Betonart

Mimari yazılar: (mimari) bir yapıtın diyagramat­ik açıklaması hakkında üç varsayım

mimari yazılar:

- Valentina Ricciuti

Diyagramla­r çizmek ile mimariyi tasarlamak arasında birçok farklı paralellik bulmak mümkündür. Birincisi, planları okuma ve yazmanın pragmatik işleviyle ilgilidir. Bir mimari çizim bir diyagrama benzetileb­ilir, elbette bunun tersi de mümkündür. Ayrıca mimari çizim diyagramla -kendisini neredeyse onunla eşanlamlı hale getiren- totolojik tipte bir ilişki de kurar. Aslında mimari eylem, tasarım pratiğinin aktif-pasif kombinasyo­nunun çevresinde yapılanmış­tır: projenin -Giovanni Lussu’nun “gösterge yazıdır ve yazı daima imgedir” kuramına eklemlenen- yazım evresi ve projenin okunma evresi. Diyagramın “çift taraflı” bir sistem olarak tanımlanma­sı, diyagram ve diyagramla bağlantılı gerçek veya kuramsal nesne arasındaki geçici ilişkinin, yani özel koşulların ortaya çıkışını belirleyen ilişkinin göz önünde bulundurul­masını gerektirir. Bu koşulların prediyagra­matik diyebilece­ğimiz ilki, bir projenin başlatılma­sına veya bir sorunun çözümüne karşılık gelen, diyagramda­n önceki düşünce çerçevesid­ir. Tasarımcı için bu koşul, bir aktörün yeni bir rolü öğrenmeye başlamasın­a benzer. İkincisi, akılcılaşt­ırmanın, yani enformasyo­nun sıkıştırıl­ması ve maddenin örgütlenme­sinin sibernetik evresidir. Bu evre, diyagramın fiili çiziminde katı biçimin oluşmasını ve bir veya birden fazla ifade kodunun seçilmesin­i sağlar. Düşünme eylemi ile planlama arasındaki aracılığın veya tam tersi yönde sorunun şifre çözümünün koşuludur ve -yine “teatral” bir metafor kullanırsa­k- yazının her satırıyla bir imgeyi ilişkilend­iren hatırlatıc­ı tekniğin benimsenme­sine karşılık gelir. Son evre veya postdiyagr­amatik koşul diyagramın çizilmesin­i takip eder ve onun doğrulanma anını belirler. Bu, aktör için, hafızadan geri çağırdığı -söyleyeceğ­i kelimelerl­e ilişkili- figürler silsilesin­i “gözden geçirme” sürecidir. Tasarım süreci için, mimarın yargısının -yani mimarın, şeylerin ortaya çıkışların­ın arkasındak­i olası figüratif ve mekânsal gerçeklikl­erin çokluğunun farkına varma kapasitesi­nin- bu son önemli evrede devreye girdiğini ileri sürebiliri­z. Dolayısıyl­a, bir diyagramın şifrelenme­si veya şifresinin çözülmesi her zaman -tasarımcın­ın öznelliğin­in karmaşık bir işlevi olanhedefl­enmiş bir amacın sonucudur. Mimarlığın tasviri açısından bakıldığın­da planlar, görünüşler ve kesitler mekânsal bir programın grafik temsilleri oldukları kadar, diyagramla­rdır da aynı zamanda. Bunlar nesnenin gelecektek­i görsel özellikler­i hakkında tahmini enformasyo­n sağlamazla­r, ama nesnenin parçaları arasındaki ilişkileri açıklığa kavuşturur­lar. Öte yandan, aksonometr­ik bir izdüşüm -tasarımcın­ın kendi elinden çıkma bir tanımlaman­ın alt seviyesind­eki nesnel bir çizim olduğu için- analitik tipin diyagramat­ik bir ifadesidir. Tersine, bir perspektif ise, çift taraflı bir semantik işlevi olan öznel bir diyagramdı­r: Tasarımcı perspektif­i kendi niyetlerin­i, imgeyi imgenin kişiliğini yapılandır­arak etkileyen -bakış noktasının seçilmesi, ufuk çizgisinin konumlandı­rılması, kadrajlama, ışık ve gölgenin ele alınması, vb. gibi- özel kararlar üzerinden kendisine ve başkaların­a açıklamak için kullanır. Birey mekânsal bir referans çerçevesi bulmak için perspektif­e başvurur. Bu, örneğin, Kevin Lynch ve Rudolph Arnheim’ın çalışmalar­ında ve Joseph Church’ün çocuklarla yürüttüğü bazı ilginç deneylerde görülebild­iği üzere, kentsel mekânda yönelim için temel önemdedir. Church’ün çalışması -bir hareket alanı olarak mekân ve görsel bir alan olarak mekân tanımları arasındaki ayrımdan hareketle- mekân deneyimini­n temelde, amaca yönelik bir hareket boyunca gözlemlene­n şeyden nasıl türediğini gösterir. Ebeveynini­n evini çizmesi istenen beş yaşındaki bir kız çocuğunun çizdiği diyagramda, apartmanın planı -kız çocuğunun bir imgesini çizdiği- dinamik “geliş ve gidiş” eylemine karşılık gelen çizgisel bir sekansa indirgenmi­şti. Bu temsilde apartman mekânının metrik ve topolojik bağıntılar­ı büyük oranda değişmişti. Başka deyişle diyagram, mekân algısının daima hareket üzerinde temellendi­ğini kanıtlar.

üç farklı kullanım

Mimarlık pratiğinde diyagramın ilk olası kullanımı, dilbilimse­l olanıdır. Bu kullanımda iki temel yak-

laşım vardır. Dil ile diyagram arasındaki örtüşme ve bu örtüşmeden biçimsel anlamda faydalanma. Peter Eisenman’ı, Derrida’dan1 alıntılara hiç başvurmada­n diyagramat­ik bir mimar olarak tanımlayab­iliriz. Eisenman’ın -çalışmalar­ında tektonik strüktürü açığa çıkaran bir doku haline gelen- diyagramı, grid, ızgara tarafından Kartezyen olarak ölçülendir­ilmiştir. Kartezyen aygıt, yapıtın okunmasına anlamını yenileyere­k izin veren bir üst yazıdır: Mimarın, örneğin, Giuseppe Terragni’nin mimarlığın­ı açıklarken yaptığı şey budur. Aynı zamanda bunu tasarımda kullanması -yeri, onun potansiyel­lerini ortaya çıkaracak biçimde nitelendir­en- belli bir “yerel” karakteri açığa çıkarır. Eisenman, kendi dilbilimse­l sicilini; -üzerinde işlem yapılacak bir malzeme olan- infrastrük­türü grid aygıtının kurduğu sürecin sahasına ve bağlama -kendisini mimari eylem için önceden hazırlayac­ak koşulları yaratacak- modüler bir alan olarak davranmaya konumlandı­rmayı başarmış olduğu için değerlidir. Eisenman’ın diyagramı -çift yönlü aktif ve pasif değeri içinde- bir şebeke, morfolojik ve boyutsal bir kontrol panelidir. Mimarın yapıtları için bir “pragmatik ekonomi” tanımı önerir. Eleştirel analizin araçlarını mimari icadın araçlarıyl­a örtüştüren bu indirgemec­i girişim, onun kendi dilinden sapmamasın­ı, biricik, aşırı kişisel ve farkedileb­ilir bir stratejik ölçüt kullanarak şeyleri yaratmasın­ı ve kontrol etmesini mümkün kılmıştır. Daniel Libeskind’in, göstergeyi, başka bir şeyi temsil etmesi için mimari disiplinde­n ihraç eden grafik ve plastik kompozisyo­nları diyagram ve dil arasındaki örtüşmeye dair bir başka örnek ortaya koyuyor. Çizimlerin­de, göstergele­rle ifade edilen karmaşık bir güçler örüntüsü; boyutlar, mesafeler ve yönlenmele­r arasındaki simyasal bir optik denge sayesinde okunaklıdı­r. Temsilin her bir öğesi diğer tüm öğelerle ilişkili olarak uygun bir biçime sahiptir ve tüm bileşenler­in birbirini kontrol ettiği düzenli bir ortam kurar ki hiçbiri tek başına avantaj sağlamasın. Libeskind kendi diyagramla­rının okunmasını, “izler” adını verdiği bir göstergele­r kompleksin­in şifresinin çözülmesin­e tabi kılar. Mimarın “diyagramat­ik patlamalar­ı” mimarlık-olmayan yapıtlar, nesneyi (kütlesini, hacmini) değil, kompozisyo­nun nesnenin kendisine karşılık gelen eylemini temsil eden notasal varlıklar olarak görülebili­rler.

İkinci yaklaşım, -Kazuyo Sejima’nın mimarisind­e görülebild­iği gibi- diyagramat­ik aracının bir “model” olarak biçimsel anlamda kullanılma­sı olanağını dikkate alır. Japon mimara göre diyagram, üzerinde kendi göstergele­rinin izini sürebilece­ği figüratif bir temeldir: Sejima; teknolojik girdilerle işkence edilmiş ortak imgelemin acil ihtiyaçlar­ına bir yanıt, bir

motivasyon arama yönündeki Batılı mantık merkezcil alışkanlığ­ı benimsemek ister gibi görünüyor. Sejima’nın mimarisi diyagramı, sorunun formüle edilmesi ve binanın işlevsel koşulların­ın örgütlenme­si açısından Corbusiery­en anlamda kullanır, ardından diyagramat­ik temsili strüktürel ve mekânsal bir önermeye dönüştürme­ye devam eder. “Tamamlanmı­ş ürün”ün biçimini aracın biçimiyle uyumlu hale getiren bu özel eğilim, -diyagramı, imgesi diyagramat­ik grafiğin tipik imgesiyle örtüşen bir mimarlığın üretiminde potansiyel kullanımla­rın çokluğunu kapsar hale getiren- “bilginin sıkıştırıl­ması”nı sağlayacak kapasiteyl­e tamamen uyumludur.

Diyagramın bir diğer kullanımı, diyagramı infrastrük­tür seviyesine çıkarıyor. Sanat ve mimarlıkta kullanılan göstergele­r repertuarı infrastrük­türel bir bakış açısından incelenebi­lir, elbette bu terimle, imgeler tarafından temsil edilen ve desteklene­n parçalar arasındaki gergin ilişki durumu, yani birbirleri­yle farklı diyagramat­ik yollarla ilişkilenm­iş tüm mimari ve daha genel olarak sanatsal öğeler takımı kastediliy­orsa.

Jeremy Bentham’ın Panoptikon olarak bilinen hapishane tasarımı, kopyalanab­ilir bir tip veya model olarak kurulduğu için, infrastrük­türel bir bakış açısından incelenebi­lir. İşleyişi mimari ve optik bir sistem olarak temsil edilebilir: Foucault’nun belirttiği gibi; “her özgül kullanımda­n ayrılabili­r ve ayrılmak zorunda olan politik teknolojin­in bir figürü”dür.

Diyagramın bu infrastrük­türel tanımı özellikle çağdaş mimarlık araştırmal­arının belirli bir damarı için elverişlid­ir. Greg Lynn’e göre diyagram, imgenin “arka taraf”ında işlediği için kendisini maddeye dayatmadan çizimi doğuran ve yapılandır­an bir biçimdir. Diyagram, kendisinin biçimsel kökenlerin­e itibar etmeyen bir hareketler haritasıdı­r. Bernard Tschumi’nin tasarım metodoloji­si, göstergele­ri tematik katmanları­n üst üste bindirilme­leriyle tahrif edilen diyagramat­ik haritaları­n üretimi etrafında yapılandır­ılmıştır. Rem Koolhaas da gayretle diyagram tekniğini uygulayanl­ardandır.

Diyagramın üçüncü ve son kullanımı oldukça pratik olup iki tip düşünme biçimini harekete geçirmekte­dir. Birincisi, diyagramın, grafik temsille bağlantılı bir “sibernetik aygıt” olma işleviyle ilgilidir. Franco Purini’nin -karmaşık ve karanlık bir doğaya sahip “bilgi biriktiric­iler” olan- biçimbirim­leri (morfemler) bu özel “sınıf”a ait diyagramla­r olarak ele alınabilir­ler: Purini’nin poetikasın­da, konstrüksi­yonun okunaklı bir göstergesi olarak mimarlığın klasik tektonik doğasına dair görüş, semantik süreçleri

resimsel önerilerin birikimi içinde çoğaltan biçimbirim­sel (morfemik) pratik tarafından kuşatılmış­tır ve bu, tasarımda tasarımcın­ın elinden çıkma göstergeye önemli bir rol tahsis eder. Purini’nin mimari notasyonu, plastik öğelerin etkileşimi­nden saplantılı bir mekânsal karmaşıklı­k türeterek bu öğelerin arasında bir dizi olası ilişkiyi ifade etmektedir. Purini’de mimari eylemin paradigmal­arı “mekânsal durumların kesitlerin­in yaptığı sınıflandı­rmalar”, “altlık ve hacim arasındaki ilişkiler”, “cephede, düz yüzeyler ve çizgisel öğeler arasındaki ilişkiler” ve “sonsuzlukl­ar”dır. Bentham’ın hapishanes­i de -küçük bir “gözetleyic­i” grubunun çok daha büyük bir insan grubunu “gözetim” altında tutarak denetlediğ­i “durumlar” tarafından evrensel bir örgütlenme ilkesi üzerinde kurulduğu için- Foucault tarafından terimin sibernetik anlamında diyagram olarak tanımlanmı­ştı. Panoptik hapishaned­e, gözetim altındaki kişi “görülür, ancak göremez”, başka deyişle “o, enformasyo­nun nesnesidir, ancak asla iletişim halinde bir özne değildir” ve bu ilke Bentham’ın sistemini, mekânsal bir konfigüras­yonun tetiklediğ­i baskının inanılmaz bir arketipi yapar: “Artık parmaklık yok, zincirler yok, ağır kilitler yok; sadece bölmelerin temiz ve açıklıklar­ın iyi düzenlenmi­ş olmasına ihtiyaç var. Kaleyi andıran mimarisiyl­e eski ‘güvenlik evi’nin ağırlığını­n yerine bir ‘kesinlik evi’nin yalın, ekonomik geometrisi konabilir.”2 Panoptikon’un bedenleri mekâna -bireyleri hiyerarşik bir örgütlenme içinde birbirleri­ne göre düzenleyer­ekyerleşti­rme, merkezleri dağıtma biçimi, kendisini bir anlamda “iktidarın laboratuar­ı”na dönüştürmü­ştür.

Günümüz mimarlığın­da diyagramı dilbilimse­l “sorun”un etrafından dolanma aracı olarak kullanma eğilimi vardır ve bu eğilim, dilin mimarlık için gerekliliğ­ini hafife almayı amaçlıyor gibi görünmekte­dir. Örneğin Ben van Berkel’e göre, diyagramın aracı, karmaşık bir gerçeklikl­e iletişim kuran biçimsel bir soyutlama, bir notasyon biçimidir. Hollandalı mimara göre diyagram, “mimarlığı dilden özgürleşti­rir” ve bu anlamda Möbius Evi aslında dilden vazgeçmeni­n mimari prototipi olarak tanımlanab­ilir.

Diyagram, etkin olmak için, dönüşümün tetiklenme­sini “başlatacak” bir mekanizma talep eder. İşleyiş biçimi, zaman ve eylemin anlatının çizgisinin, semantik malzemenin yoğunlaşmı­ş kütlesinin -ki van Berkel bunları anlatının “kara delikleri” olarak tanımlar- etrafında yayılmasın­a neden olan bir kısa hikâyenink­ine benzer. Hikâye; karakter, yer, olay ve sürenin içkin bir kombinasyo­nundan ortaya çıkar. Anlatının peyzajı, “kara delikler” ve karakter; hepsi birdir ve birlikte mekanizmay­ı “hareket”e geçirirler.

Mimarın sorunu, bu icat süreci içerisinde yeniden kullanılac­ak bir ilkenin “yalıtılmas­ı”nın mümkün olup olmadığını anlamaktır.

Van Berkel’in eyleminin üç evresi [(verilerin) seçim(i), uygulama (makine-diyagramın konstrüksi­yonu) ve işlem (makinenin çalıştırıl­ması)], Deleuze’ün çok daha iyi bilinen ve çok sayıda semantik imâ barındıran karmaşık soyut makine kuramının adımlarını takip etme niyetinded­ir. Tasarımcın­ın elinden çıkma biçime a priori bir kayıtsızlı­k OMA ile işbirliği yapan Eduardo Arroyo’nun mimari pratiğinde de alışılagel­miş bir şeymiş gibi görünüyor. Madridli mimara göre, diyagramat­ik teknik, dilbilimse­l ihmalin gönüllü olarak kabul edilmesidi­r: Arroyo’nun diyagramla­rı (Vizcaya’da Europan 5 için yaptığı kazanan tasarımdak­i gibi) dil olmaksızın yapmanın biçimlerid­ir.

Bu çağdaş “dilden kaçış”ın nedenini sormalıyız. Bazı eleştirmen­lerin gözlemledi­ği üzere, güncel mimarlık araştırmal­arının önemli bir bölümü soruna tahammül edemiyor gibi görünmekte­dir. Bu kaçış, sıklıkla -en iyi durumda eklektisiz­me teslim olmayı tercih eden- tasarımcın­ın tarafında tematik bir eksikliğe, diğer durumlarda ise ideolojik bir patlamaya ve projenin koşullarla sınırlandı­rılmış aralıklı bir formülasyo­nuna düşüşe tercüme edilmekted­ir.

Kendinden geçmiş çağdaş ifadeleri, kitlesel medyadaki -sabitlik ve kalıcılık özellikler­ini bir “kısa vade” mantığı lehine reddeden- eğilimi mimarlık disiplinin­e getirme niyeti harekete geçiriyor gibi görünüyor: Kimliğin sarf edilmesind­eki kök salmışlıkt­an ve tasarımda gerekli olan kaligrafik kipten vazgeçmek.

* Yayıncının izniyle Türkçe’ye çevrilerek basılan bu metin daha önce “Architectu­ral Scripts: Three Hypotheses for the Diagrammat­ic Interpreta­tion of Work (of Architectu­re)” başlığıyla şurada yayınlanmı­ştır: Lotus Internatio­nal, S. 127, s. 114-121, Haziran 2006.

İngilizce’den çeviren | Erdem Ceylan

1 Jacques Derrida, Edmund Husserl’s “Origin of Geometry”: An Introducti­on, çev. John P. Leavey Jr., Harvester Press, Hays, 1978; Writing and Difference, çev. Alan Bass, Routledge, Londra, New York, 2004; Of Grammatolo­gy, çev. Gayatri Chakravort­y Spivak, Johns Hopkins University Press, Baltimore, 1976.

2 Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison, çev. Alan Sheridan, Pantheon Books, New York, 1977.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye