMN) aktif durumdadır; kişi zaman ve mekânda, geçmişten geleceğe zihinsel bir seyahattedir (mind wandering). O sırada yakınlarında bir patlama işittiği takdirde başka bir nöral ağ, dikkat çekerlik ağı (salience network-SN) DMN’nin aktivitesini sonlandırmalı ve patlamanın niteliğini saptayıp uygun davranışı devreye sokmak üzere yürütücü kontrol ağına (executive control networkECN) görevi vermelidir.1 Kişi düşüncelere dalmak yerine kitap okumak veya film izlemek gibi bir dışsal uyarana dikkatini yönlendirmiş durumda ise bu kez amaca yönelik dikkat sürdürme ağı olan dorsal dikkat ağı (dorsal attention networkDAN) aktif durumdadır, bu sırada devreye girecek bir alarm sesi beklenmedik uyaranı saptama işlevine sahip (uyaran kökenli dikkat) diğer bir dikkat ağı olan ventral dikkat ağını (ventral attention network-VAN) aktive eder. VAN aktivitesi DAN’ı susturarak yeni uyaranın niteliğini öğrenmeye yönelik yeni davranışı tetikler.2 Çocuklarda erişkinlere kıyasla VAN’ın DAN’a göre daha aktif olduğu, erişkinlikle birlikte bu asimetrinin dengeye ulaştığı anlaşılmaktadır.3 Dikkatin sürdürülmesinde güçlük ve her türlü dış uyaranla dikkatin kolayca çelinebilmesi şeklinde özetlenebilecek olan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD) bu asimetrinin daha da VAN lehine
baskın olması; ADHD’nin erişkin biçimleri ise söz edilen gelişimsel dengelenmenin yetersiz kalmasıyla açıklanabilir. Süregiden ve dikkat gerektiren davranış, sadece okuma veya izlemeden daha karmaşık bir durumsa ve amaca yönelik davranış boyunca problem çözmek ve bağlamın değişen koşullarının yeni kurallarının bulunmasını gerektiren bir durumsa ECN görevin gerektirdiği problemleri zihinsel esneklik ile çözmek üzere devrededir. ECN’nin bu karmaşık görevi başarıyla yerine getirmesi bir başka dikkat kontrol ağı olan singolo-operküler ağın (cinguloopercular network-CON) kişiyi uygunsuz dış uyaranların sürekli müdahalesinden koruması gerekecektir.4 Bir nöropsikolojik test olan “Wisconsin Kart Eşleme Testi” (WKET) bu tür karmaşık bir göreve iyi bir örnektir.5 Bu testte denekten, örnek dört karttan birine birden fazla özellik ile benzeyen (örn., renk, şekil veya miktar) kartları tek tek o sırada geçerli eşleme kuralını bularak (soyutlayarak) yerleştirmesi istenir. Eşleme kuralı deneği uyarmadan her on doğru yerleştirme sonrasında kendiliğinden değişir. Denek kural değişikliklerini onbirinci yerleştirme ile birlikte başlayan negatif geri bildirimleri değerlendirerek öğrenmeli ve yeni kuralı yeniden bulabilmelidir. On doğru yerleştirme boyunca davranışta sebat edememek (seti koruma başarısızlığı), kural değiştikten sonra eski davranışta ısrar etmek (perseverasyon) test performansının başlıca olumsuz ölçütleridir. Frontal lob hasarları yukarıda anılan ağların işlevselliğini bozarak test performansını düşürür. Bu ağların tümü de beyinde yan (lateral) görünümde önde frontal, arkada pariyetal loblarda, orta hat (medial) görünümde önden arkaya singulat korteks boyunca yerleşmişlerdir. Şekil 1’de beş farklı dikkat ağı DMN ile birlikte beynin medial ve lateral görünümlerinde gösterilmiştir.
bellek
Yeninin öğrenilmesi ve sonrasında hatırlandığında yenilik vasfını kaybedip tanıdıklar arasında sınıflanır olması bu kez yine birbirinden ayrıştırılabilir öğrenme ve bellek mekanizmalarına bağlıdır. “Yeni” daima, önceki bellek kayıtlarıyla karşılaştırıldığında benzersiz olduğu takdirde yenidir. Gerçek yaşam koşullarında uyaran bombardımanıyla karşı karşıya olan organizmalar bu uyaran akımı içinden sağkalımsal değeri (valence) olanları seçer; değer taşımayan, nötral olanları ihmal ederler. Aşağıda görüleceği gibi yeni bir uyaranı nötral olarak etiketlemek de bir öğrenme biçimidir. Uyaranlara değer yükleme, beyinde nöral altyapısı olan spesifik bir mekanizmadır. Bu mekanizmanın bozulması patolojik olarak değerin ayırdedilememesine neden olabileceği gibi (apati), bazı uyaranların aşırı değerlenmesine yol açabilir (obsesif takıntılı düşünceler veya paranoid fikirler). Yeni bir uyaranın öğrenilip tanıdık kılınması değerinin ve organizmanın bellek deposu kapasitesinin bir fonksiyonudur. Ancak yüksek değere haiz uyaranlar uzak bellekte (remote memory) kalıcı kılınacak şekilde pekiştirilir. Diğerleri yakın belleğin (recent memory) kısa-süreli veya uzun-süreli aşamalarında silinmeye yatkın olacaklardır. Silinen ve dolayısıyla unutulan uyaranlarla, tanıdıklık durumlarını yitirdiklerinden yeniden “yepyeni” olarak karşılaşılabilir. Unutma, uyaranın değeri ve bellek kapasitesi tarafından
belirlenen fizyolojik bir mekanizma olabileceği gibi, bellek mekanizmaları altında yatan nöral mimarinin hasarlanması sonucu patolojik de olabilir. İnsandaki öğrenme ve bellek mekanizmalarından bir kısmı tümüyle türe özgü iken, bir kısmı omurgasız organizmalarda da aynen gözlenebilen evrimsel olarak korunmuş kadim mekanizmalardır.
İnsandaki öğrenme ve bellek genel olarak bilinçli farkındalıkla (conscious awareness), dile getirilebilen (verbal report) veya ifade edilebilir (declarative) deneyimlerin öğrenildiği açık (explicit) bellek ve bilinçli farkındalığa ulaşmaksızın, dolayısıyla dile getirilemeyen, ifade edilemeyen (non-declarative) deneyimlerin öğrenildiği örtük (implicit) bellek olarak ikiye ayrılır. “Dile getirme” bir sınıflayıcı koşul olarak tutulduğunda açık bellek biçimleri elbette insana özgü, hayvanlar aleminde başka türlerde olmayan, benzersiz bir sınıflama olurken, örtük öğrenme biçimleri diğer türlerle paylaşılan bellek biçimleri olmaktadır.
Örtük öğrenmenin en kadim biçimleri tek tek uyaranların niteliklerinin öğrenildiği bağlantısız veya non-asosiyatif öğrenme ve bunun biraz daha gelişkini uyaran çiftleri veya uyaran ile tepki arasındaki ilişkinin öğrenildiği bağlantılı veya asosiyatif öğrenmedir. Bu öğrenme biçimleri Aplysia’da çalışılmıştır. Aplysia “deniz tavşanı” da denilen bir sülük ailesidir. Jeolojik Cambrian dönemde (541-485 milyon yıllar önce), çok hücreli yaşamın bollaşmasıyla ortaya çıkan bu canlı, toplam 10 ganglionunda 20.000 kadar nörona sahiptir ve 1 cm çapına kadar ulaşabilen dev nöronlarıyla nörobilim için benzersiz bir deney hayvanıdır.6 Aplysia çalışmaları ünlü nörobilimci Eric R. Kandel’a 2000 yılı Fizyoloji ve Tıp Nobeli’ni kazandırmıştır.7
Non-asosiyatif öğrenme biçimleri alışma veya habituasyon ve duyarlılaşma veya sansitizasyondur. Habituasyon öğrenmesi Aplysia’da solungaç çekme refleksi habituasyonu modeli ile çalışılabilir. Deney düzeneğinde hayvanın sifon ismi verilen boşaltım organına dokunulduğunda solungaç isimli solunum organı refleks olarak geri çekilir. Bunun nöral mekanizması sifona dokunulduğunu algılayan duysal nöronun kendisi de solungaca bağlı olan bağlantılandığı motor nörona hücre zarındaki özelleşmiş hücre duyargaları olan reseptörlere bağlanacak kimyasal sinyal ileticiler olan nörotransmitterler salgılamasıdır. Sifona tekrar tekrar dokunulduğunda hayvan uyaranın zararsız olduğunu öğrenir ve nörotransmitter salmaz olur. Bunun sonucunda da solungaç sifona dokunulmasına rağmen geri çekilmez, yani solungaç geri çekme refleksi habitue olmuştur. Dolayısıyla, Aplysia için her yeni uyaran refleksif olarak kaçınması gereken potansiyel bir tehdittir. Habituasyon yeni uyaranın zararsız olduğunu öğreterek onu tanıdık kılar. Bu tür bir öğrenme için insan düzeyinde gökgürültüsü veya havai fişek patlaması gösterilebilir. Kişi bunlardan birini ilk işittiğinde irkilebilecekken tekrarlandıkça irkilme tepkisi kaybolacak, habitue olacaktır. Sansitizasyon normalde zararsız olan (habitue olmuş) bir uyarana karşı, kaçınılması gereken, zararlı bir uyaranın ardından geldiği takdirde verilen aşırı tepkidir. Deney düzeneğinde hayvanın kuyruğuna verilen bir elektrik şokundan sonra sifona dokunulması habitue olmuş zararsız uyaranı “dishabitue” ederek, tanıdıklığını siler ve yeniden zararlı uyaran düzeyinde, kaçınılması gereken bir yeni uyaran durumuna getirir. Aplysia’da sansitizasyon ile belleğin kısa-süreli ve uzun-süreli bileşenleri de modellenebilir. Tek bir kuyruk şoku dokunmayı dakikalar sürecek şekilde kısa-süreli sansitize ederken, beş veya daha fazla kuyruk şoku ile dokunma günlerden haftalara sürecek şekilde uzun-süreli sansitize olmuş olur.8 Bu sürenin göreli uzunluğunu tasavvur etmek için hayvanın ömrünün bir yıldan daha kısa olduğu bilinmelidir. Sansitizasyonun süresi dokunmanın duysal nörondan nörotransmitter salgılatabilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Kuyruk şokunun olmadığı haftalar boyunca dokunmanın sansitizasyonunu koruyabilmesi için (duysal nöronun sansitize edici uyarandan bağımsız nörotransmitter salabilmesi için) duysal nöronun motor nöronla iletişimini güçlendirmesi gerekir. Bir nöron diğeriyle sinyal ileten uzantılarının (aksonlar) sinyalin iletileceği nörona temas etmesi ile bağlantılanır. Bu temas bölgelerine sinaps adı verilir; böylelikle sinyali ileten nöron “pre-sinaptik”, alan nöron ise “post-sinaptik” adını alır. Uzunsüreli bellek, sansitizasyon gibi en ilkel biçimler dahil, tüm bellek biçimlerinde pre-sinaptik ve post-sinaptik nöron arasındaki bağlantıların yeni sinaptik temaslarla güçlenmesine bağlıdır. Bu bağlantıyı üretme değerine sahip olmayan uyaran kısa-süreli bellekte amaca yönelik davranış gerçekleşene kadar tutulur ve sonrasında silinir. Ancak bu değere sahip uyaran yapısal değişiklikleri (nöroplastisite) tetikleyebilir. İnsanlarda posttravmatik stres bozukluğunun aşırı uyarılmışlık, tepkisellik ve kaçınma gibi kimi klinik özellikleri, travmatik yaşantı bağlamında raslantısal olarak bulunan, normalde tepki gerektirmeyen, zararsız ama sansitizasyon ile öğrenildiğinden sonrasında kaçınılır hale gelmiş patolojik örtük uzun-süreli anılarla ilişkilendirilebilir.
Asosiyatif öğrenme, uyaran çiftlerinin öğrenildiği Pavlovcu klasik koşullama ve uyaran-tepki ilişkisinin öğrenildiği operan koşullamadır. Klasik koşullamada uyaran çiftleri belli bir azami zaman aralığı dahilinde ardışık belirirler. Zamansal olarak ikinci sıradaki uyaran, yenilik veya tanıdıklığından bağımsız olarak refleksif olarak daima aynı tepkinin verildiği uyarandır ve buna koşulsuz uyaran adı verilir. Koşulsuz uyaran, hiçbir zaman nötral değildir, kaçınılması gereken zararlı bir uyaran (aversif) veya yaklaşılması gereken iştah açıcı bir uyaran (apetitif) niteliğindedir. Onu önceleyen ve tek başına nötral bir uyaranken bir süre sonra koşulsuz uyaranın belireceğini öngörücü bir uyaran olduğu öğrenilen uyarana, koşullu uyaran adı verilir ve koşulsuz uyarana verilen aynı tepki (örn., aversif uyaranla koşullanmada kaçma, apetitif uyaranla koşullanmada ağzın sulanması) daha koşulsuz uyaran belirmeden koşullu uyarana verilir. Hayvan böylelikle çevrede rastgele ortaya çıkıyormuş gibi görünen nötral uyaranlardan hangisi/hangilerinin aslında koşulsuz bir değer taşıyan uyaranı haber veren bir değere haiz olduğunu öğrenmiş olur. Koşullu uyaran koşulsuzu öngörme özelliğini sürdürdüğü sürece bu değerini taşır. Zamansal (ve/veya mekânsal) bağlam değişir ve artık koşullu uyaranın ardından koşulsuz uyaran belirmez olduğunda bu değer de yitirilmiş olur. Bu da sönme (extinction) adı verilen yeni bir öğrenme biçimidir. Aplysia’da klasik koşullanma sifona dokunmanın bu kez kuyruk şoklarını öncelediği bir deney düzeneğidir. Sifona dokunma kuyruğa elektrik şokunu haber verir olarak öğrenildiğinde (koşullandığında) yeni olma niteliğini yitirir ve yakın gelecekteki kaçınılması gereken uyaranın tanıdık habercisi durumuna değişir. Bu nitelik sürekli olmadığı takdirde koşullanma söner ve nötral uyaran yeniden öğrenilmesi gereken bir “yeni” niteliği kazanır.
Klasik koşullanmayı insan düzeyinde, batıl inanışlarla örnekleyebiliriz. Fobiler ise korku koşullanmasının patolojik örnekleridir. Operan koşullanmada yeni bir uyarana verilen ilk tepki pozitif bir sonlanım yaratırsa pekişir ve benzer uyaranlarda aynı tepki tekrarlanır; negatif sonlanım durumunda ise silinir ve tekrarlanmaz. Pozitif sonlanım bir ödülün alınmasına karşılık gelir (deney düzeneğinde uygun kolun çekilmesi ile yiyeceğin alınması) ve benzer şekilde S-R (stimulant-response) öğrenmenin gerçekleştiği nöral ağa ödül devresi adı verilir. Ödül devresinde S-R öğrenme dopamin isimli nörotransmitterin salınımıyla gerçekleşir. Pozitif geribildirim ile pekişmede fazik olarak dopamin salgılanması gerekir. Tersine bir tepkinin silinmesinin kimyasal sinyali fazik dopaminerjik salınımının inhibisyonudur. Pekiştirilen tepki zamansal ve mekânsal bağlamın değişmesiyle adaptif niteliğini yitirir ve silinmelidir; eski uyarana karşı artık negatif geribildirim üreten eski tepki baskılanmalı ve pozitif geribildirim üretecek yeni bir tepki bulunana kadar potansiyel tepkiler denenmelidir. Bu nedenle S-R öğrenmeye deneme-yanılma öğrenmesi adı da verilir. Edinilmiş huyları operan koşullanmaların sonucu, maladaptif olan huyları ise silinmeleri gerekirken sebat edenler olarak görebiliriz. Patolojik olarak dürtüsel davranışları sürekli dopaminerjik salınımın yarattığı ödül peşinde koşma olarak değerlendirebiliriz. Nitekim motor devrelerindeki dopaminerjik eksikliklerini gidermek için dopaminerjik tedavi almakta olan Parkinson hastalarında motor belirtiler düzelmekle birlikte S-R öğrenme, negatif geribildirimi öğrenememe şeklinde bozulmakta, tersine dopaminerjik ilaçları kesildiğinde bu kez öğrenme bozukluğunun tam tersine değiştiği pozitif pekiştirmenin gerçekleşmediği gösterilmiştir.9 Parkinson hastalarında bozulmamış olan ödül devresinde meydana gelen dopaminerjik fazlalık bu hastaları amaca yönelik davranışlarının ileriye yönelik beklentilerden ziyade anlık gerçek ödüllerle belirlenmeye başladığı bir duruma sokar10, bir bölümünü dürtüsel hale getirir ve patolojik kumar oynama, kompulsif alışveriş gibi anlık ödül, yenilik arama davranışları (dopamin disregülasyon sendromu) gözlenebilir.11
Hazırlama belleği (priming), önceden karşılaşılan algısal veya semantik materyalin sonraki davranış seçimini bilinçdışı olarak yeni uyaran yerine aşina olana yönelik yanlılaştırarak belirlediği bir diğer örtük bellek biçimidir. Hazırlama algısal veya sözel olabilir. Semantik sözel hazırlamada bir kelime listesi içinden seçim yapmaları istenen bireyler daha önce maruz kaldıkları sözel materyale anlam olarak benzerlik gösteren kelimeleri seçme eğiliminde olacaklardır (“doktor” kelimesini önceden görenler sonraki meslekler listesi içinden “öğretmen” kelimesi yerine “hemşire” kelimesini daha yüksek ihtimalle seçerler). Fonemik sözel hazırlamada ise öncesinde birbirleriyle anlamsal ilişki taşımayan bir kelime listesini okumuş olan bireyler bir süre sonra okumuş oldukları kelimeleri hatırlamadıkları halde kendilerine verilen heceleri kelimelere tamamlamaları istendiğinde daha önce okudukları kelimelere tamamlama eğiliminde olacaklardır (“dok” hecesi “doksan” olarak tamamlanmak yerine
daha büyük ihtimalle “doktor” olarak tamamlanacaktır).12 Hazırlama “Neuro-marketing” araştırmalarında ve onların pratik uygulamaları olarak reklamlarda tüketici davranışını yanlılaştırma amacıyla geniş bir kullanım alanı bulmaktadır. Bir çalışmada tüketicilerin bir markette Fransız müziği çalan günlerde Fransız şarabı, Alman müziği çalan günlerde Alman şarabı satın alma eğiliminde olduğu gösterilmiştir.13
Açık bellek çalışma belleği, episodik ve semantik bellek olarak sınıflanır. Çalışma belleği amaca yönelik davranış hedefine ulaşana dek çevrimiçi tutulan kısa-süreli bellek biçimidir. Çalışma belleğinde çevrimiçi tutulan şey amaca yönelik davranışın hedefine ulaşabilmesi için gerekli eylem planıdır. Bu plan daha önceki pozitif sonlanımlı deneyimlerden elde edilmiş uzun-süreli ve uzak bellekte tutulan unsurlar ve hedefin yeniliği derecesine paralel yeni unsurlar içerir. Hedefe ulaşılabilmesi yukarıda söz edildiği gibi eylem planının uygunsuz uyaranların girişiminden korunmasını (enterferans direnci) gerektirir. Hedefe ulaşıldıktan sonra eylem planı uzun süreli belleğe aktarılması için gerekli değeri taşımadığı takdirde silinir (unutulur). Enterferansa direnç gösterilememesi, eylem planının hedefe ulaşılamadan silinmesi; bunun yerine hedefe ulaşmaya yaramayan otomatik davranış kalıplarına dönülmesi sonucunu doğurur. Öğrenilmesi gereken bir telefon numarası not edilene veya şahsi telefona kaydedilene kadar çalışma belleğinde tutulur. Cep telefonlarından önceki dönemde aile üyeleri ve yakın dostların telefon numaraları genellikle sonradan zihinden geri çağırmak üzere uzak belleğe aktarılırken, cep telefonlarıyla birlikte şahsi telefonlara kaydedilebilmeleri sonucunda artık uzak belleğe aktarım değerlerini de yitirmişlerdir. Bir nöropsikolojik test olan Stroop görevi sırasında farklı renklerde basılmış renk kelimelerinin okunmayıp renklerinin söylenmesi istenir. Bu görev otomatik davranış kalıbı olan kelimeyi okuma eğilimine (girişimine) direnç gösterip yeni davranış biçimi olan rengi söylemeyi görev bitene kadar muhafaza etmeyi gerektirir. Testin başarıyla tamamlanması, yukarıda söz edilen ECN ve CON ağlarının optimum çalışıyor olmalarına bağlıdır. Adı geçen ağların işlevselliğini bozan beyin hasarlarına sahip hastalarda hata sayısı (renk söyleme yerine okuma) artacak, testin süresi uzayacaktır.
Otobiyografik bellek adı da verilen episodik bellek kişinin bireysel yakın ve uzak geçmişine ait bellek kayıtlarının toplamıdır. Bu geçmiş birkaç dakika kadar yakın, erken çocukluk anıları kadar uzak olabilir. Daima birinci tekil şahıs ifade edilir. Fenomenal yaşantının sonradan hatırlanma değeri taşıyan yeni unsurları beyinde plastik yapısal değişikliklere yol açarak yakın belleğin uzun-süreli bileşenine kaydedilir. Uzun-süreli belleğe ilişkin nöral ağ beynin çekirdeği denebilecek olan ve her iki beyin yarısını birbirine bağlayan corpus callosum isimli yapıyı çevreleyen ve omurgalı evriminde eski yapılar olan limbik ve paralimbik kortekslerde yerleşiktir. Bu yapılar aynı zamanda beyinde en yüksek plastisite dinamizmi taşıyan yapılardır. Her uzun-süreli yeni öğrenme nöroplastisite mekanizmalarının yol açtığı yapısal değişikliklerle gerçekleştirilir. Bu yapısal değişikliklerin temel nörobiyolojik mekanizması pro-plastik sinyallemede rol oynayan hücre içi proteinlerin görevleri süresince kinaz isimli enzimlerce fosforillenmeleri, nöronlar arasında yeni sinaptik bağlantıların oluşması, yeni bir nöronal mimarinin ortaya çıkışı, görev bittikten sonra ise aynı proteinlerin fosfataz isimli enzimlerce fosfor eklerinden arındırılmalarıdır. Mikrotübül asosiye protein tau (MAP-t), plastisite proteinlerinden biridir ve Alzheimer hastalığında (AH) oynadığı belirleyici rol nedeniyle söz edilecektir. Nöronlar diğer nöronlarla gövdelerinden uzayan akson isimli uzantılar aracılığıyla bağlantı kurarlar. Aksonlar sinaps adı verilen temas noktalarından diğer nöronlara bağlanırlar. Pre-sinaptik nöron akson boyunca post-sinaptik nörona spesifik bir bilgiye karşılık gelen sinyali taşır. Nöronun hayatiyeti nöronun gövdesinden akson terminaline anterograd, akson terminalinden hücre gövdesine retrograd taşınan besleyiciler sayesinde sağlanır. Anterograd taşıma akson terminallerine pre-sinaptik aktivite için gerekli olan, sinaptik bileşenler dahil yeni sentezlenmiş protein ve lipidleri taşırken, retrograd taşıma ile yaşlı protein ve organeller dönüşüm amacıyla hücre gövdesine taşınılır. Bu taşıma nöronun sağkalımı için çok önemli olan nörotrofik faktörlerin taşınmasını ve hasar sinyallemesinin iletilmesini de sağlar.14 Bu taşıma akson boyunca bir demiryolu gibi döşenmiş mikrotübül isimli organel tarafından sağlanır. MAP-t mikrotübüle bir demiryolunun traversi gibi bağlanarak onu stabilize eder. Plastik sinyalleme sırasında fosforile olan MAP-t geçici olarak mikrotübül bağlantısını bırakarak plastisitedeki rolünü oynar. Bu görev bittikten sonra defosforile edilip mikrotübül bağlantısı görevine geri dönmelidir. AH’nin nedenselliğine yönelik çekici hipotezlerden biri de Mesulam’ın “nöroplastisite yetmezliği hipotezi”dir.15 Bu hipoteze göre uzun
ömürlü insanın yeni bilgi kaydetme zorunluluğu artan yaşla birlikte kaldırılamayacak bir plastisite yükü bindirir. Bu yükün kaldırılamaz olması fosforile MAP-t’nin defosforile edilememesi ve patolojik hiperfosforile tau (p-T) olarak beynin plastisite potansiyeli en yüksek bölgelerinde birikmesi ile yansır. p-T yeniden MAP-t olarak mikrotübüle bağlanma yeteneğini yitirdiğinden mikrotübülün stabilizasyonu bozulur ve bu da nöronun hayatiyetini sürdürmesini engelleyerek ölümüne neden olur. p-T birikimi ve nöron ölümü beyinde plastisite potansiyeli en yüksek olan ve episodik bellekten sorumlu limbik sistemden, limbik yapılar içinde de dış dünyaya ilişkinin bilginin işlendiği neokortikal yapılarla, iç dünyaya ilişkin emosyonel yaşantılamanın işlendiği ve episodik bellek kayıtlarının tutulduğu limbik ve paralimbik yapılar arasında bir arayüz niteliğindeki entorhinal korteksten başlar. p-T sinaptik komşulukla (transsinaptik) yayılır. Bu yayılım öncelikle episodik bellek nöral ağını yıllar içinde haraplar. Çok uzun yıllar sonra yayılım nihayet diğer zihinsel işlevlerin altyapıları olan neokortikal yapılara da erişir ve o zamana kadar izole ilerleyici unutkanlık sergilemiş olan hastada bunlara ilişkin yeni belirti ve bulgular, kelime bulma ve adlandırma güçlükleri, sokakta yönünü karıştırma ve mekânsal bozukluklar şeklinde tabloya eklenir. Bu aşamadan itibaren AH demansı tanısı konulabilir olur. AH’nin izole ilerleyici unutkanlık aşamasının (mild cognitive impairment-MCI) en erken döneminde hastalar bağlamsal benzerlik taşıyan uyaranları ayırdedemezler (örüntü ayrıştırma) ve bu eksikliklerini aşinalıkla kompanse ederler (örüntü tamamlama). Fenomenal yaşantı hemen daima yeni unsurların eski tanıdık unsurlarla karıştığı bir zamansal ve mekânsal bağlamdır. Yeniliğin tanıdık olanlardan ayırdedilebildiği bağlamsal hatırlama İngilizce’de Türkçe’de tam karşılığı olmayan tek bir kelime ile “recollection” olarak karşılanır. AH’nin bu en erken evresinde bağlamın sıklıkla zamansal ve mekânsal özellikleri ile yeni unsurları da unutulur. Bunun yerine sadece aşina unsurlar hatırlanır veya yeni tek tek unsurlar/mekânlar ayırdedilemedikleri için yanlış olarak en benzeri olan tanıdık unsurlar/mekânlarla karıştırılır. Bu kompansasyon bir çeşit yenilikle başa çıkamamanın üstesinden aşina olanla gelme çabasıdır. Ancak pratikte eski bellek kayıtları yeni bilginin edinilmesini engeller olur ve sıklıkla yenilikle başa çıkmakta yetersiz kalır.16 AH’nin demans aşamasından çok uzun yıllar önceki en erken aşaması bir çeşit yenilik fobisidir (neofobia) denilebilir (Şekil 2 ve 3). Şekil Fenomenal 2. Entrensek yaşantının hippokampal bağlamının nöral mekânsal devre özellikleri pariyetal loblarda işlenir ve parahippokampal girus (PHG) aracılığıyla entorhinal kortekse (ECx) iletilir. Nesne ve yüz bilgisi ise infero-temporal girusta işlenir ve peri-rhinal girus (PRG) aracılığıyla ECx’e ulaştırılır. Perforan yolak ECx’in II. tabakasından kaynaklanır ve dentat girus (DG) ile bağlanır. Perforan yolaktan bir akson kollaterali DG’yi atlayarak doğrudan cornu ammonis 3 (CA3) ile de bağlanır. ECx III. tabaka kökenli akson kollateralleri devrenin daha ileri basamakları CA1 ve subiculum (SUB) ile de bağlanır. Devre ECx’in derin tabakaları üzerine kapanır. CA3 kökenli Schaffer kollateralleri kendi üzerine dönen ve oto-asosiyatif lifler adını alan benzersiz bir bağlantısallığa sahiptir. Şekil 3. Erken Alzheimer hastalığında yeni bilginin aşinalıkla kompansasyonu Nöral yapıları hasarlayan anormal protein birikintileri olan nörofibriler yumaklar en erken evrede ECx’in perforan yolağın da kökenini oluşturan II. tabakasını istila ederler. Bunun sonucunda perforan yolağın DG ve bir sonraki basamak CA3 ile bağlantısallığı bozulur. Bu hasarlanma yeni bilginin hasta beynine yetersiz sunulmasına neden olacaktır. Bu durumda en erken dönemde henüz sağlam olan CA3’te bir yapısal reorganizasyon olur ve oto-asosiyatif lifler hipertrofiye uğrayarak kalınlaşır. Bunun işlevsel etkisi hippokampal devrede saklanan aşina bilginin gelmekte olan yeni bilgideki eksiklikleri tamamlamak üzere kullanılmasıdır. Semantik bellek dünyaya ilişkin gerçeklerin ve kelimelerin anlamlarının saklandığı bellek biçimidir.17 Üçüncü tekil şahıs olarak ifade edilir. Episodik bellek unsurları hatırlanırken, semantik bellek unsurları bilinir. Bilgi unsurlarını nasıl edinmiş olduğumuz, yani bilgiyi edinmenin bağlamsal koşulları silinmiştir. Anadilimizi akıcı bir şekilde konuşurken onu ediniş koşullarımızı düşünmeyiz bile. Benzer şekilde suyun 100 derecede kaynadığı veya Yunanistan’ın başkentinin Atina olduğu bilgisi de ediniş koşullarını önemli kılmaz; muh-
Şekil 4. Ödül devresi Ödül devresi adı verilen nöral devre, devrenin üzerine kapandığı bir kortikal bileşen (ventromedial prefrontal korteks - PFC; mavi renkli), basal ganglia bileşenleri (nucleus accumbens ve ventral pallidum; kırmızı renkli) ve bir thalamik bileşenden (mediodorsal çekirdeğin magnoselüler sektörü - MDmc) oluşur. Devre dopaminerjik girdilerini ventral tegmental alandan (VTA) alır. temelen ilkokul öğretmenimizden öğrenmişizdir. Bu bilgiler semantik bellek unsurları olarak semantik belleğe ilişkin nöral ağda saklanır. Bununla birlikte bilgi henüz yeni edinilirken aynı episodik bellek unsurları gibi limbik-paralimbik yapılar kullanılır. Yabancı bir dil yeni öğrenilirken onu edinme bağlamı (kim öğretiyor, nerede, hangi zamanlarda?) bilinçli farkındalıktadır. Bu yazının okurlarının bir bölümü Honduras’ın başkentinin Tegucigalpa olduğunu ilk kez okudukları takdirde muhtemelen en azından bir süre bu bilgiyi bu makalenin yazarından, Betonart’ı okurken edindiklerini hatırlayacaklardır. Bu bilgi unsuru kişisel semantik bellekte saklanacak motivasyonel değere sahip olduğu takdirde bağlamsal ayrıntılar silinerek pekişecek, bu değer yüklenmediği takdirde bağlamıyla birlikte bilgi unsuru da silinecektir (“Honduras’ın başkenti neresi ki?”). AH’ye göre çok daha seyrek görülen bir nörodejeneratif hastalık olan semantik demans seçici olarak semantik belleğe ait nöral ağı tutar. Bu hastalar için anadillerinde kelimelerin sesleri ile onların gösterdikleri kavramlar arasındaki ilişki (dilbilimsel gösteren-gösterilen ilişkisi) kaybolur (örneğin, “...havuç da ne demek?”).
merak
Klasik psikoloji terminolojisinde merak veya yenilik arama toplam 303 nörona sahip bir solucan olan C. elegans dahil tüm canlıların yeni uyaran ve/veya ortamları ödül beklentisiyle araştırma eğilimlerine verilen isimdir. Hayvanlarda ödül besindir ve besin arama davranışı (foraging) temel davranıştır. Besin arama davranışı bir dizi paylaşılan mekanizma ile teorize edilir. Bu mekanizma ara/kullan ödünleşimi olarak da adlandırılır.18 Bunların ilki (ara) yeni seçenekleri aşina olunmayan ödüller için araştırmak iken, ikincisi (kullan) bilinen bir ödül için aşina bir seçeneği kullanmak şeklinde tanımlanabilir. İnsan düzeyinde, merak ve yenilik arayışı en yakın akraba diğer insan olmayan primat türlerinden radikal olarak değişir ve bir biyolojik ihtiyaç olarak besin arayışından çok farklılaşır. Bu farklılık en sofistike biçimde psikanaliz tarafından ifade edilir. Lacancı psikanalizde insan topluluklarında işlev görebilmesi için özneleşmesi gereken insan bireyi bunun bedelini de öder: sosyosembolik düzene dahil olmakla oluşan arzusu artık biyolojik ihtiyaçları ile değil, hiçbir zaman yeri doldurulamayacak bir kayıp ile güdülenmektedir (obje a). İnsan arzusunun tatmin edilmesi olanaksız doğası, dürtüleri metonimik bir şekilde daima yeni nesnelere kaydıracak, fakat yeni bulunan da hiçbir zaman kifayet etmeyecektir (“c’est ne pas ça!”). Marksist ekonomipolitiğin eleştirisinde ortaya konulan meta fetişizmi de, bir ölçüde, insan öznesinin doyurulamayan ontolojik eksikliğinin kapitalist piyasanın ona tüketmesi için sunduğu kullanım değerini yansıtmayan sayısız yeni metayı kompulsif olarak tüketmesini ifade etmektedir. Lacancı psikanalitik şifa ölüm dürtüsünün tekrarlama kompulsiyonunun nedeni efendi gösterenin (master signifier), yeni bir efendi gösteren ile değiştirilmesiyle gerçekleşir ki böylelikle özne yeniden kurulmuş olur. İnsanın yeni ile olan bu büyük ölçüde ikircikli, takıntılı ama bir ölçüde de özgürleştirici ilişkisini psikanalize, Marksist ekonomipolitiğin eleştirisine başvurmadan etraflı bir şekilde kavramak mümkün görünmese de bu yazının sınırlanımları dolayısıyla nörobilimsel açıklamayla yetinilecektir.
Merak ve yenilik arayışı her ne kadar coğrafi keşifler, bilimsel icatlar, sanatsal yaratıcılık gibi insanı emsalsiz kılan uygarlığının ayırıcı özelliğinin temeli olsa da günlük ve tıbbi dilde genellikle olumsuz tonlara sahiptir. “Merak kediyi öldürür” özdeyişinde merakın içerdiği riskler vurgulanır ve alışılmışla yetinme öğütlenir. Tıbbi dilde ise yenilik arayışı (novelty seeking) genellikle dürtüsellikle eşanlamlı kullanılır ve madde kullanım bozukluklarını da içeren bağımlılık davranışını çağrıştırır. Yukarıda operan koşullama tartışılırken nörobilimde yenilik arayışının nöral altyapısı olarak kabul edilen ödül devresi (Şekil 4) ve bu devre üzerinde dopaminin etkisine giriş yapılmıştı. Yeni uyaranlar, dopamin nöronlarını ve dopaminerjik girdi alan beynin frontal lob yapılarını uyarır. Dopaminin deney hayvanlarında yeni ortamlarda araştırma davranışını desteklediği gösterilmiştir.19 Dopaminerjik uyarımın azaldığı Parkinson hastalarında gözlenen temel davranış değişikliklerinden biri kendiliğinden davranışın ve inisiyatif almanın azalmasıyla çevresel uyaranlara ilginin azalmasıdır. Dopaminerjik girdi alan frontal lob yapılarının, özellikle de dorsolateral prefrontal korteksin (dlPFC) yaygın hasarları merak ve yeniliğe ilginin tümüyle kaybolduğu apati adı verilen ağır inisiyatif kaybı tablolarıyla sonuçlanır. Dolayısıyla, ödül devresinin aşırı dopaminerjik uyarım ile dürtüsellik ve bağımlılık davranışıyla sonuçlanan bir kutbu, dopaminerjik eksiklik ile merak kaybı ve apatiyle sonuçlanan bir diğer kutbu vardır şeklinde düşünülebilir. Ödül devresinin frontal kortikal bileşeni ventromedyal prefrontal kortekstir (vmPFC). vmPFC hasarları dopamin etkilerinden bağımsız bir şekilde ama sanki ödül devresinde bir dopaminerjik fazlalık varmışcasına hastayı gelecek planını bir yana bıraktırıp anlık ödül tercihlerine yöneltir. Antonio Damasio “somatik işaretleyici hipotezi” (somatic marker hypothesis - SMH) adını vereceği teorisini “edinsel sosyopati” olarak tanımladığı bu tür hastalarla yaptığı çalışmalar sonucu geliştirmiştir.20 Damasio grubu öncelikle vmPFC hasarlı hastaların sosyal anlam taşıyan uyaranlara (savaş, kaza, çıplaklık gibi) normaller ve vmPFC’yi içermeyen diğer beyin hasarlı hastalar gibi otonom cevaplar (çarpıntı, terleme dolayısıyla deri iletiminde artış gibi) üretemediklerini buldular; sonrasında ise bu otonom cevapların riskli kararlar öncesinde de üretilemediğini gördüler. Oysa ki, normaller ve vmPFC dışı beyin hasarlılar, bir kararın riskli olduğunu daha bilinçli farkındalığa ulaşmadan, kararın risk içerdiğine dair herhangi bir sezgileri dahi olmaksızın, belli bir süre sonra, riskli kararın hemen öncesinde ortaya çıkan bu otonom cevaplar sayesinde davranışlarını değiştirip risk içermeyen seçeneklere kayabiliyorlardı. Dahası, vmPFC hasarlı hastalar seçimlerinin riskli olduğunu kavrayıp bunu bilinçli olarak ifade etmelerine rağmen kendilerini riskli olarak davranmaktan alıkoyamıyorlardı.21 Nihayet, vmPFC’nin bebeklik döneminde hasarlandığı, gelişimsel sosyopati olarak adlandırılabilecek bireylerler günlük yaşamda çok benzer ve genellikle ahlak dışı kabul edilebilecek davranışlar sergiler ve bunların olumsuz sonuçlarını yaşantılarken, onlardan farklı olarak ahlaki problemler kağıt üstünde verildiğinde bunları oldukça yetkin olarak çözebilmekteydiler.22 Böylelikle felsefenin favori konusu “özgür irade” nörobilimden ilk kez bir katkı ve bu şekliyle aleyhte bir darbe almış oldu. SMH berrak bir şekilde insan davranışının özgür iradesinin değil, bilinçli farkındalığa çıkmayan örtük otonom yanıtların (somatik işaretleyicilerin) denetiminde olduğunu, bu işaretleyicilerin davranışla nihai entegrasyonu için kritik bir beyin yapısının (vmPFC) bulunduğunu, bu yapı hasarlandığı takdirde ahlaki problemleri çözme yetisi zihinsel olarak ne denli gelişkin olsa dahi bunların davranışlarına rehberlik edemediğini göstermiş oldu. Uzun dönemli sonuçları değerlendirmeksizin sürekli yenilik ve anlık ödül peşinde koşma şeklinde özetlenecek bu davranış “gelecek myopisi” olarak adlandırıldı.23 Damasio’nun da önemli katkılarıyla yakın tarihlerde “sosyal nörobilim” adı verilen yeni bir nörobilim alanı kurulmuş oldu.24 Böylelikle multidisipliner nörobilimler ailesine sosyoloji, siyasal bilimler gibi insan bilimleri de katılmış oldu. Sosyal nörobilim, “beynin sosyal süreçleri nasıl yönettiğini araştıran disiplin” şeklinde tanımlanabilir. Odaklandığı alanlar sosyal etkileşim, sosyal önyargılar, sosyal angajmanlar, ahlak ve empati olarak özetlenebilir. İnsan toplumları sınıflı siyasal düzenlerdir ve sınıflı toplumlarda siyasetin iki kutbu mevcut düzenin sürmesinden yana olanların oluşturduğu muhafazakarlık ve genellikle daha özgürlükçü ve eşitlikçi yeni bir siyasal düzen arayışına karşılık gelen radikallik olarak tanımlanabilir. Özellikle otoriter toplumlarda radikal bir yenilik arayışı kayda değer bireysel riskler taşır ve bu riskler büyük ölçüde radikal siyasal kolektifi oluşturan bireylerin birbirlerine olan kardeşce, yoldaşca güvenleri ve bağlılıkları ile göze alınır. Kardeşlik sosyal nörobilimde empati kavramıyla karşılanabilir.
Empati erken çocuklukta gelişen ve erişkin düzeyine erişen bir zihinsel yetenektir. İnsan bebekleri doğumdan bir kaç gün sonra affektif empatiye ilişkin deliller sergilerler (örn., spesifik olarak bebek ağlama sesini işitmekle ağlamak); bir kognitif empati ölçütü olarak zihin teorisinde kullanılan “yanlış inanç” testlerini dört yaş üzerinde geçebilirler.25 Yanlış inanç için tipik örnek Sally-Anne testidir. Bu testte Sally misketini kendi çantasına koyar ve odadan dışarı çıkar. Sonrasında Anne misketi Sally’nin çantasından çıkararak kendi çantasına koyar. Sally yeniden odaya girdiğinde misketi nerede arayacaktır? Bu testi geçmek için Sally’nin bakış açısını edinebilmek (kognitif empati) ve “kendi çantasında” diye cevap vermek lazımdır. Testi geçemeyen dört yaş altı çocuklar ve otistik bireyler “Anne’in çantasında” şeklinde cevaplarlar.26 Empatinin gelişim bozuklukları çeşitli nöropsikiyatrik hastalıklarda yansır. Amerikan Psikiyatri Birliği sınıflamasında B küme kişilik bozuklukları olarak sınıflandırılan, özellikle de antisosyal ve narsisistik kişilik bozukluklarında empati yoksunluğu tablonun merkezi özelliklerindendir. Otizm ve şizofreni gibi psikiyatrik bozukluklar da empati eksikliğiyle karakterizedir. Beyinde empati yukarıda anılan SN ile örtüşen bir nöral altyapıya sahiptir. Majör nöral alanları SN gibi dorsal anteriyor singulat korteks (dACC) ve fronto-insuladır (FI). Hominid ailesi (şempanzeler, bonobolar, goriller ve orangutanlar) dışında sadece filler ve balinaların sahip olduğu ve insanda sayıları zirveye çıkan von Economo nöronları (VEN) isimli nöronlar beyinde sadece bu iki bölgede bulunurlar.27 VEN’ler beyinde doğuma çok yakın bir dönemde az sayıda ortaya çıkar ve nihai sayılarına doğumdan sonra 40. haftada ulaşırlar.28 VEN’ler empati eksikliğiyle karakterize nöropsikiyatrik hastalıklarda özellikle tutulan nöronlardır. Otizm ve şizofrenide sayıları normal bireylerden ve diğer nöropsikiyatrik hastalıklara sahip bireylerden farklı bulunmuştur.29 Seksen yaş üzeri bellek performansları otuz yaşındaki kontrollere benzer olarak tanımlanan “süper yaşlılarda” sayıları fazladır.30 İlerleyici empati kaybı ve sosyal uygunsuz davranışlarla karakterize bir nörodejeneratif hastalık olan davranışsal varyant fronto-temporal demansta (dvFTD) en erken dönemde seçici olarak FI VEN’leri tutulur.31 Bu örnekler, empatik yeteneklerin, özellikle de belli nöron gruplarının (örn., VEN) gelişimsel nöroplastisitenin çizdiği normal gelişim rotalarından saptıkları takdirde optimum olarak edinilemedikleri gibi, edinilmiş olsalar dahi, bireysel tarih sürecinde erişkin sinir sisteminin maruz kalabileceği nörodejeneratif hastalıklar gibi yıkıcı nöroplastisite mekanizmalarıyla silinebileceklerini göstermektedir.
sonuç
Bu makalede nörobilim bakış açısıyla biyolojik organizmaların, özellikle de insanın yeni ile ilişkisi gözden geçirilmiştir. Bu amaçla bu ilişki yeniliğin farkedilmesi (dikkat), aşina olandan ayırdedilip öğrenilmesi (bellek) ve yeniliğe olan bireysel ve toplumsal ilgi (merak) başlıklarında incelenmiştir. Yenilik ile olan ilişkinin organizmanın sinir sistemi karmaşıklaştıkça arttığı, insan düzeyinde alt organizmalarla paylaşılan ortaklıklarla birlikte benzersizliklerin de ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. İnsan beyninde yenilikle ilintili bütün mekanizmaların nöroplastisite mekanizmaları başlığında toplanabilecek gelişim ve yıkım tarihleri olduğu ifade edilmiş ve bu nöroplastisite sapmaları çeşitli nöropsikiyatrik hastalıklar olarak örneklendirilmiştir. Gelecekte sosyal nörobilimde katedilecek teorik ve metodolojik gelişmeler kuşkusuz ki insan kolektivitelerinin yeniyle olan ilişkisini daha sofistike bir şekilde tanımlayarak nörobilimsel perspektifin günümüzdeki eksikliklerini bir ölçüde kapatacaktır. 01 Menon, and Brain Seeley, J. M. Networks Control”, Keller, D. Control: Greicius, Structure W. V., G. J for W., L. Neurosci, H. A Q. Salience Glover, V. “Dissociable Network & Uddin, Menon, Function, 27: H. Processing “Saliency, Kenna, Model A. 2349-56, F. Intrinsic 214: Schatzberg, of A. 655-67, Switching, Insula 2007. L. and Connectivity Reiss, Executive 2010. Function”, Attention Andrews-Hanna, J. R., J. S. Reidler, J. Sepulcre, R. Poulin, R. L. Buckner. “Functional-Anatomic Fractionation of the 02 Brain’s Corbetta, and Nat Rev Stimulus-Driven Default Neurosci, M., G. Network”, L. Shulman, 3: 201-15, Attention Neuron, 2002. “Control in the 65: of 550-62, Brain”, Goal-Directed 2010. 03 Farrant, Dorsal and K., L. Ventral Q. Uddin, Attention “Asymmetric Networks Development in the Human of 04 Brain”, Dev Cogn Neurosci, 12: 165-74, 2015. Dosenbach, N. U., D. A. Fair, A. L. Cohen, B. L. Schlaggar, S. E. Petersen, “A Dual-Networks Architecture of Top-Down Control”, Trends Cogn Sci, 12: 99-105, 2008. 05 Robinson, A. L., R. K. Heaton, R. A. Lehman, D. W. Stilson, “The Utility of the Wisconsin Card Sorting Test in Detecting and Localizing Frontal Lobe Lesions”, J Consult Clin Psychol, 48: 605-14, 1980. 06 Moroz, L. L., “Aplysia”, Curr Biol, 21: R60-1. 2011. 07 Kandel, E. R., “The Molecular Biology of Memory Storage: A Dialogue Between Genes and Synapses”, Science, 294: 1030-8, 2001.
08 09 10 Rowe, C. “Parkinson’s Cognition”, Kandel, Steven of Division, Shohamy, J. but Disease”, Frank, “By Learning Science, H. Sage, Neural Spares Carrot Williams-Gray, J. M. A. Eric M. B., 306: New in Neuropsychologia, J., Science, Siegelbaum, D., A. or Brain, L. Generalization, Parkinsonism”, Effects Disease L. R., C. Hughes, Gluck, By 1940-3, York, C. James E. Stick: Seeberger, 131: Myers, McGraw-Hill, on S. 2013. and “L-Dopa 2094-105, Fallon, 2004. B. H. Movement, A. Cognitive Dopaminergic C. Schwartz, K. J. in Ghosh, Hudspeth, D. C. 44: R. Parkinson’s Impairs Geghman, O’Reilly A. 2008. Health 774-84, Reinforcement Barker, Reward D. Thomas Learning, Eckstein, Principles Professions R., Therapy-Differential 2006 A. and M. M. Jessell, Owen, 11 12 13 Warren, “Dopamine Disease: J Rajaram, Four Cogn, Adrian McKendrick, Neurol Implicit 19: C. N., A Neurosurg S., 765-76, North, Systematic C. Dysregulation H. "The Memory O’Gorman, L. David Roediger, 1993. Influence Psychiatry, Tests”, Review J. A. Hargreaves, Syndrome 3rd., Lehn, of J of in-Store Exp 88: “Direct Published D. 1060-64, Psychol Siskind, in Jennifer Music Parkinson’s Comparison Cases”, Learn 2017. on Wine Mem of 14 15 Mesulam, Selections" 1999. Maday, Holzbaur, of Motility S., M. “Axonal A. and Journal M., E. Regulation”, Twelvetrees, “Neuroplasticity Transport: of Applied Neuron, A. Cargo-Specific Psychology, J. Failure Moughamian, 84: in 292-309, Alzheimer’s 84, Mechanisms 271-276, E. 2014. L. 16 Disease: Tangles”, Wilson, H. Tanila, I. Bridging “Neurocognitive Neuron, A., M. Gallagher, 24: the 521-9, Gap H. Aging: Between 1999. Eichenbaum, Prior Plaques Memories and Hinder 17 Binder, Memory”, New 29: 662-70, Hippocampal J. R., Trends 2006. R. H. Cogn Desai, Encoding”, Sci, “The 15: Neurobiology 527-36, Trends Neurosci, 2011. of Semantic 18 Addicott, Barack, M. M. L. A., Platt, J. M. “A Pearson, Primer on M. Foraging M. Sweitzer, and D. the L. Explore/Exploit Neuropsychopharmacology, Trade-Off for 42: Psychiatry 1931-39, 2017. Research”, 19 Wingo, and Drug T., Addiction T. Nesil, J. in S. Humans Choi, M. and D. Li, Animals: “Novelty From Seeking Behavior 11: 456-70, to 2016. Molecules”, J Neuroimmune Pharmacol, 20 Damasio, Sociopathic A. R., Behavior D. Tranel, Caused H. Damasio, by Frontal “Individuals Damage with Fail to Behav Respond Brain Autonomically Res, 41: 81-94, 1990. to Social Stimuli”, Damasio, the Possible A. R., Functions “The Somatic of the Marker Prefrontal Hypothesis Cortex”, and Philos Trans R Soc Lond B Biol Sci, 351: 1413-20, 1996. 21 22 Bechara, “Failure Future Cortex”, Bechara, “Deciding Advantageous Anderson, R. Related Nat Damasio, Neurosci, Outcomes to Cereb to A., A., Advantageously Respond S. Early D. H. “Impairment W., 2: Tranel, Damasio, Strategy”, Cortex, 1032-7, Damage A. Following Bechara, Autonomically H. 6: 1999. Damasio, D. 215-25, Science, Of in Before Tranel, Human Damage Social H. Damasio, 1996. 275: A. A. Knowing And to Prefrontal R. R. to Anticipated 1293-5, Damasio, Damasio, Moral Prefrontal D. the Tranel, Behavior 1997. Cortex”, A. 23 Bechara, “Insensitivity Damage 7-15, 1994. to A., Human A. to R. Future Damasio, Prefrontal Consequences H. Cortex”, Damasio, Following Cognition, S. W. Anderson, 50: 24 Norman, Neuroscience”, 2010. G. J., J. Wiley T. Cacioppo, Interdiscip G. G. Rev Berntson, Cogn Sci, “Social 1: 60-68, 25 Decety, Humans’, J., Dev “The Neurosci, Neurodevelopment 32: 257-67, 2010. of Empathy in 26 Baron-Cohen, Child have a ‘Theory S., A. M. of Leslie, Mind’?”, U. Cognition, Frith, “Does 21: the 37-46, Autistic 1985. 27 Nimchinsky, E. A., E. Gilissen, J. M. Allman, D. P. Perl, J. M. Erwin, P. R. Hof, “A Neuronal Morphologic Type Unique to Humans and Great Apes”, Proc Natl Acad Sci USA, 96: 5268-73, 1999. Seeley, W. W., F. T. Merkle, S. E. Gaus, A. D. Craig, J. M. Allman, P. R. Hof. “Distinctive Neurons of the Anterior Cingulate and Frontoinsular Cortex: A Historical Perspective”, Cereb Cortex, 22: 245-50, 2012. 28 Allman, J. M., N. A. Tetreault, A. Y. Hakeem, K. F. Manaye, K. Semendeferi, J. M. Erwin, S. Park, V. Goubert, P. R. Hof, “The Von Economo Neurons in the Frontoinsular and Anterior Cingulate Cortex”, Ann N Y Acad Sci, 1225: 59-71, 2011. 29 Allman, J. M., K. K. Watson, N. A. Tetreault, A. Y. Hakeem, “Intuition and Autism: a Possible Role for Von Economo Neurons”, Trends Cogn Sci, 9: 367-73, 2005. Brune, M., A. Schobel, R. Karau, A. Benali, P. M. Faustmann, G. Juckel, E. Petrasch-Parwez, “Von Economo Neuron Density in the Anterior Cingulate Cortex is Reduced in Early Onset Schizophrenia”, Acta Neuropathol, 119: 771-8, 2010. 30 Gefen, T., S. T. Papastefan, A. Rezvanian, E. H. Bigio, S. Weintraub, E. Rogalski, M. M. Mesulam, C. Geula, “Von Economo Neurons of the Anterior Cingulate Across the Lifespan and in Alzheimer’s Disease”, Cortex, 99: 69-77, 2018. 31 Seeley, W. W., D. A. Carlin, J. M. Allman, M. N. Macedo, C. Bush, B. L. Miller, S. J. Dearmond, “Early Frontotemporal Dementia Targets Neurons Unique to Apes and Humans”, Ann Neurol, 60: 660-7, 2006.