dijital mimarlık, diyagram, öncesi ve sonrası
Eren Çıracı | Mimarlık disiplini için diyagramın tek bir tarifini yapmak mümkün değil, değişik amaçlar doğrultusunda farklı şekillerde kullanıldığını söyleyebiliriz ancak. Bununla birlikte mimarlık objesini elle tutulur gerçekliğinden ve karmaşık ilişkiler ağından koparıp belirli fikirler çerçevesinde soyutlayan bir temsil yöntemi olarak diyagramların kullanımını temel olarak iki ana başlık altında toplamak mümkün. Bunlardan ilki bir mimari projeyi açıklamak, analiz etmek için diyagramın bir temsil aracı olarak kullanılması. Rudolf Wittkower’in Palladio’nun villalarındaki ortak plan organizasyonunu irdelediği nine square grid diyagramları temsil aracı olarak diyagrama örnek gösterilebilir. Peter Eisenman’ın söylediği gibi, bu diyagramlar projeyi açıklamakla birlikte mimarın nasıl tasarladığını göstermezler.1 Mimari tasarım aracı olarak diyagram ise tarihi çok daha öncelere gitmekle birlikte özellikle son yirmi yıldır mimarlığın gündeminde olan diğer ana başlık. Diyagramın ne olduğunun tek bir tarifinin yapılması mümkün olmadığı gibi tasarım aracı olarak diyagramı da bir yöntem olarak kurallara bağlamak mümkün değil. Diyagramın kullanım kılavuzu olmayan muğlak ve esnek bir araç olması ister istemez konunun örnekler üzerinden tartışılmasını gerektiriyor.
Jean-Nicolas-Louis Durand’ın 18. yüzyılın sonunda École Polytechnique’e atandığı dönemde yeni icat edilmiş grafik kağıdını kullanarak noktalar, çizgiler ve düzlemler ile tanımladığı diyagramatik temsil yöntemi, yapı elemanlarını kullanarak mekânları, mekânları birleştirerek de binaları tanımlamaya olanak sağlıyordu. Sınırsız tipolojik kombinasyona elveren bu modüler yöntemin Avrupa neoklasik mimarlığı üzerinde önemli etkileri oldu. Collage City’de Colin Rowe ve Fred Koetter, Biedermeier dönemi Münih’inin Orta Çağ, Bizans, Roma ve Yunan mimarisi esintili binalarının Durand’ın kitaplarındaki diyagramlarına benzerliklerine dikkat çekerler.2 Durand’ın diyagramlarının farklı stillerdeki binalara altlık oluşturabilmeleri bir anlamda yapıyı soyutlayabilmelerinden kaynaklanmaktadır diyebiliriz.
Diyagramın soyutlama gücü kübizmden ilham alan modernizmin rasyonalist ve işlevselci anlayışıyla örtüşüyordu. Diyagram aynı zamanda hem mekân örgütlenmesinin, hem de soyut geometrik diliyle mimarinin kendisinin temsiliydi. Modernizmin soyut mekân anlayışının, kavramsal olan diyagramdan gerçek mekâna geçişi hızlandırıp kolaylaştırması, modern mimarlığın mekânı yavanlaştırdığına dair eleştirilerin sebeplerinden biri oldu.3 Bir yandan da modernizm mekânı soyutlayarak simetri ve oranları esas alan neoklasik tasarım şablonlarından sonra yeni bir çığır açmış oldu. Burada özellikle üzerinde durulması gereken nokta, erken modernizmin imgelerle dolu zengin mekân dünyasının işlevselci bir şemaya indirgenmesinin sorumlusunun avangarddan ziyade ana akım olduğu.
Postmodernizmin bir bakıma modernizmin indirgemeci anlayışına bir tepki olarak gelişmesi Aydınlanma’dan modernizme akılcı bir araç olarak aktarılan diyagramın gündemdeki mimarlık tartışmalarının dışına çıkmasına sebep oldu. Postmodernizmin hız kaybetmeye başlamasıyla birlikte 1990’lı yıllardan itibaren diyagram tekrar mimarlık söylemine geri
döndü. Bu yıllarda Kazuyo Sejima, Rem Koolhaas, Toyo Ito, Ben van Berkel ve Caroline Bos, Greg Lynn, Peter Eisenman ve başka birçok mimarın işlerinde diyagramın izlerini sürmek mümkün. Tekrarlamak gerekirse bu dönemde üretilen mimarlığın da ortak bir diyagram tanımlamasını yapmak mümkün değil. Bununla birlikte Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin Michel Foucault’dan yola çıkarak geliştirdikleri abstract machine kavramı yeni bir diyagram mimarlığının sıklıkla referans verilen ortak düşünsel altyapısını oluşturdu demek yanlış olmaz. Soyut makineler, geleneksel anlamda bir temsil aracı olarak diyagramdan farklı ve üretken olmaları bakımından araçsallaştırılmaya elverişliydi. Her şeyin sürekli değişim ve etkileşim halindeki kuvvetler tarafından örgütlendiği bu kavramsal çerçeve mimarlık disiplini içerisinde pek çok farklı yorum ve ifade buldu.
UN Studio’nun Möbius Evi tasarımında evin programını örgütlemek için kullandığı Möbius şeridi, diyagramın şekillendirici gücüne iyi bir örnek oluşturuyor. Yapı ve diyagram arasında çok net bir ilişki olmasına karşın diyagram binanın bir temsili değil, üretici gücü. Tipoloji, şema, stil ve muhtelif hiyerarşilerden bağımsız olarak aynı diyagramın pek çok farklı yapı üretebileceğini görmek mümkün. Bu proje örneğinde mimar diyagramın fikir sahibi değil, zira Möbius şeridi zaten var olan matematiksel bir kavram. Yapının kütlesel biçimlenişi, cephe düzeni, malzeme seçimleri gibi mimari tasarım kararlarının özgünlüğü ile diyagramın özgün olmayışı birbirini bağlamıyor.
Diyagram, dijital tasarım araçlarının mimarlığın cephaneliğine girmesiyle birlikte açılan uçsuz bucaksız keşif alanı içinde üretme ve türetme potansiyeli ile önemli bir yer buldu. Postmodernizmin ve dekonstrüksiyonun temsili yöntemlerinden bıkan genç mimarlar yüzlerini anlamdan Deleuze ve Foucault’nun makinelerine çevirdiler.4 Dijital tasarım, mimari tasarım alanına animasyon yazılımları ile girdiğinden vektörler ve hareket, form üretmenin başlıca aracı oldu. Soyut makinelerin etkileşim hâlindeki kuvvetler dünyası, animasyon yazılımlarının vektörler dünyası ile kavramsal olarak örtüşüyordu.5 Kontrol noktalarının birbirleriyle ilişkilerine ve çekim güçlerine göre tanımlanan NURBS eğrileri ve yüzeyleri, geleneksel olarak Kartezyen uzayda temsili biçimde tanımlanan platonik formların dışında kuvvetler tarafından şekillenen bir dünyanın kapılarını açıyordu.
Diyagram ve dijital tasarım yöntemleri arasında sıkı bir ilişki olmasına rağmen mimarlığın 1990’lı yılların başında geçirdiği dönüşümü mimarlığın kendi yakın tarihinden bağımsız ele alamayız. Robert Venturi’nin Complexity and Contradiction in Architecture ve Colin Rowe ile Fred Koetter’ın Collage City kitapları, Mark Wigley ve Philip Johnson’ın Deconstructivist Architecture sergi kataloğu heterojen ve parçalı bir mimarlıkla fiziksel, kültürel ve sosyal bağlamlar arasındaki çelişkilere form vermeye çalışıyordu. Kavramsal kökleri Deleuze’e dayanan esneklik, süreklilik ve pürüzsüzlük gibi kavramların disipline girişi çağdaş mimarlığı öncüllerinden farklı bir yaklaşımla ele alma çabasıydı.6 2002 yılında tamamlanmasından çok önce dijital çağın en anlamlı mimari başarılarından biri olarak kabul edilen Yokohoma Port Terminal binasının sunumunda projenin mimarları, yapıyı tasarlanmış varyasyonlar ve sürekli kıvrımların işlevsel ve strüktürel ihtiyaçlarla olan ilişkileriyle açıklarken ne bilgisayarlardan ne de dijital teknolojilerden bahsetmişlerdi.7
Diyagramın, mimarlığın hiçbir döneminde tek başına bir reçete olmadığı gibi, bundan son-
ra da olmasını bekleyemeyiz. Aydınlanma’dan Modernizm’e ve sonrasında dijitale uzanan yolda tasarımın çok katmanlı ve karmaşık yapısı içerisinde diyagram sadece bir araç oldu. Nasıl ki bilgisayar, robotlar ve tüm dijital teknolojiler ile alışılagelmişin dışına çıkmayan, pekâlâ kâğıt, kalem ile tasarlanabilecek binalar üretmek mümkünse ve aslında bu araçlar ağırlıklı olarak zaten bu doğrultuda kullanılıyorsa,8 diyagram için de bir benzerini söyleyebiliriz. Diyagram mimari bir söyleme hizmet etmediği sürece özellikle anlamlı bir araç olmaktan çıkıyor. Mimari bir söylemden kopuk bir diyagram zaten her mimari projede farklı ağırlıklarla üzerinde düşünülen fiziksel, sosyolojik, kültürel bağlamın, çevre koşulları ve yapı programının binayı nasıl şekillendirdiğinin bir temsiline dönüşüyor. Bazı durumlarda bu temsili diyagram tasarımın kendisine dönüşerek yapının kendi temsilinin karikatürüne dönmesine sebep oluyor.
Neredeyse otuz yıla yakın bir geçmişi olan dijital tasarım alanında yeni teknolojiler mimari üretimi beslemeye devam ederken teknolojik gelişmelerin hayatımıza nasıl yansıyacağı, mimarlığın bunlara karşı nasıl tavır alacağı konusunda fikirler de üretiliyor. Çok sesli mimarlık dünyasında teknoloji odaklı tasarımın kendi nişinde üretkenliğini sürdüreceğini öngörmek zor değil, bununla birlikte dijitalin bir süredir öncü ve baskın rolünü yitirmeye başladığını söyleyebiliriz. Bunun başlıca sebeplerinden biri dijital teknolojilerin toplumun her kesiminden insanın günlük hayatına girmiş olması. Bugün milyarlarca insanın bu teknolojileri nasıl kullandığı, belki de teknoloji ile neler yapılabileceğinden daha fazla üzerinde kafa yorulası bir konu.9 Belki de daha önemlisi, teknolojinin hayatımıza etkisinin mimarlığa özgü bir problem olmaması nedeniyle teknolojinin tek başına disiplinin merkezinde kalmaya devam edip edemeyeceği. Geride kalan yirmi yılda teknoloji mimarlığın düşünsel altyapısını gerçekleştirmeye yarayan bir araç oldu, amaç değil. Mimarlık kendini tükettiğini, tıkandığını hissettiği her kriz anından yeni ve farklı bir düşünceyle çıkış arıyor; Deleuze ve diyagram ile kurulmuş ilişkide olduğu gibi. Sürekli değişen dünyada aynı kavramların uzun süre geçerliliğini koruması çok kolay değil, bu bağlamda diyagramın anonimleşmiş, kendini tekrarlayan şemalara indirgenmekten kaçabilmek için yeni ittifaklara ihtiyacı var. 1 Peter Eisenman, “An Original Scene of Writing”, ANY, S. 23, 1998. 2 Fred Koetter, Colin Rowe, Collage City, MIT Press, s. 126, 1978. 3 Anthony Vidler, “Diagram of Diagrams”, Representations, S.72, s. 10, 2000. 4 Greg Lynn, Animate Form, Princeton Architectural Press, s. 40, 1999. 5 A.g.e., s. 41. 6 Grey Lynn (ed.), AD Folding in Architecture, Wiley & Sons, s. 24, 2004. 7 Mario Carpo (ed.), AD Reader: The Digital Turn in Architecture 1992-2012, Wiley & Sons, s. 57, 2012. 8 Tasarım aracı olarak dijital teknolojiler mimarlık disiplininin, üretim aracı olarak dijital teknolojiler mimarlık mesleğinin ilgi alanına giriyor diyebiliriz. Bu ikisinin birbirine karıştırılması ise çok sık gözlemlenen bir durum. Dijital tasarım araçları denildiğinde plan, kesit ve görünüş gibi temel mimari çizimlerin revizyonlarını hızlandırmaya ya da üç boyutlu görseller hazırlamaya yarayan yazılımları düşünmek bunun tipik bir örneği. Nispeten daha yeni bir durum ise parametrik tasarımdan bahsedilirken BIM dünyasının algılanması. 9 Adam Fure: https://archpaper.com/2018/05 postdigital-for-the-record/ (son erişim: 04.12.2018) | 1 Rudolf Wittkower, Palladio’ya ait 11 villa’nın plan şeması, 1944 | 2 Jean-Nicolas-Louis Durand, Précis des leçons d’architecture, 1802. | 3 Mobius Evi diyagram, UN Studio | 4 Mobius Evi, UN Studio, 1993. Fotoğraf: Christian Richters | 5 Yokohoma Uluslararası Yolcu Terminali, FOA, 1995