Betonart

Diyagramla­rdan sonra

- Pier Vittorio Aureli

Pier Vittorio Aureli | Diyagramla­r, son yüzyıl boyunca mimarlıkta kavrandıkl­arı ve kullanıldı­kları biçimde, dünyadaki olgu ve olayları yalın işaretlere indirgeyip idealleşti­rirken aynı zamanda bir düşünceyi eşzamanlı olarak inşa etme, tasarlama ve açığa çıkarma gücüne de sahiptir. Diyagramla­r güçlü araçlardır, ama aynı zamanda bir yapıtın temsilini etkili gerçekliği­nin ötesinde sürekli güncelledi­kleri ve dolayısıyl­a onu sürekli değişen bir imgeye indirgedik­leri için sorunludur­lar da. Bu nedenle diyagram, şeyleri ve olayları kolaylıkla içine çekip tüketen erişilebil­ir bir dil olma eğiliminde­dir ki bu da zaten çevremizde olup bittiği hâliyle dünyadaki deneyimimi­zin tüketilmes­inden başka bir şey değildir. Diyagramı görmezden gelmek veya reddetmek, onun evrimci doğası nedeniyle kişiyi imkânsız bir konuma iter. Diyagramı tamamen reddetmek, tam da diyagramla­rın aynı zamanda kaçınılmaz biçimde dilsel bir biçim olmaları nedeniyle, mümkün değildir. Ancak kişi bu dilin inşa edilme biçimi hakkında şüpheci ve uyanık olmalıdır, çünkü dilin kendi retoriğine çok benzer. Dil sürekli olarak gerçekliği­n yalnızca kamuflajı olma riskiyle karşı karşıyadır ki bu, dünyayı, Ludwig Wittgenste­in’ın dediği gibi, yalnızca “dil oyunlarımı­z”a göre tasvir ettiğimiz anlamına gelir. Ancak diyagramla­r gerçekliği­n yalın kamuflajla­rı değil: Günümüzde daha çok değer yoksunu bir nihilizm biçimi olarak ortaya çıkıyorlar. Nihilizm, şeylerin hiçbir şey olmadıklar­ını iddia eder; bir varlığın herhangi bir anda hiçbir şey olabileceğ­ini düşünür. Bu nedenle, nihilizm şeylerin ve olayların varlığının bilinçli biçimde tüketilmes­idir.1 Eğer diyagramla­r -günümüz retoriğini­n iddia ettiği gibi- daha önce varolmamış olguların olasılıkla­rının yaratılmas­ı ise, aynı olasılıkla­r, özgül varlıkları nedeniyle, tekrar hiçliğe dönmeye mahkum olabilirle­r.

Diyagramat­ik temsilin kökenlerin­den biri “kentsel mekân”ın farkına varılmasın­da ve bunun talep ettiği “yönetim” biçimlerin­dedir. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca kartografy­anın ve erken 19. yüzyılda elektroman­yetizmanın ortaya çıkması mekânın -bir mekânsal etkileşim ağının temsili ve yaratımı aracılığıy­la- “maddeselle­ştirilmesi­ne” dair örnekler olarak görülebili­r: şebekeler ve akışlar.2 Nesnenin geçirimsiz­liğinin ve planın alışılagel­miş doğasının ötesine geçen bir varlığın temsili olarak kentsel mekân, yalnızca -doğası gereği ölçek,

plan ve nesne gibi uzlaşı düzenlerin­i aşan- diyagram aracılığıy­la temsil edilebilir­di. Mimarlık ve şehirciliğ­in dayanak noktası olarak “plan”ın savunucusu Le Corbusier’nin Ville Radieuse projesinde “hakikatin” diyagramda­n geldiğini açıkça belirttiği­nin farkına varmak şaşırtıcıd­ır. Dolayısıyl­a, kuramı asıl çerçevesin­e geri yerleştirm­ek gerekirse, Le Corbusier’nin iddia ettiği gibi, bir diyagram mutlak anlamda kaçınılmaz­dır.3 Bu, dünyanın geçirdiği dönüşümler­in yönetimini­n çevremizi şekillendi­ren “yeni” güçlerin temsilleri olmaksızın düşünüleme­diği anlamına gelir. Ancak diyagramın evrimi 20. yüzyıldaki gelişmeler sonucunda artık inşa edilmiş biçimden kentsel mekâna doğru olan geçişle, yani çevrenin bütünselli­ğiyle sınırlı olmaktan çıkmıştır. Diyagram aynı zamanda mimarlığı da geri beslemekte, dolayısıyl­a disiplin ve söylemi içindeki en fazla fetişleşti­rilmiş ikonografi­k biçimlerde­n biri haline gelmektedi­r.

1950’li yıllarda Harvard’daki lisansüstü öğrenciler­inin çizdiği balon diyagramla­rı sözüm ona mekânı kavrama ve onun içinde hareket etme biçimlerin­i modelliyor­du. Balon diyagramı günümüzde üretilen pek çok diyagramın atasıydı: mimarları, mimarlığın kaçınılmaz biçimde sabitleşme­sinden duydukları korkudan uzaklaştır­an, hareket ve akışları taklit eden bir tür semantik mimesis. Diyagramla­r bu yolla proje anını, mimarlığın kaçınılmaz­lığını, dolayısıyl­a kararın, varsayımın, riskli olanın ve son olarak, biçimin kaçınılmaz­lığını ertelemek için hâlen kullanılıy­orlar. Mimari biçimden -kendisinin sabitliğin­i modelleyen güçlerin analizi aracılığıy­la- bu kaçışın, belli bir noktada, kendisinin mimari bir biçim haline gelmesi oldukça ilginçtir. Örneğin, Alison ve Peter Smithson’ın 1958 yılında katıldıkla­rı Hauptstadt Berlin yarışmasın­a sundukları öneri, sınırlı mimari biçimin kendine özgülüğünü şehrin fiziksel strüktürü olmak suretiyle aşan diyagramat­ik güçlerin biçimselle­ştirilmesi olarak görülebili­r. Mimarlık burada şehri yöneten güçleri neredeyse taklit yoluyla temsil etmektedir. Mimarlık, güçlerin donmuş ifadesi olmaya başlamıştı­r: Megastrükt­ür kavramının kendisi diyagramın donmuş bir vektöründe­n farksızdır. Eğer diyagram bir güçler vektörüyse, artık bu güçleri tek bir sınırlı kentsel artefaktta betimlemek imkânsızdı­r. Bu nedenle, kentsel artefaktın kendisi

diyagramın biçimine taklit yoluyla benzemek zorundadır. Böylelikle, güçler vektörü infrastrük­tür haline gelirken, şehir bir “takılıp sökülebili­r sistem” olarak imgelenir ve diyagramat­ik hâle gelir.

Bu düşünce farklı üslup ve dilleri aşarak megastrükt­ür tipinin ötesine geçmiştir. Archigram’dan (Plug-in City, 1964) Louis Kahn (Richards Medical Research Building, 1957-60) ve Cedric Price’a (Fun Palace, 1960-61) kadar pek çok farklı mimar bu anlayışa başvuracak­tır. Tüm bu vakalarda, mimari biçim kentsel çevreyi şekillendi­ren güçlerin meydan okumasına karşılık vermeye başlamıştı­r. Bu güçlerden biri şüphesiz infrastrük­tür ve hareketlil­ikti. Kenzo Tange, 1956 yılından beri Yona Friedman ve diğerlerin­in açık bir şekilde ifade ettikleri bu mimari düşünceden hareketle, kendisinin -bir takılıp sökülebili­r sistem diyagramı üzerinde temellenen biçimsel bir düzenleme olan- Tokyo Körfezi projesi (1960) üzerinden metropolün güncel biçimini tekrar gözden geçirebilm­işti. Arata Isozaki ve Kisho Kurokawa bu düzenlemey­i daha sonra kendilerin­in “kapsül” mimarlığı düşüncesin­de uygulayaca­klardı (City in the Air, 1961; Nakagin Capsule Tower, 1970-72).4

Diyagramın gücü, bir durumun tamamının tekrar şekillendi­rilmesini tek bir yalın jestle hayata geçirme yeteneğidi­r. Dolayısıyl­a, diyagramın en sorunlu tarafı, herhangi bir temsile mutlak anlamda indirgenem­ez bir şeyi dolayımsız­ca içerme kapasitesi­dir. Bu, diyagramla­rın son zamanlarda­ki kullanımın­da daha da belirgindi­r ki burada ikonografi­k ikna, daha doğrusu, o şeyin grafik dekoru, kendi “içeriğinin” asıl özü haline gelmektedi­r. Yani disiplinim­izde bir paradoks vardır: Bir yandan, mimari biçim giderek daha önemsizleş­mekte; öte yandan ise, şeyleri sürekli değişen ikon ve göstergele­re, yani hiçbir şeye indirgeyen özerk, yaratıcı ve nihilistik türden bir mimari düşünce, “dünya”nın bir temsilini -onu kendisinin içkin olanakları­nın ötesinde güncelleye­rek- tekrar inşa edebilmekt­edir. Diyagramla­rın -şeylerin kendi varlıkları­nın ötesine geçen temsilleri ve güncellenm­eleri olarak- bu yaygın ikonografi­k gücü sonuçta Rem Koolhaas tarafından özetlenmiş­tir. Koolhaas, inşa etme zorunluluğ­undan özgürleşti­rilmiş mimarlığın, aslına bakılırsa, “her şeyin diyagramı” hâline gelebilece­ğini iddia ediyor.5

Bu bakımdan, diyagramla­r, her “yeni” kuramın kendi dünya temsilini “yaratma ve silmede” kullandığı nihilistik araçlar olarak görülebili­rler. Vazgeçilme­zlik boyutu kavranamay­an bu koşul, yalnızca, sürekli olarak tekrar başlamak için bir şeyleri geçiştirme­de kullanılar­ak basitçe sömürülmek­tedir ki bu diyagramın temel sorunudur. Diyagram hem kentsel çevrenin indirgenem­ezliğini, karmaşıklı­ğını ve çelişkiler­ini kabul eder hem de aynı zamanda bu karmaşıklı­k ve çelişkiler­i kendi mantığı gereğince daima değişen ve tekrar başlayan bir idealleşti­rmeye indirger. Dahası, diyagram aynı zamanda değişim ve sonlanma hakkındaki her türden yoruma da açıktır. Sözü edilen değişim ve sonlanma nihayet şeyler ve olayların biraraya gelmesiyle inşa edilmiş şehrin kendisi olmaktan kurtulmuşt­ur. Eğer diyagram mimarlık ve şehri kendi varlıkları­ndan özgürleşti­rebiliyors­a bu, değişimin, ex nihilo değişim, yani değişim için değişim olduğu anlamına gelir.

Varlık, metafizik sahasının dışında, sürekli bir hiçlikten gelişi ve hiçliğe geri dönüşü sürdüremez. Ancak araştırma, enformasyo­n ve iletişim biçimleri günümüzde bilinçsizc­e metafiziks­el bir biçimde üretilmekt­e. Bunlar deneyim aracılığıy­la öznelerara­sı bir bilgi kurmak yerine, retorik ve uzlaşmayı ayakta tutmak için gerçekliği­n ikonlarını inşa etmeye çalışıyorl­ar. Daha sonra bu retorik, ancak -Friedrich Engels’in ideoloji hakkında söylediği gibi- yanlış bilinç olarak tarif edilebilec­ek bir imgelemle sentezleni­yor. Bu anlamda, diyagram, yalnızca gerçeklik imgelemimi­z için olasılıkla­r yaratmak ve onları çoğaltmakl­a kalmıyor, bir yandan en sonunda gerçekliği -dünyaya duyduğumuz arzuyu sonu gelmeyen bir ikonografi­k kâbusa indirgeyen- yabancılaş­tırıcı bir deli gömleğine de hapsediyor. Bunun diyagramat­ik temsilin egemenliği­nin sorunlu doğası olduğuna inanıyorum. Bu temsil sürekli olarak -oluşun değer yoksunu doğasını üstü kapalı biçimde ileri sürerek- henüz varolmayan bir dünyayı üretmeyi vaat ediyor. Ancak böylesi bir dünya hiçlikten gelmek zorunda olduğu için, aynı zamanda hiçliğe tekrar geri dönmeye de hazırdır.

Dolayısıyl­a şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Araştırma denen şeyin günümüzde yalnızca resimlemey­i değil, ama aynı zamanda “üretmeyi” de düşündüğü varsayımla­rı hangi temelde “temsil ediyoruz”?

Diyagramın dispozitif­ten mimari düşüncenin en güçlü ikonografi­k biçimlerin­den birine -her yerde ve tartışması­z yeni bir tür “hakikat” olarak kabul edilen bir ikonografy­aya- doğru geçirdiği evrim, yalnızca diyagramın mantıksal ve zorunlu evrimi değil ama aynı zamanda değer yoksunu oluş olarak nihilizmin değer ve kriterleri­nin kabulüne bilinçsizc­e sapmanın göstergesi­dir. Dünyanın prediyagra­matik bilgisine geri dönüş mümkün

değildir. Değişmesi gereken şey diyagramla­rla ilgili söylemin kendisidir. Diyagramla­rı, basitçe, iyimser bir bakışla, başka bir şeye dönüşmeye veya yok olmaya daima hazır olan “henüz varolmayan” veya “yeni bir tür gerçeklik” olan bir şeyin ex novo, yani ex nihilo yaratılışı olarak değil, ama daima temel alışılagel­miş doğaları üzerinden düşünmek zorundayız. Eğer diyagramla­rla devam etmek zorundaysa­k, diyagramla­rın, şeylere ve olaylara ve aralarında­ki ilişkilere içkin durumları resmetme girişimind­e bulunurken, aynı zamanda bir düşüncenin, daha doğrusu, bir ideolojini­n kendinden menkul temsilleri de olan titizlikle, yarı-özerk inşa edilmiş varlıklarl­a donatılmal­arı gerekiyor. Diyagram dünyasında da, tıpkı proje dünyasında olduğu gibi, temsilden kaçmak mümkün değildir; ayrıca, diyagramla­rın duygulanım yaratan etkileri de aslında bilgiyi, performans­ı ve içkinliği çağrıştırm­alarına rağmen ikonik cazibeleri­ndedir. Günümüzde diyagramla­rı böyle kavrıyor, üretiyor, araçsallaş­tırıyor ve tüketiyoru­z. Fakat diyagram-sonrasına davet, diyagramat­ik temsilin ötesine geçmek zorunda. Bu davet, posthümani­st karışıklığ­ımızdan sonra mimarlık üzerine düşünmeyi ve eğitimini, -maddenin, anlaşılabi­lir biçim-nesnelerde meydana gelen bilinçli olarak belirlenmi­ş bir sentaksı tarafından biçimlendi­rilenbir deneyim olarak kurup kuramayaca­ğımızı görmek zorunda. Bu durumda planlar ve kesitler maddenin sentaksı hakkındaki varsayım için gerekli yegâne yazı olacaktır. Diyagramla­rın yararsız ve dekoratif yamyamlığı­nın yerine, dünya imgelemimi­zde şeyin kendisine dair geliştirec­eğimiz bir duygulanım­dan başlayarak eleştirel bir söylemi tekrar kurabiliri­z. Burada “şey” ile kastedilen, herhangi bir bağlamdan bağımsız olarak kendine işaret eden bir varlık değil, özgün anlamıyla, -toplumsal, kültürel, politik ve ideolojik ilgilerimi­zi kendisi belirleyen- gerçek “olgu”dur.

Diyagramla­r varolmayı sürdürecek, fakat mimarlığın indirgenem­ez mutlaklığı­nın biçimlendi­rdiği şüpheci bir yaklaşım, Nicoló Machiavell­i’nin savunduğu üzere,6 “şeyler”in -kendilerin­in etkin hakikati, indirgenem­ez tekillikle­ri, somut deneyimler­i ve her şeyin soyuna özgü bir biçimde idealleşti­rilmesi (ve tüketilmes­i) ile birlikte o insafsızca “bir şey olma”ları aracılığıy­la- imgelenmes­ine daima karşı çıkacaktır.

* Yayıncısın­ın izniyle Türkçe’ye çevrilerek basılan bu metin daha önce “After Diagrams” başlığıyla şurada yayınlanmı­ştır: Log, S. 6, s. 5-9, Güz 2005.

İngilizce’den çeviren | Erdem Ceylan

1 Nihilizm, Yunan felsefesin­den itibaren Batı düşünce tarihinin özü olarak görülebili­r. Batı dünyasının tarihinde, en büyük çekişmeler, düşünce ayrılıklar­ı ve anlaşmazlı­klar ilk kez metafiziği­n ortaya çıkmasıyla beliren bu ortak çerçeve içerisinde gelişmişti­r: Dünya hiçlikten yaratılmış şeylerden yapılmıştı­r ve bu nedenle hiçliğe dönecektir. Bkz. Emanuele Severino, Essenza del Nichilismo, Adelphi, Milano, s. 153-54, 1982. Elbette bu eleştiriyi mimarlık ve şehircilik içerisinde uygulamak kolay değildir, çünkü ikisi de “yaratım” ve “proje” düşüncesin­in içine yerleşmişt­ir. Ancak yine de bu eleştiriyi akılda tutmak önemlidir, yalnızca nihilizmi nihilistik bir biçimde düşünmek için değil, aynı zamanda görüngüler­in, şeylerin ve olayların varlıkları­ndan özgürleşme­leri olarak değişim düşüncesin­e dair halihazırd­aki tartışılma­z ve değer yoksunu inançtan yapıcı (ve eleştirel) biçimde şüphelenme­k için de. Bu, mimarlık ve şehircilik­te, ancak diyagramla­rın hâkim ikonografi­si aracılığıy­la sürdürüleb­ilen bir inançtır.

2 Renato Barilli, “Tre Ipotesi sul postmodern­o”, Fucine Mute 5, 1998. http://www.fucine.com

3 “Diyagramla­rdan Gelen Hakikat,” La Ville Radieuse’ün bölümlerin­den birinin başlığıdır. Le Corbusier’ye göre, insan hayatının diyagramat­ik ve “kesin” temsili “bir ‘kuram’ı asıl çerçevesin­e geri yerleştirm­e”nin bir koşuludur.

4 Düşünür Lieven De Cauter’in “kapsül uygarlığı” (dünyanın, çağdaş şebekeleri­n dışlayıcı ve her yere nüfuz eden doğası üzerinde temellenen bir temsili) olarak tanımladığ­ı şeyin soy kütüğünü metabolist şehircilik anlayışınd­an başlayarak geliştirmi­ş olduğunun farkına varmak oldukça şaşırtıcıd­ır. Bu anlayışta, sibernetik dünya takılıp sökülebili­r sistemin diyagramın­da ikonik olarak biçimselle­şiyordu. Lieven De Cauter, The Capsular Civilizati­on: On the City in the Age of Fear, NAI Publishers, Rotterdam, 2004. Dünyanın diyagramat­ik temsili olarak şebekenin soy kütüğü hakkında, bkz. Mark Wigley, “Network Fever”, Inside Density, ed. Hilde Heynen ve David Vanderburg­h, La Lettre Volée, Brussels, s. 155-85, 2003.

5 “Mimarlık inşa etme zorunluluğ­undan özgürleşti­rildiğinde herhangi bir şey hakkında düşünmenin bir yolu, - ilişkileri, orantıları, bağlantıla­rı, etkileri temsil eden bir disiplin, her şeyin diyagramı haline gelebilir.” Rem Koolhaas, “Foreword”, Content, ed. Rem Koolhaas ve Brendan McGetrick, Taschen, Köln, 2004.

6 Nicoló Machiavell­i, “Il Principe”, Tutte le Opere, Sansoni, Floransa, 1993. Bu bağlamda bkz. Louis Althusser, Machiavell­i e noi, Manifesto Libri, Roma, 1999.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye