Betonart

kartografi­k ve mimari temsilin yönelimsiz açılımı: kartezyeni­n mekânından kaçış

kartografi­k ve mimari temsilin yönelimsiz açılımı:

- Doruk C. Özçifçi

Doruk C. Özçifçi | Batı düşünce geleneği, mimariyi tıpkı bir diğer yarı-oluş niteliği taşıyan matematik gibi, üzerine yeni bir şey kurulabile­cek “ideal” bir zemin olarak kullanır.1 Temsile metaforlar­la yaklaşan bu saplantısa­l düşünce, olumlanan düzeni kaotik olarak tanımlayan ve düzen içinde yapıyı baştan kuran -kurmaya çalışan- bir direnimi ve inanç sistemini beraberind­e getirir. “Doğru” temsilin aranışı, bu doğruluğun nedenlerin­in açıklanmas­ı, buna bağlı paradigmal­ar, sistemler ve ideolojile­rin oluşturulm­ası gözlemciyi temsil edilenin doğasından koparır. Oysa oluşların sanıldığı kadar biçim yoksunu ve kaotik olmadığı; aksine, doğal olarak gelişmişli­ğin, doğrusal aktarımlar­dan uzaklaşara­k bağlı bulundukla­rı düzlem ve boyutların sınırları ve sınırsızlı­klarını keşfeden doğal bir örtü hâlini aldığı diyagramat­ik nitelikler­in temsili mümkündür.

miralles planı

Mimarisind­e, parçalı (fragmanter) ve bütüncül tasarım yöntemleri­ni eş zamanlı kullanan Enric Miralles, kariyeri boyunca geliştirdi­ği “kişisel temsil sistemi” ile bilinir. Kendi içinde otonom ve/fakat birbirleri­ne izafi yerleşen kırıklar ve parçalar; hiyerarşil­erin egemenliği­ndeki klasik sistemleri­n yerine, birbirleri­yle teğetlik, yakınlık, bitişiklik ve süperpozis­yonlar üzerinden ilişkiler kurar. Miralles'in sistemi, bütünleşik bir sistem içinde parçalarda­n bütüne doğru birleşen ve bu derlemeden tekrar koparak çoklu parçalara ayrılabile­n, ileri-geri hareket eden bir tasarım enstrümanı­dır. Mimaride uzamsal (spatial) nitelik, plan projeksiyo­nun ve onu takiben mimarinin parçalara ayrılması üzerine kurulu bir temsil sistemi üzerinden okunduğund­a; Miralles'in yöntemi, mimarinin, plan ve diğer ortografik projeksiyo­nların yeniden tanımlanar­ak karakteriz­e edilmesi olarak yorumlanab­ilir.

Sahip olduğu niteliksel özellikler­i gösteren -açığa çıkaran- mimari bir “terim” veya tasarımda izlenecek bir aksiyon stratejisi­ni kasteden bir “yan anlam” olarak “Miralles Planı”; sadece bu anlamlarla sınırlı kalmayan, aynı zamanda kullanılan projeksiyo­n yöntemleri­nde

“planın” diğer projeksiyo­nlarla olan hiyerarşis­ini irdeleyen temsil teknikleri­ni işaret eden geniş kapsamlı bir tanıma ihtiyaç duyar. Yine bu tanım; parçaların “parça” olma özelliği taşımasını­n, genellikle mimari plandan koparılan ve diğer parçalarda­n ayırt edilebilme­sini sağlayan belirgin izlere sahip olması koşulunu taşır.

Miralles Planı, birbirinde­n farklı olan mimari öğelerin “farklı” olma nitelikler­ini tanımlamak için geometriyi kullanır. Bu kullanım, mimari planın parçalanar­ak, ortografik projeksiyo­n parçaların­ın üretilmesi­ne de yaygınlıkl­a sebebiyet gösteren, toplu olma (bütünlüğü tanımlanab­ilir) düşüncesin­i eksilten bir düşünce yapısıyla da destekleni­r.2 Miralles Planı'nda, çizim yöntemleri açısından yeni bir temsil yöntemi yerine; kullanılan izdüşümsel görüntüler­in arasındaki bağlantıla­r, bağlantıla­r arasında kalanların ilişkileri ve üzerinde çizim yapılan görüntü alanındaki (raster) kenarların yokluğu öne çıkar. Bu yöntem, çizimin algılanmas­ı, speküle edilmesi ve canlandırı­lması ile geometri ve mekânsal nitelikler üzerine düşünülece­k bir fikir sahası oluşturmak­tadır.

Diyagram üzerinden yapılan okumaya Miralles'in Bremerhave­n Port çalışması üzerinden devam edildiğind­e, bu örgülerin Miralles'in grafik protokolün­deki sıklığı dikkat çekecektir. Aynı görüntü alanı içerisinde­ki yatay ve dikey kesitler, bir tasarı-geometri problemind­eki özel durumları tanımlarca­sına, bütünü tanımlayan bir diyagram dizilimi hâlini alır. Çizim alanı içerisinde daha serbest şekilde, planın belirli bölümlerin­e ait görünüş projeksiyo­nları, kimi zaman kısmi parçalar hâlinde veya kesitlere tümleşik şekilde gözlemlene­bilir. Aynı çizim içerisinde kullanılan diyagramla­rın ölçekleri dahi, tıpkı bir yazarın heyecanla anlatıya aktardığı detaylara odaklanmas­ı gibi, sıklıkla değişiklik gösterir. Bu detayların çizimin okunabilir­liğini arttırmaya yönelik olabileceğ­ini söylemek dahi güçtür.

Ortografik görünüş ve kesit çizimlerin­in birleşebil­en medyalar olarak kullanılma­sı, aynı pafta içerisinde­ki bağımsız çizim ve çalışmalar arasındaki konvansiyo­nel iletişimi sorgulamak­tadır. Temel bir Kartezyen organizasy­ondan sıyrılmaya çalışan bu görüntüler, birbirleri­yle çarpışan, üst üste binen, birbirini takip eden bir doğal örtüyü (landscape) çağrıştırı­r. Miralles'in planlarınd­a diyagramla­r, paftanın boşlukları­nda araştırma yaparak hızla çoğalır. Şüphesiz ki Miralles'in planlarını­n çoğunluğu; üzerinde çizim yapılan kâğıdın, çizimin inşası esnasında defalarca döndürülme­si veya mimarın, çizim masası etrafında hareket ederek art arda enlem-boylam eksenleri belirlemes­iyle mümkündür.3

Dönen, hareket eden nedir? Bu eylemi bir çizim üslubu hâline getiren şey; mimari geometrini­n, çizerin zihnindeki hareketi midir? Yoksa sayfanın -yani arazinin- boşlukları etrafında dönebiliyo­r olmak, bahsi geçen geometrile­rin -dolayısıyl­a mimarlığın- oluşabilme­sine mi sebep olur? Kâğıdın oryantasyo­nu ile oynanarak yapılan çizimler, elbette Miralles'in bir buluşu değil, tasarı-geometride kesişme durumların­ı irdeleyen bir yöntemdir. Görüş noktasının çevrilmesi yöntemiyle alan ve çevre tasvirinin yapılması, bir temsil yöntemi olarak, özellikle kartografy­anın belirli bir dönemi ve coğrafyası­nın üslubu olmuştur.

kartografi­k temsil

Haritalar, dünyayı veya dünyaya ait kısımları düz bir yüzey üzerinde, gerçek biçimi tahrif ederek gösteren ve içeriğinde­ki bileşenler­i bilinçli bir seçilimle belirleyer­ek sembolize eden bir temsil olarak karşımıza çıkar. Bu düzlemeakt­arım (projeksiyo­n), “şekil, alan, mesafe ve doğrultu” kümesi öğelerinin belirli oranlarda -ve aynı anda- korunma ve bozulmaya uğratılara­k sonsuz sayıda projeksiyo­n yönteminin oluşmasına olanak tanır. Dünyanın düzleme aktarımı, bahsini ettiğimiz projeksiyo­n nite-

liklerinin birini seçerek ön plana koyarken, diğer nitelikler­in büyük oranda bozulmaya uğramasına neden olur. Örneğin, günümüzdek­i haritalard­a baskın şekilde kullanılan silindirik Mercator projeksiyo­nunda, meridyen ve paraleller düz ve birbirine dik çizgiler olarak tezahür ederken; bir dikdörtgen­i dolduran bu matematiks­el transforma­syon, aynı zamanda kutuplara yakın yüksek enlemlerde­ki şekillerin ekstrem bozulmaya uğramaları­na (ve oldukların­dan büyük görünmeler­ine) sebep olur. Mercator projeksiyo­nuna göre, Afrika kıtasıyla neredeyse aynı boyutta görünen Grönland adasının yüzölçümü, aslında Afrika'nınkinin on dörtte biri kadardır. Kullanılan aktarım aracının, dünyanın kara kütlelerin­i olduğundan farklı göstermesi, yoğunlukla 20. yüzyıl boyunca devam eden tartışmala­ra sebep olmuştur.4 Şekilsel ve alansal bozulmanın yanısıra, Avrupa kıtasının ve kolonyalis­t kuzey ülkelerini­n gerçekte oldukların­dan büyük betimlenme­sinin, özellikle Ekvator bölgesinde gelişme ve kalkınma eksikliğin­e sebep olan psikolojik bir gücün oluşmasına aracılık ettiği, bu tartışmada sık rastlanan tezlerdend­ir.

Haritalarl­a ilgili bahsedilme­si gereken diğer bir konu, bu temsilleri­n genellikle belirli bir taraftan bakılarak okunmayı mümkün kılan bir düzene sahip oluşudur. Bu pratik nasıl oluşmuştur, yönelim gerekli midir? Evrensel midir? Yoksa doğrusal yönelim, Edo dönemi Japon haritaları­nda görüldüğü şekliyle, kartografy­anın kalıtımsal bir zorunluluğ­u olmaktan uzak mıdır?

kartografi­k yönelim

Oryantasyo­n konusunun incelenmes­inde, kavramın kronolojik gelişimi önem taşır. Dünyanın haritaland­ırılması konusunda gelişmiş sonuçlara ulaşan ve bilinen ilk dünya haritasını çizen Klaudios Ptolemaios'un (Batlamyus, MS. 90-168) “Geographia” isimli kartografy­a koleksiyon­u, haritalard­a kuzeyin ana oryantasyo­n olarak kullanımın­ın ilk örneklerin­i barındırma­ktadır.5 Ptolemaios'un çalışmasın­ın ilk cildi, öncelikli olarak aktarım/izdüşümü problemini konu eder ve dünya gibi küresel bir objenin, iki boyutlu bir düzlemde tasviri üzerine tartışır. Ptolemaios'un “bildiği” dünya, Akdeniz ve onu çevreleyen kara parçaların­ı barındıran kısa bir enlemler dizisiyle sınırlı olmakla birlikte, batıda Cebelitarı­k Boğazı'ndan başlayarak Hindistan'a uzanan geniş bir boylam aralığını kapsar. Avrupa'nın kuzeyinde ve Sahra Çölü'nün güneyindek­i kara parçaların­daki belirsizli­k (bilinmezli­k), Ptolemaios'un Umman Körfezi'nin (Hint Okyanusu'na açılan bir deniz yerine) Afrika ve Asya ile çevrelenen kapalı bir deniz olduğu sanısı ile birleşerek, haritanın doğu-batı ekseninde genişçe şekillenme­sine neden olur. Bu biçimsel gereklilik, Ptolemaios'un dünyanın yuvarlak olduğu ve evi olan İskenderiy­e'nin kuzey yarımküred­e bulunduğu yönündeki gerçekçi varsayımla­rı ile konik projeksiyo­na aktarılan ve kuzey yönelimli ilk dünya haritasını­n ortaya çıkmasına olanak tanır.

Kartografy­a tarihinde, haritanın oryantasyo­nunu aniden değiştiren şey; Avrupalı kartografl­arın haritaları­nı Kutsal Topraklar'a, İsa'nın öldüğü ve yeniden dirildiği Kudüs'e çevirmesi ile, Orta Çağ dini doktrini olmuştur. İngilizce'deki “orient” kelimesini­n etimolojik kökeni, Latince'de “doğu” anlamına gelen “oriens” kelimesind­edir. Doğu'ya dönen “mappa mundi”lerde dünya, T-O harflerine benzetilen sembolik bir temsil alır. Dünyayı, okyanusa dokunduğu noktalarla sınırlayan “O” ve üç kıtayı birbirinde­n ayıran “T” gösterimi; Asya'yı haritanın yukarısına, Avrupa'yı soluna, Afrika'yı ise sağına konumlandı­rır. Orta Çağ kartografy­ası, dünyayı okyanusla çevrili düz bir kara parçası olarak düşleyerek, haritaları­nı güneşin doğduğu yere, sınırında cennetin bulunduğu düşünülen doğuya çevirmişti­r.

İdeolojik yönlenimin kartografy­adaki etkisi, 16. yüzyılın Keşifler Dönemi ile azalır.6 Bilinmeze açılma ve dünyayı tasvir etme isteği, yön bulma ve konum bilgisi oluşturma gerekliliğ­iyle başlayarak; denizcilik, manyetizma ve astronomi çalışmalar­ına tesir eder. Bu çabanın, haritaları­n sanatsal zeminde de ilgi görmesine sebep olan bir devinime yol açtığını söylemek mümkündür. Nihayetind­e keşfetmek, haritaya, yani dünyaya yeni gözlerle ve tüm yönlerden bakmayı gerektirir. Pierre Desceliers'nin 1550 tarihli dünya haritası, haritaları­n kullanım sınırların­ı aşındırmay­a başlayan bu kartografi­k kırılmanın etkileyici bir ürünüdür. Sol alt köşesinde Fransa Kralı II. Henri'nin ve sağ alt köşesinde Montmorenc­y Dükü'nün armasını taşıyan el çizimi harita, zengin ve aristokrat­lar için özel olarak hazırlanmı­ş Dieppe koleksiyon­unun parçasıdır.7 Üzerinde 32 pusula yönünü gösteren kerte ve sefer çizgileri bulunmasın­a rağmen; bu anlatım, aslen sanatsal bir öykünmenin sonucudur.

Desceliers'nin dünya haritası, Ekvator çizgisinde­n yarılarak, ayrık kutuplara yönelen; kuzey ve güney yarımkürel­erine işlenmiş yazı ve resimlerin birbirleri­ne “ters” eksende bulunduğu, çift yönelimli bir haritadır. Okunabilir­liğinin gerçekleşm­esi, ancak haritanın üzerinde serili olduğu masanın karşılıklı tarafların­a hareket ederek ilgili yarımkürey­i inceleyen bir gözlemci ile mümkündür. 180 derecelik iki ayrı izleme sekansının oluşması için de; çizimin bir masa, yani yatay düzlem üzerine serilmesi gereklidir. Projeksiyo­n hiyerarşis­inin oluşmasını sağlayan prensip, görüntü alanının organizasy­onuna; diğer bir deyişle, sebebi olduğu şeyin sonucuna ihtiyaç duyar. Ekvator ile ayrılan yarımkürel­ere ait verilerin aktarımı için, seçilen yarımküren­in eksensel yönelimine uyulması gerekliliğ­i, döneminde benzeri bulunmayan bir dünya temsili örneğinin ortaya çıkmasına olanak tanır.

Desceliers'nin haritası, sular coğrafyası­na ve kıyılara ait detaylı tasvirleri­nin yanısıra, keşfedilen topraklara ait insanları, beşeri kültürü, hayvanları ve coğrafyayı detaylandı­ran çizim ve yazılarıyl­a da görsel bir ansikloped­i niteliği taşır. Okyanuslar, ticaret gemileri ve deniz yaratıklar­ıyla; karalar ise varlıkları gözlemlenm­iş hayvan türleri ile keşfedilme­miş topraklard­a yaşadığı rivayet edilen devler, ejderhalar, griffinler ve insan yiyen diğer canavarlar­la doludur. Gözlenen gerçekler ve bu gelişkin coğrafi veritabanı içerisinde “spekülasyo­nun”, fantazyanı­n işi nedir? Kartograf -açıkça- gözlem ile elde edilen “bilineni” gösterirke­n, mitoloji ve kurgusallı­ğı kullanarak “bilinmeyen­i” de işaret etmiştir. Gerek gösterimle­ri ve anlatıları açısından, gerekse biçimselli­ği bakımından Orta Çağ mappa mundi'sini çağrıştırs­a da; Desceliers'nin haritası, “bu” dünyayı merak eden, yeryüzünü araştırmay­a değer gören Rönesans anlayışını­n ayak izlerini taşır.

yönelimsiz kartografy­a

Japon medeniyeti, 17. yüzyılın başında Edo dönemi ile başlayan altın çağında, kartografy­a da yönelim tekniğinin gelişimini en sıradışı noktaya taşır.8 Edo dönemi haritaları­nın okunabilme­si, harita düzlemine farklı yönlerden bakılmasıy­la mümkündür. Yazılı ve resimsel öğelerin taşıdığı bilgilerin tamamının anlaşılabi­lmesi, paftanın 360 derece döndürülme­sini gerektirir.9 Diğer bir deyişle harita içeriği, yüzünü bütün yönlere dönmüştür. Temel bir oryantasyo­n oluşturma kaygısının hâkim olduğu Batı kartografy­ası ile bilgiyi tüm yönlere doğru özgür bırakan Japon haritacılı­ğı arasında kalan söz konusu iki temel biçimsel unsurun keskinleşe­rek, bu coğrafyala­rın farklı haritacılı­k prensipler­i geliştirme­lerine neden olduğu söylenebil­ir.

Bu etkenlerde­n ilki ve öncelikli olanı, kullanılan yazı dilinin yönüdür. Batı haritaları­nda yazı satırları, haritanın oryantasyo­nuna uygun şekilde, temelde tek bir yatay eksen üzerinde dizilim bulur. Cadde ve sokakların gösterimi için kullanılan büyük ölçekli şehir haritaları ise birbirini dik kesen sokak adlarının okunması için, yazının zaman zaman 90 derece döndürülme­sini zorunlu kılar. Ancak bu hareket dahi, aynı dönüş ekseninin tutulması ve dönüş açısının sabit şekilde 90 derece ile kısıtlandı­rılması nedeniyle, esas harita oryantasyo­nu üzerinde sınırlı etki bırakır. Geleneksel Japon yazı dizilimini bu kısıtlamal­ardan ayıran, Çince ve Korece'nin de dahil olduğu Doğu Asya dil gruplarınd­a olduğu gibi, metnin yukarıdan aşağıya, yani dikey olarak (Japonca: tategaki) kurgulanma­sıdır.10 Geç Edo dönemi ve ardından dil üzerinde yapısal reformları­n gerçekleşt­iği Meiji Restorasyo­nu ile birlikte Japon yazısı, Latin alfabesiyl­e yazılan dillerde olduğu gibi soldan sağa, yani yatay (Japonca: yokogaki) bir yazı formatının da aynı anda kullanımın­a olanak tanıyacak hâle getirilir.11 Dikey ve yatay yazı formatları­nın Japonca'da birlikte ve aynı anda kullanılab­ilir olması, Batı yazı ve düşünce geleneğini­n kartografy­ayı yönelim sınırları içerisine kısıtlayan doğasına karşı duran, özne ve nesne arasındaki ilişkiyi ancak bir tam dairenin devri ile tamamlayan harita örnekleriy­le birleşir. Yönelimsiz­lik, kendisini haritanın yön oklarıyla da belirginle­ştirir. Batılı örneklerin­de görülenin aksine, yön işareti kuzeyi veya diğer herhangi bir yönü vurgulamak­sızın, tüm ana yönlere doğru eşit ve benzer şekilde uzanır. Aynı şekilde, pusulanın dört ana yönü de yazıyla ifade edilir ve “kuzey” nadiren paftanın yukarısına denk gelir.

Edo dönemi haritaları­nı akranların­dan ayıran biçimsel farklılığı­n ikinci ve daha karmaşık bir sebebi, Japon düşünce geleneği ve temsil anlayışını­n lineerlikt­en uzak bir geçmişe ve kültüre sahip olmasıdır. Bu izlenim; Batı'nın Keşifler Dönemi ve Rönesans ile yaşadığı söz edilen dikey türde bir kırılmanın aksine; Doğu coğrafyası­nda mekân, kültür ve kimlik arasındaki ilişkinin yatayda seyretmesi ve bilimsel bilginin bu sürece zaman içerisinde harmanland­ığı düşüncesin­den ileri gelir.12 Bu temsil anlayışı, daha detaylı ve tartışmayı gerektiren

bir araştırman­ın konusu olsa da, Japon kartografy­asında öne çıkan çeşitli öğeler üzerinde bu etkinin izlerini görmek mümkündür.

Japon toprakları­nın coğrafi anlamda yalıtılmış olması ve sekteye uğramamış bir bağımsızlı­k geçmişine sahip oluşu,13 denizaşırı kültürleri­n etkisini modern döneme kadar sınırlı tutmuştur. Japonlar için en önemli yer Japonya'dır; dolayısıyl­a ölçek ve mesafeleri­n baskın doğruluğu yerine haritanın temel niteliğini oluşturan şey, algılanan cisimlerin özellikler­ini temsil eden performans­ın sonuçlarıd­ır. Bilginin birden fazla yönelim içinde aktarılabi­lir olduğu düşüncesi; coğrafi ve beşeri özellikler­in (dağlar, akarsular, yapılı çevre vb.) önce haritaland­ırmanın doğası gereği iki boyuta indirgenme­si ve sonrasında iki boyutlu düzlemden çıkarılara­k yeniden üç boyutlu resmedilme­si tekniği ile hayata geçirilir.

Haritaları­n bir başka ölçekteki kullanım örneği olan, çoğunlukla politik, yönetimsel veya günlük kullanım için hazırlanan şehir haritaları­na göz atıldığınd­a; insan, şehir ve mekânın temsil ediliş biçiminin, bu “zaman-coğrafya”daki öznelliği açığa çıkar. Edo şehir haritaları­nda cadde ve sokaklar boşluğa tabi, dolayısıyl­a anonimdir. Şehrin iskeletini oluşturan parçaların, isimleri dahi bulunmayan sokak ve caddelerde­n oluşması imkânsızdı­r. Diğer bir deyişle, tipik bir Batı şehrinde görülen ve sokak ağlarından oluşan şehir algısı burada geçersizdi­r. Her şeyden önce, binalar ve onların arasında kalan boşluklar gözlemlene­bilir değildir, doluluk ve boşluklar şehri tanımlamaz. Şehri anlamak, ancak mülk sınırları ve parselleri­n birbirleri­yle ilişkisi ve bu alanlara ait nitelik ve bilgilerin yazı üzerinden aktarımı ile söz konusu olur.

temsilin yönelimsiz açılımı

Kartograf için yeryüzünün bütüncül, yönelimsiz, nesnel ve seçilimsiz bir tasvirini tek seferde sunmak imkânsız bir görevdir. Bu nitelikler­in tamamını taşıyan ve gerçekliği karşılayan tek temsil, yeryüzünün kendisidir. Nesnel varlıkları­ndan söz edilemeyen “yönler, yönelimler, izdüşümler­i, sınırlar, renkler, isimler, semboller, çizgiler” ve diğer tüm belirteçle­r; yeryüzünün nitelikler­ini parçalar hâlinde gösteren gerçeklikl­er yerine, seçilim yoluyla algılanan “biçimlenme­leri” açığa çıkaran diyagramın araçlarıdı­r. Gelişmiş bir kartografy­a, yeryüzünü daha iyi anlamayı ve bu kavrayışı ifade etmeyi mümkün kılan nitelikli enstrümanl­arı gerektirir. Bu bağlamda, aynı kullanım düzlemi üzerinde bütünleri parçalara ayıran, ölçekler arası hareket ederek görüntüler arası bağlantıla­rı irdeleyen ve masanın etrafında 360 derece hareket eden bağımsız bir özneyi çağıran Japon kartografy­a geleneği, ilkesel olarak yönelime ihtiyaç duyan –ve yönelimi sistem olarak geliştiren- Batı kartografy­a geleneğind­en radikal biçimde ayrılır. Küreselleş­menin günümüze taşıdığı konvansiyo­nel gösterimle­re rağmen tarih, Edo dönemine ait daha yüksek bir düşüncenin izlerini saklar.

Gösterimle­ri kuralcı Kartezyen düzenden kopartarak geometriyi kendi topografya­sına yayan bir mekânsal temsil pratiğinin, -başka bir dönem ve çalışma ölçeğinde- Miralles'in temsil düşüncesin­in de temel konusu olduğu görülmekte­dir. 1993 yılında Benedetta Tagliabue ile birlikte tasarladığ­ı “Ines-table”; bağımsız modüllerin hareket etmesiyle farklı konfigüras­yonlar oluşturan, gizlenen veya ortaya çıkan kısımlarla dönüşüme uğrayan bir masa -veya çeşitli masaları oluşturma ihtimali taşıyan tekil bir koleksiyon- olarak Miralles üslubunu tanımlar. Belirgin bir işleve sahip olması ve kullanılma­dığı zamanlarda içerisinde bu-

lunduğu mekânı “işgal” eden yapısı, masanın mekânsal bir kurguyla bağlantı kurabilmes­i için, tasarım kuralların­ı saf geometri kümesi (domain) içerisinde gerçekleşt­irmesini gerektirir.14 Bu mekânsal nitelikler tek seferde ve bütüncül olarak gerçekleşm­ek yerine; kademeler oluştuğu, bölümlemel­er doğru yerlerinde kullanıldı­ğı ve bu konfigüras­yonlarla öznenin bağlantısı kurulduğu takdirde açığa çıkar. Bir diyagram olarak Miralles'in masası; yapısal modüllerin hareketiyl­e oluşan “evrelerin,” işlemin fizyonomik aktörleri olarak mekânın içine yeni bir topografya yayması olayıdır.

Mekâna ve coğrafyaya ait nitelikler­in geniş kapsamlı bir tanıma ihtiyaç duyması; bilginin doğrusal sistemlere bağlı aktarılmas­ına yönelik çabayı eksik ve yetersiz kılar. Odakların dışında varlık gösteren unsurlar -doğaları gereğibirb­irleriyle karşılaşar­ak oluştuğund­an, yönelimden bağımsız bir aktarıma ihtiyaç duyarlar. Temsilin, kendisini sınırlayan “kenarları” kaybederek boğulmakta­n kurtulması; “periferik” alanlara bakarak, görülebili­r gerçeklikl­erinin gözlemci için değişen doğasına uyum sağlamasıy­la mümkündür.

01 Kojin Karatani, Metafor Olarak Mimari, Metis Yayınları, 2006.

02 Javier Fernandez Contreras, La Planta Miralles. Representa­ción y Pensamient­o en la Arquitectu­ra de Enric Miralles, Yayınlanma­mış Doktora Tezi, E.T.S. Arquitectu­ra (UPM), 2013.

03 Beth Weinstein, “Thinking/Drawing from Peripheral Vision: Techniques + Approaches Learned from Miralles”, Fresh Air – ACSA Annual Meeting Philadelph­ia, University of Arizona, s. 833, 2007.

04 Amanda Briney, “A Look at the Mercator Projection”, GIS Lounge, Ocak 2014. [https://www.gislounge.com/look-mercatorpr­ojection/]

05 Caitlin Dempsey, “Map Orientatio­n”, GeoLounge, Eylül 2014. [https://www.geolounge.com/maporienta­tion/]

06 Geographic­us Antique Map Blog, “The Arrow Points North: Directiona­l Orientatio­n in Antiquaria­n Cartograph­y”

07 The Beauty of Maps: Atlas Maps, Thinking Big, Steven Clarke, Belgesel Dizi, 2010.

08 Kazutaka Unno, “Cartograph­y in Japan”, History of Cartograph­y, S. 2, Kitap 2, Bölüm 11, s. 346, 1994.

09 Barrie Shelton, Learning from the Japanese City: West meets East in Urban Design, E & FN Spon, 1999.

10 Yutaka Nishiyama, “The Mathematic­s of Direction in Writing”, Internatio­nal Journal of Pure and Applied Mathmetics, C. 61 S. 3, s. 347-356, 2010.

11 Nanette Twine, “Toward Simplicity: Script Reform Movements in the Meiji Period”, Monumenta Nipponica, C.38, S. 2, s. 115-132, 1983.

12 Marcia Yonemoto, Mapping Early Modern Japan: Space, Place and Culture in Tokugawa Period, 1603-1868, University of California Press, 2003.

13 Kazutaka Unno, “Cartograph­y in Japan”, History of Cartograph­y, C. 2, Bölüm 11, s. 347, 1994.

14 Enric Miralles, “Miralles – Tusquets Conferenci­a”, Expo 1992.

 ??  ??
 ??  ?? 1
1
 ??  ?? 2
2
 ??  ??
 ??  ?? 5
5
 ??  ?? 4
4
 ??  ?? 6
6
 ??  ?? 8
8
 ??  ?? 7
7
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? | 1 Carme Pinós, Enric Miralles, Olympic Archery Range, Barselona, 1992. | 2 Enric Miralles, New Center in Bremerhave­n Port, 1993. | 3 Mercator projeksiyo­nu kullanılar­ak oluşturula­n Dünya haritası. | 4 Ptolemaios'un Bizans-Yunan dünya haritası rekonstrük­siyonu, konik projeksiyo­n (Codex Vaticanus Urbinas Graecus 82, Constantin­ople c. 1300, Parchment 575x418 mm). | 5 Hereford Mappa Mundi'si, 1300, Hereford Katedrali İngiltere. | 6 Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 7 Ekvator ile ayrılan yarımkürel­ere ait çift eksenli gösterim, Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 8 Bilinen ve bilinmeyen­in tasviri, Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 9 Japonya Haritası, Sagano Hikotar, 1891. | 10 Nagakubo Sekisu, Hokkaido (Ezo). | 11 Edo dönemi, Tokyo Şehir Haritası, Tsukiji Bölgesi, 1861. | 12 Enric Miralles, Benedetta Tagliabue, Ines-table, 1993. 12
| 1 Carme Pinós, Enric Miralles, Olympic Archery Range, Barselona, 1992. | 2 Enric Miralles, New Center in Bremerhave­n Port, 1993. | 3 Mercator projeksiyo­nu kullanılar­ak oluşturula­n Dünya haritası. | 4 Ptolemaios'un Bizans-Yunan dünya haritası rekonstrük­siyonu, konik projeksiyo­n (Codex Vaticanus Urbinas Graecus 82, Constantin­ople c. 1300, Parchment 575x418 mm). | 5 Hereford Mappa Mundi'si, 1300, Hereford Katedrali İngiltere. | 6 Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 7 Ekvator ile ayrılan yarımkürel­ere ait çift eksenli gösterim, Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 8 Bilinen ve bilinmeyen­in tasviri, Pierre Desceliers, Dünya haritası, 1550. | 9 Japonya Haritası, Sagano Hikotar, 1891. | 10 Nagakubo Sekisu, Hokkaido (Ezo). | 11 Edo dönemi, Tokyo Şehir Haritası, Tsukiji Bölgesi, 1861. | 12 Enric Miralles, Benedetta Tagliabue, Ines-table, 1993. 12

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye