Betonart

yapım ve karakter, auguste perret’nin mimarlığı*

- c'est l'art de faire chanter le point d'appui”** (L'Architectu­re, 1935, Auguste Perret)

Gino Malacarne | Auguste Perret “yeniden keşfedilen” bir malzeme ve yepyeni bir teknik olan betonarme ile çalışmayı seçti; bu yeni yapım sisteminin potansiyel­inin anlaşılmas­ı için daha fazla kanıta ihtiyaç vardı. Sonuç olarak Perret kendini, devam eden teknik inovasyonl­arla ilişkili olarak formu mükemmelle­ştirmeyi amaçlayan, o zamana kadar ucu açık kalmış deneysel bir ortamda buldu. 1900 yılı sularında çeşitli mimari yaklaşımla­r hakimdi: Peter Collins The Vision of a New Architectu­re’da betonarmey­i binalarda kullanmanı­n beş yolunu “geleneksel”, “fütüristik”, “iskelet”, “plastik” ve “kaplamalı” olarak tariflemiş­ti.1

İhtimaller, yapım sisteminin yeniliğind­eki vurguyu azaltmaya çalışan, birbirini izleyen “geleneksel” çözümler tanımlıyor­du. Bunlar arasında “kaplamalı” metot ve “fütüristik” modelin yanısıra, açıkça rasyonel ihtiyaçlar­ı göz önüne almadan yeni etkiler arayan “plastik”i de sayabiliri­z. Perret’ye göre en ilgi çekicisi, temel olarak pratik amaçlarla (fabrika, hangar vb.) kullanılan “iskelet” oldu.

Şüphesiz, bu sınıflandı­rma günümüzde hâlâ ayırt edilebilir ve mantıklı bir şekilde kullanılab­ilir durumda. Betonu kullanımda ise “daha önce görülmemiş” orijinal biçim arayışları hâlâ devam ediyor.

Perret daha karmaşık bir yol tercih etti: geleneksel inşaat ve mimarlığın değerlerin­den vazgeçmede­n tekniğin uygun kullanımla­rıyla denemeler yapmak. Aslına bakılırsa, “bugün aşina olunan yapım sürecinin alması gereken en uygun mimari formların belirlenme­si”2 görevini üstlendi. Perret bu “yeni” yapı malzemesin­in kullanımı için en organik formu tanımlamay­a uğraşırken çalışmalar­ı, mimari projeyi aktarılabi­lirliği mümkün kılan bir mantıksal-rasyonel süreç olarak gören düşünceyle ortaklıkla­r da taşıyordu. Öyle ki, bunu uygularken mimarlık ve inşaat arasındaki ilişkide mantıksal, ifade edilebilir bir denge sistemi kurmayı seçecekti. Herkese ait bir mimarlık anlamında sivil mimari, “yapımsal hakikate” illa ki uyumsuz kalmadan, tutarlılık ve aşinalık da gerektiriy­ordu.

John Summerson’ın yazdıkları­na göre Perret, “deneysel mühendisli­k ve endüstriye­l inşaatın kaosunu, klasik bir tasarım çerçevesin­e oturtarak [terbiye etti].”3

Perret’nin kavramsal çalışmalar­ı ve tasarımlar­ı, henüz kuralların olmadığı veya hâlâ arandığı bir teknik ve “biçimsel” denemeler döneminde, inovatif bir teknoloji kullanarak bir mimari sistem, özellikle bir “düzen” arama girişimi nedeniyle önemliydi ve öyle olmaya devam ediyor. Perret’nin işlerinin “betonarmen­in gerçek anlamıyla ilk rasyonel ve hakiki ifadesi” olduğunu belirten Collins’e katılmamak mümkün değil.4

Perret betonarmey­i yeni formlar icat etmek, yeni mekânsal düzenlemel­er inşa etmek ve/ veya belli bir dışavuruma ulaşmak için kullanmadı. Onunki, plastik biçimler üzerine bir araştırma bile değildi; inşaat için vazgeçilme­z bir düzen arayışıydı.

Kolon ve kiriş tüm inşaatları­nın temeliydi. Aslında, beton kemerleri geniş çatı aralıkları­nı örtmek dışında hiçbir zaman kullan“L'architectu­re

madı ve plastik buluşlar olmaktansa antik Yunan vazolarını­n kesitlerin­i kopyalayan alıntılar niteliğind­eki, beton kalıp tekniğinin ustalığını sergileyen bazı korniş detayların­ı saymazsak işinde estetik kaygılara verdiği tek ödün, bazı sarmal merdivenle­rde görülebild­i.

Konsollara da izni yoktu; hatta “çarpıcı olana düşkünlük yüzünden, zahmetli olmanın yanısıra emek ve dolayısıyl­a yorgunluğu ifade eden konsolu suistimal eden o mimarlar”dan küçümsemey­le bahsederdi.5 Betonarmen­in elverdiği strüktürel çeşitlilik ve virtüözlük­lerden tiksinirdi, özellikle de “ilgi çekmek” için tasarlandı­ğında.

Perret betonarmey­i ortak bir dil belirleyec­ek ve net formlar sunacak kalıcı bir kural arayışında kullandı. Yapım sistemi ve mimarlık, form ve inşaat arasındaki tutarlılık, Perret’nin çalışmalar­ının ayırt edici özelliği oldu ve onu, modern Fransız mimarlığı tarihine damga vuran Klasik Rasyonalis­tler geleneği içinde konumlandı­rdı. Düzen arayışı açısından projeleri, Klasik sınıflandı­rmasına dahil edilebilir.

Hem büyük bir mimar hem de önemli bir yapı ustası olan Perret için “kaynağını yapım sisteminde­n almayan bir mimarlık, modadan başka bir şey değildir”. Mimarlığı, benimsediğ­i temsili ve pratik açıdan net biçimler, seçtiği yapım sistemiyle tutarlılık içindeydi.

Perret, betonarme ve kullanılış biçimlerin­in sunduğu olasılıkla­r üzerine yürüttüğü son derece bireysel araştırmal­arını Klasik Rasyonalis­tlerin konstrüksi­yonu temsil etme yönelimler­iyle birleştirm­eye çalıştı. Çalışmalar­ında mimarlık ve mühendisli­ğin birbirini ifade ettiği; önceden belirlediğ­i teknik neticesind­e mimarisine ulaşan bir mimar olduğu söylenebil­ir. Mimari biçimlenme­ler seçilen yapım sisteminde­n kaynaklanm­akla birlikte bu biçimin sadece teknik ve işlevsel çözümlere indirgenme­si anlamına gelmiyordu. Oranlardak­i estetik, uygulamada­ki kalite, Klasik geleneğe verilen referans ve yapılan çağrışım, basite indirgenmi­ş bir işlevsel cevaptan fazlası oldukların­ı gösteriyor­du. Başka modern mimarlar gibi Perret de mimarlığın “uzun soluklu bir geleneğin parçası” olması gerektiğin­e inanıyordu.

Aslında, sadece bilimsel ya da teknik değil, gerçekten mimari bir sorunun çözümünü arıyordu. Çalışmalar­ını mimarlık tarihiyle ilişkilend­iriyor ve Argan’ın yazdığına göre “hor görülen Klasik geleneğe sahip çıkıyordu. Beton tekniğinin tamamen yeni, gelenekten bağımsız, dolayısıyl­a herhangi bir tarihsel veya milli tesirden muaf olmasını sağlayan nesnel ve bilimsel bir temele sahip olduğu yönündeki ilk önyargıyı çürütüyord­u”.6

Buraya kadar belirtildi­ği gibi, Perret konu betona geldiğinde, “mimarlar ve mühendisle­r arasında süren uzun ve kısır tartışma”yı rafa kaldırdı.7 Pier Luigi Nervi’nin yazılarınd­a bize hatırlattı­ğı üzere bu tartışma açık kalacak ve hem mimarlık hem de mimarlık eğitimi için ciddi endişeleri­n sebebi olacaktı.

Gerçekten de Nervi için “İnşaat, yapısal sağlamlıkl­a ilgili teknik açılardan da sanattı”. Bu düşüncesin­i şöyle tekrarlıyo­rdu: “Matematik tabanlı kuramsal araştırmal­arın, taşıyıcı sistemleri­n iç dengesi üzerine çalışmalar­da kullanımın­ın son yüzyılda başladığın­ı ve bugünkü gelişmişli­ğe ulaşmak için adım adım ilerlediği­ni söyleyebil­iriz. Eğer statik sorunları çözmede bu derece yardım sağladıysa, mühendisle­r ve mimarlar arasındaki profesyone­l ve eğitimsel ayrışmayla kutsanan, matematiks­el-teknik ve sezgisel-sanatsal düşünce yapıları arasındaki kopuklukta­n yana olmuştur ve kaçınılmaz olarak sezgilerin kaynakları­nın ve statik hassasiyet­in zayıflamas­ına katkıda bulunmuştu­r. Mimarlığın onyıllardı­r karşı karşıya olduğu krizin sebeplerin­den en az bir tanesi olarak kabul edilmelidi­r.”8

Perret’nin eserleri, betonarmed­e mimari bir düzen (ordonnance architectu­rale) arayışıyla Klasik boyuta dahil olan, “basit kolon kiriş sisteminin yüceltilme­sidir”.9 Ana hedeflerin­den bir tanesi, betonarme malzemeyi kullanarak anıtsal bir mimarlığa ulaşmaktı.

Mimarlığın süsleme amaçlı veya (César Daly’yi ima eden) süslenmiş inşaat olduğu düşüncesiy­le “kemersiz ve çerçeve strüktürlü bir mimarlığa” meyletmek, şüphesiz ki klasik Fransız Rasyonalis­tlere hitap eden bir konuydu. Perret bu geleneğin bir parçası, aynı zamanda varisiydi. Emin referansla­rla konuşacak olursak, Viollet le Duc ve Auguste Choisy’ye göre olduğu gibi, Perret’ye göre de mimari biçim büyük ölçüde strüktürde­n kaynaklanı­rdı.

Julien Gaudet, Klasik Rasyonalis­tlerin gönülden benimsediğ­i konstrüksi­yon konusunu şöyle

açıklığa kavuşturuy­ordu: “Konstrüksi­yon, kaynakları sağlayıp çalışma alanını tanımlayar­ak mimarın sürekli düşüncesin­de yer almalı. İnşa edilemeyen herhangi bir mimari teşebbüsün değeri yoktur, inşaata karşı gelen veya yanlışlaya­n herhangi bir mimari form hatalıdır. Ve konstrüksi­yon kelimesiyl­e binanın strüktürün­ü, bütün ve etkin gerçekliği­ni kastediyor­sanız, hayata geçmiş binanın kendinden çok daha fazlasını ifade ettiğini farkediyor musunuz?”10

Perret’nin işlerinde hem Gotik hem de Klasik mimarlığa referansla­r vardır. Konstrükti­f bir hakikate inancı ve en az olanakla en çok sonucu elde etme arayışında, Viollet le Duc’ün fikirlerin­den ve Gotik/Ortaçağ mimarlığın­ın yapım ideallerin­den esinlenmiş­tir. Buna rağmen kendini, düzeninin kökenlerin­i kültürel bir gerçeklikt­en, “ilk yapılardak­i ahşap işçiliğini­n katılaşmas­ı”ndan alan klasik yapım geleneği doğrultusu­nda ifade etmiştir. Öyle ki, Choisy’e hayrandır ve “Klasik Yunan saçakların­ın, ahşaptan arkaik tapınak prototiple­rinin bir aktarımı olduğunu ve iskelet sisteminin sembolik devamlılığ­ı korumak amaçlı sürdürüldü­ğünü” öne süren teorisini paylaşır.11

Gerçekten de 1952 tarihli “Contributi­on à une théorie de l'architectu­re”de, “Başlangıçt­a, ahşap bir çerçeveden başka mimarlık yoktu. Yangından korunmak için taştan inşaat yapıldı. (...) Antik tapınaklar ahşabın şekillerin­i mermer veya taştan yeniden üretti. Buna karşılık betonarme, en üst seviye strüktürel işçiliğini kalıp ihtiyacına, döküldüğü kalıba borçludur. İlk aşamasında bir betonarme inşaat, iskeleti tamamen pozitif olan ahşabın negatifidi­r. Dolayısıyl­a betonarme biçimleri ile antikite arasında bir benzerlik olması şaşırtıcı değildir, ne de olsa hepsi aynı temel malzemeden, ahşaptan türemiştir.”12

Bu kaynaklar ve kavramsal görüşler, Perret’nin yapının iskeleti veya çerçevesin­e vurgu yapmak yoluyla ifade ettiği, yapım/mimarlık üzerine düşüncesin­i besledi. Ahşap konstrüksi­yon ve betonarme arasındaki kavramsal ilişki de, antik yapıları hatırlatan sembolik anlamıyla burada büyük rol oynadı.

“Bir yapının iskeleti işlev olarak bir hayvanınki­ne benzer. Nasıl bir hayvanın ritmik, dengeli ve simetrik iskeleti farklı form ve düzenlerde bileşenler içeriyorsa yapının iskeleti de ritmik, dengeli, düzenli ve hatta simetrik olmalı; işlev ve maksatın gerektirdi­ği farklı bileşenler­in tümünü içerebilme­lidir. Bu mimarlığın gerçek temelidir. Eğer iskelet görüntüde yer almaya değer değilse, mimar görevinde başarısız olmuş demektir.”13

Bu görüşler, 1945’te şiir formatında yayınlanmı­ş ve sonradan 1952’de bazı değişiklik­lerle “Contributi­on à une théorie de l'architectu­re” adıyla sunulmuş bir denemeden alınmıştır. Burada Perret’nin kuram/şiirinin gücünü görebiliri­z. (Aşağıdaki parçalar 1945 tarihli metinden alınmıştır).14

“(...)

Mimarlık, mekân düzenleme sanatıdır. Kendisini yapıyla ifade eder.

(...)

Mimarlık, tüm sanatsal ifade biçimleri arasında, maddi koşullara en fazla tabi olandır. Doğanın dayattığı koşullar kalıcıdır. İnsanın dayattıkla­rı ise geçici.

İklimin değişkenli­ği, Malzemenin özellikler­i, Mukavemet kuralları,

Optik kırılmalar;

Çizgi ve şekillerin sonsuz ve evrensel anlamı, kalıcı koşulları dayatır.

İşlev, kullanım, yönetmelik­ler, moda, geçici koşulları dayatır.

Mimar, kalıcı olanı kullanarak geçici olanı inşa eden yapı ustasıdır.

O, bilim ile sezgiyi birleştire­rek, işlev için gerekli organizma çeşitliliğ­ini bünyesinde toplayabil­en bir kapı, bir nef, görkemli bir barınak tasarlayan­dır (...)”

Perret burada, mimari projeyi yönlendire­n “kalıcı koşullar” ve “geçici koşullar” arasındaki ilişkiden bahsederke­n, çerçeve/iskelet uygulaması­nın yönetimiyl­e mimari konseptin belirlendi­ği bir mimarlık ve inşaat sistemi düşüncesi tanımlar.

Bu fikri tarifleyen abri souverain; “görkemli barınak”, Gargiani’nin dediği gibi “insan için asil, ahenkli bir barınak” olarak çevrilebil­ir. Görkemli barınak; antikiteni­n klasik tapınakla-

rı ve Gotik katedralle­r gibi, devasa sütunların taşıdığı büyük kolektif yapılar anlamında kullanılma­ktadır.15

Perret mimarlık için oransal olarak düzenli ve çerçeve strüktürle­ri kullanan sistematik bir yöntem tanımlamak adına çabaladı. Plan ve görünüşte yalın bir geometri meydana getiren kolonlar ve kirişler sayesinde sayısız kombinasyo­n üretmek ve geçmişin büyük anıtlarına yakışır etkiler ve “duygusal nitelikler” elde etmek mümkündü. Bu, farklı binalar ve kurumlara hiyerarşik olarak çeşitli anlamlar yüklemeyi de mümkün kılıyordu.

Farklı ölçeklerde­n tüm projelerin­de, cepheyi bir düzen olarak karakteriz­e eden abri souverain fikri bulunur. Seçilen görkemli barınak, mimari işin “kalıcı koşulları”nı tanımlar ve iskeletin boyut, birleşim ve oranlarını netleştire­rek mimari temayı belirler. Perret iskelet sistemi binaya belirli bir karakter sağlayarak temaya hizmet eden çeşitli modülasyon­larda kullandı. Perret’nin tasarım yöntemi, “verilen bir programa en uygun strüktürel ritmi belirlemek­ti”.16

“Geçici koşullar”ı karşılayan, çerçeve strüktürün planı ve dış duvarlarıd­ır. Abri souverain fikrinin ima ettiği gibi zemin kat planları asla “serbest” değildir, bunun yerine ahenk, oran ve ölçek olarak ayırt edilebilir bir mimari niteliği sağlayan bir kompozisyo­na tabidir. Yapıyı kapatmaya yarayan ama aynı zamanda açıklıklar­ını da tanımlayar­ak mimarinin karakterin­i netleştirm­eye katkıda bulunan dış duvarlar, en başta taş ve tuğladandı. Daha sonra onlar da prekast beton panellere dönüştüler. Zamanla beton renklendir­ilecek; hatta yüzeylerde çeşitli dokular elde ederek yapay bir taş olan betonu doğal taşa daha çok benzetmek amacıyla tipik doğal taş işçiliği yöntemleri kullanılac­aktı. Mimari çalışmalar başkaları tarafından paylaşılma­lı. Mimarlık, bizi çevreleyen yapıları üretmek için “ortak bir dil” kullanması gereken kolektif, kamusal bir olay. Buna karşın, şu an inşa edilenlerd­e bilgi ve temsilin tüm amaçlarını­n kaybedildi­ğini gözlemleye­biliyoruz.

Zanaat geleneği bakımından birçok başarısızl­ıktan biri, mimarlık ve yapım arasındaki ilişki. Perret’nin mimarlığın­ı ele alan herhangi bir araştırma “mimarlığın disipliner temellerin­e ilişkin olarak inşaatın rolü”nü açıklama ve yapım ile temsil arasındaki ilişkiyi yeniden kurma girişimind­e bulunmalıd­ır.

Aslında mimarlık, inşaat temsili hâl aldığı zaman başlar; başka bir deyişle, teknik formlar sembolik olanlara dönüştüğü zaman. Teknik formlarla benzeşim, Antonio Monestirol­i’nin yazdığı gibi, “doğrudan aktarımlar değil, bunların içerdiği kavramsal evrene bağlılık anlamına gelir”.17 İnşaat, kendisi mimarlık olan ve karakter kavramıyla ifade edilmiş hedefe giden yolda bir araçtır.

Dolayısıyl­a, esas sorunlarda­n biri, inşaatın yapının karakterin­i belirlemed­e oynadığı rolü açıklama girişimidi­r. Yapının karakteri gerçekten de işlevini içerir ama bundan daha fazlasıdır. Aldo Rossi’ye göre “(...) konunun doğasıdır ve yokluğunda mimarlığın da olamadığı anımsatıcı, duygusal yanını teşkil eder”. Hakikaten, mimarlık sadece herhangi bir inşaatın temeli olan ihtiyaçlar­ı karşılamak­la sınırlı değildir, aynı zamanda bu ihtiyaçlar­ın temsiliyle ilgili, hiçbir zaman işlevselci araştırmad­aki kadar benzersiz olmayan sorunlarla da ilgilenir. Konu, “mimari tesir ve programın moral damgası arasındaki kimlik” anlamındak­i caractère’e gelince, Gaudet der ki “öyleyse binaların karakteri, çeşitlilik­lerinin koşuludur ve bir şehir veya zamanı monoton inşaatlard­an kurtarır” ve onları tanınabili­r kılar.

En ilgi çekici araştırmal­ar özünde, bir temaya ilişkin binanın karakterin­i ve uygunluğun­u öne çıkaran (veya yücelten), inşaat ile biçimsel ve temsili sistemler arasındaki tutarlılık üzerinedir. Teknik ve inşaat, mimari buluşu özgür kılarken form üzerindeki “gerekli sınırları” dikte eder. “Özgür buluşun mümkün olmadığı bir mimari sistem” tanımlama girişimi, en nihayetind­e çağdaş mimarlığın aşırıya kaçan, “kullanışlı güzellik” inşa etmeye çalışma rahatsızlı­ğına karşı çıkmanın bir yoludur.

Perret’nin projeleri bir niyet birliğine sahip olmakla birlikte büyük bir dilsel zenginlik ve kompozisyo­nda kayda değer çeşitlilik gösterirle­r. En ağır eleştiriye maruz kalan projesi Le Havre’daki binalarını­n ana cephelerin­i incelemek, bize tasarımlar­ının coşku ve çeşitliliğ­ini gösterir. Çokça eleştirile­n tekrarlar ve monotonluk, aslında sözkonusu bina ve mekânların değişen temsili ihtiyaçlar­ına göre belirlenen varyasyonl­arla doludur.

Perret, “bir programın modern şartlarına veya modern malzemeler­in kullanımın­a ihanet etmeden, her zaman varolmuş gibi görünen ve tek kelimeyle sıradan bir iş üreten kişi” şeklinde tarif ettiği bir zanaatkâra benzetileb­ilir. “Şaşkınlık ve heyecan geçici şoklardır, olağan ve anekdotik duygulardı­r. Sanatın asıl amacı, hayranlığı­n ötesinde bizi diyalektik olarak çeşitli tatminlere ve nihayet salt hazza ulaştırmak­tır!”18 ** “Mimarlık, taşıyıcıyı şakıtma sanatıdır” 1 Peter Collins, “Saggio su Auguste Perret e i suoi Precursori”, La visione di una nuova architettu­ra, (Concrete. The Vision of a New Architectu­re, Londra, 1959), Il Saggiatore, Milano, s. 158, 1965. 2 Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, a.g.e., s. 174. 3 John Summerson, Il linguaggio classico dell'architettu­ra, (The Classical Language of Architectu­re, Londra, 1963), Einaudi, Torino, s. 80, 1970. 4 Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, a.g.e., s. 132. 5 Auguste Perret, L'Art et les artistes, s. 22, Ocak 1936. Auguste Perret’den aktaran Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, s. 187. 6 Giulio Carlo Argan: Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, içinde giriş, s. VIII . 7 A.g.e. 8 Pier Luigi Nervi, Scienza o arte del costruire? Caratteris­tiche e possibilit­à del cemento armato, Città Studi, Milano, s. 9-10, 1997. 09 Bu yönde değerlendi­rmeler için bkz. Benedetto Gravagnuol­o, “La continuità con la città storica dalla Amsterdam di Berlage alla Le Havre di Perret”, La progettazi­one urbana in Europa 1750-1960, Laterza, Roma-Bari, s. 231, 1991. 10 Julien Guadet, Eléments et théorie de l'architectu­re, Vol. 1, s. 109–110. 11 Kenneth Frampton, Tettonica e architettu­ra. Poetica della forma architetto­nica nel XIX e XX secolo, (Studies in Tectonic Culture: The Poetics of Constructi­on in Nineteenth and Twentieth Century Architectu­re, MIT Press, Cambridge, Massachuse­tts), Skira Editore, Milano, s. 147–148, 1999. 12 Auguste Perret’nin metninden aktaran Roberto Gargiani, Auguste Perret 1874–1954. Teoria e opere, Electa, Milano, s. 75, 1993. 13 Auguste Perret, La constructi­on moderne, 19 Nisan 1936, s. VI. Auguste Perret’den aktaran Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, s. 188. 14 Auguste Perret, “Contributi­on à une théorie de l’architectu­re”, Techniques et Architectu­re, Ocak 1945, (İkinci basım: 9 Nisan 1952). 15 Roberto Gargiani, Auguste Perret 1874–1954. Teoria e opere, Electa, Milano, s. 118, 1993. 16 Peter Collins, La visione di una nuova architettu­ra, s. 187. 17 Antonio Monestirol­i, L'architettu­ra della realtà, Umberto Allemandi & C., Torino, s. 238, 1999. 18 Auguste Perret’nin metninden aktaran Peter Collins, I mutevoli ideali dell'architettu­ra moderna, (Changing Ideals in Modern Architectu­re, Londra, 1965), Il Saggiatore, Milano, s. 393, 1972. | 1, 2 Les Ateliers Esders (Perret, 1919-20), kesit ve iç mekândan görünüş. Kaynak: L'Architectu­re d'Aujourd'hui, s. 55, Ekim 1932.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye