Yeni (tarzlar)
Ali Perret | Ars Nova, Art Nouveau, new music (yeni müzik), yeni medya sanatı, neo soul, new urban music (yeni şehir müziği), yeni gerçeklik, nu jazz... Bunlar, “yeni” ile başlayan sanat akımlarından bazıları, çoğunlukla da müzik ile ilgili akımlar. Müzik benim ilgi alanım olduğundan “yeni”yi bir sanatçı ve müzisyen bakış açısı ile yorumlayacağım.
Ars Nova (yeni sanat), 1320’lerde adlandırılmış ve, zamanının yeni teknik ve stilini tanımlayan bir müzik akımı. 1377’ye kadar süren dönemde, müzik tarihçileri tarafından Fransız ve İtalyan çok sesli müziğini tanımlamak ve bir dönemi anlatmak için kullanıldı. 1320’lerde başlayan yeni teknik ve stil çok kısa sürede evrilerek farklı dallarda, farklı kültürlerde yoğrularak gelişti. Ars Nova, o zamanlar kısa sayılacak bir zaman zarfında, yani elli yıl sonrasında yerini başka bir “yeni” döneme ve akıma bıraktı.
Günümüzde müzik akımları, genelde en fazla yirmi yıllık zaman dilimlerinde değişerek farklı adlar ediniyorlar. Genelde müzik akımlarına adları yaratıcı müzisyenler tarafından değil; ya sektörden birileri tarafından ya da genelleme yapma ihtiyacından dolayı müzik tarihçileri tarafından verilir. Bazı adlandırmalar yaratıcı ve tarza uyan bir çağrışım yaparken, bazı adlandırmaların da zorlama olduğunu görürüz.
Çok sesli müzik, kiliselerde ve daha sonraki yüzyıllarda sarayda yaşam alanı bulurken, Beethoven’ın devrimci kişiliği ile müzik ilk defa salonlarda halkla buluşmaya başlıyor. Sanayi devrimi sonrası teknolojinin de gelişmesiyle, gramofon, mikrofon ve kayıt imkânlarının artması ve maliyetlerin düşmesiyle müzik plak olarak kapitalist pazarda yerini alıyor. 20. yüzyıldan günümüze müzik pazarlaması, sanatın ve sanatçının da önüne geçerek, ambalajlanıp piyasaya sunuluyor. Burada bir pazarlama stratejisi olarak “yeni” sık sık dönemsel olarak karşımıza çıkıyor. “Yeni”nin bir pazarlama stratejisi olduğunu ve bu stratejinin yarattığı sıkıntıya girmeden, sanatçı/müzisyen ve sektörün, akım veya müzik tarzına yakıştırdıkları isimleri, yaklaşımları birkaç belirgin örnekle göstermek istiyorum.
20. yüzyılın başlarında Afro-Amerikan ve Avrupa müzik kültürünün harmanlandığı liman kenti New Orleans’dan başlayan yeni bir eğlence müziği, Amerika’nın farklı şehirlerine yayılmaya başladı. İçki yasağının olduğu, mafyanın hüküm sürdüğü bu dönemde, gece kulüplerinin vazgeçilmez eğlence müziği oldu. Afro-Amerikalılar çaldıkları bu müziğe, kendi aralarında “Trippin” derken (takılalım, yolculuk edelim, çalalım, jam edelim anlamında), sektör, pazarlama stratejisi olarak bu müziğe caz (jazzy; seksi kıvrak, gösterişli, gürültülü, hareketli, canlı anlamında) adını koydu.
Büyük Buhran’dan önce ve sonra da devam eden, dönemin Amerikan popüler dans müziği Swing (salınmak), cazın bir kolu olarak, 1945’ kadar popülaritesini koruyarak, bir dönem müziği olarak tarihte yerini aldı. İkinci Dünya Savaşı başlangıcından itibaren New York, Harlem’de, Afro-Amerikalılar bir devrim başlattılar. Birkaç yıl içinde bu devrimin adı “Be-Bop” (hızlı çalınan, ritmik, teknik gerektiren, karmaşık armoni) olarak müzik tarihine yazıldı. Sektörün “caz” adını koyduğu müzik türü, bu devrimle birlikte, popüler kavramından çıkarak, Amerika doğuşlu tek özgün sanat dalına dönüştü. Bu dönemde, Louis Armstrong’un müzisyenliğine saygı duymakla birlikte, Afro-Amerikalı müzisyenler onu şov yıldızı olmasından dolayı eleştiriyorlardı. Yaptıkları müziğin sanat olduğunu, eğlence sektöründe olmadıklarını, müziklerini icra ederken sergiledikleri ciddiyetleri ve yarattıkları ile gösteriyorlardı. Be-Bop isminin kökenine dair farklı hikâyeler vardır. Şarkıcıların sözsüz söylediği doğaçlama (scat) kısmında, “bebop”
ve “rebop” kelimeleri sıklıkla söylendiğinden, Be-Bop isminin bu doğaçlamadan türediği zannedilmektedir. Be-Bop döneminden itibaren, Afro-Amerikalı devrimci, ilerici müzisyenler, caz kelimesine hep karşı çıktılar (AfroAmerikan müziği, Black music vb.). Ama tabii ki kazanan sistem ve sektör oldu.
Yeni kelimesi de bana hep sektörü çağrıştırdı. Ars Nova’da olduğu gibi yeni çıkan bir stil veya teknik, kısa sürede yerini evrimleşmiş, ilerlemiş bir yapıya taşırken eskimiş oluyor. Yeni artık yeni olarak kalmıyor, daha “yeni”ler ortaya çıkıyor. Bir stile, akıma, müzik tarzına yeni derken aslında çok kısa bir süre sonra yeni olmayacağını da biliyoruz günümüzde. Bu da “yeni” kelimesinin, anlam itibariyle sorunlu ve yanlış anlaşılabilir olduğunu, bize pazarlama ve satış tekniği dışında bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
Bahsetmiş olduğum yeninin çeşitlemelerini (varyasyonlarını) kullanan bazı müzik tarzlarına bakalım: Neoklasisizm, mimarlık ve diğer sanat dallarında, özellikle de 18. yüzyıl Aydınlanma Çağı ile birlikte başlayan, 19. yüzyılda Romantizmle rekabet halinde olan ve 21. yüzyıla kadar devam eden bir akım. Müzikte ise biraz farklı bir dönemi, 19 yüzyıl sonunu, ancak esas olarak 1920-1950 arası dönemde Rachmaninoff, Prokofiev, Stravinsky gibi bestecilerin, klasik formlardan yararlanarak ama tonalite dışı, modern yaklaşımları ve teknikleri kullanarak belirli bir dönem yarattıkları müzik tarzına verilen addır. “Yeni Klasisizm” diye Türkçeleştirdiğimiz akım aslında yeni değil; sanatın ve yaratıcı sanatçının kendi kişiliği ve hayatının sentezinin yanında, yapılmış olanın üzerine ilave ettiği ilerici sanatçı kişiliğinin sonucu ortaya çıkmıştır. Sanatçı her daim kendini yeniler. Dolayısıyla “yeni” kelimesinin -ister Yunanca, Latince olsun, ister Fransızca, İngilizce olsun- anlam itibarıyla bir hükmü kalmaz.
Sanatçı olarak adlandırdığımız kişileri, sanat tarihini özümsemiş, yaratıcı ve ilerici, entelektüel ve analitik düşünceye sahip kişiler olarak özetleyebiliriz. Bu özelliklere sahip sanatçıları bir dönem tarzına sokamayız. Biraz daha güncel bir döneme gelip, neo soul, new urban music (yeni şehir müziği), nu jazz gibi 19902000’li yılların müziklerine bakarsak, 1950’lerde başlayan soul müziği (kökeni spirituals ve gospel, blues’dan gelir), Afro-Amerikan toplumunun popüler müziği olarak dünyaya yayıldığını görüyoruz. 1990’lardan itibaren “yeni soul” diye adlandırılan müzik tarzının orijinal soul müziğinden farkı, teknolojik gelişmedir. Buna paralel olarak gelişen soul sound, günün hayat, yaşama, kültür ve pazarlama düzeninin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Kısaca beste olarak, armonik olarak eskisinden farkı olmayan ama günün şartlarına uydurulmuş olan “yeni müzik”, keyifle dans edip dinlemenin dışında bana yeni bir şey sunmuyor. Diğer yeni diye adlandırılan tarzlarda da benzerlik var. Nu Jazz akımında yeni olarak elektronik sesler, sample’lar ve günümüz dans müziğine aşina olanlar için benzer ritimler eklenmiştir. Ama beste ve armonik yapıya baktığınızda yeni bir şey yoktur. Nu Jazz’da 1960’lardan kalan enstantaneler var. Bu da beni bir sanatçı olarak etkilemiyor, şaşırtmıyor. 1959 yılından gelen Ornette Coleman’in müziği1, çok daha etkileyici, ilerici ve heyecan verici.
Biz sanatçılar için günümüzde yeni kelimesinin bir anlamı, heyecanı bulunmuyor. “Yeni” denen her şey de kelimenin hakkını vermiyor; esas bakmamız gereken içeriği.
“Yeni”nin içeriğine bakalım; güncel mi? 1 Ornette Coleman, The shape of Jazz to Come, Yapımcı: Nesuhi Ertegun, Atlantic Records, 1959.